En Sıcak Konular

İşte Hilton kavgasının gerçek nedeni

22 Eylül 2008 10:04 tsi
İşte Hilton kavgasının gerçek nedeni 'Hilton kavgası aslında İstanbul ve Anadolu burjuvazisi arasında'

Doğan-Erdoğan tartışmasını sembolik bulan Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Kahraman ‘Türkiye’de artık farklı bir toplumsal yapı var. Anadolu pastadan pay istiyor, siyaset buradan yürüyecek’ diyor


Doğan-Erdoğan tartışması için İstanbul-Anadolu burjuvazisinin kaçınılmaz ‘savaş’ı dediniz. Bunun kuru bir iktidar savaşı değil sosyolojik boyutlu olduğuna dikkat çektiniz...

Her iktidar savaşı sınıfsaldır, sosyolojik temellidir. Fransız ihtilali de, 1950’de Menderes’in, 1965’te Demirel’in, 1983’te Özal’ın gelişi de sosyolojik bir tabana dayanıyordu. Türkiye’de 1960’ların sonuna kadar geri götürülebilecek bugün kendisini muhafazakár diye tarif eden bir hareket vardır. Bu hareket 90’lardan itibaren değişik nedenlerle önemli bir gelişme kaydetmiştir. Bugün AKP’nin nüvesini oluşturan bir parti meclise girdi ve 1980’lerde başlayan yeni siyaset anlayışının temsilcisi olabileceklerini gösterdi.

Neydi o yeni siyaset anlayışı?

Kimlik politikaları. 90’lardan itibaren kimlik politikalarıyla demokrasinin iç içe geçebileceğine yönelik bir algı oluştu. Bunlar da bunu dile getirmeye başladılar. Dediler ki; bir insan İslam’a göre yaşamak istiyorsa yaşayabilir. Mesele bunun devletle, kamusal alanla ilişkisinin nasıl kurulacağıdır. Bu işin birinci yanıydı. İkincisi şu: 1990’lar Türkiye’de sermaye ve sınıf yapısını çok bozdu. Yolsuzluk, amiyane tabirle banka hortumları, devlet rantlarının İstanbul burjuvazisine dağıtılması... müthiş bir politik ve ekonomik kirlilik çıkarttı ortaya. Bu da alttan alta bir toplumsal tepki oluşturdu. 1980’lerden sonra solun ortadan kalkması, yoksul ezilmiş mağdur kitlelerin kendilerini ifade edecekleri yeni bir siyasi yapı ihtiyacı doğurdu. Bu da üçüncü unsur. 1991’de meclise giren RP aşağı yukarı böyle bir siyasi coğrafya üzerine oturdu.

AK Parti’yi iktidara getiren de bu siyasi coğrafyanın talepleri mi oldu?

Evet, kimlik, yoksulluk politikaları ile gelir ve rantların dağılımı meselesi oldu. Türkiye hala, topraklarının yüzde şu kadarı devlet elinde olan bir ülkedir. Ve Türkiye’de zengin olmanın yolu toprak mülkiyetinin kime kullandırılacağından geçer. Bugün Doğan ile Erdoğan arasında kendini gösteren Hilton oteli rantı o yüzden çok semboliktir.

Bu tartışmayla aslında rant paylaşım geleneğimizin nasıl işlediğini de görür gibi olduk..

Yerel yönetimlerde hali hazırda akıl almaz boyutlarda toprak rantı kullanımı söz konusu. Bunun meşrulaştırılan yönü de var. Türkiye 1950’lerin köylü nüfuslu ülkesi değil. 80’lerden beri kent varoşları ve gecekonduların yani büyükşehir gerçeğinin hakim olduğu bir ülke. Gelir dağılımından az pay almış, bu kadar yoksul kalmış insanlar eğer bir biçimde toprağa veya bir mülkiyete bağlanmazsa isyan ederler. Devlet de bunu gördüğü için 1950’lerden beri kamu arazilerinin gecekondularla yağmalanmasına göz yumar.

Suiistimale göz yummak bir yönetim politikası yani!?

Bu Osmanlı’da da böyleyleydi. Devlet toprak mülkiyetini kullandırtarak dilediğini zengin ediyordu, bu rantı dilediğinin de elinden alıyordu.

