En Sıcak Konular

"Putlara dokunma, çarpılırsın!"

0 0 0000 00:00 tsi
Kemalizm ile ilgili sözleri yüzünden Gazi Üniversitesi'nden de uzaklaştırılan Atilla Yayla'ya köşe yazarları sahip çıktı. Cengiz Çandar "Putlara dokunma çarpılırsın" başlıklı yazısıyla uzaklaştırmayı eleştirirken, Fatih Altaylı "Atatürk'ü herkes sevmek zo

Kemalizm ile ilgili söyledikleri yüzünden Gazi Üniversitesi'nden de uzaklaştırılan Atilla Yayla ile ilgili tartışma sürüyor. Konuyu köşe yazılarında irdeleyen gazeteciler Yayla'nın maruz kaldığı kuşatmaya karşı çıkıyor.

Yayla'nın suçu ne?

Olaya en sert tepki gösteren gazetecilerden birisi Cengiz Çandar. Bugün gazetesinde konuyu ele alan Çandar düşünce özgürlüğünün ifade özgürlüğünden ayrılamayacağını belirtti. "Prof. Atilla Yayla'nın Kemalizmi eleştirmesinden ötürü başına gelen, anlı-şanlı 301'in tartışılmasını dahi anlamsızlaştırıyor" diyen Çandar, Atilla Yayala'nın suçu ne diye sordu. Çandar yazısını şöyle sürdürdü:

Prof. Atilla Yayla'nın "affedilemez suçu" ne? AK Parti'nin İzmir İl Gençlik Kolları'nın düzenlediği "AB ve Türkiye ilişkilerinin toplumsal etkileri" konulu panelde, Atatürk'ün Türkiye'de "kişi putlaştırması"na uyan biçimde kullanılmasına dikkat çekmesi ve ayrıca bir "ideolojik akım" olarak Kemalizme ilişkin kendi tanımlarını yapması. Konuşmasının bir yerinde, yarın-öbürgün AB çevrelerinin "kişi putlaştırması" görüntülerine dikkat çekeceğini öne sürerek "İlerde artık bizlere 'Neden her yerde bu adamın heykelleri, fotoğrafları var?' diye soracaklar. Üstünü örtemezsiniz. Bu mutlaka tartışılacaktır" demesi, "infial"e yol açmış. Bir kere, o cümle içinde Atatürk'ten "adam" sözcüğüyle söz etmiş olması "infial"in dozunu artırıyor. Böyle bir "adam"a görevi "Atatürkçü nesiller yetiştirmek" olan üniversitede tabii ders verdirilmesi uygun görülmüyor. Eğer, cümle içinde "adam" yerine "Atatürk" sözcüğünü kullansa, cümlenin ve anlatmak istediğinin anlamı zerre kadar değişiyor mu? Hayır. Bu gibi noktalara takılmak ve bunun yol açtığı yaptırımlar bile, "kişi putlaştırma" nın hangi boyutlara ulaştığına dair yeterince gösterge sayılmalı. Atilla Yayla, aslında "malumu ilam" etmekten öteye bir şey yapmış sayılmaz.

