En Sıcak Konular

İşte sorular ve detaylı yanıtları...

20 Eylül 2008 19:47 tsi
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI'NDA 16 - 17 EYLÜL 2008 TARİHLERİNDE YAPILAN İLETİŞİM TOPLANTISI GÖRÜŞMELERİNİN GENİŞ ÖZETİ

      ORGENERAL İLKER BAŞBUĞ (GENELKURMAY BAŞKANI): Davetimizi kabul ederek geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin medya ile ilişkilerini ele alacağımız bu toplantı vesilesiyle sizlerle birlikteyiz. Üç bölüm olarak düşündüğümüz bu toplantının birinci bölümünde, özellikle medya ile ilişkilerimiz kapsamında önümüzdeki dönemle ilgili neler düşünüyoruz, neler yapmak istiyoruz bunları sizlerle paylaşacağız. İkinci bölümünde ise bu konulara ilişkin düşüncelerinizi, varsa tekliflerinizi dinlemeyi arzu ediyorum. Üçüncü bölümde de, ki sanırım bu bölümü daha çok bekliyorsunuz, sorularınızı cevaplandırmaya çalışacağız. Bugünkü toplantımızın genel amacı bu.

      Birinci bölüme geçmeden şunu ifade etmek isterim. Bugün, burada toplanmamızın amacı, bir basın toplantısı yapmak değil. Zaten gördüğünüz gibi aldığımız düzen de bu amacı gösteriyor. O hâlde niçin bu toplantıyı yapmak ihtiyacını duyduk, onu kısaca ifade etmek isterim. Türk Silahlı Kuvvetleri olarak biz, medyanın bir kamu görevi yaptığını düşünüyoruz. Bu görevi kısaca, halkın olayları ve gerçekleri öğrenmesine yardımcı olmak şeklinde ifade edebiliriz ki bu medyanın temel görevlerinden biridir. Silahlı Kuvvetler olarak bizler medyanın bu görevini yerine getirmesine yardımcı olmayı bir sorumluluk olarak kabul ediyoruz. Medyaya ne kadar yardımcı olabiliyoruz ne kadar olamıyoruz zaten temel noktalardan bir tanesi de bu. Biraz sonra bu konuyu biraz daha açmaya çalışacağız. Silahlı Kuvvetler olarak medyanın bu kamu görevini yerine getirmesine yardım edebilmemiz için, medyayla karşılıklı anlayışa ve samimiyete dayalı bir diyaloga ihtiyacımız var. Aslında böyle bir diyalog zaten var ama bu diyalogu geliştirmekte yarar görüyoruz. Bugün burada bir araya gelmemizin ana nedeni de budur. Mevcut diyalogu daha fazla nasıl geliştirebiliriz, bunun için bizler neler yapmalıyız, onları ifade edeceğim. Özellikle sizlerin bu konuya ilişkin görüşlerinizle büyük katkı sağlayacağınızı düşünüyorum. Onun için bu toplantıya: "Medya ile Diyalog Toplantısı" adını verdik. Kesinlikle amacımız medyayı yönlendirmek değil. Bunu özellikle belirtmek isterim. Hedefimiz yardımcı olmak ve hızlı bir şekilde bilgi ihtiyacınızı karşılamak.

      Medyayı yazılı medya ve görsel medya diye belki ikiye ayırabiliriz. Biz her zaman medyanın önemli olduğunu ifade ediyoruz.

      Görsel medyanın yani televizyonların etkisi çok fazla. Açıkçası: "Toplumda en etkili iletişim aracı ne?" diye sorarsanız herhalde herkes: görsel medya diyecektir. Toplumun büyük bir kesimine ulaşması bakımından görsel medyanın etkisi çok fazla. Bugün, artık Türkiye'nin en ücra noktasında bile televizyon olmayan yer yok. Dolayısıyla televizyonun etki alanı çok geniş. İnternetin televizyonun rakibi olduğunu söyleyebiliriz ama internetle uğraşanlar toplumun belirli bir kesimi. Bu ayrı bir konu. Televizyonlar bugün iletişimde toplum üzerinde en etkili olan araç. Etkisi kalıcı mı? Belki o sorgulanabilir.

