En Sıcak Konular

Bahçeli'den ağır suçlama

4 Kasım 2008 11:47 tsi
Bahçeli'den ağır suçlama MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu. Üstü kapalı oalrak Kürt devletinin kurulduğunu söyleyen Bahçeli, Erdoğan'a yüklendi

Devlet Bahçeli son günelerde medyfan gelen olaylara dikkat çekerek hükümete yüklendi.

"Türkiye'yi bu hale getiren, teröröle mücadelede yetersiz, dış politikada başarısız AKP Hükümeti olmuştur" diyen Bahçeli şöyle devam etti: "Bugünkü bunalım sürecinde çıkılmasını ve geleceğe umutla bakılmasını daha da zor hale getirilmişitr."

Bahçeli'nin konuşmasının tam metni...

Türkiye Cumhuriyeti, yok olduğu sanılan bir coğrafyada yeniden yükselen, Türk milletinin tarih sahnesinde başı dik, onurlu ve bağımsız yaşama azmini ve çelikten iradesini temsil eden bir inanç, iman ve eşsiz bir kahramanlık abidesi olarak 85 yıl önce kurulmuş ve birçok badireler atlatarak bugünlere gelmiştir.

Bu tarih yolculuğunda, varlığını yok etmeyi amaçlayan bütün saldırıları ve ihanetleri, kuruluş döneminin azmi ve ruhuyla aşan Türk milleti, bugün maalesef yakın tarihin en karanlık dönemini yaşamaktadır.

CUMHURİYET TARTIŞMAYA AÇILDI Geçtiğimiz hafta kutladığımız Cumhuriyetimizin 85. yıldönümü;Cumhuriyetin kuruluş felsefesi, ilkeleri ve bütün temel değerlerinin horlandığı ve sorgulandığı,  Etnik farklılıkları aşan, ırk ve kan bağına dayanmayan birleştirici millet anlayışını esas alan milli devlet niteliği ve üniter siyasi yapısının tartışmaya açıldığı,Türk milletinin temel harcı ve geleceğimizin en büyük teminatı olan bin yıllık kardeşlik hukukunun ve milli birlik ruhunun hain bir suikastın hedefi haline getirildiği, Etnik bölünmeyi amaçlayan kanlı terörün ve tahriklerin çok tehlikeli boyutlar kazandığı, Terör ve bölücülük sorununun siyaset sahnesine taşındığı ve uluslararası bir sorun haline dönüştürülmesi yolunda önemli mesafeler alındığı,  Türkiye’nin her alanda krizden krize sürüklendiği bir gerilim ve kaos ortamında idrak edilmiştir.

BU HEZİMET TABLOSDUR Türkiye’nin bugün getirildiği noktada karşımızdaki manzara; Milli birlik, dayanışma ve sosyal bünyenin yaralanmasından, iç huzur ve güvenliğe, ortak milli ve manevi değerlerin çatıştırılması ve aşınmasından, ahlaki yozlaşmaya, Siyaset kurumunun itibarı ve ahlaki meşruiyetinden, dış politikaya, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve kanunsuzluğun her alana yayılmasından, ekonomiye kadar uzanan her cephede yaşanan çürüme, çözülme, çöküş ve hezimet tablosudur.

Ateşle imtihandan geçen Türkiye’yi bu noktaya getiren; Terörle mücadelede aciz ve hareketsiz, etnik bölücülük konusunda fırsatçı ve şaibeli, ekonomi yönetiminde vizyonsuz, pusulasız ve beceriksiz, dış politikada teslimiyetçi ve ilkesiz, siyasi kirlenme, ahlaki yozlaşma, yolsuzluk ve soygunda pervasız, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti olmuştur.

Son dönemde yaşanan siyasi kırılma noktası niteliğindeki bazı gelişmeler ve siyasi hayatımızın hastalıklı yapısının ürettiği sorunlar, bugünkü bunalım sürecinden çıkılarak geleceğe ümitle bakılmasını daha da güç hale getirmiştir.

