DTP neyin peşinde? | " /> DTP neyin peşinde? | "/>

En Sıcak Konular

DTP neyin peşinde?

22 Ekim 2008 08:09 tsi
DTP neyin peşinde? Karakol baskınları, polise saldırılar, küçük gruplar halinde çeşitli eylemler..... Mayın tuzakları, canlı bombalar..... PKK'nın kanlı eylemlerindeki artış haklı olarak akıllara şu soruyu getiriyor: Ne yapmak istiyorlar? Zaman yazarları olayların perde ar

[ABDÜLHAMİT BİLİCİ] PKK KİMİN SAFINDA?

Iraklı Kürt lider Mesud Barzani, Erbil'de yaptığı basın toplantısında, Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik başkanlığındaki Türk heyetiyle Bağdat'ta yaptığı görüşmeyi değerlendirdi. Sözlerinden olumlu geçtiği anlaşılan bu temas için Barzani şöyle diyordu: "Türk heyetiyle görüşmemiz yeni bir başlangıç. Türkiye ile aramızdaki duvarlar yıkılmıştır. Buzları eritiyoruz. Bu görüşmeler sorunlara olumlu çözümler bulmak için bir başlangıçtır."
Son günlerde Iraklı Kürtlerden gelen olumlu sinyaller bununla sınırlı değil. Celal Talabani de PKK'ya karşı Ankara, Bağdat ve Washington arasında üçlü mekanizmayla mücadele edilmesini önerdi. Irak'ın Kürt kökenli Genelkurmay Başkanı Zibari ise ilişkilerdeki olumlu ivmenin sürmesi halinde iki ülke arasındaki sınırın yeniden çizilmesinin bile mümkün olacağını söyledi.

Irak'taki Kürtlerle yaşanan bu olumlu hava, Aktütün saldırısıyla terör örgütünün kurmak istediği tuzağa Türkiye'nin düşmediğinin bir göstergesi. Zira ağır silahlarla sınırın Irak tarafından karakola saldırı yapıldığının da altını çizen bazı çevreler, kuzeydeki Kürt yönetiminin de hedef alınmasını istiyordu. Ama Irak'taki gelişmeleri de hesaba katarak olayı değerlendiren diplomatik kaynaklar, farklı düşünüyordu. Onlara göre Bağdat'ta gittikçe güç kaybeden, Kerkük'te uzlaşmaya razı olan Kürtlerin, Türkiye'ye karşı PKK ile işbirliğine girmesi uzak bir ihtimaldi. Ayrıca kullanılan silahların Iraklı Kürtler tarafından verildiğine dair veri yoktu. O halde örgütün Aktütün'deki bir hedefi de Türkiye'nin Iraklı Kürtlerle ilişkilerini sabote etmekti.

Ancak Barzani'nin Erbil'de "Türkiye ile aralarındaki duvarın yıkıldığından" söz ettiği saatlerde, PKK Diyarbakır'ı ziyaret eden Başbakan Erdoğan'ı protesto amacıyla bazı mahallelerde esnafa kepenk kapattırmıştı. Canlı bombalar sokaklarda dolaşıyor, her yerde gösteriler yapılıyordu. Bunun sebebi neydi? Irak'taki Kürtlerle olumlu temaslar kurulurken ve bu, Türkiye'ye de olumlu bir şekilde yansıyacakken, neden sınırın bu tarafında Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden örgüt ısrarla gerilimi tırmandırıyordu? Hem de Ergenekon terör örgütü davası sayesinde, ilk kez derin devletle yüzleşmeye bu kadar yaklaşılmışken...

Aslında bu sorular sadece bizim kafamızı karıştırmıyor. Son dönemde Irak'taki Kürtler de PKK'nın gerçekte kime hizmet ettiğini sorguluyor. Geçtiğimiz hafta Cihan Haber Ajansı'nın Erbil'den geçtiği bir habere göre, Hewler Post adlı Kürt gazetesi, örgütün son saldırılarını değerlendirerek PKK'nın kime hizmet ettiğini sordu. Daha önce de Kurdish Globe adlı gazete, benzer soruları gündeme getirdi. "PKK ve Kerkük" başlıklı başyazıda şöyle deniyordu: "Ergenekon dosyası, sadece Türk devletinin yasadışı faaliyetlerini ortaya çıkarmadı. Aynı zamanda PKK'nın Ergenekon'la ilişkilerini de deşifre etti. İstanbul Başsavcısı'nın hazırladığı iddianame, PKK'nın gerçek niyetleri ve Ergenekon'la kirli ilişkileri hakkında ciddi soru işaretleri ortaya koydu..."

