En Sıcak Konular

'Ergenekon Şemdinli gibi olmasın'

19 Ekim 2008 23:13 tsi
'Ergenekon Şemdinli gibi olmasın' Bazı akademisyen ve yazarlara gönderilen 22 maddelik "acil ve senkronize reaksiyon uyarısı" başlıklı bir metinde Ergenekon'u küçümseyici ifadeler kullanılması, iddianamenin zayıf yanlarına ağırlık verilmesi isteniyor. Ümit Kardaş'tan uyarılar...

Nuriye Akman'ın röportajı

ÜMİT KARDAŞ: Ergenekon'un Şemdinli gibi olmasından korkuyorum

Ergenekon davası bugün başlıyor. Bazı çevrelerin davayı sabote edeceği, gerçekleri sulandıracağı beklentisi var.

Bazı akademisyen ve yazarlara gönderilen 22 maddelik "acil ve senkronize reaksiyon uyarısı" başlıklı bir metinde Ergenekon'u küçümseyici ifadeler kullanılması, iddianamenin zayıf yanlarına ağırlık verilmesi isteniyor. Savcılar aleyhinde birtakım iddiaların ortaya atılması da bu planın bir parçası olarak değerlendiriliyor. Emekli hâkim Albay Ümit Kardaş'la dava sürerken karşılaşılması muhtemel durumları konuştum.

Sizce yargılama aşamasında bizi neler bekliyor?

Bazı yayınlarla dava sabote edilmeye devam edilecek. Bunun dışında ben hükümetin, yargının arkasında duracağından endişe ediyorum. Çünkü AKP'nin gayet pragmatik davrandığını görüyoruz birçok olayda. Siyaseten alanı daraltıldığı ve köşeye sıkıştırıldığında birtakım uzlaşmalara gidiyor. Bu çerçevede bu davanın sulandırılabileceğini düşünüyorum.

Hükümet ne yaparsa sizi haklı çıkarmış olur?

Mesela savcılarla ilgili bir sürü iddialar geldi. Bu, sulandırmanın bir parçasıydı.

Adalet Bakanlığı savcılara bir koruma yapabildi. Ama gün gelir bunu yapmayabilir. Şemdinli örneğini gördük biz. Hükümet, Şemdinli'de savcıyı çarmıha gerdi. Orada askerî bürokrasiye müthiş bir taviz verdi. Şimdi de bu davanın savcısını, hâkimini değiştirmesinden korkuyorum. Bir de şu var. Yarın öyle olaylar olur ki, iktidarı değiştirir. Diyelim ki bir CHP-MHP koalisyonu oldu. Artık Ergenekon davasından bir şey beklemek mümkün mü? Ergenekon, her tarafı ahtapot gibi sarmış bir örgüt. Hükümetiyle, muhalefetiyle biz hiç korkmadan, hiç taviz vermeden topyekûn bu beladan arındıracağız Türkiye'yi diye bir irade yok ortada.

Dava sürecinde askerin nasıl davranacağını tahmin ediyorsunuz?

Bu kadar sınırlı bir davaya askerin ses çıkaracağını zannetmiyorum. Çünkü muvazzaflara dokunulmadı. Evet birkaç teğmeni aldılar ama onlar her zaman feda edilir. Yani bunları al, o üst tepedeki kesime dokunma diyor asker. Zaten Şener Eruygur bir rahatsızlık geçirdi. Tahliye oldu. Yarın öbür gün Hurşit Paşa da bir rahatsızlıkla tahliye olur.

Terörle mücadele Ergenekon davasını nasıl etkileyecek?

Olağanüstü hal fiilen devam ediyor. Orada mülki erkânın bir ağırlığı yok. Halen asker ön planda. Jandarma teşkilatı, istediği uygulamaları yapabiliyor.

Ama daha fazlasını istiyorlar...

