En Sıcak Konular

“Cargill çiftçiliği öldürüyor"

0 0 0000 00:00 tsi
“Cargill çiftçiliği öldürüyor Türkiye Çiftçi Sendikaları Dönem Sözcüsü Abdullah Aysu, “Toprağına, Tohumuna, Suyuna, Şeker Pancarına ve Zeytinine Sahip Çık” mitingini ve Türk tarımına uzanan “yaban” ellerin etkilerini yorumladı. 

Abdullah Aysu kimdir?
Çiftçidir. Buğday üretir. Hububat Üreticileri Sendikası kurucusu ve genel başkanıdır. Ürün bazında kurulmuş olan Tütün, Üzüm, Fındık, Ayçiçeği, Hububat, Hayvan Yetiştiricileri sendikalarının dönem sözcüsüdür. Sözü edilen bu sendikalar dünya çiftçilerinin çatı örgütü olan “Via Campesina” üyesidir. Dolayısıyla aynı örgütün Türkiye sözcülüğünü de yürütmektedir.

Siz Ordu’da düzenlenen Fındık mitinginde bulundunuz. Fındıkta yaşanan sorunlar bugün Zeytinde de yaşanıyor. Bunların birbirlerine benzerliği var mı? Hükümetin etkisi nedir?

Fındık ve Zeytinde yaşananlar benzer değil özdeştir. İkisinin de ortak noktası çiftçilerin birliklerine yapılan saldırıdır. 2000 yılına kadar çiftçilerin birlikleri 3186 sayılı yasayla yönetiliyordu. Bu yasa gereği birliklerin yönetimleri üyeleri olan çiftçiler tarafından seçimle belirleniyordu. Belirlenen bu yönetimin üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından bir genel müdür atanıyordu. Hükümetler atadıkları bu genel müdür aracılığıyla ürünlerin destekleme alım fiyatlarını belirliyorlardı. Ne miktar ürün alacaklarını bu genel müdürler belirliyorlardı. Alınan bu ürünlerin ne kadarının işleneceğine, işlenmiş ya da işlenmeden satılan bu ürünlerin fiyatlarının ne olacağına da bu genel müdürler aracılığıyla hükümetler karar veriyordu. Dolayısıyla bu birliklerin satış sonrası elde ettikleri kazanç hükümetin başarısı; zarar ettilerse de hükümetlerin başarısızlığı olarak algılanmalıdır. Ama 2000 yılından sonra 3186 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri birlikleri Dünya Bankası istiyor diye değiştirildi. Yerine 4572 sayılı bir yasa çıkarıldı. Bu yasaya konulan 4 madde var ki bu tarım satış kooperatiflerinin ve birliklerinin tasfiyesine neden olacak maddelerdir. Bu maddelerin birisi “yeniden yapılandırma kurulları oluşturulur” diyor, bir diğeri “tarım satış kooperatifleri birliklerinin fabrikaları anonim şirketlere dönüştürülerek özelleştirilir” diyor. Yine çiftçilerin çıkarına uymayan bir başka madde ise kamu bankalarında “birliklere asla kredi verilemez” ibaresi yer alıyor. Dördüncü sakıncalı madde ise “özelleştirmeler için yürütme birimleri oluşturulur” diyor. Bütün bu dört maddenin tamamı bugünkü yaşanan sorunların kaynağıdır.
 
“Dünya Bankası ve IMF, Türk tarımında ve hayvancılığında uluslararası şirketleri egemen kılmaya çalışıyor!”

Peki Dünya Bankası bu yasanın değişmesini neden istedi?

Bilindiği gibi 1980 yılından bu yana Türkiye tarımında ve hayvancılığında bir yıkım süreci işletilmektedir. Bu yıkım sürecinin ilk devresinde, destekleme alımı yapan kuruluşlar ile tarıma girdi sağlayan tarımsal KİT’ler özelleştirildi. Bu özelleştirilmelerle birlikte çiftçi kamu ilişkileri kopartıldı.

Buna somut rakamsal bir örnek verecek olursak Et Balık Kurumu, Süt Endüstri Kurumu, Yem Sanayi özelleştirilmeden önce Türkiye’deki hayvan sayısı 80 milyon civarındaydı. Özelleştirmeler sonrası bugün için hayvan sayımız 44 milyona kadar gerilemiştir. Özelleştirme öncesi et ve et mamulleri ile hayvansal ürünleri ihraç eden Türkiye şu an ithalatçı konuma gelmiştir.

