-Video | " /> -Video | "/>

En Sıcak Konular

'Asrın davası'nın perde arkası -Video

21 Ekim 2008 17:01 tsi
'Asrın davası'nın perde arkası -Video Siliviri'de dün başlayan Ergenekon davasını başından sonuna kadar izleyen deneyimli televizyoncu, ÜLKE TV'den Mustafa Güngör izlenimlerini anlattı:

Terör Örgütü Ergenekon Davası Siliviri Yerleşkesi'nde dün başladı. Dava'nın ilk gününü başından sonuna kadar izleyen deneyimli televizyoncu, ÜLKE TV'den Mustafa Güngör izlenimlerini Cafesiyaset'e anlattı.. İşte bu izlenimler...

46'sı tutuklu 86 sanığın yargılandığı Ergenekon Davası, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusu'nda özel hazırlanan duruşma salonunda tartışmalı bir şekilde başladı. Sabahın erken saatlerinde cezaevine kamp kuran gazeteciler sabah saat 08.30 sularında duruşma salonuna girmek için ana kapıdan içeriye alındılar.

İlk giriş ve ilk arama

Ana kapıdan içeri girerken rutin üst aramsından geçirildikten sonra ziyaretçi giriş kapısına alındık. Burada sanık yakınları, sanık avukatları, gazeteciler ve tutuksuz yargılanan sanıklar bulunuyordu. Ziyaretçi girişinde yaşananlar duruşma salonunda yaşanacakların habercisi durumundaydı.

Tüm taraflar aynı işlem yerinden alınmaya kalkınca ortalık karıştı. Bir taraftan günler öncesinden akredite olmuş gazeteciler, diğer taraftan davanın tarafları, avukatlar burada yapılacak işlem asılnda basit,ancak işlem bir türlü bitmek bilmiyor. İçeride bulunan jandarmalar kimliğini aldığı kişinin ismine listeden bakıp duruşma binasına giriş için gerekli olan yaka kartını verecek ve üzerinde bulunan cep telefonu, ses kayıt cihazı gibi mahkeme salonuna alınması yasak olan elektronik cihazları emanet dolabına teslim alacak. Aslında yapılacak prosedür bunlar ama dakikakalar geçtikçe bu prosedür bitmek bilmiyor.

Ergenekon davasının perde arkası

Ve protestolar başlıyor

Sinirler geriliyor alkışlar ve protestolar başlıyor "ve bizde duruşmayı izleyecek gazeteciler cep telefonlarımızın kamerasını kayda alıyoruz" bu arada içeri girmek için uğraşanlar arasında tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan İstanbul üniversitesi eski rektörü Kemal Alemdaroğlu salona giriyor. Ardından destek için duruşmayı izlemeye gelen eski bakanlardan Yaşar Okuyan. Onlar da sırada bekliyor, izdihamda bağırış çağırış arasında kalıyorlar. Jandarma görevlileri sorunu çözmek için ara formüller uyguladılar. Bir görevli tüm gazetecilerin kimliklerini topladı daha sonra giriş kartlarını verdi. Bir diğer görevli avukatların, bir diğeri ise tutuksuz sanıkların sorun çözülmüştü ama iş işten geçmiş izdiham ve arbede yaşanmıştı.

Yayık ayranı gibi oldum..

Kalabalığın arasında uzun boylu biri dikkatimi çekti. Baktım yabancı bir gazeteci meslektaşımız. Ne olduğunu anlayamadan kendisini kalabalığın ortasında itiş kakış içerisinde bulmuştu. Yayık ayranı misali bir sağa bir sola itiş kakışın arasında sanırım nerdeyim ben diyordu? Ziyaretçi giriş kapısından duruşma salonunun yapılacağı bölüme sıkı bir üst aramasından ve x ray cihazından geçerek alındık. Koşturarak duruşmanın yapılacağı binaya doğru gittik. Köşe başında jandarma erleri şuradan gideceksiniz buradan geleceksiniz diyerek yönlendirme yapıyorlardı.

Duruşmanın yapılacağı salona girdiğimizde yeniden bir üst aramasına tabii tutulduk. Kemerlerimiz çıkarıldı üzerimizdeki metal eşyalar x ray cihazından geçirildi ve turnikelerin ardan nihayet duruşmanın yapılacağı binaya girdik. İçeride bazı ek bölmeler yada salonlar vardı diye düşündüm açıkçası. Bize önceden belirtilen salona girecek gazeteci sayısı sınırlı olduğu için diğer gazeteciler duruşma salonunun bitişiğinde bulunan ve salonu izleyebileceğimiz (plazma ekranlar olacaktı) bekleme salonunda çalışacağımız duyurulmuştu. Ancak bekleme salonunda basın odası ve bayan bayan wc salonundan başka bir şey yok.