PKK'nın gerilimi tırmandırmadaki hedeflerinden birinin, Mart 2009 yerel seçimi olduğu açık. 22 Temmuz genel seçimlerinde yaşadığı başarısızlığın marttaki yerel seçime de yansıması örgüt için hezimet olur. Bu yüzden bir yandan dehşet saçarak insanların özgür iradesini hedef alırken, diğer yandan da tek rakibi AK Parti'yi hataya zorluyor. Bir yere kadar siyasi amaçlı bu taktik de anlaşılabilir. Asıl korkunç olan, sözüm ona Kürtler için sözde özgürlük mücadelesi veren örgütün sivilleşmeden, normalleşmeden ödünün kopması. Ergenekon soruşturmasında derin devlet ortaya çıkmasın diye adeta kendini yırtması. Sanki tek dertleri, terörü tırmandırarak Ergenekon'u gölgelemek.

Şimdiden gündemden düşen önemli konular yok mu? Kim sivil anayasayı konuşuyor? Ulusal Program gündemde var mı? Halbuki üçüncüsü hazırlanan Ulusal Program taslağında, öncekilerde yer verilmeyen 'Sivil-Asker İlişkileri' başlığı var. Burada, askerî harcamaların demokratik denetimi; askerî mahkemelerin görev ve yetkilerine demokratik sınırlar getirilmesi ve iç güvenlik hizmetinin sivil iradeye tabi kılınması gibi demokratik açıdan hayati konular yer alıyor. Hasılı, terörü tırmandırmak için çok gerekçe var. Tek teselli noktası, Türk ve Kürt'ü ile daha çok insanın oyunu anlamaya başlaması.

 
[M. NACİ BOSTANCI] PKK NiÇiN EYLEM YAPIYOR?

Aktütün Karakolu baskını, Diyarbakır'da polis servis aracına saldırı, küçük gruplar halinde çeşitli eylemler... Mayın tuzakları, canlı bombalar... PKK'nın kanlı eylemlerindeki artış haklı olarak akıllara şu soruyu getiriyor: Ne yapmak istiyorlar? Acaba şiddet dozunun artışı arkasında bildiklerimizin ötesinde özel bir hedef mi söz konusu? Öncelikle şunu hatırlayalım: 
 
 
PKK'nın aşikâr bir şekilde sahaya çıkışının üzerinden yirmi dört yıl geçmiş. Yirmi dört yıl olağan şartlarda bile kişisel ve toplumsal hayat için çok önemli bir süre. Terör örgütü söz konusu olduğunda, yirmi dört yıl, çok daha özel bir anlam kazanıyor. Çünkü şiddet gibi aslında katılanlar dâhil herkesin ahlakiliği hususunda tereddütleri olan bir yöntemi kullanmaya kalktığınızda, kendinizi ancak "hedefe kısa sürede ulaşacağız" iddiasıyla meşrulaştırırsınız, taraftarlarınıza "dişinizi sıkın" dersiniz.

Mesele sadece meşruluk da değildir. Saflarınıza katılacaklara, onların yakınlarına en azından bir süre için vaat ettiğiniz kan ve gözyaşıdır. "Uzun yıllar buna katlanacaksınız, hep gözyaşı dökeceksiniz, yine de hedefe ulaşmamız sadece bir ihtimaldir," yorumunu kimse duymak istemez, kimse yola böyle çıkanların arkasına takılmaz. Bugün ortada olduğu gibi, aradan yirmi dört yıl geçmiş olmasına, onca ölüm yaşanmasına rağmen hâlâ ortada somut bir başarı yoksa terör örgütünden beklenen, durup bir değerlendirme yapması ve yöntemin yanlışlığı konusunda bir eleştiri üzerinden kendisini tasfiye etmesi değildir. Aksine, en baştan itibaren ne kadar haklı, ne kadar doğru yolda olduğu iddiasını destekleyecek şekilde en zor şartlarda dahi eylemler yapmaya, bunların etkisini artırmaya çalışmaktır.