Ve Cumhuriyet de bu yolla, kendi eliyle bir burjuva sınıfı yarattı.

Çünkü Cumhuriyet de bu gerçeğin farkındaydı ve kendi burjuvazisini yaratmak istiyordu. Bu, cumhuriyetin değişmez politikasıydı. İşte birer birer ortaya dökülüyor. Vehbi Koç da vaktiyle başbakanlarla araziler ya da otelleri hakkında görüşmüş. Ben şimdi buna şunu ekliyorum: Bu politika artık sadece burjuvalara ait olmaktan çıktı. Bugün devletten rant bekleyen çok büyük nüfus kütleleri var.

Tartışma da rantta tekelciliğin kırılmasından mı kaynaklanıyor?

Bugün Türkiye’de siyaseti belirleyen ve bundan böyle belirleyecek olan artık sadece İstanbul burjuvazisi, TÜSİAD değildir. Kentlerin çevrelerinde yerleşik olanlar; yoksullar, mağdur küskünlerdir. İkincisi Anadolu’daki yeni burjuvazidir. Bu sermaye, gelenekçi muhafazakar özellikleriyle yaşamak istiyor. 1994’ten beri gelen süreç ve 2002’den beri de AKP yerel yönetimlerde hem rant dağıtımı hem kimlik politikalarıyla bu kesimleri sisteme bağlamaya çalışıyor.

Bu ikisi arasında, İstanbul sermayesinin dışında olmanın ötesinde bir nitelik farkı da var ama. Bir yanda ezilmişler var, öte yanda ise yeni bir zengin sınıfı?

AKP bu iki kütlenin ortasında zaten. Erdoğan’ın çıkışı bence, hem varoştaki lümpen kesime hem Anadolu’da gelişen burjuvaziye mesaj niteliği taşıyordu. Diyordu ki ‘Ben artık bu rantları İstanbul burjuvazisine kullandırtmayacağım, Anadolu’daki burjuvaziye kullandırtacağım’. Ayrıca bence çok yanlış kişisel bir üslupla lümpen kesimin psikolojisine göndermede bulunuyordu. Sorun bu noktaya gelecekti, geldi. Anadolu’daki burjuvazi de, kent varoşlarındaki kitleler de ekonomik yetersizliklerinden, özgüven eksikliğinden kurtulmuştur, o yüzden de kontrol edilemez bir durumdadır artık.

Nasıl bir kontrol edilemezlik bu?

Eskiden köylüler, feodal ilişkiler ağı; kasabalardaki ticaret hayatı, bayilikler; büyük şehirdeki sermaye ise rantların dağıtımı üzerinden kontrol ediliyordu. Şimdi bütün bunların dışına çıkmış bir toplumsal yapı var. Önceki siyaseti besleyen toplumsal yapı çöktü. Yeni siyasi yapının, coğrafyanın üzerine oturan bir siyaset kuşkusuz olacaktır. İşte Tayyip Erdoğan’la Aydın Doğan arasındaki kavga, sembolik anlamları da olan, rant ekonomileri gerçeğine dayanan bir kavgadır. İstanbul ile Anadolu sermayesi arasındaki çelişkiye dayalı bir kavgadır ve bu kavgaya taraf olan Erdoğan’ın mesaj vermek istediği kitlenin varlığının kabulüne dayalı bir kavgadır. O bakımdan da kapsamlıdır.

Kavganın kapsamı bu, ömrü ne?

Tartışma yarın öbür gün bitebilir, belli uzlaşmalar sağlanır ama tartışma alttan alta devam edecektir. Bundan sonrasının nereye gideceğini Türkiye’deki bu sosyolojik dönüşümün sonuçları tayin edecektir.

Bu kavga sembolik anlamları olan, rant ekonomisine dayanan bir kavga. Erdoğan’ın taraf olma nedeni ise yeni siyasi coğrafyaya mesaj vermek istemesi

Kimdir

Siyaset bilimi doktorası olan, Sosyal Demokrat Halkçı partide bir dönem danışmanlık yapan Hasan Bülent Kahraman halen Sabancı Üniversitesi’nde ders veriyor ve Sabah gazetesinde yazıyor.