İstanbul'un en işlek arterlerinden biri olan Dolmabahçe- Ortaköy hattından her geçişinizde iki kilometreyi aşkın bir yol boyunca, tarihi saray duvarlarının (Yıldız Sarayı) boydan boya kocaman Atatürk fotoğraflarıyla örtülmüş olduğunu görürsünüz. Atatürk, Florya plajinda mayolu. Atatürk, Cumhuriyet balosunda fraklı. Atatürk, tren penceresinde. Atatürk, traktörün üzerinde. Atatürk, Kocatepe'de. Beşiktaş Belediyesi, yolun öbür yanını da Atatürk fotoğraflarıyla donatmaya başlamış. Atatürk Havaalanı'na indikten sonra Atatürk Köprüsü'nden ve Atatürk Kültür Merkezi'nin önünden geçerek Çırağan Oteli'nde kalmaya ya da Çırağan Sarayı'nda bir uluslararası toplantıya katılmaya gelen bir yabancı devlet adamı, Dolmabahçe-Ortaköy arasında tarihi duvarların iki kilometre boyunca Atatürk fotoğraflarıyla kaplandığını görse, ne düşünür?
Bu ülkede "kişi putlaştırması"nın altına sığınanların bulunduğu hükmüne varmaz mı? Dünyanın neresine gitseniz, bütün bunlar "kişi putlaştırması" nın en çarpıcı örnekleri olarak gösterilir. "Kişi putlaştırması" Atatürk'le ilgili ama Atatürk'ün uygulaması değil. Elbette, bundan Atatürk sorumlu değil. Buna karşı çıkılması da, Atatürk'e karşı çıkmak değil. Zira, "kişi putlaştırması" Atatürk'ü anlatmıyor; bunu yapanları ve bunun yapılabildiği Türkiye 2006'nın durumunu anlatıyor. Atilla Yayla'ya atfedilen ikinci "affedilemez suç" ise "Atatürk Türkiye'yi Ortaçağ karanlığından kurtardı" söylemine ilişkin olarak panelde sarf ettiği şu sözleri: "Ortaçağ tarihi İslam dünyasını değil, Avrupa'yı ilgilendirir. Cumhuriyet tarihini bir bütün olarak düşünemezsiniz. Cumhuriyet dönemi soyut bir öznedir. Soyut özneyi yüceltmek imkansız. 1925-1945 ile 1950 sonrasını aynı değerlendiremezsiniz. Bu dönemler birbirinin panzehiridir... Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder... Kemalizmle ilgili tezime karşı bir tez bekliyorum. Ancak umutlu değilim. Önemli olan bu tartışılsın, ama kavga ortamı doğmasın..." Bu tür görüşlere katılmamak mümkün. Ne yaparsınız? Kalkıp, bu görüşleri çürütmeye çalışırsınız, değil mi? Yapılan ne? Prof. Yayla'nın işine son vermek. Yani, "Sus, böyle konuşacaksan; seni konuşturmayacağız" demeye getirmek. 301 değişse ya da kalksa da, düşünce ve ifade özgürlüğü üzerinde bu gibi kıskaçlar durdukça, Türkiye'nin AB hedefleri yönünde tökezlemesi kaçınılmaz. Bu gibi konular, Kıbrıs Rum gemileri ve uçaklarına, limanları ve havaalanlarını açmaktan, Türkiye'nin geleceği açısından çok daha hayati.

Şimdi, Türk entelektüel ortamından Prof. Atilla Yayla için ne kadar dayanışma sesi yükseleceğini, bunun bir "entelektüel sorun" ve "özgürlükler bağlamı"nda ele alınacağını merakla izleyeceğim. Pek umutlu değilim açıkçası. "Şeytan taşlama" iklimindeyiz. Bir yazarı, anadilimizde yazarak, dünyada kazanılabilecek en büyük, en onurlu ödülü, Nobel'i kazandığında sevinemeyen, hatta üzüntü duyulan bir ortamda yaşıyoruz. Nobel'den iki hafta sonra açılan Kitap Fuarı'nda yapılan konuşmalarda, Orhan Pamuk'un adının bir kere anılmadığı, alınan verilen ödüllerde verenlerin alanların bu yüzden yüzlerinin kızarmadığı, bir sözde "entelektüel ortam"da Atilla Yayla, başına gelene müstahak. Az bile... 
 
Ata'yı herkes sevmek zorunda mı?

Yayla'nın maruz kaldığı yaklaşımdan rahatsız olan yazarlardan bir değeri de Sabah Gazetesi'nden Fatih Altaylı. Altaylı Atatürk'ü çok sevdiğinin altını çiziyor ancak yapılanın yanlış olduğunu vurgulamadan da geçemiyor:

Atatürk'e hayranlık derecesinde sevgi beslerim. Yaşadığı zamanın yüzyıl ötesinde bir adam olduğuna inanırım. Benim için eşsizdir. Bir fotoğrafına biraz uzunca bakayım gözlerim dolar.

Ama Atilla Yayla'nın söylediklerinden rahatsız olmadım.
Atatürk'ü ben severim, o sevmeyebilir.

Atatürk'e ben hayran olabilirim o nefret edebilir.
Yaptıklarına ben saygı duyarım o duymayabilir.
Ben dehasını övebilirim, o eleştirebilir.
Hakaret etmedikçe, yalan yanlış, ahlak dışı ithamlarda bulunmadıkça sesimi çıkarmam.

O öyle düşünebilir, ben böyle düşünürüm.
O öyle konuşur, ben böyle konuşurum.
Ben ona katılmam, o bana katılmaz.
Ama hiçbirimizin, fikrine katılmadığımız birini susturma hakkı yoktur.
Çünkü biz bugün birini susturursak, bir gün de biri bizi susturabilir.

iyibilgi.com



Bu haber 340 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,954 µs