En Sıcak Konular

'ABD gizli servisi bayılacaktı'

23 Eylül 2008 09:26 tsi
'ABD gizli servisi bayılacaktı' Cumhurbaşkanı Gül Central Park'ta yürüyüşe çıkınca...

Cengiz Çandar/Radikal

Abdullah Gül ile Central Park’ta

Central Park’ta yürüyoruz. Ortada Abdullah Gül, sol yanında ben, sağ yanında Mehmet Altan. Bir pazar günü öğleden sonra bir Cumhurbaşkanı, New York’un göbeğindeki Central Park’ta yürümeye kalkarsa, Amerikan Gizli Servisi için bunun nasıl bir ‘güvenlik kâbusu’na yol açacağını, hem Amerika’yı, hem New York’u bilenler gayet iyi anlar.

Abdullah Gül, fazla tantanadan hazzetmeyen özel hayatını yaşarken, yanında fazlaca görevli ve resmi sıfat sahibi insan görmeyi pek istemeyen bir kişiliğe sahip. Bu da, ‘güvenlik kâbusu’nu ikiye katlıyor olmalı.

Ortada Abdullah Gül, solunda ben, sağında Mehmet Altan, Central Park’ta tempolu adımlarla yürüyoruz. 20-30 metre önümüzde koruma müdürü ile Amerikalı bayan Gizli Servis görevlisi, benim birkaç metre solumda uzun boylu, kulaklığıyla Amerikalı Gizli Servis elemanı, onun az ötesinde yine kulaklığıyla bizim güvenlik görevlimiz. Arkamızda adeta bir daire şeklinde birkaç Türk ve Amerikalı görevli, Central Park’ın çimenlerine serilmiş, yollarında jogging yapan, gölet kenarlarına yayılmış, olağanüstü güzel bir havada pazar günü keyfi yaşayan binlerce Amerikalının arasından ve ‘çaktırmadan’ geçiyoruz.

Evet, gerçekten ‘çaktırmadan’; çünkü üzerimizde dünyanın her köşesinde ‘Hah, işte bu Türk heyeti olmalı’ dedirtecek türden takım elbiseli-kravatlı ‘siyasi milli takım’ giysileri yok. ‘Araziye uymuş’ vaziyetteyiz.

Tek ‘atlatamadığımız’ Central Park ve çevresindeki fayton ve bisikletli çekçek arabalarının sürücüleri. Neredeyse, her ikisinden biri Türk. Hemen yanımıza yaklaşıp sohbete koyuluyor, fotoğraf çektiriyor ve orada ‘görmekten şeref duydukları’nı söyledikleri Cumhurbaşkanı’nı arabalarıyla gezdirmeye teklif ediyorlar. Abdullah Gül kabul etse, Amerikan Gizli Servisi düşüp bayılabilirdi.
Vatandaşlarımız Central Park faytoncuları taşıdıkları müşterilere Abdullah Gül’ü gösteriyorlar. Faytonlardan eğilen meraklı suratlardan gayrı Abdullah Gül’ü ve bizi tanıyan yok. Central Park’ta keyifle, tempolu biçimde yürüyoruz. Ortada Abdullah Gül, solunda ben, sağında Mehmet Altan.
Amerika’yı, Amerikan seçimlerini, piyasaları sallayan büyük mali çalkantıyı, sistemin bunu atlatıp atlatamayacağını, kapitalizmi, sosyalizmi. Ortada Abdullah Gül, solunda ben, sağında Mehmet Altan...