Karakol baskınları nedeniyle birtakım zafiyetler, başarısızlıklar var. Bunları nasıl örteceksiniz? Bizim yetkimiz yok. Bize yetki verin diyeceksiniz. Bu, yöre halkı üzerindeki olumsuz etkisi bir yana tekrar Türkiye'deki tüm rejimi etkileyebilecek bir hava yaratır. Ve rejimin demokratikleşmesi yönündeki bütün yolları tıkar. Bu otoriter hava netice itibarıyla Ergenekon davasını da etkiler.

Hâkimler bundan birebir etkilenir mi?

Bizde hâkimler kamuoyundan, siyasî gelişmelerden, gücün yaptığı hareketlerden, konuşmalardan çok etkilenirler. Türkiye travmalar yaşadı. 12 Eylül'de Diyarbakır'daydım. Yolda sabah işine gitmekte olan bir ağır ceza reisini hemen gözaltına alıp içeri attılar. Birçok hâkimin yerini değiştirdiler. Bazı hâkimlerin işine son verdiler. Bazı hâkimler, tahliye kararı verdiklerinde sıkıyönetim komutanı tarafından çağrılıp uyarıldılar. Yani zaten yaşanmış, öğrenilmiş bir travma var yargı üzerinde. Bizim yargımız devleti korur. Birkaçı vicdanının sesini dinleyip bir şey yapmaya kalksa onlar bastırılır zaten.

Terörle mücadelenin bundan böyle İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir Güvenlik Müsteşarlığı koordinasyonunda yürütülmesi ve zaman içinde yeni sistemde başarı sağlanması durumunda Genelkurmay'da olan yönetimin sivil inisiyatife bırakılması kararlaştırıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuşkusuz bu olumlu bir gelişmedir. Boyutu ne olursa olsun terör savaş değil, bir iç güvenlik sorunudur. Terörle mücadele ederek ülkenin asayiş ve güvenliğini sağlamak da seçilmiş siyasî iradenin görevidir. İçişleri Bakanlığı, bu görevi kendi kontrol ve denetimi altında görev yapan polis ve jandarma aracılığıyla yapar. İçişleri Bakanlığı'nın emri altındaki kolluk birimlerinin yetersiz kalmaları durumunda ise yine yetkili sivil otoritenin talep ve görevlendirmesi doğrultusunda, kolluk hizmetleri dışında olan askerî kuvvetlerden de yardım alınabilir. Ancak tüm bunlar yapılırken iç güvenlik görevlerinin birinci derecede sorumlusu ve amiri içişleri bakanı ve onun yerel temsilcileri olan valiler ve kaymakamlardır. İç güvenlik birimlerinin yetersiz kalmaları durumunda askerî kuvvetlerden geçici olarak yardım alınması, demokratik yönetimlerde, çok arzu edilen bir durum olmayıp en son çare olarak başvurulmalıdır. Ancak, bu yapıldığı zaman bile iç güvenlik hizmetleri askerî bir görev niteliğine kavuşmaz. EMASYA Protokolü'yle askere doğrudan olaylara müdahale yetkisi verilmesi kanuna ve hukuka aykırı olup, kabul edilemez bir durumdur.

Jandarma'nın içişleri bakanına kâğıt üzerinde tabi olduğu, asıl yetkiyi TSK'nın kullandığı söylenir. Bu sorun nasıl çözülecek?

Türkiye'de jandarma militer bir yapılanmaya sahip olup, ne yerel ne de ulusal düzeyde, kurumsallaşmış bir sivil denetim mekanizmasına sahip değildir. Ayrıca üniforması ve statüsü nedeniyle jandarma halk tarafından doğrudan asker olarak algılanmaktadır.

Bugün en yaşamsal konu, ulusal güvenlik güçlerinin yani TSK, polis, jandarma, sahil güvenlik ve istihbarat örgütlerinin sivil denetime tabi tutularak şeffaflaştırılıp, hesap verebilir duruma getirilmesidir.

Yani bu anlayışa geçmeden inisiyatifin sivillere bırakılmasının anlamı da yok diyorsunuz.