Bugün Türkiye’de; siyaset kurumu ağır bir belirsizlik ortamına sürüklenerek asli görev ve fonksiyonlarını yerine getirmekte zorlandığı bir tıkanma noktasına sürüklenmiştir. Ahlaki meşruiyet temeli sorgulanan, itibarı büyük yara alan siyaset, çözüm ve istikrar unsuru olmaktan çıkmış, sorun ve sıkıntı üreten bir zafiyet ve istikrarsızlık kaynağı haline gelmiştir.  Siyaset kurumuna, sorumluk anlayışı yerine gerginlikten beslenen çatışmacı ve istismarcı zihniyetler egemen olmuş, gerginlikler tırmanmış, kısır çekişme ve polemikler siyasetin seviye kaybetmesine yol açmıştır.

Siyasi ve ahlaki kirliliğin korkutucu boyutlarını ortaya koyan son yolsuzluk skandalları kamu vicdanını derinden yaralamış, Türkiye’nin siyaset patentli yolsuzluk haritası, Parlamento’ya, siyasi partilere ve devlet kurumlarına olan güven ve itimadı sarsmıştır.

Her yönden hain tuzaklarla çevrilen, kuşatılan ve çatışma dinamiklerinin etki alanında kısır döngü içine hapsedilen Türkiye, siyasi ihtirasların gemlenemediği ve hükümetin gaflet politikalarını inatla sürdürdüğü bir kaos ortamında, sonuçları çok daha ağır olacak yeni krizlere gebe, çok tehlikeli bir dönemin arifesine gelmiştir.
AKP BÖLÜCÜLERLE DANIŞIKLI DÖVŞÜYOR Yaklaşan mahalli idareler seçim sürecinde, milletimizi yeni bir kavganın eşiğine getiren iktidar partisi ile bölücü mihraklar arasındaki danışıklı dövüş, kamuoyunun gözü ününde cereyan etmekte, silahların gölgesinde başlatılan bir seçim kampanyası bütün gerilimi ile sürdürülmektedir. Bu konunun üzerinde durulması gereken ciddi ve tehlikeli yönü, bölge belediyelerini kazanmak için başlayan yarışın, bölücülük ekseninde yapılması ve yerel yönetici seçimlerinin siyasi bir referanduma dönüştürülmek istenmesidir.

TÜRK MİLLETİ AKP'Yİ İYİ TANIDI Başbakan ve AKP’nin, böyle bir zeminde, bölücülüğe hizmet yarışı olarak görülecek bir rekabetin tarafı olması, bölücülük konusundaki içten pazarlıkçı tutumunu ortaya koymuş ve Türk milletinin AKP’nin gerçek hüviyetini daha iyi tanıması ve anlamasına hizmet etmiştir. Bölücülük üzerinden çok tehlikeli ve kirli bir siyaset yapan Başbakan’ın, içine düştüğü ve gerçek kimliğine ayna tutan çelişkiler yumağı, her yönüyle ibret ve esef verici bir ikiyüzlülük örneğidir.

SİNSİ TUZAK BAŞLADI Başbakan’ın, polis kordonu altında salonlarda yaptığı parti toplantılarında, bölücülerin ise taş ve sopalarla sokak ve caddelerde yürüttüğü bu kampanya, ülkemizin nasıl bir sinsi tuzağa çekilmeye başlandığını da ortaya koymuştur. Bir taraftan AKP ile DTP arasında yapılan yemekli görüşmelerle sözde uzlaşma zemini arayışları sürerken, diğer yandan başbakanın polis çemberi altında söylediği kuru tehditler ve hamasi sözler tam çelişkinin işareti olarak görülmelidir. Türkiye’nin bir bölgesinde, bizzat bir başbakanın yakından şahitliğinde yaşanan vahim gelişmeler bile, AKP zihniyetini terör ve bölücülükle mücadelede hala bir ders çıkarmaktan çok uzak kaldığını ortaya koymaktadır.

EYLEMLERİ TANIMLAMAKTAN KAÇINDI Başbakan, meydanlarda ilan edilen ihanete ve yaşanan rezalete rağmen bu ağır sorunu basit bir belediyecilik hizmeti seviyesine indirgemiş, toplanmayan çöplere, temizlenmeyen sokaklara atıfta bulunarak silahlı bölücülerin ve silahsız uzantılarının eylemlerini tanımlamaktan ısrarla kaçınmıştır. Teröre yardım ve yataklık yapanları karşısına almaktan özenle kaçınan, bunlar hakkında yasaların verdiği yetkileri kullanmayan Başbakan’ın, şimdi çöp toplamama ve kepenk kapattırma konusunda hiddetlenmesinin nedeni, bunların bölücü kimliği ve faaliyetleri değil seçim hesabı ve oy kaygısıdır.