Onu böyle davranmaya sevk eden birçok sebep vardır. Bunlardan birincisi, bedeli hayat olan bir örgütün kendini tashih etme "lüksü" olamaz. Dönüp kadro olarak beslendiği, politik ve toplumsal bağlar kurduğu çevreye, "kusura bakmayın" diyemez. Bunun bir dip sorgulama, sözlere dönüşmemiş bir eleştiri, herkesin aklında olan ama konuşulmayan çok temel bir problem olduğunu bildiği için de, bunun üstünü kapamak için eylemlere devam eder. Çünkü cinayetler işlerken de, kendi kadrolarını kaybederken de inşa ettiği o kışkırtıcı ortam üzerinden "akılcı değerlendirmeler"in önünü almak ister. Güvenlik güçlerince öldürülen kadrolarını mezara veren insanların, onun bedeni üstüne toprak atarken aynı zamanda bu sorgulamaların üstüne de toprak atmalarını bekler. Böyle olur mu? Evet, en azından bir süre için. Fakat her defasında dip sorgulama sessizliği içinde canlanır, bir suskunluk sarmalına dönüşür. Bu kolektif yaranın ne zaman gün yüzüne çıkacağı ve nerede terör örgütünün yöntemine toplu bir başkaldırı doğuracağı bilinmez. Ama "işler" bu şekilde sürdüğü müddetçe bu mutlaka bir gün olur.

İkincisi, terör, şiddet örgütlerinin çaresiz stratejisidir. Elindeki yegâne araçtır. Bildiği tek yoldur. Kendi varlık nedenidir. Nasıl bir memur, işçi, işadamı her gün işine gidip bir rutini takip ederse, terör örgütü de aynısını yapar. Her gün yeni eylemler üzerine düşünür, onların toplumsal ve politik sonuçlarına dair hayaller kurar. Terör, bir şiddet örgütünün beslendiği kaynak, onun ayakta durmasını sağlayan en temel unsurdur. Nasıl bir memur işini yapmadığında kovulursa, terör örgütü de işini yapmadığı takdirde zayıflar, kamusuyla bağlarını yitirir. Öte yandan "terör" ve onun "insani yorumu" terör örgütünde bambaşka sözler ve duygularla değerlendirilir. Eylemi yapanlar "kahraman"dır, kendi hayatlarını "bir büyük ideal için" ortaya koymuşlardır, "soylu ve onurlu" bir tercihte bulunmuşlardır, ölümleriyle "kutsal idealin panteonunda" yerlerini alacaklardır. Böylelikle o hedef her ne ise, "akli düzlem"in çok ötesinde ruhani bir nitelik kazanır. Çünkü ölümlerin şiiriyle anlamları yazılan davalarla siyaset biliminin hangi çözümlemesi yarışabilir ki? Eğer eylemlerle "evrensel vicdan bakımından dahi utanç verici kabul edilen" işler yaptılarsa bunun sebebi kendileri değil doğrudan "savaşın kirliliği"dir. Hatta bu tür eylemlere "mecbur kaldıkları", "vicdanlarda yük oluşturan eylemlerinin bu türden sonuçlarına dahi katlandıkları" için ayrıca buradan bir hüzünlü onur çıkartırlar. "Her türlü acı" yaşanmış, "her türlü gözyaşı dökülmüş", kutsal hedef bunlarla taçlanmıştır.

Üçüncüsü, terör örgütünün özellikle profesyonel savaş beyleri, komuta kademesi, uzmanlıkları, hayatta bildikleri yegane iş bu olduğu, bir bürokratik yapı olan örgütte kendilerine kudret ve inisiyatif bahşeden bir yere sahip bulundukları için eylemler sürsün isterler. Örgütün dağılması demek, yıllar içinde oluşturdukları becerilerinin hiçbir işe yaramayacağı, tüm güçlerini yitirecekleri, hayata sıfırdan başlayacakları bir yeni durum demektir. Bir "komuta kademesi sınıfı" olarak kendi çıkar ve beklentileri istikametinde gelişmeleri yönlendirirler, bunu "yüce ideale hizmet" olarak sunma konusunda da ne kadar rahat olduklarını, zorlanmayacaklarını elbette belirtmeye bile gerek yoktur. Üstelik burada sadece kişisel güç ve itibar değil, aynı zamanda kontrol edilen bir ekonomik alan söz konusudur. Her örgütün, oluşturduğu ekonomi ile hayati bağlar kurduğu, yaşama iradesinde bu bağların çok önemli olduğu hususu, terör örgütleri için de aynen geçerlidir.

