Yarınki manşetler ne olacak?

15 Ekim 2008 17:45 tsi
Türkiye ilginç bir tartışmanın içine giriyor. Geçen ay hükümetle basın arasında gerçekleşen tartışmanın yerini bu kez Genelkurmay ile basın arasındaki ‘çatışma’ alıyor. İyibilgi soruyor: Başbakan Erdoğan’ı eleştiren Uluslararası Basın En

ABD’nin Afganistan ve Irak’taki durumu ortada… ABD ordusunu eleştirmekten kaçınmayan Amerikan basının yaptığı haberler de… ABD Genel Kurmay Başkanı Oramiral Michael Mullen mikrofonların başına geçip, ardında kuvvet komutanları, çatık kaşları ve gergin sesiyle, parmağını sallaya sallaya, altını çize çize bir basın kuruluşuna karşı çok sert açıklama yapıp, ardından da ‘bu şekilde devam edilmesi ve ‘makul’ yola gelinmemesi halinde’ o gazete ve o gazete gibi düşünenleri akan ve akacak kandan sorumlu tutsaydı New York Times’ın daha geçtiğimiz hafta Oscar ödülü alan yazarı Paul Krugman her halde kalpten giderdi. Çünkü sadece ABD’de değil, dünyanın gelişmiş diğer ülkelerinde de yazarların düşünce özgürlüğü hedef alınmaz, basına ‘parmak sallanmaz’dı.

Öyle ya uluslar arası Frankfurt Kitap Fuarı’nın açılışında dün yaptığı konuşmada, bu kez Türkiye’nin Oscar’lı yazarı Orhan Pamuk, Türkiye’de düşünce özgürlüğünün hala sorun olduğunu, kendisi gibi isimlerin TCK’nın 301. maddesi ile hala ‘tehdit’ edildiğini söylüyordu. Pamuk haklıydı. Her ne kadar, örneğin işkence konusunda yol alsa hatta artık işkence yüzünden özür dilemeyi erdem saysa da Türkiye, düşünce özgürlüğü ve basın hürriyeti hala biraz işkilli…

Bunu biz en son geçtiğimiz ay yaşadık. Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasında yaşanan tartışma bu denli olmasa da oldukça sert geçti. Erdoğan kendince haklıydı. Gazete patronları bir yandan ticaret yapıyor, basın sektörü dışındaki işlere giriyor, hatta iddiaya göre ‘Hilton’ gibi taleplerde bulunuyordu. Diğer yandan da basın gücünü bunun için kullanıyorlardı. Yani hükümetini haberleriyle sıkıştırmaya çalışıyorlardı.

Bu olayın bir yönüydü. Çünkü diğer yönünde Doğan grubunun iddiaları vardı. Doğan grubu Başbakan’ın özgür basını susturmak istediğini söylüyor, ‘Hilton’ gibi isteklerinin olmadığını belirtiyor ve tehdide pabuç bırakmayacaklarını söylüyorlardı. O günkü manşetler hala hafızalarda. Özgür basın susturulamazdı, üstelik kim olursa olsun bütün basın bu noktada birbirine destek olmalıydı. Diğer yandan Doğan grubu Uluslar arası Basın Enstitüsü’nün Erdoğan’ı uyaran açıklamalarına yer veriyor ve ‘AB sürecindeki Türkiye’de basına bu baskı olmaz’ diyordu.

Neyse ki o kavgadan kurtuldu Türkiye. Karşılıklı olarak geri adımlar atıldı ve basınla hükümet arasındaki gerginlik son buldu.

Şimdi ise farklı bir tartışma başladı. Bu kez basının başı Genelkurmay ile dertte. Çünkü Aktütün saldırısından sonra Genelkurmay’ı demokratik bir şekilde eleştirmeye başlayan basın kuruluşları –ki buna Doğan grubunun gazeteleri de dahildi ve en sert başlıkları da onlar atmışlar, istifa taleplerini ilk onlar dile getirmişlerdi- Taraf gazetesinin dünkü manşetiyle Genelkurmay’ın eleştiri oklarının hedefi haline geldi.

Medeni ve gelişmiş ülkelerde olmayacak bir şey yaşandı bugün: Genelkurmay Başkanı Başbuğ tüm o iletişim stratejisini bir kenara bırakarak kameraların karşısına geçti ve basına parmak salladı. Elbette hedefte Taraf vardı ancak Genelkurmay’ın bu kadar sert olmasının sebebi aslında Aktütün saldırısından bu yana yapılan haberlerdi. Hatta o istifaya çağıran manşetler…

Şimdi ne olacak? Basın kendisine sallanan ‘tehditkar’ parmağa karşı ne yapacak? Sorumluluğu ve dayanışmayı bir kenara bırakarak ‘Genelkurmay’dan Taraf’a sert uyarı’ başlığı mı atacak, yoksa ‘basına kabul edilemez Genelkurmay muhtırası’ diyerek başını dik mi tutacak! O özgürlükler aşığı Uluslar arası Basın Enstitüsü Genelkurmay’ı da ‘geri adım’ atmaya mı çağıracak yoksa ‘küresel krizle uğraştığımız için Enstitümüz bir süre çağrılarına ara vermiştir’ mi diyecek? İşte ak ve kara aslında yarın belli olacak. Bekleyelim, Türk basını ve özgürlük hassasiyetini birlikte izleyelim!

iyibilgi.com

Bu haber 1,400 defa okundu.