iletişim kazaları! | " /> iletişim kazaları! | "/>

En Sıcak Konular

Aktütün hadisesindeki iletişim kazaları!

20 Ekim 2008 09:13 tsi
Aktütün hadisesindeki iletişim kazaları! 'TSK başta olmak üzere Aktütün baskını ile ilgili tartışılan kurumlar, kendine doğru bir iletişim güzergâhı çizebilseydi bu vahim baskın, milleti bu kadar derinden sarsmazdı.' diyen Ekrem Dumanlı, Aktütün hadisesindeki iletişim kazalarını yazdı...

Ekrem Dumanlı / Zaman

Aktütün Karakolu'na yapılan saldırı ve sonrasında yaşanan tartışma unutulacak gibi gözükmüyor. Dağlıca Karakolu'na yapılan saldırı da bir dönüm noktası olmuştu. Dilerim böyle azabı bu millet bir daha yaşamaz. Zira katmerli bir sancı yaşıyoruz.
Bir yanda ocağına evlat acısı düşmüş aileler, diğer tarafta kanlı manzaradan zafer sarhoşluğu derleyen meşum bir terör örgütü. Meselenin iz bırakıp geçen bir başka yanı daha bulunmakta: Bu tür hadiselerden sonra asker-sivil ilişkisi temelden sarsılıyor, medya arada ezilip büzülüyor. Vatandaşın kafasında soru işaretleri var; siyasete dair, askere dair, polise dair, medyaya dair... 17 askerimizin şehit verildiği bir olayın ardından bu kadar zaman geçmesine rağmen gittikçe derinleşen şüphelerin bulunması üzücü.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; terör gibi bu ülkenin yıllardır mücadele ettiği bir meselede medyanın da, siyasetçinin de askerin de iyi niyetinden şüphe edilemez; ancak ne var ki hayal kırıklığının önemli bir bölümü, yanlış iletişim kurmaktan kaynaklanıyor. Her şeyden önce, ilişkilerin yürütüldüğü zemin yanlış. Hal böyle olunca, tüyler ürpertici algılar ortaya çıkıyor. Oysa hadisede ismi geçenler ya da sürece mesleği itibarıyla dahil olmak zorunda kalanlar, doğru iletişim metoduyla bu tip badirelerin üstesinden gelebilir. Demem o ki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) başta olmak üzere Aktütün baskını ile ilgili tartışılan kurumlar, kendine doğru bir iletişim güzergâhı çizebilseydi bu vahim baskın, milleti bu kadar derinden sarsmazdı. Bu çerçevede siyasetin de medyanın da özeleştiri kapılarını ardına kadar aralaması gerekiyor.

ÖNCE EN TEMEL İLETİŞİM KURALI

Doğru ve etkili iletişimin ilk şartı şudur: Gerçekten korkmamak! Gerçek neyse odur; bunun dışındaki her şey, doğru iletişimden ziyade her an yara alabilecek bir propagandaya dönüşür. Bu, herkes için geçerlidir: Doğruya doğru, eğriye eğri derseniz, kamuoyu nezdinde inandırıcı olursunuz. Gündemdeki bir olayda yanlış ya da ihmal varsa bile, doğruyu araştıran ve hata yapandan hesap soracağı aşikâr olan bir iletişim mesajı -dürüstlüğüne binaen- halkta olumlu bir tesir uyandıracaktır. Bir meselede haklı olmak yetmiyor; onu kamuoyuyla doğru iletişim kurarak anlatmak gerekiyor. Bu bakımdan Aktütün baskınını mercek altına almakta fayda görüyorum; maksadım kırıp dökmek değil, kurulması gereken iletişim yollarına olumlu katkıda bulunmaktır. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un iletişime ne kadar önem verdiği, daha göreve gelir gelmez bu konuda attığı adımlardan belli. Her an bilgilendirmeye açık bir yapı kurması, haftalık basın toplantısı düzenlemesi, bizzat kendisinin gazetecilerle bir araya gelmesi Komutan'ın iletişime verdiği önemi ortaya koyuyor. Basınla irtibatı sağlayacak birimi albaylıktan tuğgeneralliğe yükseltmesi de bu çerçevede düşünülmeli. Şayet iletişime bu kadar önem veriliyorsa krizin fırsata dönüştürülmesi mümkün; yeter ki en sıcak hadise, en doğru bir iletişim mantığıyla yorumlanabilsin.