Dördüncüsü, terör örgütü sadece karşı tarafı değil, eylemleri üzerinden kendi kamusunu da kontrol etmek ister. Onların üzerindeki iktidarını önemli ölçüde eylemleri marifetiyle sürdürür. Yolu ve yöntemine ilişkin kendi kamusunda yükselmesi muhtemel itirazları "kudretin ve ne yapılması lazım geliyorsa karar verme iradesinin" kendisinde olduğunu eylemleriyle ortaya koyarak göğüsler. PKK için bu türden itirazların "söylenmekten" örgütlü bir itiraza dönüşme "tehlikesinin" bulunduğu yer, doğrudan doğruya "meşru siyaset"in zeminidir. Bu siyaset, bir yanıyla PKK için imkânlar anlamına geliyorsa diğer yanıyla bir tehlikedir. Çünkü kudret ve inisiyatifin oraya kaymasına sebep olacak bir potansiyeli taşır içinde. O yüzden "kanlı eylemler" bu kesime de bir mesajdır, "ayağınızı denk alın, asıl patronu hatırlayın" ihtarıdır.

Nihayet beşincisi, doğrudan doğruya 2009 Mart'ında yapılacak mahalli seçimlere ilişkindir. AKP'nin 2007 seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden çok ciddi oy alması, bir Türkiye partisi olarak iktidarda bulunması, nihayet önümüzdeki seçimlerde belediye başkanlıklarını kazanmada iddialı olması PKK'yı çok rahatsız etmiştir. Belediye başkanlıkları konusunda AKP'nin elde edeceği önemli bir başarı, "Kürt sorunu"nun çözümü hususunda PKK'yı ve ilgili çevreleri tali bir konuma itecek, asıl rol sahibi olarak AKP'yi öne çıkaracaktır. Eylemlerden umut edilen, bir kez daha, doğurduğu "kanlı ve mistik" sonuçlarıyla "kafası karışık olan hedef kitle"nin aklını, "siyaset düzleminden ölümlerin ruhaniliğine" çekmek, "safları bozmamaları"nı sağlamaktır. Böyle olacak mı? Bir yanda, yirmi dört yıl, onca ölüm, en ateşli taraftarlarının bile yöntemin ahlakiliği konusundaki biriken itirazları, savaş beylerinin sınıfsal konumu, diğer yanda ise meşru zeminde gelişen Kürt sorunuyla ilgili çözüm potansiyeli. Irmaklar ikinci yana doğru akıyor... Bugün Kürt sorununun çözüm yolunda en büyük engel, başkaları değil doğrudan doğruya PKK'dır. PKK'nın Kürtlere yapacağı en büyük hizmet, kendisini tasfiye etmektir. Elbette hakikaten niyet ve iddiası, en saf haliyle halen "nihai hedefiyle" bağlantılıysa...
 
[MUSTAFA ÜNAL] DTP NEYİN PEŞİNDE?

Güneydoğu'da yine şiddet manzaraları... Ekranlara yansıyan görüntüler ürkütücü, meydanlardan ateş ve duman yükseliyor. Cezaevinde Öcalan'a 'kötü muamele yapıldığı iddiasını' fırsat bilen bölücüler sokakları savaş alanına çevirdi. Ellerinde Öcalan'ın posterlerini taşıyan göstericilerle güvenlik kuvvetleri arasında çıkan çatışmada kan da aktı, Doğubayazıt'ta bir kişi hayatını kaybetti.
Tesadüfe bakın ki, Silivri'de Ergenekon davasının başladığı güne denk geldi bütün bu olaylar... İnsan sormadan edemiyor: 'Acaba iki örgüt arasında bir eylem kardeşliği mi var?' Ergenekon soruşturması sırasında kafa karıştıran iddiaları unutmadan arayın bu sorunun cevabını.