Bilindiği gibi bu özelleştirmeler IMF direktifi ile yapılıyordu. IMF’nin buradaki amacı çokuluslu tarım ve gıda şirketlerinin Türkiye tarımına ve hayvancılığına egemen kılma amaçlıydı. Özelleştirmelerle koparılan çiftçi-kamu ilişkisi, çiftçileri şirketlere mahkûm etmiştir ama bu çokuluslu şirketler için yeterli değildi. Bu nedenle çiftçi örgütlerinin de tasfiye edilmesini istiyorlardı. Çünkü çiftçi ile örgütünün bağının koparılması gerekiyordu. Bu amaçla çiftçi örgütlerini tasfiye edecek olan 4572 sayılı yasayı Dünya Bankası bunun için istedi.

“Çiftçi birlikleri yok edilmek isteniyor”

Bu genel çerçeve içerisinde zeytinin yeri nerededir?

Hükümetler özelleştirmeler için yasalar çıkarttığında ve uyguladığında “meşru” bir iş yapıyorlardı. Çünkü bu özelleştirilen yerler kamuya ait kuruluşlardı.

Ama şimdi özelleştirilmesi istenilen yerler kamu değil çiftçi örgütlerinin öz malıdır. Fiskobirlik’te yaşananlar da göstermiştir ki hükümetler birlikleri tasfiye etmeyi gündemlerine almış görünmektedirler.

Birliklerin hakkı olan DFİF (Destekleme İstikrar Fonu)’den kendilerine kredi vermeyerek zora sokulmaktadır. Zora giren birlikler ellerindeki malları satarak ayakta kalmaya zorlanmaktadır. Bir diğer yanıyla birliklerin yönetimleri değiştirilerek tasfiye sürecini hızlandırmaya çalışmaktadırlar.

Evet birlikler şu anda demokratik yönetilemiyor olabilir ama bu, çiftçilerin kopartılmasını istemeleri için bir neden değildir. Çiftçiler birliklerin yönetimlerinin demokratik yapıya kavuşmasını istemelidirler. Birlik yönetimlerinin istifasını istemeden önce, 4572 sayılı yasanın çiftçilerin çıkarına olmayan 4 maddesinin değişmesini istemelidirler. Bu değişikliğin sağlanabilmesi için birlik yönetimleri de çaba göstermelidir. Üyeleri ile birlikte hükümete karşı ortak mücadele etmelidirler.

Marmarabirlik’i basmak ve yönetimin değişmesini istemek çözüm değildir. Bu işleri kolaylaştırmaz. Fiskobirlik sıkıştırılarak yönetimi değiştirildi. Fiskobirlik yönetimi değişmeden önce fındık fiyatları 3,5 YTL gibi düşük bir rakamdı. Çiftçiler buna karşı eylem yaptılar, yönetim değişti. Bugün fındık fiyatı 2,5 YTL’ye kadar gerilemiş durumda. Bu mitingin yapılmasına ön ayak olanlar yönetime geldikten sonra çiftçinin durumunu düzeltmediler, daha da kötüleştirdiler. Bu nedenle önce kanunun değişmesini ve beraberinde birliklerin demokratik olarak yönetilmesini istemeliyiz. Yoksa kanun orta yerde dururken birlik yönetimlerini değiştirmek sorunumuzu çözmüyor.

Ebetteki Marmarabirlik’in açıklamış olduğu avans fiyatına karşı olduğumuz gibi, bugün açıklanan nihai fiyata da karşıyız. Bir yıl önce 4.50 olarak açıklanan fiyattan sonra, bu yıl 3.75 olarak açıklanması Türkiye gerçeklerini görmezliktir ya da zeytin üreticilerini hafife almaktır. Çünkü 2005’ten 2006 yılına kadar üretim girdisi olan gübre, ilaç ve mazot fiyatları düşmedi, arttı. Aynı oranda Türkiye’de ki temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları gerilemedi ve arttı. Marmarabirlik’in böylesi bir fiyat açıklaması gerçeklerden bihaber olduğunu değil, birlikler üzerinde yaratılmış olan bu kargaşadan yararlanmak gibi faydacı bir yaklaşım içerisinde olduğunu gösteriyor. Bütün beklentileri boşa çıkartmıştır. Halkın deyimiyle, “dağ fare doğurmuştur”.

Çiftçi Sendikaları olarak Marmarabirlik’in fiyatları geri çekmesini bekliyoruz. “Maliyet + kar + insanca yaşam payı”nı ekleyerek yeni bir fiyat açıklamalıdır. Kısaca sorun kanunun değişmesi ve çiftçilerin alın teri olan bir fiyatın açıklanmasıdır.

“Cargill’in ürettiği her 100 bin ton şeker üretimi karşısında 25 bin çiftçi ailesi çiftçiliği terk etmektedir”
 
Peki pancara sahip çıkmaktan bahsediyorsunuz, bunu neden zeytin ile yan yana getirdiniz?