1-AÇIKLAMALAR YANLIŞ YAPILDI, İNİSİYATİF KAYBOLDU

Aktütün baskını ile ilgili resmi açıklamalar, daha önceki benzer olaylar gibi, geç yapıldı. Vatandaş böyle olayları medyadan öğreniyor. Olaylar artık amatör kameralardan tutun, cep telefonuyla yapılan görüntü kayıtlarına kadar pek çok biçimde medyaya ulaşıyor. Hatta PKK denen uğursuz örgüt, saldırı yapacağı yerleri önceden kaydedip bir kısım şer şebekesi sitelerde ya da televizyonlarda yayınlayabiliyor. Hatırlanacağı üzere Dağlıca Karakolu'nun baskınında da örgüt, askerlerimizi kaçırdığını iddia etmiş, önce derin bir sessizlik yaşanmıştı. Daha sonra, kaçırılan askerlerin görüntülerini yayınladı örgüt. Demem o ki Genelkurmay ya da hükümet, bir bilgiyi ilk ağızdan vermeli ki kirli propagandanın elinden fitne silahı alınabilsin.

2-ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR SORU İŞARETLERİNİ ÇOĞALTTI

Önemli bir iletişim kazası daha yaşandı Aktütün baskını sonrasında: Çelişkili açıklamalar. Saldırıdan sonra yapılan pek çok açıklama, kendi içinde tenakuzlar oluşturdu. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız'ın verdiği bilgilerin basına yansıması halkta derin bir teessürün oluşmasına sebep oldu. Maddi imkânsızlıktan bahsedilmesi, bu nedenle karakol yapılamıyor olması gibi gerekçeler zaten daha sonra Genelkurmay tarafından düzeltildi. 'İstihbarat sıkıntısı yok' dendi, 'başarılıyız' dendi, 'en ufak bir zafiyet yaşanmadı' dendi... Daha sonra her söylenen söz sıkıntıya dönüştü...

3-BİRLİK HAVASI YANSITILMADI

Askerî söylemin kullandığı en etkili kavramlarından biri 'birlik ve beraberlik' vurgusudur. Aktütün olayında bu hava çok net verilemedi. Hava Kuvvetleri Komutanı Aydoğan Babaoğlu'nun golf oynarken yayınlanan fotoğrafları büyük yankı uyandırdı. Bir anda Paşa'nın adı 'golfçü Paşa'ya çıktı. O kadar ki Doğan Grubu gazeteleri Paşa'nın istifasını istedi; hem de ısrarla. Olabilir; can alıcı bir terör saldırısı sırasında golf oynayan ve olaydan çok geç haberdar olan bir kuvvet komutanı istifa edebilir. Buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak, propagandanın belli kesimler tarafından alışık olmadık bir tarzda yapılması ve baskınla ilgili eleştirilerde Kara Kuvvetleri ya da Jandarma hakkında hiçbir sorgulayıcı analizin yer almaması bazı kuşkulara neden oldu. Belki de yersiz bir kuşkuydu bunlar; ama toplum bu durumu şaşkınlıkla izledi. Çünkü Ergenekon davasında ağır suçlamalar altında tutulan Paşalar hakkında bile cezaevi ziyareti yapıp 'vefa' vurgusunda bulunan komuta kadrosu, bir muvazzaf kuvvet komutanına yapılan ağır eleştirilere sessiz kalıyordu. Genelkurmay da bazı gazete(ci)ler gibi düşünüyor idiyse Babaoğlu'nun azli ya da istifası sağlanırdı. Oysa öyle yapılmadı; bütün komutanlar bir törene beraber katılıp birlik mesajı verdi. O zaman da insanların kafasına şu soru takıldı: Madem Genelkurmay bazı medya grupları gibi düşünmüyor; o zaman neden günlerce Hava Kuvvetleri Komutanı'na hiçbir destek verilmedi ya da soru işaretlerini artıran bir açıklama yapıldı? Bu da bir çeşit iletişim kazasıydı; stratejinin ne olduğu tam anlaşılamadı.