      Yazılı medya elbette farklı. Bize göre yazılı medyanın kalıcılığı biraz daha fazla. Tabii sizler bunu daha iyi değerlendirirsiniz. Yazılanların üzerinden bir yıl da geçse geriye dönüp okuma imkanı olduğu için yazılı medyanın etkisi daha kalıcı oluyor. Öte yandan yazılı ve görsel medya bir bütün. Bu gerçekten büyük bir güç. Ayrıca ajanslar da var. Ben ajansları da görüntüsü olmayan televizyonlar olarak niteliyorum.

BİRİNCİ BÖLÜM

MEDYA İLE İLİŞKİLER KONUSUNDAKİ YENİ YAKLAŞIMIMIZ

Haftalık Basın Toplantısı: 26 Eylül 2008 Cuma günü saat 11.00'de bundan sonra her hafta düzenli olarak yapacağımız "Haftalık Basın Bilgilendirme Toplantısı"nın ilkini gerçekleştireceğiz. Bu toplantılar, bundan sonra her cuma saat 11.00'de İletişim Daire Başkanımız tarafından yapılacak ve yürütülecek. Haftalık Basın Toplantılarına Ankara'da bulunan savunma muhabirlerini katılımcı olarak davet etmeyi düşünüyoruz. Bundan sonraki dönemde Genelkurmay Başkanlığının basınla ilişkilerinde savunma muhabirleri daha çok öne çıkacak ve her hafta burada düzenli olarak toplantılar yapılacak. Bunun dışında eğer herhangi bir gerekçe ile basınla, medyayla bir araya gelme ihtiyacı duyduğumuz takdirde yine savunma muhabirlerine önceden haber vermek kaydıyla o konuyla ilgili bilgilendirmeyi yapacağız. Medya ile kuracağımız diyaloglarda savunma muhabirleri önemli bir rol oynayacak. Tabi hemen hemen bütün yayın kuruluşlarımızın savunma muhabirleri var. Olmayanların da böyle bir yapılanmaya gitmesinde fayda var.

      Bu basın toplantıları her hafta yapılacak. Tabi her hafta mutlaka bir haber veya bir bilgi verme durumu olmayabilir. Ama önemli olan her hafta İletişim Daire Başkanı ile savunma muhabirlerinin bir araya gelmesi. Belki bir hafta İletişim Daire Başkanımız; "Arkadaşlar bu hafta bizim size söyleyeceğimiz hiçbir şey yok; ama belki sizin bazı sorularınız olacak." diyecek.

      Haftalık basın toplantıları savunma muhabirleriyle yüz yüze yapılacak. Bu demek değil ki gerektiği zaman daha önce yaptığımız kapsamda basın toplantıları yapmayacağız. Yani basın toplantısına ihtiyaç duyarsak elbette yapacağız. Bu basın toplantılarını muhtemelen Genelkurmay II'nci Başkanı yapacak. Ona elbette daha geniş katılım olacak. Ben size açıkça söyleyeyim; gerektiği zaman elbette görüşeceğiz. Ancak beni daha seyrek göreceksiniz.

24 Saat İletişim Kanalı: İkinci adım olarak iletişimimizi daha kolay sağlamak için 24 saat hizmet verecek bir iletişim kanalı açıyoruz. İletişim Dairesinde her gün 24 saat, aradığınızda sorularınıza cevap verecek bu sistemi bugünden itibaren devreye sokuyoruz. Bu iletişim kanalına gelen sorular; mümkün olduğunca kısa zamanda cevaplandırılmaya çalışılacak. Cevap verilebilirse verilecek, verilemezse ilgili birimlerle, ilgili amirlerle görüşülerek mümkün olduğu kadar kısa zamanda bu sorular cevaplandırılacak. Elbette her sorulan soruya cevap verme durumumuz olmayabilir ama en azından bunu da size iletmek bizim görevimiz.