 
Şu dönemde zeytin üreticileri çok zorda. Bu zorluğun devam edeceği de gözükmektedir. Biz üreticilerin zeytinimize ve geleceğimize bugün sahip çıkması gerekiyor; yarın çok geç olacaktır. Bu nedenle sahip çıkma kelimesini kullanıyoruz.

Pancarda ise, şeker pancarı fabrikaları 30 Kasım’da özelleştirilecektir. Özelleştirilecek olan Bor, Ilgın, Ereğli Şeker Fabrikaları, bütün şeker fabrikaları arasından en karlı fabrikalardır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, pancar üreticilerinin şeker pancarı üretiminden kopmalarına neden olacaktır.

Bir de aynı dönemde Cargill’e af yasası olarak adlandırılan toprak kanunu mecliste görüşülmektedir (Röportajın yayınlandığı 28 Kasım Salı günü, yasa mecliste  kabul edilmişti). Cargill, şeker pancarı üreticileri ile şeker fabrikası çalışanları üzerinde bir tehdit olarak algılanmaktadır.

İsterseniz bu konuya biraz açıklık getirelim: Avrupa Birliği’nde nişasta bazlı şeker kotası yüzde 2–2,5 ‘tir. Türkiye’de ise nişasta bazlı şeker kotası yüzde 10’dur. Bakanlar Kurulu kararıyla her yıl yüzde 10’un yüzde 50’si oranında arttırılmakta; dolayısıyla yüzde 15’lere denk gelmektedir. Biz çiftçi sendikaları olarak fabrika çalışanlarına ve mısır üreticilerine asla karşı değiliz. Biliyoruz ki Cargill işçileri fabrikaları kapatıldığı için yürüyorlar, tepki gösteriyorlar. Mısır üreticileri yine Cargill fabrikası kapatıldı diye, “mısırlarımızı satamıyoruz” diye eylem yapıyorlar.

Şu anda Cargill Pendik Nişasta ile birlikte 4 yüz 40 bin ton nişasta bazlı şeker üretmektedir. Her 100 bin ton nişasta bazlı şeker üretimi karşısında 25 bin çiftçi ailesi çiftçiliği terk etmektedir. Her 100 bin ton nişasta bazlı şeker üretiminin karşısında şeker fabrikalarındaki 2 bin işçi işsiz kalmaktadır. Mısır üretimin yapıldığı bölgelerde şeker pancarı üretmek mümkündür.

Türkiye mısır üretiminde fazla veren bir ülke değil ki pazar aramaya çıksın. Türkiye zaten dışarıdan mısır ithal eden bir ülkedir. Dolayısıyla Cargill’e bağlı 190 işçinin işimizi kaybediyoruz diye feryat etmesine elbette ki insani olarak üzülüyoruz. Ama aynı işçi emekçi kardeşlerimizden de, ne kadar çiftçi ve ne kadar işçinin işsiz kalmasına Cargill’in neden olduğunu düşünmelerini istiyoruz.

Çokuluslu şirketlerin oyununa gelmeyelim. Tam tersi ortak mücadele ederek toprağımıza, suyumuza, emeğimize, ürünümüze sahip çıkalım. Kurtuluşumuz birlikte mücadele etmekten geçmektedir. Cargill’in kapatılmasından dolayı tepki gösteren Cargill çalışanları ve onlara mısır satan çiftçi meslektaşlarımızı çok iyi anlıyoruz. Onların da bizleri anlamalarını bekliyoruz. Oyuna gelmeyelim. Birlikte olursak aşamayacağımız ve çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur. Gelin, Şeker Fabrikalarının kapatılmasına karşı duralım, geleceğimize birlikte sahip çıkalım.
 
Miting için ne gibi bir çağrıda bulunuyorsunuz?
30 Kasımda Ilgın, Bor, Ereğli Şeker Fabrikalarının özelleştirilecek olduğu, mecliste toprak kanunun görüşüldüğü, birliklerin tasfiye edilmeye çalışıldığı bir dönemde “Toprağına, Tohumuna, Suyuna, Şeker Pancarına ve Zeytinine Sahip Çık” mitingini çok anlamlı ve doğru buluyorum. Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin siyasi bir kaygı gütmeden çiftçiler için bir kürsü hazırlamasını, çiftçilerin sorunlarını aktarması için bizlere mikrofon uzatmasını örnek bir davranış olarak görüyoruz. Umarım diğer partilere de örnek olur, diğer partiler de biz çiftçilere sorunlarımız üzerinden bir kürsü sağlar, sözümüzü söyleyebilmek için zemin sunarlar.

İlker Özlük (Lider Gazete)



Bu haber 421 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,784 µs