Askerin olağanüstü taleplerine direnen Başbakan Erdoğan önceki gün Diyarbakır'daydı, işe bakın ki bölücü örgütün baskısı sonucu esnaf kepenk kapattı.

Gösterilerde DTP milletvekilleri ve belediye başkanları en ön safta. Açıklamaları olayları yatıştırmaktan uzak, bir kısmının kışkırtıcı rol oynadığını söylemek bile mümkün. Bu satırları yazarken gündeme DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün açıklamaları düşüyor. Türk, siyasete yeni soyunan bir isim değil, ilk milletvekilliği yıllar öncesine dayanıyor. Ülkenin hassasiyetlerinden haberdar, ağzından çıkan sözünün nereye varacağını çok iyi bilir. Böyle hassas bir günde sakin duruşuyla bilinen Türk'ün söylediklerini okuyunca şaşırdım. Yadırgamamak mümkün değil.

Ahmet Türk bir grup partiliyle birlikte basın açıklaması yapmış. Öcalan'ı sahiplenmiş. Bir tepkinin sonucu mu yoksa bilinçli bir politika mı, PKK ile arasına set çekemeyen DTP giderek terör örgütünün siyasî uzantısına dönüşüyor. Doğrusu bu kendileri için de Türkiye için de tehlikeli bir süreç.

Türk, 1980 askerî darbesinin Kürtlere soykırım uyguladığını söylemiş... Darbelerden sadece Kürtler değil toplumun bütün kesimleri kötü etkilendi. Kimi insanlık dışı uygulamalar bölge halkını daha derinden sarsmış da olabilir. Ancak bunu soykırım olarak nitelemek doğru olur mu? Kuşkusuz bölgede siyaset yapmanın zorlukları var. Bu bir realite. Ne olursa olsun bir partinin genel başkanı sıfatı taşıyan ismin daha dikkatli dil ve üslup kullanması gerekmez mi?

Şu bir gerçek; şiddet, şiddeti doğurur. Bunu en iyi bilecek durumda olan da DTP'liler... Yıllardır şiddetle iç içe yaşıyorlar çünkü. Halkı sokağa döken provokatif söz ve davranışlar sorunun çözümüne zerrece katkı yapmıyor. Aksine olağanüstü uygulamalara davetiye çıkarıyor.

'DTP neyin peşinde?' sorusuyla başlamamın sebebi bu. Ne yazık ki bu ülkede gerilimden beslenen ve kavga ve çatışma ortamını sürekli körükleyen siyasî partiler var. DTP de bölgede gerginlikten ve kavganın sürmesinden yana. Bu bir yerel seçim stratejisi mi? Olabilir. Bütün bu olanları sadece sandıkla izah etmek de sağlıklı olmayabilir. Ben gerilimle seçim arasında ilişki kuranlardanım.

Seçimlere doğru terör örgütünün bölgede tansiyonu yükselteceği bekleniyordu. Diyarbakır'ı kaybetme korkusu sardı. DTP, Diyarbakır'da eskisi gibi rahat değil, AK Parti ciddi rakip. Mart ayındaki seçimin sert mücadeleye sahne olacağı bugünden belli. Diyarbakır'ı kaybeden bir DTP, siyasi misyonunu tümüyle yitirir. Bölgenin diğer şehirlerinde de sıkıntısı var. 2004 seçimlerinde ağır darbe aldı. 4 şehrin yerel yönetimini AK Parti'ye kaptırdı. Bağımsız adaylarla sandığa gittiği 22 Temmuz'da da umduğunu tam bulamadı. Geleneksel olarak iddialı olduğu Ağrı ve Bingöl gibi şehirlerde milletvekili çıkaramadı. DTP bölgede büyük düşüş içinde. Gelecek vaat etmiyor. Seçim stratejisi veya başka bir hesap, gerekçesi ne olursa olsun DTP ateşle oynuyor, sadece batıyı değil bölgeyi de huzursuz ediyor.

Güneydoğu'da ateş ve dumanlı şiddet manzaraları, batıda canlı bomba ihbarları, Ankara'da suikast tedirginliği... Ateşe benzin değil, su dökme zamanı... En büyük görev de DTP'ye düşüyor.

 

 



Bu haber 1,050 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,247 µs