***

Abdullah Gül, Kemal Derviş’le görüşmesinden otele döndüğünde biz kapıdan çıkıyorduk. ‘Ne yapıyorsunuz?’ diye sordu; cevabımızı almadan “Yukarı çıkıp üzerimi değiştireyim, Central Park’ta yürümeye gidelim” dediği anda ‘Central Park seferimiz’ organize edilmiş oldu.
Kemal Derviş’in Amerika’da patlak veren mali krize ilişkin ‘kötümser’ olduğunu söyledi. “Bunun Türkiye’ye etkisine ilişkin Kemal Derviş ne diyor?” soruma, “Türkiye’nin sağlam bir mali altyapısı bulunduğunu söylüyor, Türkiye için bu konuda çok endişeli değil” cevabını verince, Mehmet Altan atılıyor, “Ne de olsa, o oluşturdu o altyapıyı...”
Cumhurbaşkanı’na New York’a gelmek üzere yola çıkmadan önce TRT’te Şahin Alpay ile birlikte yaptığımız ‘Küresel Bakış’ adlı televizyon programına Prof. Güven Sak’ı çıkarttığımızı, Güven Sak’ın bu krizin bu hafta başıyla birlikte (dün, pazartesi) aşılmaya başlanması konusunda son derece iyimser olduğunu söylediğini aktarıyorum.
Oradan Obama’ya, McCain’e, Cumhuriyetçi Başkan Yardımcısı kadın aday Sarah Palin’in seçimlere üzerine getirdiği etkiye, mali çalkantıların seçimleri nasıl etkileyebileceğine, kapitalizmin kendini yenileyebilme yeteneğinden, sosyalizme el sürülmeye kalkıldığında Sovyetler Birliği’nde çöktüğüne dair bir sohbet yelpazesinde gelip gidiyoruz ve yürüyoruz.
Ekonomi profesörü Mehmet Altan, Schumpeter’in tezlerinin doğrulandığını Ekonomi Doçenti Abdullah Gül’e anlatıyor. Meslekten ekonomist ikili arasında sıkışmamak için, duruma müdahale ediyorum; “Bu ara, New York Times’ta Paul Krugman’ın yazılarını dikkatle okumak gerekiyor...”
Yanımda taşıdığım ‘Crisis Endgame’ başlıklı yazısı hayli yol göstericiydi.
Central Park’ta iki saatlik tempolu bir yürüyüşle bir daire çizip, girdiğimiz kapısından çıktık.
Geniş bir ‘küresel’ daire çizen ‘ufuk turu’ yapmış olarak.

***

İki saatlik Central Park gezintimizin ardından Mehmet Altan’la konuştuklarımızı konuşmaya ‘ikili düzeyde’ devam ediyoruz. Abdullah Gül’ün 1990’lı yıllarda Avrupa Konseyi’ne geliş-gidişleri, Avrupa Parlamenterler Meclisi’ndeki çalışmalarının ona çok yararlı bir ‘dış dünya’ boyutu kazandırmış olduğunda hemfikiriz.
Çeşitli anekdotlarla Avrupa Konseyi deneyimlerini aktarıyor. O deneyiminin üzerine oturan kısa süreli Başbakanlığı ve uzun süreli Dışişleri Bakan sıfatı, dış dünyaya açıklığını pekiştirdi. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, Türkiye’yi dünya penceresinden bakarak görebilecek ufuklar edindi. Uçakta New York’a gelirken, “Hiç unutmam; Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, NATO Asamblesi gibi kurumlardaki toplantılarda sağcısıyla solcusuyla Türk heyetleri hep milli takım gibi hareket ederdi. Toplantılar iki gün, üç gün sürer; açlık, çevre, Afrika’nın sorunları gibi konulardaki tartışmalarda hep susar, sadece o dönemde gündemde genellikle yer alan Türkiye’deki siyasi sistem ve uygulamalarla ilgili tenkitlere sıra geldiğinde, hepimiz önceden hazırlanmış bir metni okurduk. Tek derdimiz Türkiye’yle ilgili eleştiriler olurdu.
Savunma refleksine dayalı bu tutum son dönemde değişmeye başladı.
Artık Türkiye’yi ilgilendirmeyen konularda da Türk siyasiler, parlamenterler, alanlarında uzman olanlar tartışmalara müdahil oluyor. Hatta Türkiye gündeminde yer almayan konularda oluşturulan komisyonlarda, heyetlerde Türk raportörler görevlendiriliyor” demişti.
Abdullah Gül, dünden itibaren BM’deki temaslarına bu ‘bakış açısı’ ile girişti. İsimlerini hatırlamakta zorlandığımız küçük Ada devletleri ve Afrika cumhurbaşkanları ile ikili görüşmeleri, çoğunlukta. Bunun amacı, Türkiye’nin 2009-2010 yıllarında BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini elde etmesi için, söz konusu ülkelerin kazanılması gereği. Zira, Batı Avrupa grubundan iki ülke seçilecek. Türkiye’nin rakipleri ise Avusturya ve bir ada devleti olan ve Afrika’ya önemli fon aktaran İskandinav ülkelerinin desteklediği İzlanda.
Aslında, Türkiye’nin en büyük rakibi, Central Park’ta ortada Abdullah Gül, solunda ben, sağında Mehmet Altan yürürken, üçümüzün mutabık kaldığı gibi Türkiye’nin kendisi.
Yani, Türk dış politikasının en büyük rakibi Türk iç politikası!



Bu haber 1,274 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,201 µs