En Sıcak Konular

Derin bilgi: “Bizle konuşmasınlar... Gidip bizle konuşsunlar!”

0 0 0000 00:00 tsi
Derin bilgi: “Bizle konuşmasınlar... Gidip bizle konuşsunlar!” Tahran ve Şam bir adım önde... ABD, “Kissinger yöntemiyle” teslim oluyor! Beyaz Saray: “Bağdat demek Washington demek. Yüz yüze görüşemeyiz ama sırt sırta görüşebiliriz.” İran: “Yazık… Amerikan şirketleri de petrolümüzd

Türkiye’nin güneyinde Batı açısından artık 3 sorun kaldı. 1. İran ve Suriye ne yapılacak? 2. Amerikan askerleri ne yapılacak? 3. Irak ne yapılacak?

Bu üç sorunun yanıtı aslında tek “paralel”den geçiyor... Şam-Bağdat ve Tahran! Önce Sezar’ın hakkının teslim edilmesi gerekiyor. İran, İkinci Körfez Savaşı’nın ilk günlerinden beri sürdürdüğü “kontrollü kriz” politikasında başarılı oldu. Bunun artık açık biçimde söylenmesi gerekiyor.

İran krizin hiçbir noktasında ABD ile savaşmayı istemiyordu ve bunu iyi tasarlanmış gerilim yöntemiyle sağladı. Dahası, tehdit noktalarını çeşitlendirerek, odağı kaydırdı ve bu çeşitliliğin tüm aşamalarında verimli oldu.

Savaşın ilk günlerinde ABD’nin İran’a bakışı şu değil miydi? “Şer ekseninin bir üyesi! 11 Eylül’ün muhtemel sorumlularından ve genel terörizmin destekçisi. Irak’ta durmayan kanın sorumlusu. İç savaşı tahrik eden unsur.” Çok yakın zamanda ise İran neredeyse tek bir şeyle suçlanır hale dönüştü: Muhtemel nükleer silah üreticisi olmak.

Bu da zaten çoktan parçalanmaya başlamış atı koalisyonunun üzerinde mutabakat sağlamadığı, hatta bazı ülkelerin, “Uluslararası hukuk açısından bir sorun yok” dediği, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun da somut delil bulamadığı bir dosyaydı. Nihayet, tüm bunları aşan çaresizlik ilanı ABD Dışişleri Bakanı Rice’tan geldi. “Amerika’nın bunu engellemesi zaten artık mümkün değil!”

Uluslararası sistematiğin işlevsel olabilmesi için son olarak bir dönem noktası gerekiyordu. Bu eşik belki kendi başına çok güçlü değildi ama “son damla”yı oluşturdu. Amerikan Kongre seçimleri Beyaz Saray’ı durdurdu! Neo-Con ittifakı çözüldü ve eski dostlar neredeyse düşman oldu.

Aşağısı sakal!

Amerika’nın hallice süredir yaşadığı paradoks da böylece ilk kez söylenir ve resmi olarak açıklanır hale geldi. “ABD Irak’ta bataklığa saplandı.” Geriye de Amerika’nın kucağındaki 3 soru kaldı. İrrasyonel bakışla Washington’un bu çok kompleks sorunlardan sıyrılması bir hamle de mümkün! ABD ordusu Irak’tan topyekun çekilir ve bölge kaderine terk edilir.
Ancak bu imkansız. Zira bu ilkel formül ancak ABD ordusunu bataktan çıkarır ama Amerika’nın ilkeleri, karakteri ve itibarı batakta kalır! Dahası bir daha hiçbir ülke ABD’yle birlikte bu tür kapsamlı müdahalelere bulaşmaz. Zaten Amerikalı uzmanların, “ABD’nin içine kapanmaması lazım” önermesinin bir gerekçesi de bu.

Doğal olarak bu sorunlar tek tek irdelenmeyi hak ediyor. Ancak bu da her sorun için farklı çözümler getiriyor ama bu sefer bulunan çözümler birbiriyle çelişiyor, hatta diğerinin çözümünü tehdit ediyor. Örneğin, Irak’tan asker çekmek hatta azaltmak hemen Kuzey’deki Kürtlerin sonunun ne olacağı problematiğini getiriyor.

Gerçi Ankara, “merak etmeyin biz arkadaşlarla ilgileniriz” havasında ama ABD bu konuda Türkiye’ye güvenmiyor. Doğal olarak sorun gittikçe karmaşıklaşıyor ve içinden çıkılmaz hale geliyor.

Eski kulağı kesikler...

Böylece yine başa dönülüyor. Yani meselenin bir vektör üzerinden soğutulması. Bu vektör ABD’nin daha önce yaşadığı bir başka tatsız tecrübeden edinilmiş durumda. Vietnam Savaşı sırasında yine batağa saplanmış olan Amerika “onurlu” bir yenilgi için örtülü görüşmeler yolunu denedi.

Zamanın Dışişleri Bakanı ve efsane isim Henry Kissinger-ki kendisi ABD’yi savaş boyunca yöneten neo-conlarının bir çoğunun öğretmenidir-Fransa’da Vietnam’ı destekleyen Çin’le son derece gizli görüşmeler yaparak ABD kamuoyunu incitmeyecek bir barış formülünü sağladı. Sonuçta ABD “imajını çizdirmeden” Vietnam’dan çekildi. 