      Buradaki prensibimiz mümkün olduğu kadar kısa sürede bu aldığımız sorularınızı, taleplerinizi cevaplayabilmek. Bu süreyi mümkün olduğu kadar kısaltmak hedefimiz. Ama ne kadar kısa olur? Bir konu için belki 10 dakika sonra da cevap iletilebilir. Belki bir konu daha uzun süreler de alabilir. Belki bir soruya ya da talebe belirli bir süre sonra "Biz bu sorunuzu veya talebinizi karşılama durumunda değiliz." diye bir geri dönüş de olabilir. Ama önemli olan böyle bir iletişim noktasının açık olması ve bütün taleplerin, soruların alınması, mümkün olan en kısa süre içinde bunlara cevap verilmesi, biraz öncede ifade ettiğim gibi alınan bir soruya cevap verilemeyeceğinin cevap olarak iletilmesi de önemli.

Savunma ve Güvenlik Alanında Uzman Personel Eksikliği: Önümüzdeki dönemde özellikle Silahlı Kuvvetler - Medya ilişkilerinde savunma muhabirleri oldukça önemli bir rol alacak. Savunma ve güvenlik alanında ne kadar uzman personelimiz var? Bugün belki Türkiye'de en çok tartışılması gereken noktalardan birisi de bu. Bütün kurumlarımızda savunma ve güvenlik konularında yetişmiş eleman var mı? Bu elemanlar nerede, nasıl yetişecek? Bu açıdan baktığımız zaman özellikle savunma ve güvenlik konularında Türkiye'de yalnız medyanın değil, bütün kurumlarımızın yetişmiş personel sıkıntısı var. Bu sıkıntıyı biz de gideremeyiz; bizim de böyle bir imkânımız yok. Ancak, en azından savunma muhabirlerinin savunma ve güvenlik konularında, temel bilgiler düzeyinde bilgilendirilmelerini sağlayabiliriz. Bizim şu anda öyle bir hazırlığımız yok ama özellikle sizlerden böyle bir talep gelirse bunu dikkate alırız.

      1984 yılından beri Türkiye, bölücü terör örgütüyle mücadele ediyor. 24 yıl geride kaldı. Şimdi geriye dönüp soralım: 24 yılda bölücü terör örgütüyle mücadele konusunda Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri de dâhil, kaç tane yetişmiş uzman elemanı var? Bunu sorgulayalım. Yetişmiş kişi, derken bu konularda uluslararası boyutta değer kazanmış kişileri kastediyorum. Terör konusunda, terörle mücadele konusunda herhangi bir yerde uluslararası sempozyum oluyor, oraya Türkiye'den kaç kişi davet ediliyor, kaç kişi gönderebiliyoruz? Bu noktada neredeyiz? Nerdeyse çeyrek asırdır bu olayın içindeyiz, mutlaka birtakım tecrübelerimiz var ama acaba bunu bilimsel boyutuyla birleştirip uluslararası boyuta getirebilen kaç kişi var? Silahlı Kuvvetler dâhil, üniversitelerimizi medyayı toplumun tüm kesimlerini bu olayın içinde düşünün. Bu alanda uluslararası boyutta kişiler yetiştirmemiz gerektiğine inanıyoruz.

      Özellikle savunma muhabirlerini, terörle mücadele alanında bazı konularda bilgilendirebiliriz. Çünkü bazı kavramları temel noktaları anlamadan yapılan yorumlar, değerlendirmeler, kamuoyunu yanlış noktalara götürebilir. Mesela geçtiğimiz iki haftada Gürcistan'da yaşanan olaylarla ilgili olanlar Karadeniz'de bir kriz yaşanmasına sebep oldu. Karadeniz'de kriz dediğiniz zaman bir Montrö Anlaşması karşımıza çıkıyor. Montrö Anlaşmasını herkesin okuyarak anlayabilmesi mümkün değil. Ona bir uzman gözü lazım. Mesela böyle talep gelse, denilse ki, "Efendim işte Montrö Anlaşması ile ilgili acaba bir toplantı yapıp bize bilgi verebilir misiniz?" Veririz. Deniz Kuvvetleri Komutanlığına söyleriz sizleri toplar, bilgilendirir. Önemli olan kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, gerçek bilgilerle bilgilendirilmesi. Bilgi eksikliğinden ve yanlış bilgiden dolayı kamuoyunun yanlış bilgilendirilmemesi. Bizce çok önemli. Çünkü kamuoyunda oluşan bir yanlış, ne yaparsanız yapın geriye döndürülmesi çok zor etkiler bırakıyor.