MANZARA BİZİ DERİNDEN ÜZDÜ Bu gelişmelere rağmen, Başbakan Erdoğan’ın ülkemizin bir yöresine yaptığı ziyaret esnasında karşılaştığı bu manzaranın hepimizi deriden üzdüğünü buradan samimiyetle belirtmek istiyorum. Bir siyasi parti lideri olarak, siyasi toplantı maksadıyla bile olsa muhatap olduğu taşkınlıkları kabul etmemiz mümkün değildir. Bunun yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı sıfatını taşıyor olması meydana gelen olayların vahametini ve bu durum karşısında duyduğumuz kaygıları daha da artırmaktadır. Ancak, ziyaret esnasında yaşanacak bu tepkiler öngörülerek, devletin egemenlik kudretine ve makamın ağırlığına uygun tedbirlerin aldırılması da Başbakanın yetki ve sorumluluğu içerisinde yer almaktadır.

ERDOĞAN ETNİK KİMLİKLERİ OKŞUYOR Ne var ki biz Başbakanlık makamının vakarını korumayı düşünürken, Sayın Başbakan bizim duyduğumuz hassasiyeti gösterememiş, hiçbir şey olmamış gibi bölücülüğün temel hayat alanı olan etnik kimlikleri okşamaya bu şartlar altında bile devam edebilmiştir. Başbakan, kendi tasnifine göre önce 36’ya böldüğü aziz milletimizin içerisinden, sonra yeniden tek millet çıkarmaya çalışıp “biriz, beraberiz, bütünüz” diyerek tam bir zihniyet kargaşasının örneğini sergilemeyi sürdürmüştür. Buradan sormak lazımdır. Bölücülerin kimlik siyaseti yaptığını sürekli söyleyen Başbakan,  artık bir tekerleme haline getirdiği alt kimlik tahrikleriyle kendisi neyin siyasetini yapmaktadır? Sözde eleştirdiği bölücü mihrakların söylemleri ile kendi kimlik siyaseti arasında nasıl bir farklılık bulmaktadır?

YENİ DENKLEM YENİ SENARYO Son dönemde AKP ile DTP arasında yaşanan gerilimin çıkış nedeni ve sürdürülüş biçimi ile Başbakan’ın siyasi bölücülüğe cesaret kazandıracak bazı beyanları, Türkiye’nin karşısında yeni bir siyasi denklemin ve senaryonun çıkartılmak istendiğini göstermektedir. Başbakan, bir taraftan DTP’ye terör yandaşı derken, diğer taraftan “barış isteniyorsa silahların bırakılması gerektiğini” ifade ederek, bu kuruluşa PKK nezdinde arabuluculuk misyonu üstlenme çağrısında bulunmaktadır. Başbakan Erdoğan, bunun yanı sıra, “silahla konuşanların demokrasiden bahsedemeyeceğini” söyleyerek, PKK’yı demokrasi zemininde siyaset yapmaya davet etmekte, siyasi çözüm sürecine nasıl katkı sağlayacağı hakkında yol göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Başbakanı’nın böyle bir ortamda “barış isteniyorsa silahların susması gerekir” sözleri, ya ne dediğini ve lafın nereye gideceğini bilmediğini göstermektedir, ya da bilinçli ve hesaplı bir siyasi çözüm sürecinin altyapısının hazırlandığına işaret etmektedir. Başbakan Erdoğan, PKK ve etnik bölücülere yaptığı bu çağrıdaki “barıştan ve demokratik çözüm zemininden” ne anladığını Türk milletine açıklamak zorundadır. PKK saldırıları durursa, Başbakan kiminle barış masasına oturacak ve bu masada demokratik yollardan çözüm için neyi görüşecektir?