4-TARAF'IN İDDİALARI KARŞISINDA YAŞANAN ŞAŞKINLIK

Taraf gazetesinin yayınladığı belgeler sırasında da doğru bir yol haritası çizilemedi. Gazetenin olayı manşet yaptığı gün Genelkurmay'dan en küçük bir açıklama gelmedi. Aslında bu sessiz iletişim, olay ortaya çıktığı günden beri sürdürülüyordu ve yanlıştı. Mesela pek çok gazete ve internet sitesinde Aktütün saldırısıyla ilgili istihbarat raporlarının askere ulaştırıldığı açıktan açığa yazıldı, söylendi. Üç koldan istihbarat sağlandığı ama gerekli tedbirlerin alınmadığı 'göz göre göre baskın' durumunun yaşandığı ifade ediliyordu. Hatta istihbarat raporlarının hangi gün gerekli yerlere iletildiği de yazıldı. Genelkurmay bunlara da sessiz kalmayı tercih etmişti. Somut bir iddia olduğunda yapılacak en kötü tercih sessizliğe bürünmektir; nedense iletişim metodu olarak bu yol seçildi ve telafisi zor olan bir sürece doğru mesafe alındı. Taraf'ın yayınlarına sessiz kalınınca akşama kadar açıklama bekleyen diğer gazeteler bir gün sonra haberi sayfalarına taşıdı. Bir anda ülke gündemine oturunca ve sıkça tartışılınca o meşhur toplantıda sert açıklamalar yapıldı ki zamanlama da yanlıştı mekan seçimi de. İnsanlar 12 Eylül darbesinin basın toplantılarını hatırladı, ürperdi...

5-SEÇİLEN ÜSLUP TEPKİ DOĞURDU

Önce sessiz kalınan Taraf'ın baskın öncesindeki ihmal iddiaları bütün gazetelere (Hürriyet, Yeni Şafak ve Radikal hariç) haber olunca Genelkurmay Başkanı yanına da kuvvet komutanlarını alarak bir açıklama yaptı. Bütün televizyonlarda canlı yayınlanan açıklamada Genelkurmay Başkanı çok sert bir üslupla; hatta parmak sallayarak konuştu. Bu da bir iletişim kazasıydı; çünkü bu millet askerini çok sever, ona toz kondurmak istemez, ona Peygamber'inin adıyla (Mehmetçik) hitap eder; amma kendisini korkutmaya kalktığınızda da orada derin bir sessizliğe bürünür. Bu duruş, asla bir korku değildir. Bu, sevdiği birinden beklemediği bir davranışa karşı kırgınlık duymaya benzer. Devlet gücünü elinde tutan kişinin (asker de olsa sivil de olsa) kendisini korkutmasından haz duymaz bu millet. Üstelik kamuoyu Başbuğ'dan 'fırça' ya da 'tehdit' değil, somut iddialara somut cevaplar bekliyordu. Nitekim bu üslubu ne halk benimsedi, ne de tehdit altında bulunan gazeteciler. Başbuğ Paşa'yı üslubundan dolayı eleştirmeyen kalmadı; ona en yakın duranlar bile 'söyledikleri doğru olsa bile üslubu yanlıştı' demek zorunda hissetti kendini. Tastamam bir iletişim kazasıydı bu. Belli ki Genelkurmay Başkanı'nın canı sıkılmış, yüreği yanmış ve bazı iddialara cevap vermek istiyor. Haklı, cevap vermesi gerekiyor; ancak iddialar hakkında ne söylediğiniz de önemli; kendinizi nasıl ifade ettiğiniz de. Başbuğ Paşa'nın iletişim kadrosu da bu konuda yardımcı olmalıydı...

Zor bir ülke Türkiye. Suları durulmuyor bir türlü. Belki de hiç durulmayacak. Ve devlet-millet ilişkisi uzun süre gündemden düşmeyecek. Asker-sivil münasebetleri de daha uzun süre tartışılacak. Şu çok açık ki bu saatten sonra Türkiye, çoğulcu ve katılımcı demokrasiden asla geriye dönemez. Devlet gücünü elinde tutan seçilmişler ve atanmışlar daha şeffaf bir yapıya göre faaliyet gösterecek; kendi gerçekliği içinde doğru iletişim kurmanın yollarını arayacak, bulacak.

Hesap sorabilmenin kaçınılmaz şartı hesap verebilmektir. Kanunlar işletilecek, şeffaf denetimler yapılacak ve halk her şeyden haberdar edilecek. İletişim çağında yaşamak bu demek zaten. İletişim çağını ıskalamamak için doğru stratejilere ihtiyaç var: Doğru strateji, aklıselimi hakim kılmak, bilimsel verilere ve analizlere dayanmak, sosyal değişim parametrelerini doğru okumakla mümkündür.

 



Bu haber 354 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,056 µs