Ordu ve Basın İlişkileri: Toplantıya gelmeden önce güvenlik boyutlarıyla ilgili birkaç dokümana baktım. Ordu ile basın arasındaki ilişkilerle ilgili 2006 yılında basılmış bir kitap1 da yeni elime geçti. Oradan bazı satırları sizlere okumak istiyorum. İçinde bulunduğumuz dönemde, muhabir çok önemli. Muhabir rapor veren, haber veren, haberi esas yakalayan kişi. Yorumcu ise farklı biri. Esas olan tabi ki habercidir. Bakın, muhabiri şöyle tanımlıyor: "Savunma ve güvenlik konularında akıllı, askerî konularda ve güvenlik konularında yerinde bir eğitim almış ve bu eğitimle gördüğünü, işittiğini değerlendirebilecek niteliktedir." Devam ediyor: "Taktik ve strateji arasındaki farkları yorumlayabilecek, bir konuyu rapor ederken esas resmi görebilecek ve hatta bulunan andan daha ileriki durumu değerlendirebilecek nitelikte birisi olacak." Bu ideal olan. Bunu hemen yakalamak çok zor. Çünkü bu eğitim sistemine de bağlı. Üniversitelerin burada çok önemi var. Devam ediyor: "Rapor verenlerin, raportörlerin kendine güveni olması lazım." Yani bu işin içinde olanlar kendine çok güvenecek. Başkalarının yaptığı yorumları gerekirse dikkate almayacak kadar kendine güven duyması lazım.

      Kısaca bütün olay habercilikte. Ben özellikle o noktayı açıklamak için bunları ifade ettim. Biliyorum bu çok uzun bir konu. Ancak bu konuyu açmamın bir sebebi var: Eğer savunma, güvenlik ve terör konularında eğitime, terminolojiyle ilgili bilgilenmeye yönelik talepleriniz olursa bizler böyle bir sorumluluğumuz olmadığı hâlde sizlerin taleplerini karşılamayı düşünüyoruz. Savunma konularında ve terminolojide ortak noktalar yakalamamız lazım. Önümüzdeki dönemde yapmayı düşündüğümüz temel faaliyetler bunlar.

      1. The Military and the Press, Micheal S. SWEENEY

Medyadan Beklentilerimiz: Medyamızın seçkin temsilcileri ile bir arada olmayı bir fırsat bilerek bizim de kurum olarak, medyadan neler beklediğimize kısaca değinmek istiyorum. Birincisi, biliyorsunuz geçtiğimiz dönemde de çeşitli defalar ifade edildi. Silahlı Kuvvetler olarak biz eleştiriye her zaman açığız. "Dürüst eleştiriye evet, ama Silahlı Kuvvetlere yönelik özellikle doğru olmayan, kasıtlı, ön yargılı yaklaşımlara hayır." Eleştiri, elbette sağlam ve doğru bilgiye dayanmışsa, ön yargılı değilse biz eleştiriye açığız. Sağlam bilgiye dayanmayan, önyargılı yaklaşımlara dayanan eleştirilere elbette karşıyız.