Hayır tam olarak bunu demek istemiyorum. Her durumda teröre karşı yetersiz de olsa sivil siyasî denetime tabi iç güvenlik örgütleriyle mücadele edilmelidir. Bu, en azından askerî vesayetin bir ölçüde geriletilmesi anlamına gelir. Ancak militer bir yapılanmaya sahip olan ve denetlenemeyen jandarmanın yeniden kır polisi şeklinde örgütlenmesi ve polisin de militer bir kurumsal yapılanma ve hizmet anlayışından çıkartılarak, sivil denetim ve katılıma açık demokratik polislik anlayışına uygun olarak yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir.

Hukuk, terörle mücadelede bir ayak bağı değil mi?

Terörle mücadele, her şeyden önce, 'hukukun üstünlüğü' ve 'insan hakları' gibi evrensel ilkeler çerçevesinde yürütülmelidir. Demokratik toplumlardaki terörle mücadelede uyulması gereken ilkeler bir tercih veya lüks değil, gereklilik ve hatta zorunluluktur. Bu ilkelere uymak terörle mücadelede zayıf kalmak veya teröre taviz vermek olarak algılanmamalıdır. Tam aksine terörle mücadelede bu ilkeleri terk etmek sonuçta teröre bir tür destek vermek anlamına gelecektir. Hangi düşünce ile olursa olsun bir devletin ve onun güvenlik güçlerinin hukuk ilkelerini ve yasaları ihlal etmesi devleti töhmet altında bırakacaktır. Hukuk ihlallerinin yaygınlaşması bir yandan devletin meşruiyetini zedelerken öte yandan da PKK'ya haklılık ve meşruiyet kazandıracaktır. Bu nedenle OHAL ve benzeri uygulamalara heveslenmek teröre destek vermek sonucunu doğurur.

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlker Başbuğ, Cumhurbaşkanı karşısında, Başbakan karşısında konuşuyor. Siyasî kadroya diyor ki bakın ulus devlet budur. Laiklik şudur. Ve anayasal referansları şunlardır. En önemlisi ifade özgürlüğünün sınırlarını çiziyor. Diyor ki, tamam ifade özgürlüğü var ama böyle devleti riske sokacak şeyler ifade özgürlüğü olamaz diyor. Kürt sorunu için bu konu devleti riske sokacak şekilde tartışılamaz diyor. Siz siyasî iradesiniz. Size söylüyor bunu. Siz tepki vermeden nasıl orada oturuyorsunuz? Bir generalin size siyaset bilimi ve hukuk açısından irdelenmesi gereken kavramları anlatmasını nasıl kabulleniyorsunuz? Cumhurbaşkanı, Başbakan oturuyor, alkışlıyor. Böyle bir şey olmaz. Başbuğ, Diyarbakır'a gitti. Akredite olan sivil toplum örgütleriyle konuştu. Af konusunu sordular. Af maf yok dedi. Parlamento'nun yetkisine giren, tamamen siyasî bir konu olan bir meselede Genelkurmay Başkanı'nın siyasî irade ortaya koyması vahim bir şeydir. Kimse hesap sormadı.

O yüzden mi Başbuğ daha sonra arkasına kuvvet komutanlarını alarak o tehditkâr üslupla konuşabildi?

Başbakan hukuken, ahlâken ve vicdanen sorgulanacak bir şekilde askerî bürokrasinin tepesindeki generallerle uzlaşarak iktidarını sürdürme yolunu seçmiştir. Dağlıca ve Aktütün'de ölen gençlerin hesabını sorma yürekliliğini gösterememiş, Şemdinli'de hukuk ve demokrasi adına verdiği tavizkâr ve teslimiyetçi çizgisini sürdürmüştür. Başbakan, bu şekilde iktidarını yitirmiş, muktedir olmaktan çıkmıştır. Bundan sonra partisine ve kendisine yönelik demokrasi dışı bir davranış karşısında göstereceği tüm gerekçeler geçerliliğini yitirmiştir. Başbuğ'un son konuşması hiçbir demokratik ülkede kabul edilemez. Bir general hangi konumda olursa olsun arkasına generalleri alarak toplumu, siyaseti, medyayı tehdit edemez. Bu vahim bir durumdur. Eğer Başbakan bunu destekliyorsa, Cumhurbaşkanı, medya, üniversite, yargı ve kamuoyu sesini çıkaramıyorsa herkes her şeyi hak ediyor demektir.