89 YIL ÖNCESİNE DÖNÜLMEK ÜZERE Başbakan Erdoğan’ın, PKK güdümündeki bu kuruluşun broşür haline getirerek Meclis çatısı altında dağıttığı bölünme reçeteleri içeren sözde demokratik çözüm projeleri hakkında, bugüne kadar sessiz ve tepkisiz kalması bu bakımdan manidardır. Hükümetin izahı mümkün olmayan basiretsizliğinden cesaret kazanan başkaldırı eylemleri, siyaset eliyle yürütülen hain planlar, bugün Türkiye’yi tıpkı 89 yıl önce olduğu gibi bir karar aşamasına getirmek üzeredir. Ancak, bizleri teselli eden gelişmeler, sokağa taşan bölücü tahriklere, başbakan’ın kimlik arayışlarına aziz milletimizin ve yöre halkının destek vermemiş olmalarıdır. Vatandaşlarımız terör ve silah tehdidine rağmen, önlerine konmak istenen tuzaklara düşmemiş, kardeşliğimizin devamı yolunda kararlılıklarını hem bölücülere hem de AKP zihniyetine bir kez daha göstermişlerdir. Vatan sevgisini ispat eden, sağduyu gösteren yöredeki vatandaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Hepsini kucaklıyorum. Dileğimiz, herkesin büyük Türk tarihinden bir ders çıkartarak, gaflet ve ihanet içinde olanların bu yolculuğuna bir son vermesi ve yaşanmış akıbetlerden kendilerine düşen payı görerek bir sonuca ulaşmasıdır.

BÖLÜCÜLERLE YAKINLAŞMANIN NETİCESİ dalet ve Kalkınma Partisi’nin yönetiminde geçen altı yıl boyunca yaşanan tehlikeli gelişmeler ve bölücülüğe gösterilen müsamahalarla bölücü tahrikler için meydanlar boş bırakılmış, bu zafiyet hükümetin önüne artan şehitler, sokak hareketleri, yanan araçlar, zarar gören vatandaşlar olarak çıkmıştır. Bu, Milliyetçi Hareket Partisi için yıllardır yaptığımız uyarılarda öngördüğümüz talihsiz bir sonuç, Adalet ve Kalkınma Partisi için ise seneler içerisinde bölücülerle girdiği yakınlaşmanın mukadder bir neticesidir. Adalet ve Kalkınma Partisi ve başbakan yıllardır ektiği rüzgârı, şimdi fırtına olarak biçmektedir. Sokaklara taşan bölücü eylemlerin izlediği seyir 25 yıla yaklaşan bölücü terörle mücadelede terör örgütünün stratejik anlamda yeni bir safhaya geçiş göstermeye başladığını ortaya koymaktadır.

Hükümet, bu yeni safhanın aşiret reisleri ile ilişki kurulmasına yönelik girişimi ile dışarıdaki ilk adımını başlatmıştır. Ardından, bu yerel yönetimin tanınması, yanı başımızda bir etnik devletin doğması karşımıza kaçınılmaz bir sonuç olarak çıkacaktır. Bu konuda işaretler netleşmiş, Cumhuriyetimizin ilan edildiği günün yıl dönümünde, Barzani ABD makamlarınca hüsnü kabul görmüş, bu konuda zaten adım atmış bulunan hükümete sıcak mesaj ve cesaret verilmiştir. Bölücülüğün bu yeni safhasının içteki ayağı ise, terörün gölgesinde yapılan pazarlıklarla hükümetin bütün bölücü taleplerine anayasal kılıf bulacağı ve ayrışmanın topluma yavaş yavaş benimsetileceği bir sürecin başlatılması olacaktır. Gelişmeler maalesef bu gidişatı doğrulamaktadır.

Bu açıdan, bir zamanlar AKP hükümet üyelerinin konutlarında ağırlanan, mahkûmiyetleri hülle ile ortadan kaldırılan bölücü mihraklara, şimdi ülkeyi terk etmelerini söylemek, yıllardır süren gaflet ile ihanet arasındaki hassas gidiş gelişlerin bir itirafı, bunca can ve mal kaybının bütün sorumluluğunun ilk ağızdan kabul edilmesi olarak yorumlanmalıdır. Yine bu yaklaşımla, Başbakan Erdoğan’ın, arkasında binlerce mağdur bırakan çekirgenin üçüncü kez sıçrayamayacağına dönük açıklaması, altı yıllık iktidarları döneminde defalarca sıçramasına göz yuman hükümetin düştüğü aczin ve tarihi yanılgının bizzat başbakan tarafından itirafıdır.