      Sıkıntıda olduğunuz konu haberlerin teyit edilmesi. Bu bizim de sıkıntımız. Silahlı Kuvvetler ile ilgili bir bilginin doğruluğunun teyit edilmesi konusunda sizlere yardımcı olmamız lazım. Zaten kurduğumuz iletişim kanalı da bir noktada bu amaca hizmet edecek. Tabi bu tamamen size ait bir konu, biz kesinlikle her şeyi bizimle koordine edin demiyoruz ama teyit ihtiyacı duyuyorsanız bize sorun, biz onunla ilgili görüşümüzü yine ifade edelim. Daha sonra ne yazacağınız tamamen size bağlı.

      Bizim, son dönemlerde en çok rahatsız olduğumuz konu sağlam ve güvenilir bilgilere dayanmayan haberler yapılması. Köşe yazısına hiç kimsenin itiraz edeceğini düşünmüyorum. Çünkü köşeler yorum yapılacak yerler ama gazetelerin bazen bir yorumu habere çevirmesi gerçekten bizi rahatsız ediyor. Silahlı Kuvvetler olarak her zaman ifade ediyoruz: "Kimse Silahlı Kuvvetler üzerinden siyaset yapmasın. Kimse Türk Silahlı Kuvvetlerini kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya kalkışmasın." Özellikle sizlerden isteğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerini günlük olayların içine çekmemeniz. Biz bu konularda gerçekten hassasız, Silahlı Kuvvetler üzerinden siyaset yapılması, kendi amaçları için Silahlı Kuvvetlerin günlük olayların içine çekilmesi bizi rahatsız ediyor ve bu tip olaylara karşı da savunma mekanizmamızı gerektiği zaman açık bir şekilde kullanmak durumundayız.

      Silahlı Kuvvetlerde hata yapan birisinin ortaya çıkmasında medya rol oynamışsa biz bundan memnunluk duyarız, rahatsız olmayız ama dediğim gibi sağlam bilgiye dayanır ve önyargılı olmazsa. Önemli olan kişisel hataların kurumsal boyuta çekilmemesi. İşte bizim en çok rahatsız olduğumuz konu budur.

      Terör örgütünün ana hedefi medyada, özellikle de televizyonlarda kapsamlı bir şekilde yer almaktır. Bu onların ana hedefi, çünkü propaganda onları hedeflerine ulaştıran ana araç. Önemli olan televizyonlarda yer almaları. Olumlu ya da olumsuz. Bu onlar için önemli değil. Onlar bu şekilde amaca ulaşmış oluyor. Yani "Efendim terör örgütünün biz olumsuz boyutunu gösteriyoruz." şeklinde düşünülüyor. Hayır hiç önemli değil. Olumlu boyutunu zaten göstermezsiniz, olumsuz boyutunu göstermek de çok yanlış. Bir terör örgütü için önemli olan özellikle, televizyonlarda kapsamlı yer alabilmek. Nedeni, nasılı hiç önemli değil. Hatta biliyorsunuz bazen terör örgütü, örgütleri televizyonda yer alabilmek için eylem yapıyor. Eylemin ana amacı televizyonda yer alabilmek ve bir terör örgütü için en önemli hedeflerden biri de uluslararası televizyon kanallarına yansıyabilmek.

      Şiddet görüntülerine yer verilmemesi, terör olaylarına ilişkin görüntülerin ve kapsamın kısa olması çok önemli. Mutlaka verilmeli ama önemli olan bu verilişteki kapsam, süre çok önemli. Tekrarlanmaması da çok önemli. Şimdi aksi olunca ne oluyor, terör ve terörist görüntüleri uzun uzun veriliyor, tekrarlanıyor. Peki, ne oluyor? Kamuoyunu korkutuyorsunuz, zaten terörün istediği olay da kamuoyunun korkması, irkilmesi, tedirgin olması. Peki ondan sonra ne oluyor? Bu olayları yabancı televizyonlar bizim kanallardan alıyor, onlar gösteriyorlar, diyorlar ki işte Türkiye bu. Hâlbuki terör her yerde oluyor sanki bu olaylar sadece Türkiye'de mi yaşanıyor? Esasında diğer ülkelerde öyle olaylar oluyor ki bizim pek haberimiz de olmuyor. Demek ki onlar yansıtmıyorlar.