Taraf'ta yayınlanan belgeler Aktütün'e ait olmasaydı bu durum Başbuğ'un öfkesini haklı çıkarır mıydı?

Hiçbir gerekçe Başbuğ'a 12 Eylül'ü hatırlatır bir şekilde siyasî iradeyi de atlayarak toplumu ve medyayı tehdit etme hakkı vermez. Aslında bunların yanıtını Başbakan'ın vermesi gerekirdi. Taraf'ın yayını mı güvenilir yoksa Genelkurmay'ın açıklaması mı? Bunu zaman içinde göreceğiz. Şeffaf ve saydam olmak istemeyen kurumlar haksız eleştirilere de uğrayabilirler. Bunu önlemenin yolu eleştiri yapanları tehdit edip, özgürlükleri kısıtlamak değil, şeffaf ve hesap verebilir olmaktır. Yoksa bu tablodan demokrasi çıkmaz. Hukuk devleti çıkmaz. Hukukun üstünlüğü çıkmaz. Özgürlük çıkmaz. İfade özgürlüğü çıkmaz. Kürt sorununun çözümü çıkmaz. Başbuğ, sürekli rol çalıyor Başbakan'dan. O yüzden de Ergenekon davasından fazla bir şey bekleyemeyiz. Militarizm toplumun katmanlarına, her dokuya işlemiş durumda. Ergenekon davası bu çapıyla militarist sistemi tasfiye edecek gibi gözükmüyor.

Ek iddianame henüz hazırlanmadı. Generaller darbe hazırlığından yargılanabilecekler mi?

Şener Eruygur açısından bunu yapmaya kalktığınızda bu sefer de diğer kuvvet komutanları hakkında da dava açmanız gerekir. Şener Eruygur tek başına planlamamış günlüklere göre. Üç tane kuvvet komutanı var. Onlar hakkında herhangi bir işlem yapılmadı. O açıdan Sarıkız ve Ayışığı'ndan herhangi bir dava açılacağını tahmin etmiyorum. Bir darbe planlaması yapıyorsunuz. Bu darbe planını dört kişi yapar. Ama onun altında da bir sürü insan vardır. Dört kişi bir araya gelerek olmaz. Mutlaka daha alt kademelerde uzantıları vardır. Aslında onlara doğru da gitmek gerekir. Bu sefer şu anda görevde olan ve terfi yapmış subaylar da var. Zaten o dönem hükümet biliyor bunu. Bildiği anda bir şey yapmamış. Başbakan, Başbuğ'a arka çıkan son açıklamasıyla askerin istemediği bir şeyi yapmayız demiş oldu.

Ergenekon davası sürerken yeni bir anayasa yapılma ihtimali de azaldı öyleyse...

Azaldı evet. Hükümet o bir ara anayasa yapalım diye ortaya çıktı. Kendisi kalktı bir kurula maddeleri düzenlenmiş teknik bir anayasa yaptırdı ve onu kendi içinde tartışmaya başladı. Bu yöntem fevkalade yanlıştı. Darbeciler de öyle yaptı zaten anayasayı. Halbuki önce toplum bunu tartışıp olgunlaştırıp, ilkeleri tespit edecekti. Ondan sonra hükümet onları alıp Meclis'e götürecekti. Bunu yapmadı. Toplum hangi ilkeler etrafında yaşayacak? Bir anayasada yurttaşlık tanımı gerekmiyor illa bir kimlik üzerinden. Bunu yapacaksanız da Türk etnik kimliğine vurgu yapmayın. Yerel yönetimleri siz nasıl güçlendireceksiniz? Mesela İtalyan anayasası çok açık. Diyor ki yerel yönetimleri devlet güçlendirir ve idarî özerkliği tanır. İdarî yönden İtalya'da 20 bölge var biliyorsunuz. İtalyan birliği de kolay sağlanmadı. İdarî özerklik, siyasî birliği güçlendirir.

Zaman



Bu haber 376 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,938 µs