Ancak ne üzücüdür ki, bu kayıp yılların faturası “özür dilenerek” telafi edilemeyecek kadar büyük, “kusura bakmayın yanıldım” denilemeyecek kadar ağır bedellere mal olmuştur. AKP’nin altı yıl boyunca süren bu zafiyetinin, aziz milletimizdeki karşılığı yüzlerce şehit ve gazi vatan evladı, can ve mal kaybına uğramış çok sayıda vatandaş ve tahrip edilmiş millet varlığı ile fitili ateşlenmiş bin yıllık kardeşlik hukukudur.

Bu itibarla, bu acı kayıpların bir bedeli mutlaka olmalı, sorumlu olan Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti bunu mutlaka ödemeli, lafları çarpıtmadan, ağızda dolaştırmadan aziz milletimize yaptığı yanlışları, düştüğü gafleti doğrudan itiraf etmelidir. Ancak, böylesi bir samimi itirafın yapılması halinde, terörle ve bölücülükle mücadelede yeni bir safha başlayabilecek, Türkiye çeyrek yüzyıldır yaşadığı bu belayı belki bu zihniyet değişimi ile başından atabilecektir. Aksi halde, eski zafiyetlerin devamı teröristle pazarlığa oturmayı başlatacak, başta İmralı canisi olmak üzere çıkarılacak bir genel af ile bölücülüğün bütün talep ve beklentileri, bunalan ve sıkışan hükümetin acziyeti ile hayata geçirilecektir. Ortak kurucu halk, federal yapılanma, ana dilde eğitim, tarihin hataları ile yüzleşme ve geçmişin yargılanması adı altındaki parçalanma önerileri hükümet tarafından birer birer yürürlüğe konulmaya çalışılacaktır.

Bunların gerçekleşmesi halinde; ortada ne üniter devlet, ne milli devlet ne Türk milleti kavramı ve birliği kalacak, 85 yıl önce şekillenen temel yapılanma ve kurucu değerler bütünüyle ortadan kalkacaktır. Bu durumun Türk milleti ve elbette ki Milliyetçi Hareket Partisi için hiçbir şart ve zeminde kabul edilmesi mümkün değildir.  

ANADOLU TESADÜFEN VATAN OLMADI Burada böylesi bir tarihi ihanete hazırlanan, bunu aklından geçiren bütün odaklara şunları söylemek isterim.

Anadolu, tesadüfen vatan olmuş bir coğrafyanın adı değildir. Milyonlarca aziz millet evladının yüzyıllarca yurt tutması ile oluşmuş muazzam bir doğuşun ve doğruluşun ta kendisidir.
Türkiye Cumhuriyeti, lütuf ile kurulmuş bir sömürge artığı değildir. Dönemin emperyalist devletlerine karşı verilmiş bir kutlu savaşın, dökülen kanların, verilen canların eseridir.
Türk milleti, tesadüfen zuhur etmiş, alt kimliklerin ortaklığı değildir. Binlerce yılda kardeşlik ve kucaklaşma ile oluşan, milli kültürün, milli kimliğin ve milli şuurun tecelli ettiği ve yükseldiği muhteşem bir terkibin tanımıdır.
Bu itibarla, birilerinin sokağa dökülmesi, başka birilerinin büyük Türk milleti ile geleceği paylaşmakta tereddüt göstermesi, hatta eline silah alarak dağlara çıkmış olmasının millet fertlerinde ve bizde bir korkuya, bir ürkekliğe neden olacağını düşünmek tarihi bir yanılgı olacaktır. Türk milletine ihanet gibi bir hataya sürüklenmiş olanların, bin yıllık tarih boyunca aldığı derslerin ve karşılaştıkları akıbetlerin hatıraları henüz canlılığını korumaktadır. Türkiye’yi hain bir suikastın hedefi haline getirmek isteyen ihanet cephesi çok iyi bilmelidir ki; Büyük Türk Milleti, birliğine ve bütünlüğüne uzanan elleri, ne pahasına olursa olsun, mutlaka ama mutlaka kıracaktır.

(Haber 7)



Bu haber 273 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,560 µs