      2005'te yaptığımız bir toplantıda görüntülerle de ifade ettik. Dedik ki, terör örgütünün mensuplarının terör liderlerinin görüntüsünün, sesinin, hareketlerinin televizyonlarda yayınlanması demek, terör örgütüne en büyük yardımın yapılması demektir. Terör örgütü mensuplarının eğitimde, toplantıda görüntülerinin yayınlanması onlara yardım eder. 2005'te bu konuyu özellikle söyledik. hatırlayacaksınız. Ondan sonra baktık, dört - beş ay dikkate alındı. Ama bugün yine aynı şey devam ediyor.

Akreditasyon: Son olarak değineceğim konu akreditasyon. Bu konuyla ilgili bir açılım yaptık ama takdir edersiniz ki, akreditasyon konusu her yerde her kurumda geçerli olan bir durum. Bizim akreditasyon konusunda ana prensiplerimiz ve kriterlerimiz Basın Meslek İlkeleri. Zaten bu ilkelere herkes uysa bu konuda bir sorunla karşılaşılmaz. Dolayısıyla biz de bu konuda Basın Meslek İlkelerinin uygulanmasını istiyoruz. Bu konudaki yaklaşımımız: Silahlı Kuvvetlerle ilgili konularda Basın Meslek İlkelerine aykırı olanlarını Basın Konseyine, Gazeteciler Cemiyetine, şikâyet olarak iletmek. Bu konuları kendilerine iletmemiz yönünde onların da geçmişte talepleri olmuştu. Çünkü, Basın Konseyinin bazı yaptırımları var. Biz konuyu Basın Konseyine, Gazeteciler Cemiyetine ilettikten sonra onların gereğini yapmasını bekleyeceğiz. Çünkü yetkileri ve bazı yaptırım güçleri var. Bize daha önce böyle talepler gelmişti, biz de dönüyoruz. Evet ilk önce size geleceğiz ve bekleyeceğiz. Umuyorum ki Basın Konseyi, Gazeteciler Cemiyeti gerekli tedbiri alacak. Süreci bekleyeceğiz ve bir sonuç çıkmazsa, elbette biz de kurum olarak gereğini yapmak durumunda kalacağız.

      Benim, burada Basın Meslek İlkelerini tekrar okumama gerek yok. Çünkü bunlar, sizlerce çok iyi bilinen konular. Ancak, bunları uygulama konusunda samimi olmak, onları hayata geçirmek zorundayız. Çünkü orada yazılanlardan birçoğu uygulanmıyor. Örnek vereyim. Diyor ki: "Kişileri, kuruluşları eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan, iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesini." Tabi, eleştiri sınırının ötesinde kavramı tartışılabilir ama yine de bir prensip var. Ayrıca biraz evvel bizim de ifade ettiğimiz hususlardan biri olan haberin teyit edilmesi meselesi var. Soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olmaksızın haber yayınlanamıyor. Diğer bir konu da: "Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez." Bunu ben söylemiyorum. Bunu Basın Meslek İlkeleri söylüyor. Medya kuruluşları, Basın Meslek İlkelerine uyma konusunda gerekli hassasiyeti gösterse ben hiçbir sorun olacağını düşünmüyorum.

      Silahlı Kuvvetler olarak bizim medya ile olan ilişkilerimize ait genel düşüncelerimizi ifade etmeye çalıştım. Böylece, birinci bölümü tamamlamış oluyoruz. Şimdi, sizlerin bu bölüme ilgili varsa ilavelerinizi veya farklı düşüncelerinizi dinleyelim. Tabi her şeyi sizlerle paylaşma olanağımız da yok. Bizim de bir Güvenlik Kurumu olduğumuzu gözden kaçırmamak lazım.

