En Sıcak Konular

Fırat-Kılıçdaroğlu: Tartışma nasıl kazanılır?

25 Eylül 2008 13:05 tsi
Fırat-Kılıçdaroğlu: Tartışma nasıl kazanılır? Fırat ve Kılıçdaroğlu bu yazıyı okumadan ekrana çıkmasın! TV'de gerçekleşen bu tartışmayı, taraflardan birinin performansıyla kazanması imkansız! Çünkü galibi medya belirler. Rahatsız edici ama gerçek bu. Peki oyuncular hiçbir şey yapamaz mı? Biz de onla

Siyasi, ekonomik, dini, aktüel herhangi bir konuda televizyon ekranlarına çıkan rakiplerin tartışmasından galip nasıl anlaşılır? Bu belli şartlara bağlı. Örneğin konu kamuoyunun geniş ilgilisi/takibini çekmiyorsa, program sırasında tarafların performansı gerçekten de belirleyici olabilir.

Hele tartışma konusu didaktik ögeler içeriyorsa, örneğin tarihin bir dönemi ile ilgili olarak akademisyenler arasında bir tartışma yaşanıyorsa, kamuoyu bunu daha çok merakla izler.

Öğrenme süreci ile birlikte kendine göre bir karara varır ama aksi yöndeki görüşü yenik saymaz. Hatta oradan gelen bilgileri de kullanır. Ekran karşısına zaten belli bir tarafı tutarak oturmadığından, zihin altında bir eğilimi olsa bile galip ve mağlup ilan etmez.

Ancak bu standart, her gün televizyon kanallarında gördüğümüz çoğu zaman güncel konular için gerekli.

Medyatik şike...

Oysa kamuoyunun/izlerin neredeyse tamamının “taraf” olduğu, izlenme oranının daha işin başından yüksek olacağının bilindiği, beklenen, merak edilen, dahası tarafların daha tartışma yaşanmadan “birbirlerine girdiği”, ağır suçlama ve hatta hakaretlerin peşinen dillendirildiği ve elbette medyanın tüm ilgisini yönelttiği tartışmaların galibini belirlemek çok daha başka şartlara bağlı.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile CHP milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu arasında bugün yaşanacak tartışma, Türkiye’de bir ilk olarak gösteriliyor.

Aslında hem doğru hem değil. Siyasi parti liderlerinin özellikle seçim öncesi dönemlerde karşılıklı olarak TV ekranlarına geldiği oldu. Bazen ikilin bazen çoklu olarak. Aslında bu da benzer bir örnek.

Farklı olan liderlerin değil, “temsilcilerinin” karşılaşacak olması. Fırat, AKP içindeki konumu ve Başbakan’a yakınlığı ile önemli bir iktidar figürü. Kılıçdaroğlu ise Deniz Baykal’ın güvendiği bir isim olduğu kadar, çoğu zaman ataletle suçlanan partinin “sakin gücü”.

Yani, bu tartışmadan net bir galip çıkarsa aslında temsil ettikleri partiler de bundan pay alacaklar.

Televizyonda karşılıklı tartışma tekniği bir çok ülkede uygulanmakla beraber, bu işin en iyi yapıldığı yerin Amerika olduğunu söylemek gerekiyor. Öyle ki, başkanlık seçim kampanyaları sırasında adayların televizlyonda hesaplaşmaları, sadece tartışmanın galibini değil seçimin galibini bile belirleyebiliyor.

Bu işin piri Amerikalılar

Nitekim bu tartışma programları ABD seçim sistematiğinin yazılı olmayan bir prosedürü haline gelmiş durumda ve seçimden önce üç kez yapılıyor. Bu programlar on milyonlarca kişi tarafından izleniyor.

Program öncesinde, sırasında ve sonrasında, neredeyse canlı anketler yapılıyor, hemen her alanda uzman tarafların performanslarını değerlendiriyor. Çok taze bir misal olarak Cuma günü yapılacak benzer bir tartışma yine ABD’de yapılacak.

Başkan adayları Obama ve McCain ekranda kozlarını paylaşacak. Bir önceki programı 62 milyon kişinin izlediği, bunun ise çok daha yüksek izleyici oranına sahip olacağı tahmin ediliyor.

Kısaca bu tür tartışmalar kamuoyu yaratma yönünden son derece önemli. Fakat örneklediğimiz bu tartışmalar genel kavramlar üzerinden yani kapsamlı olarak yapılıyor. Oysa bugün yaşanacak tartışmada konu belli.

Vicdanınız ne derse!

Konunun belli olması “yarışmacılar”ın pozisyonunu da belirliyor. Kılıçdardoğlu’nun Fırat’a yönelik iddiaları var bu onu ofansif yaparken, Fırat’ı ister istemez savunmacı olarak tanımlıyor.

Benzer bir çok parametre tarafların tartışmadan nasıl çıkacaklarına ilişkin ipuçları içerebilir. Ama bu sefer değil. Çünkü, tartışmada ne yaşanırsa yaşansın-çok dramatik bir hal gelişmedikçe-bu programın galibini medya belirleyecek.

Yani medya kimin bu yarıştan galip çıktığını söylerse kamuoyunun eğilimi o şekilde tezahür edecek. Bu önermeden izleyicilerin herhangi bir fikri olmayacağı anlamı çıkarılmamalı.

Burada önemli olan tüm Türkiye’ye yapılan bir yayının muhataplarının (izlerin) kendi görüş ve kararını paylaşma arzusu. Yani seyirciler en önce, program sonrası medyanın sunduğu değerlendirmelere bakacaklar.