Devletle kavgasız parti arayışı vardı

Menderes, Demirel ve Özal devlet ve İstanbul burjuvazisiyle çatışmadan Anadolu’yu da besleyen bir siyaset güttü. Erbakan’la çizgide nitelik değişti, çatışmacı bir yol izlendi. Erdoğan çizgiyi Erbakan öncesine çekti ama İstanbul’la flört de etmedi. Şimdi ise kavgalı. Bunu nasıl açıklayalım?

Çok kritik bir düğüm, bir enerji yumağı var orada: AKP neden bu noktaya geldi? Erbakan, koalisyonlarla iktidar olan ama sistemin kabul etmediği biriydi. Kanlı mı, kansız mı olacak tabirini kullanınca da kendi siyasetinin altını oymaya başladı. 90’ların ortasına dek ekonominin dünyadaki değişimine de paralel olarak, devletle işbirliği yapmadan bu imkánı elde etmek mümkün değildi. Anadolu’daki sermayedar da şunu söyledi: ‘Erbakan hoca iyidir hoştur ama ne zaman iş başına gelse askerle, sitemle kavga çıkıyor ve biz işimizi yürütemiyoruz. Oysa devletle işbirliği yapacağız, devletle kavga etmeyen bir adam ve parti bulmalıyız.’ Hatırlayın, 28 Şubat sadece Ankara’da gerçekleştirilen bir darbe girişimi miydi? Bunun Anadolu’da yansımaları olmadı mı? ‘Ülker’i almayın boykot edin’ denmedi mi?

Küreselleşme özgürleştirdi

AK Parti ile Anadolu sermayesini buluşturan devletle iş tutma oldu yani?

Anadolu burjuvazisinin amacı ne olabilir? Para kazanmak, daha güçlü ve büyük şehirde büyük ticaret yapanlardan biri olmak. Bu modernleşmenin de tarifi. O yüzden devletle barışık bir parti istediler. ‘Siyasi görüşümüzden dolayı devlete mal sattık, satamadık, ihale aldık alamadık tartışmalarını bir kenara bırakalım dünyayla ticaret yapalım’ dediler. Küreselleşmenin Türkiye’deki en büyük etkisi Anadolu’daki sermayeyi devletten bağımsızlaştırması olmuştur. Nitekim bu insanlar dünyaya daha açık. İşte bu iki sebepten dolayı, devletle kavga etmemeyi öngören politika-parti anlayışı, dünyadaki sermayeden pay almayı öngören bir ekonomik zihniyetle bu kitle AKP’yi iktidara taşıdı. Bu o kadar öyle ki; AKP 2007 seçimlerinde aydın, liberal, demokrat, AB yanlısı, Kürt ve Alevilerin koalisyonuyla yeniden getirildi iktidara. Başka çaresi yoktu Türkiye’nin.

‘Sürüye kurt dadanmasın’

Uzlaşmacı Anadolu sermayesi partinin ‘çatışmacı’ siyasetine ne der?

Bu tartışma o yönden de kritik. Bana öyle geliyorki lümpenler AKP’yi desteklemektedir ama Anadolu sermayesi, Erdoğan’ın çıkışından kendilerine dönük bir rant hissediyorlarsa da tıpkı Erbakan gibi, Erdoğan’ın da ‘sürüye kurt dadandırdığını’ düşünerek belli ölçüde rahatsızlık duymaktadır. Ama güven hala sürmektedir. Dolmabahçe ve İlker Başbuğ görüşmesi AKP’nin daha uzlaşmacı bir siyaset izleyeceği görüşünü yaygınlaştırmıştır. Nitekim parti kapatılmadı. Bu demektir ki sistemin bu partiye ihtiyacı ve partiyle bir uzlaşması var. Politik zekáları ve deneyimleri yeterse ileriye gidebilirler. Değilse bu araba bir süre sonra kırılır.

Uzlaşma talebi İstanbul’dan gelecek

Yerel seçimlerde AK Parti’nin çok daha güçleneceğini öngören Kahraman ‘İstanbul kavgayı uzatmaz uzlaşır’ diyor ve ekliyor: Ama AK Parti zümre partisi olmaktan sakınmalı

Tartışma nereye doğru evrilir?