İKİNCİ BÖLÜM:

MEDYANIN KATKILARI

      Soru: Terörle mücadele aslında Türkiye'nin bir bölgesinde doğal olarak yoğun bir şekilde sürüyor. Orada da çok sayıda yerel muhabir arkadaşımız var ve bizler ilk haberleri onlardan alıyoruz. Onları ziyaret etmek gibi/Onların sizi ziyaret etmesi bir planı ya da o bölgedeki habercilere de dönük bir çalışma yapılması. Kuvvetlerle ilgili bilgileri de çok seri bir şekilde toplayıp bize aktarma imkânı.

      Yanıt: Ankara'daki savunma muhabirleri de elbette önemli ama bölgedeki yerel muhabirler esas kilit nokta. Mutlaka onları dikkate almamız lazım.

      Soru: Akreditasyondaki gevşemenin paradigma değişikliğinin işareti olarak kabul edilmesi.

      Yanıt: Akreditasyonla ilgili yaklaşımımız genişleyebilir de daralabilir de. Bu da bizim kurum olarak hakkımız, ama biraz evvel de ifade ettiğim gibi Basın Konseyini ve Gazeteciler Birliğini aktif olarak kullanmak istiyoruz. Akreditasyonla ilgili değişiklikler, tamamen TSK medya ilişkileriyle ilgilidir. Bunun arkasında başka neden yoktur.

      Soru: Ankara temsilcileri ve köşe yazarlarını özellikle de sınır bölgesine bir inceleme gezisine çıkarılması.

      Yanıt: Bu konudaki isteklerinizi Haftalık Basın Bilgilendirme Toplantılarımızda bize iletebilirsiniz.

      Soru: Bölgede geçici basın merkezleri oluşturulması ve orada bir sözcünün görevlendirilmesi.

      Yanıt: Bunu dikkate almamızda yarar var.

      Soru: Yabancı medya temsilcilerinin ağırlıklı ve yoğun bir şekilde görev yaptığı ülkemizde onlarla belirli düzeyde bir ilişki kurulmasının uygun olduğunu düşünüyorum.

      Yanıt: Bu konuda onları da dikkate almamız lazım.

      Soru: Şimdi elinizde Foto Film Merkezi gibi büyük bir güç var. Gerçekten olanakları son derece geniş, hemen hemen bütün kanalları gün boyunca kaydeden, imkânları geniş bir yer. Bir taraftan özellikle terör olayları ile ilgili görüntülerde, işte şunu kullanın bunu kullanmayın gibi önerilerde bulundunuz, burada kaliteyi biraz daha yükseltmek açısında yani kanalların gidemediği çatışma bölgelerinde sizin olduğunuz bölgelerden daha anlaşılır, daha izleyicinin anlayabileceği görüntüleri elde etmek mümkün mü? Elinizde böyle bir olanak var mı? Orayı geliştirmek de mümkün.

      Yanıt: Yapıyoruz, belki çok kısıtlı yapıyoruz, bunu biraz daha kapsamlı ve etken olarak yapmamız elbette çok yararlı olur.

      Soru: Operasyonda kullanılan görüntüler büyük etki yarattı.

      Yanıt: Doğru. Dolayısıyla biz yapıcı, uygulanabilir, ön yargısı olmayan, her türlü teklife açığız.

      Soru: Resepsiyonlarda gazeteler sizin açıklama yapmanız beklentisiyle etrafınızı dolduruyorlar, bu kötü bir görüntü veriyor. Bu konudaki düşünceniz?

      Yanıt: Katılıyorum çok çirkin görüntü oluşuyor. En son gittiğimiz Pakistan Silahlı Kuvvetler gününde aynı şey oldu. Şimdi bir daha söyleyeyim. Ben bu yerlerde konuşmayacağım. TSK'da diğer komutanlar da konuşmayacak.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SAYIN KOMUTANIN BASIN MENSUPLARININ ÇEŞİTLİ KONULARDAKİ SORULARINA VERDİĞİ YANITLAR

Terörle Mücadele: "Türk Silahlı Kuvvetleri olarak sizin birinci öncelikli göreviniz ne, diye sorarsanız bölücü terör örgütüyle mücadele bizim birinci öncelikli görevimizdir."