Bugün uygulanması düşünülen plan da, “Kissinger Hamlesi”nin bir türevi. Bu planda Çin’in yerini, İran ve çok daha az oranda Suriye tutuyor. Kissinger’in yerini ise Bağdat yönetimi. Yani Arap isimleri olan ABD’nin güdümündeki Irak yönetimi. Vietnam ise Irak ve sorunları.

İran’ın asal ülke olmasının iki nedeni mevcut. Birincisi ama-akan onca kana rağmen- ikincil konumda görülen Irak’taki terörün destekleyicisi olması. İkincisi ise başta ABD ve İngiltere olmak üzere tüm batının tüylerini diken diken eden, bir iç savaşın çıkmasına sebep olabilecek dini-mezhebi bağlantıları.

İran’ı ortadan kaldırmak!

Şimdi bu hali bizzat Beyaz Saray’a hakim Amerikalıların iyibilgi’ye aktardıkları iki cümleyle özetleyelim... “İran orada durduğu sürece Irak’ta sorunlar çözülmez. Ancak bugün değişen, (burada aslında “ertelenen” kelimesini kullandılar) İran’ın ortadan kaldırılmasının biçimidir!”“Değişen biçim” İran’la gizli diplomatik görüşme anlamına geliyor.

Suriye de hemen aynı konumda ama Amerikalılar Suriye’yi çok önemsemiyor. Nedeni Şam’ın etkinliğinin İran kadar olmaması olduğu denli, uzlaşılmış İran’ın Suriye’ye de çeki düzen vereceği. Üstelik Suriye’nin açık olduğu tehditler(!) İran’a göre çok daha büyük ve kolay!

İşte ABD’nin bulduğu ama pratiği konusunda hala tereddüt yaşadığı formül bu. Bağdat yönetiminin İran’ın ayağına kadar giderek ve Suriye’yi de oturuma katarak yapacağı ziyaretlerin ardında da bunlar bulunuyor.

İran: “ABD şirketleri de petrolümüzden yararlansın”!!!

Peki, ama İran ve Suriye bu yaklaşıma ne diyor. Amiyane bir yaklaşımla “Allah” dedikleri söylenebilir. Tahran, ABD ile görüşmelere “biçimi ne olursa olsun” sıcak bakıyor ve buna hazır. Hatta öyle ki, büyük sorunları ve çözümleri bir kenara bırakıp, diplomatik hamleleri elimizin tersiyle ittiğimizde bile, Tahran yönetimine yakın kaynakların yine iyibilgi’ye aktardıklarının ne kadar şaşırtıcı olduğunu aktaralım... “ABD” diyor İran kaynakları, “Bu ambargo yüzünden şirketlerinin İran petrollerinden yararlanmasını engelliyor. Yazık!”

 İnanılır gibi değil ama böyle... İran, Irak’a yönelik pozisyonunda zaten oldukça avantajlı bir durumda. Fakat görüşmelerde “nükleer” meselesinin gündeme getirilmesini istemiyor. Belki başta bir taktik olarak geliştirilen bu çıkışın zamanla gerçeğe ve neredeyse haklılığa dönüşmüş olması yüzünden belki de İran halkının artık bu konuyu gurur meselesi yapmış olmasından, kapanmasını istiyorlar. “Zaten” diyorlar, “her türlü garantiyi verdik, denetime de açtık, artık üzerimize gelinmesin.”

Özetle İran meseleye çok sıcak ve bunu başarması halinde hem bölgesel hem de küresel açıdan büyük itibar kazanacak, dahası Rusya ve Çin gibi işin başından beri kendisine destek vermiş iri ülkeleri “kızdırmadan”, sırf İran topyekûn ABD’ye kaymasın diye daha çok destek vermelerini sağlayacak. 
 
Suriye açısından da durum çok sevindirici. Zira Şam yönetimi net biçimde sallanıyordu ve ABD’nin tek fiskesi Esad yönetimini sona erdirecek haldeydi. Bu yüzden “postu” şimdilik de olsa kurtardıkları söylenebilir. Bu süreçte ABD ile Suriye zaten görüşmeler olmuştu ve Suriye aynı korkuyla ABD’ye ılımlı yaklaşıyordu. Yani ABD açısından Suriye daha kolay uzlaşma sağlanacak bir ülke durumunda. Suriye’den istediklerini alacağını düşünen ABD, Şam’ın sırtını biraz sıvazlayarak sorunu çözeceğini düşünüyor. Fakat Washington’u bu ülke için düşündüren nokta İsrail. Tel Aviv’in Suriye konusunda biraz daha yumuşamasını sağlama telkininin Suriye’nin ağzından çıkması işleri çetrefilleştirir.

Bu tablonun bir eksiği bulunuyor! O da Türkiye. Bu gelişmelerin oldukça sıcak ve taze olması, şu sıralar yapılmaya başlanan “Türkiye inisiyatifi İran’a kaptırdı” yorumunu erken sayıyor. Ama çok da haksız değil! Gelişmelerde İran’a doğru bir akış var ve bunun tahlilinin iyi yapılması gerekiyor. Ankara-Tahran ilişkilerin bugün için bir sorun yok. Hatta iyi denebilir. Ancak değişen konjonktürün ayakları iyi tutulmalı. 

Olayın özüne bakıldığında, işin başından beri söyledikleri doğru olan ve “çıkan” tek ülkenin Türkiye olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Ankara tek bir şey söylemişti... “Bu işi yapmayın. Buradan çıkamazsınız.” Haklı çıktı. Mesele şu ki, ABD şu sıralar kimseye hakkını teslim edecek durumda değil.



Bu haber 350 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,132 µs