düşmansız yaşamak istiyoruz' | " /> düşmansız yaşamak istiyoruz' | "/>

En Sıcak Konular

'Artık düşmansız yaşamak istiyoruz'

19 Ekim 2008 20:32 tsi
'Artık düşmansız yaşamak istiyoruz' Rejimin mantığı, 'düşman' üzerine kurulu. Gerçekte ise sadece 'iç düşmanlarla' mücadele edilmiştir. 'Düşmanlar' bazen solcular, Aleviler, 'irtica'; ama bütün zamanlarda bir türlü asarak-keserek, 'eğitilerek' asimile edilemeyen Kürtler olmuştur.

Cafer Solgun/Taraf

Artık "düşmansız" yaşamak istiyoruz

Kurtlar Vadisi isimli dizide geçen bir diyalog hayli ilgi uyandırdı, hatırlanacaktır: “Kahraman” Polat, devlet-millet adına kirli işler yapan çetenin lideriyle memleket meseleleri üzerine tartışırken, çeteci, “devletin düşmana ihtiyacı var, düşmansız devlet yönetilir mi?” demişti.

Rejimin kuruluş mantığında gizli bir egemenlik ve yönetme tarzı, aslında bu basit cümlede bir kez daha ifadesini buldu. Cumhuriyet kuşakları boyunca herkes bu “eğitimden” geçti ve halen de öyledir: Ülkemiz iç ve dış düşmanların kuşatması altındadır, bu düşmanlara karşı daima uyanık olmak zorundayız! Tabii “en uyanık” ve de bütün zamanlar boyunca “en fazla güven duymamız gereken kurum” da ordudan başkası olamazdı…

Kurucu ve kollayıcı ordu

Nitekim ülkemizde ordu, herhangi bir ülkenin ordusundan farklı olarak “kurucu, korucu, kollayıcı” bir ordudur. Milli Güvenlik Kurulu adı verilen kurulda bütün ağırlıklarıyla yer almakta ve ülke gündemini oluşturan bütün konularda ağırlıklarınca söz sahibi olmaktadırlar. Türkiye’yi yöneten anayasaları yapmak da ordunun yazılı olmayan görevleri arasında bulunmaktadır. (Bu o denli benimsenmiştir ki, sivil bir anayasa yapmanın sözü edildiğinde dahi “nasıl olur, biz –yani meclis- nasıl anayasa yaparız?” mealinde itirazlar gelmişti. İktidar partisi de zaten kendisini Genelkurmay politikalarının uygulayıcı gücü olarak konumlandırmış Anayasa Mahkemesi’nin uyarı cezasından gerekli dersi almış olacak ki, bu konuyu gündeminden çıkardı.)

Ordunun görevleri arasında yer alan önemli hususlardan bir tanesi de iç ve dış gelişmelere göre gereğinde güncellenen Milli Siyaset Belgesi’ni hazırlamaktır. Ki bu belge, kamuoyunda “gizli anayasa” olarak da bilinmektedir. İçeriği itibarıyla önem ve öncelik sırasına göre “iç ve dış düşmanlar, tehditler” bu belgede yer almakta ve hükümet her değiştiğinde yeni başbakanın önüne konmaktadır.

Ordunun bir başka mühim görevi de, artık iyi biliyoruz ki, rejimin karşı karşıya olduğu tehdit ve tehlikelerle siviller baş edemediği zaman darbe yapmaktır. Tabii rejim gerekli düzenlemelere tabi tutulduktan sonra yeniden “demokrasiye” geçmek kaydıyla. Ancak siviller genellikle güvenilmez ve beceriksiz oldukları için, bu “görev”, her zaman ifa edilmeyi gerektirebilecek bir nitelik arz etmektedir.

Darbe yapmak yasal!

Geçerken şunu da belirtmiş olayım ki darbe yapmak, sanılanın aksine TSK’nin “yasal” görevleri arasındadır. TSK’nin İç Hizmetler Yönetmeliği’nin 35. maddesi açık-seçik bir şekilde orduyu rejimi koruyup kollamakla görevlendirmektedir ve bunun karşılığı bazen darbe yapmak olabilmektedir. Bütün bu görevlerin yanı sıra günlük siyasi, ekonomik, hatta diplomatik ve uluslararası gelişmelere müdahale etmek, gerektiğinde siyasete ve topluma “balans ayarı” yapmak gibi rutin görevleri de vardır ordunun.

Toplumun rehavete düştüğü durumlarda, gerçekte ise misyonlarının tartışılır hale geldiği, muğlaklaşmaya yüz tuttuğu durumlarda, kriz ve kaos durumları yetersizse bunu artırmak da “derin devlet” görevleri arasındadır; artık bunlar iyi biliniyor. Ergenekon soruşturması mevcut haliyle dahi bu gerçeği açığa çıkarmıştır.