Herkes içeride, herkes dışarıda

Bekleme salonunda duruşma salonunu görecek ekranların bulunmaması üzerine gazeteciler kapıları açık olan duruşma soluna yöneldi. Duruşma solunu tıklım tıklım kapılar sonuna kadar açık. Kapı ağzında beklemeler ardından izleyici bölümünde boş olan yerlere geçildi. Salonda müthiş bir uğultu mahkeme başkanı duruşmayı başlatmak için girişimde bulunurken sanık avukatları duruşmanın bu şartlar altında yapılmaması yönünde mahkeme heyetine itirazlarda bulundu.  Tartışmalar bitmiyor avukatlar fiziki şartların yetersiz olduğunu bu şartlar altında adil savunma yapmalarının imkansız olacağını söylüyorlar.

Nefes almak mümkün değildi..

Gerçektende salon’da nefes almak mümkün değil adeta.  Avukatlar, sanık yakınları ve gazeteciler ayakta duruşmayı izlemek için birbirleri ile yarışıyorlardı. Duruşma solunun içinde duvarlarda bulunan 4 adet ekran sayesinde ayakta kalanlar ön taraflarda neler olduğunu görebiliyor, kurulan ses düzeneği sayesinde konuşulanları duyabiliyorduk.  Kapı ağzında girenler çıkanlar olurken bir yandan mahkeme başkanı yapılan itirazları dinliyor ve durumdan kendilerinin de şikâyetçi olduğunu söylüyordu.

Ancak bu konuda yapacakları bir şeyin olmadığını bu salonun davanın tahkikatı aşamasında belirlendiğini söylemesine rağmen avukatlar itirazlarını devam ettirdiler. Mahkeme başkanı saat 10:40 gibi Salonun boşaltılmasını istedi. Nedemek istendiğini anlamadık herkes dondu kaldı. Nasıl boşaltmak yani� neyse başkanın talebi bir dakika içinde tarafımızdan daha iyi anlaşıldı başkan talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya ara verildiğini duyurdu.  Aranın ardından mahkeme başkanı Köksal şengün ara kararı açıkladı. Ara karar’da her sanığı en fazla üç avukatın müdafaa edeceğini, tutuklu sanıklar ile tutuksuz sanıkların ayır ayrı yargılanacağını, bekleme salonu olarak kullanılan bölümünde duruşma salonu olarak kabul edildiğini duyurdu.

Mahkeme başkanı daha sonra öğle arası verdi. Öğle arasında avukatları ve gazetecileri yemek telaşı almıştı. Ancak kompleks içinde bulunan temiz ve nezih lokanta’da yemek yeme imkânı bulduk. Tabii burada da uzun kuyruklar oluştu. Olmama ihtimaline karşın böyle bir imkânın sunulması gerçekten bizi şaşırttı. (En azından beni) kimse tekrar dışarı çıkıp yemek yemeyi göze almıyordu. Çünkü dışarıda imkân yoktu.  (sonradan köfteciler gelmiş benim akşam saatlerinde haberim oldu.) yemeklerimizi yedik tekrar duruşma salonuna gittik.  Bu sefer ara karar sonrası salondan çıkarılan tutuksuz sanıklar ve avukatları salondan çıkarıldılar. Salonda sadece tutuklu sanıklar, avukatları izleyiciler ile gazeteciler kaldı. Mahkeme başkanı avukatların ve tutuklu sanıkların iddianame okunmadan taleplerini dinledi.

Kerinçsiz'i uzun aradan sonra gördüm..

Kemal Kerinçsiz’i uzun bir aradan sonra burada konuşurken gördüm. Kerinçsiz yaklaşım yarım saat süren konuşmasında iki talepte bulundu. Birincisi tutuklu sanık olarak değil müdafii avukat olarak salonda bulunması gerektiğini bu talebinin kabul edilmemesi halinde mahkeme üyesi hakim Sedat Sami Haşıroğlu’nun kendisinin sorgu hakimliğini yaptığını ve tarafsızlığını yitirdiğini söyleyerek reddini talep etti. Bu talep Hayrettin Ertekin tarafından da dile getirildi. Daha sonra Muzaffer Tekin söz aldı. Danıştay saldırısı ve cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla ilgisinin olmadığını ve kendisinin bir örgüt yönetici olduğunu ama örgütünü bilmediğini söyledi.  Konunun dışına çıkılması üzerine mahkeme başkanı savunma haklarının sonsuz olarak kullandıracağını ancak iddianamenin okunması için konunun dışına çıkılmaması uyarısında bulundu. 