Görsel, yazılı ve en önemlisi internet haber kanalları üzerinden sunduğu kanaatlere ve ek olarak kendi çevrelerinin değerlendirmelerine bakacaklar. Ve bu toplam etki alanı ne vaaz ediyorsa, ister istemez eğilimlerini bunlara göre belirleyecek veya rötuşlayacaklar.

Taze örneğimizi sürdürürsek, Cuma günü yaşanacak Obama-Mccain tartışması için, Basın Denetleme Örgütü (FAİR)’den Jim Naureckas bakın ne diyor; “Asıl kazanan tartışmadan gerçekten galip ayrılan değil internet dahil tüm medyanın tartışmanın galibi ilan ettiği kişi olacak”.

Bu bakış medyanın subjektif olduğu varsayımına dayanıyor. Yanlış da sayılmaz ve Türkiye’de de öyle. Subjektiflik bir yana Türk medya yapısı taraflara taraf bir hava içinde.

Yani peşinen ve tartışmanın içeriğine de bakmadan galipleri belli. Bu manada tartışmadan kimin galip çıktığını, en azından haklı görüldüğünü kavramak zorlaşacak hatta imkansızlaşacak.

Peki izler ne yapmalı? Program öncesi ve sonrası kanaat bildiren yayınlardan uzak durmalı. Tartışmayı başından sonuna izleyenler, hararete değil tam ne söylendiğini izlemeye çalışmalı. Polemikleri ayıklayıp “gerçek ne sorusu”nu sürekli yenilemeli.

Program bittiği anda da vardığı kanaati kendine tekrarlamalı. Bu ilan aslında vicdanidir ve muhtemelen doğruya da en yakın olandır.

Bir televizyon tartışmasını kazanmak için...

Tartışmacıların ne yapması gerektiğine gelince. Profesyonel (!) ve subjektif (!) tüyolar verelim. Bu siyasi bir tartıma ve tartışmayı kazanmaktan çok kaybetmemek daha önemli.

Ekran görüntülerinin kusursuz olması sağlanmalı. Giyilecek kıyafetler stüdyo ile tezat olmalalı. Örneğin fonda hakim renk mavi ise mavi takım elbiseden uzak durulmalı. Bu fark edilmeyi zorlaştırır ve silik bir görsellik verir.

Saç ve sakal traşı eksiksiz olmalı. Buradaki bir eksiklik seyirciyi çok etkiler ve zihin altı bir eksi puanın doğmasına yol açar. Stüdyo ne kadar uygunsa o kadar çok dosya ve evrak, konuya iyi çalışıldığı ve hazır olduğu intibaını verir.

Ama bu aynı zamanda modern dünyanın savaş araçlarını göstermek gibidir. Yani peşinen rakibinize “muharebeye” geldiğiniz izlenimi verir. Öte yandan tartışmanın altın kuralı; “sakiniyet hakimiyettir” sözüdür.

Bu kuralı bir saniye bile akıldan çıkarmamak gerekir. Karşı taraf ne söylerse söylesin-buna hakaretler bile dahil-aynı biçimde ve daha yüksek tondan yanıt vermek işi kötüleştirir.

Böyle bir durumda doğru olan, karşı tarafın itham ve sesi ne kadar yüksekse o kadar tersi biçimde sakin bir tonla, örneğin, “Sayın A’nın üslubu beni çok üzdü. Halkımızın da bu tür ifadeleri benimseyeceğini sanmıyorum. Ben bunu kendisinin aşırı heyecanına ve sinirlenmesine veriyorum, yoksa kendisi çok taktir ettiğim bir dostumdur” türü karşılık kesin bir puan getirir.

Bu hem izleyiciye rakibin yaptığı hatayı gösterme imkanı verir hem de “mağdur” pozisyonunun altını çizer.

Tartışmanın boyutu hangi aşamaya gelirse gelsin, oturumu terk etmek (Türk televizyonlarında sık rastlanan bir durum) beyaz bayrak sayılır. Bunu yapan kendi ipini çekmiş sayılır.

Kamuoyu bu durumu kesin biçimde “kaçmak” olarak görür ve haklı bile olunsa sonrasında izahı imkansızdır.

Panik-atak, Kontr-atak...

Sürprizlere de hazır olunmalıdır. Örneğin hiç beklenmeyen ve izleyiciyi de etkisi altına alacağı görülen bir belge ortaya çıkarsa, yapılması gereken, “Gerçekten ilginç. Bunu hiç duymadım. Eğer izin verirseniz ben onu alayım ve inceleyeyim. Eğer doğruysa gereğini hemen yapacağım. Sayın yönetici de (burada Uğur Dündar oluyor) lütfen takipçisi olsun ve uygun görürse hemen bir program daha yapıp doğrusunu aktarayım” dır.

Bu arada siz de sürprizler yapabilirsiniz. Hem taraflar hem de medya gerginlik beklediğinden ve aynı zamanda rakibinizi şaşırtmak için şöyle bir giriş uygun olabilir.

“Sayın A ile benim aramda bir kaz gündür cereyan eden tartışma zaman zaman kasıtları aşmış olabilir. Oysa ne ben ne de sayın A bunu istemez. Bizi izleyenlerin de bu görüntüden hoşlandığını sanmıyorum. Onun için daha programın başında müsaade ederseniz iki önemli ve saygın siyasetçi olarak meslektaşımı kucaklamak istiyorum”.

Dakika bir gol bir. Rakibinin yapacağı hiçbir şey yoktur ve izleyiciler ilk golü sizin hanenize yazdıkları gibi rakibinizin de tonu ister istemez düşecektir.

Ve nihayet taraflar şunu unutmamalı: İki bardak çarpıştığında biri kırılsa bile diğeri çatlar!



Bu haber 2,595 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,122 µs