Sosyalist sistem çöktü. “Bu kış komünizm gelecek” denilen tehlike ortadan kalktı. Dünyada “erken kalkan darbe yapar” diye adı çıkmış ülkeler dahi darbecilerini yargıladı, kanlı geçmişleriyle yüzleşti. Latin Amerika ülkelerinin neredeyse tamamında gerilla hareketleriyle barış ve uzlaşmaya gidildi. Bu silahlı muhalif örgütlerin bazıları siyaset yapmaya başladı, iktidar ortağı olanlar dahi var. İngiltere, Marks’ın çözümlemelerine dahi konu olacak kadar eski İrlanda sorununda yeni bir politika benimsedi. İspanya da aynı demokratik çözüm yaklaşımını Bask ülkesi sorununda gösterdi. Bazılarında kanlı boğazlaşmalar yaşansa da eski sosyalist kamp üyesi ülkeler bağımsızlıklarını ilan ettiler, birbirlerinin bağımsız varlıklarını kabullendiler. Halen kalıcı bir çözüme kavuşturulamamış olsa da birbirlerini yok etmek üzere kurgulanmış politikalara sahip olan İsrail ile Filistinli örgütler önce gizli, sonra açık görüşmeler yoluyla barışçıl bir çözüm ihtiyacı duydular. Bir Filistin devleti oluştu. Güney Afrika’da “Apartheid” rejimi terk edildi, Nelson Mandela, 27 yıl mahpus kaldığı ülkenin devlet başkanı seçildi.

Bu örnekler herhalde “dünyada çok şey değişti, artık yeni bir dünya durumu var” diyebilmek için yeterli olsa gerek. Diğer bir deyişle, insanlık yeni bir tarihsel sürecin içerisine girdi. İnsanlığın ortak kazanımı bir demokratik uygarlık inşa edebilmenin koşulları oluştu. Ama Türkiye’de hiçbir şey değişmedi!

Kuşkusuz Türkiye de değişiyor. Ama ülkemizde gerek değişim dinamiklerinin zayıflığı, gerekse de statükocu güç ve yapıların direnci, bu değişim sürecinin temposunu düşürüyor, sekteye uğratıyor. Artık başka birçok şey gibi lafı dolandırarak konuşmanın da miadını doldurduğunu düşünüyorum. Bu nedenle dosdoğru konuşmakta yarar var: Türkiye’de bu statükocu direncin adı, Genelkurmay’dır.

Kıbleleri Genelkurmay olan yazar, yorumcu veya analistlerin yazıp çizdiklerine, söylediklerine bakın; hepsi hala “iç ve dış düşman” söylemini kullanırlar. Ulusalcı-milliyetçi (aralarında ne fark kaldıysa!) siyasetçiler de öyle. Karşı çıkmaya güçleri olmayan konularda da tutarsızlığa düşmek pahasına bu söylemi kullanmaktan vazgeçmezler. Örneğin hiçbiri ve bu arada Genelkurmay, Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı değildir. Fakat sonrasında “ama” diye başlayıp, AB’nin “Sevr’i hortlatmak istediğinden” dem vururlar. Askerlik görevini ifa ederken düzenlenen “eğitim” amaçlı konferanslara katılanlar bilirler. Bu konferanslarda Türkiye, AB dahil, dört bir yandan düşmanlarla çevrili bir ülke olarak tasvir edilir. Üstelik içeride de, “nankör kardeşlerimiz” olan Kürtler vardır…

Rejimin kuruluş mantığı, “düşman” üzerine kuruludur. Cumhuriyet süreçleri boyunca hep “iç ve dış düşmanlarla” mücadele edilmiştir. Gerçekte ise, sadece “iç düşmanlarla” mücadele edilmiştir; bu “düşmanlar” bazen solcular olmuştur, bazen Aleviler olmuştur, bazen “irtica” olmuştur, ama bütün zamanlarda bir türlü asarak-keserek ve “eğitilerek” asimile edilemeyen Kürtler olmuştur.

Bu mantık artık iyiden iyiye deşifre olmuştur. Bu mantıkla bu ülke artık daha fazla “idare” edilemez. Çapsız ve görünürdeki iktidarlarını korumak uğruna demokrasinin asgari gereklerini savunmaktan dahi aciz hallere düşen siyasilere rağmen hem de. Taraf’a sallanan parmak, biraz da böyle “derinlikli” bir öfkenin dışa vurumu olmuştur. “Darbe yapamazlar” demeyeyim, ama olası bir darbenin meydanlarda insanlar tarafından alkışlanmasının son derece şüpheli olduğu da kesindir.

Biz kardeşçe yaşayabiliriz

Bu ülkede Kürtler, Türkler ve diğer etnik yapılar eşit ve kardeşçe yaşarlar. Kimse de böyle bir Türkiye’yi bölemez. Bu ülkede Sünniler, Aleviler, kalan sayıları kadar Hıristiyanlar, Yezidiler, Süryaniler birbirlerine karşı aslında kendilerine ait olmayan önyargıları geride bırakarak, aşarak, yaşarlar ve “birileri” kanlı oyunlar sahnelemezlerse birbirlerini de kesmezler…

Artık birbirimize “düşman” olmak, “düşman” edilmek istemiyoruz. Düşmansız yaşamak istiyoruz. Kendimizi ve birbirimizi sevmek, kendimize ve birbirimize güvenmek istiyoruz. Darbe, kriz, kaos konseptlerinin kaygı ve korkularından uzak yaşamak istiyoruz. Ve bunu sizden dilemiyoruz; istiyoruz…



Bu haber 1,205 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,947 µs