Bence İstanbul burjuvazisi şunu düşünmeye başlamıştır: ‘Giderek büyüyen bu partiden kurtuluşumuz yok, Aydın Doğan gibi ekonomik anlamda güçlü bir sermayeyle bile tartışma bu kadar sert cereyan ediyorsa yarın öbür gün aynı tavır bize yönelecektir. Zaten bu bize bir saldırıdır. Bundan sonrasının nasıl devam edeceğine karar vermeliyiz’.

Uzlaşma arayışı İstanbul sermayesinden mi gelecek yani?

Uzlaşma ya da çatışmaya devam denecek. Ama bence uzlaşma kararı gelecektir zira son altı ayda ciddi ekonomik siyasi krizler çıkmazsa, AKP’nin önümüzdeki yerel seçimleri büyük farkla alacağı ortada. Böyle bir dönemde İstanbul sermayesi, bunlarla çatışayım, demeyecektir.

Bu, İstanbul sermayesinin pastayı Anadolu sermayesiyle paylaşmayı kabulü, anlamına da gelir mi?

Evet. Çok hızlı olmasa bile sonunda, bunun temel gerçek olduğunu görecekler. Ama şunu unutmamak lazım: Türkiye’de en büyük sermaye Koç grubundadır, 12 milyar dolar. Sonra Sabancı 7-8, Eczacıbaşı 5-6 milyar dolar... Anadolu’da ise ölçekler çok küçüktür. Kuvvetler arasında zaten büyük bir fark var yani.

Sermaye tekti şimdi Anadolu sermayesiyle birlikte rant paylaşımında bir ikilik oluştu. ‘Bu eskisinden daha demokratik bir paylaşım oldu’ denebilir mi?

Denebilir ama orta ve alt sınıf için bunun hiçbir anlamı yok ki! Burjuvalar ittifakından bana ne, bilakis ürkütücü. ‘Türkiye’nin bütün burjuvaları birleşiniz’ gibi bir şey hatta. Ayrıca bu uzlaşma, alt, orta sınıflar açısından ülkede tehlikeli bir ekonomik politikanın ve yeni toplumsal yapının oluşacağını gösterir.

Ayrıca, bir başka burjuva sınıfının tarafı, temsilcisi olmak da AK Parti’yi zümre partisi haline getirebilir mi?

Tabi, evet. Erdoğan bundan sonra da kitlesel bir parti olarak kalmak istiyorsa kendisini desteklemiş olan bütün yoksullar çaresizler dışlanmışlar için eğitim sağlık sosyal güvenlik eğitim alanında yeni şeyler yapmalıdır.


Burjuvalık ve dindarlık bir araya nasıl gelebilir

Burjuva Marksist terminolojide, üretim araçlarına sahip diye emekçinin artı-değerine el koyan ‘kapitalist orta sınıf’ın adıdır. Kapitalizmde önemli olan kárın, sermayenin artırımıdır. Halbuki Anadolu burjuvazisi ‘dindar’dır ve din, komşun açken tok yatma, lükse kaçma, kanaat et diyor. Hal böyleyken burjuvalık ve dindarlık nasıl bir araya gelebiliyor?

Bu soruya modern muhakeme içinde bir noktaya kadar cevap verilebilir. İslami açıdan da zekatın modernize edilmiş hali içinde hareket edilecektir denebilir. Ama ben soldan geldim ve yardımlaşma politikalarıyla sorunun ortadan kalkacağına inanmıyorum. Yani bir toplum 200 bin genci evlendirerek ya da başka yardımlarla bir yere varamaz. Hz. Muhammed de sosyalist bir model inşa etti, komşunun açlığıyla ilgilendi, kendisi yoksul bir hayat sürdü, aşırılıktan kaçtı ama modern dünyanın ürettiği bu korkunç sermaye bu politikalarla sürdürülemez. Bu bir ideolojinin ancak romantik döneminde gerçekleştirilebilir. Sermaye İslami de olsa, Batılı ya da küresel de olsa sonuç itibarıyla sermayedir ve belli bir noktadan ötesine elindeki varlığın dağıtılması iznini vermez. Oysa çözüm için siyaset üretmek gerekir.

Star



Bu haber 1,593 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,559 µs