Mahkeme başkanı zaman zaman mahkeme’nin tarafsızlığı ile ilgili eleştirilere sert tepki gösterdi.  Av Ceyhan mumcu ise işçi partisi ile ilgili davanın Yargıtay cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesini ve mahkeme’nin yetkisizlik kararı vermesi gerektiğini suç teşkil eden bir durum karşısında davaya anayasa mahkemesini n bakması gerektiğini söyledi. Tutuklu sanık Behiç Gürcihan ise duruşma salonunun fiziki şartlarının olumsuz olmasına rağmen duruşmanın ertelenmemesini ve davanın bir an evvel başlaması gerektiğini söyledi. Bir avukat girişte yaşananları(kimlik verme işlemleri sırasında yaşananları anlatarak, davanın savunma makamının savunmasını rahat bir şekilde yapamadığı gerekçesi ile ertelenmesini talep ediyordu) mahkeme başkanına anlatırken tutuklu sanıklardan birisi biz canımızla uğraşıyoruz sen kimlik kartınla diyerek tepki gösterdi.  İstanbul cumhuriyet başsavcısı Mehmet âli pekgüzel taleplerin reddini istedi.

Tartışmalar arasında başlayan duruşmaya mahkeme heyeti tekrar ara verdi. Aralarda biz gazeteciler duruşmada yaşananları bekleme salonunda bulunan ankesörlü telefonlardan haber merkezlerine aktarıyorduk. Tabii az sayıda bulunan ankesörlü telefonlara kim koşar ve yetişirse. Bazı gruplardan arkadaşlar kalabalık gelmenin avantajının kullanarak telefonları kapatıyorlardı. İki muhabir duruşma salonunda beklerken iki muhabirde telefona yakın bir yerde bekliyor. Kapıda hareketliliği gören diğer muhabir hemen ankesörlü telefona sarılıyor ve bir ekip organizasyonu içerisinde haber atlatılıyor. Bende tek başıma olduğum için farklı bir yöntem deniyordum. Kimse salondan dışarıya çıkmıyordu (içeri girme üst arama sıkıntısından dolayı halbuki giriş çıkışlar yoğun olmadığı için kolay oluyordu) bende alt solanda bulunan ankesörlü telefonlara koşturdum.  Tüm sıcak gelişmeleri ÜLKE TV ekibi olarak an be an izleyicilerimize ulaştırıyorduk. Mahkeme heyeti aranın ardından taleplerin değerlendirilmesi için duruşmayı 23 Ekim tarihine erteledi. Ve koşuşturmaca bu sefer sabah girmek için uğraştığımız kapıdan çıkmak içindi.

Ve dışarıda yaşanalar

Dışarıda canlı ayayın araçlarının olduğu bölgede güvenlik zafiyeti vardı. Ellerinde Türk bayrağı bulunan bir grup işçi partili ve Biz kaç kişiyiz platformu üyeleri akşama kadar miting havasında duruşmayı izlediler.  Cezaevi önünde bulunan Kanal 7 muhabiri arkadaşımız ADNAN GAYHAN ise yaşananları canlı yayınlarla gelişmeleri izleyiciye aktarıyordu.

Adnan Gayhan yayın sırasında dışarıda bulunan grup tarafından tartaklandı.  Yaşanan arbede sırasında güvenlik bulunmaması dikkat çekiciydi.  İçeride asrın davası görülüyordu, dışarıda görevini yapan gazeteciler resmen taciz ediliyordu. Güvenlik dışarıda hiç yok denecek kadar yetersizdi. Miting havasındaki ateşli taraftarlar gazetecilerin görevlerini yapmasını engellemek için ellerinden gelenleri yapıyorlardı. Akşam kanal a tv yayınına gazeteci Şamil Tayyar katılmıştı. Şamil Tayyar’ı gören ateşli yönlendirilmiş taraftar grubu kanal a tv yayının yapıldığı alanda sloganlar atıyorlardı.

Gerçekten insanları tedirgin eden bir durumdu yaşanan. Hava kararmıştı cezaevinin kapısında bulunan görevliler "bizim görev alanımız değil diyorlar" 156 jandarmayı arıyoruz  "tamam" diyorlar  ama ne gelen var ne giden. Gecenin bir yarısında kordon altına alınmış bölüme geçen ateşli taraftarların ne işin var yayın yapılan alanda? Orda bir gazeteciye bir şey olsa idi kimdi bunun sorumlusu? Bir sonraki duruşma zamanına kadar basın mensuplarının da çalışma şartlarının düzeltilmesi gerekiyor. Neden Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 1999’da Mudanya’da olduğu gibi bu işleri düzene sokmuyor. Neden bu işler Jandarma’ya bırakılıyor?

İşte bir günün hikayesi böyleydi..."



Bu haber 446 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,815 µs