      Bölücü terör örgütü ile olan mücadeleye baktığımız zaman, bugün neredeyiz? Ben bütün konuşmalarımda şu ifadeyi kullandım; şu anda bölücü terör örgütü içinde bulunulan şartlarla bir kırılma noktasına doğru yol alıyor. Ben kırılma noktasında demedim ama bir kırılma noktasına doğru gidiyor dedim. O cümlenin akabinde de şunu söyledik: "Şimdi önemli olan artık bundan nasıl istifade edeceğimiz? Eğer bu konudan iyi istifade edebilirsek hakikaten bir kırılma noktasına götürebiliriz. Şimdi 1984'ten 2008'e 24 yıl geçti. Örgüt kırılma noktalarına daha önce de çok geldi. Bu kırılma noktalarından biz tam istifade edebildik mi şimdiye kadar? Diyoruz ki bu sefer bu işin üzerinde daha iyi duralım. Böylece örgütü bir kırılma noktasına götürebiliriz. Kırılma noktası demek örgütün parçalanması, emir komutasının iyice çökmesi demek. Şu anda örgüt çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. Terörle mücadelede iddialı konuşmak çok tehlikelidir, dikkatli konuşmak lazım. Terörle mücadelede bazı önemli dönemler oldu. 1984'te ilk eylem oldu hatırlarsanız ve 1985'te örgüt bitiyor şeklinde yanlış bir değerlendirme yaptık. Yani öyle dönemler var ki örgütün silahlı gücü, dağ kadrosu duruyor ama eylem sayıları çok düştüğü için herkes zannediyor ki örgüt bitti. 1987'de sıkıyönetimden OHAL'e geçtik. Sonra 1988'de bir Hâlepçe olayı var. Bütün bu dengeleri bozan 1991'deki, 1'nci Körfez Savaşı. 200 kişilik terörist örgüt bir bakıyorsunuz 1990'larda 12 binlere çıkıyor. Detayına çok girmeyeceğim. Bazı alanlarda da bazı şeylerin yapılması lazım. O zaman bu örgütü kırılma noktasına götürebiliriz. Bir gerçek var: Bu örgütün teröristlerinin büyük bölümü Irak'ın kuzeyinde. Irak'ın kuzeyinde şu anda nedir durumumuz? 17 Ekim'de, tezkere çıktı ve Bakanlar Kurulunun direktifiyle Aralık ayında ilk büyük hava harekâtıyla Irak'ın kuzeyinde ilk faaliyetimiz başladı. Şubat'ta kara harekâtı var ve ihtiyaç olduğu zaman icra edilen hava harekâtları var. Bunlar devam ediyor. Burada bizim Amerika Birleşik Devletleri ile olan durumumuz ne? Önemli olan özellikle Irak'ın kuzeyinde bu harekatla ilgili istihbarat akışı. İşte ben bu işbirliğine: "Mükemmel" diyorum. Aramızda en ufak bir farklılık yok ve ilişkilerimiz en iyi şekilde devam ediyor. İmkanlarından yararlanmamızı sağlıyorlar. Bugün Irak'ın kuzeyi terör örgütü açısından artık rahat değil. Bir teröristin yaşadığı şartları düşünün. Zaten tabiat şartları fevkalade zor, bir de o teröristin her an kafasına bir bomba gelme tehdidi altında yaşadığını düşünün. Bu, dengelerini çok bozuyor. Bu şartlar altında ne sağlıklı düşünebilirler, ne de sağlıklı hareket edebilirler. Bu arada bir de topçuyla gerektiği zaman yapılan müdâhâleler var. Dolayısıyla bugün itibarıyla hakikaten terör örgütünün dengesi bozulmuştur. Dün Amerikan Genelkurmay Başkanı da özellikle altını çizdi, bize gıpta ediyorlar. Öyle hava harekâtı icra ediliyor ki profesyonel gözle birisi baktığı zaman hakikaten çok müthiş, ama en önemli olan nokta orada yaşayan insanlara, teröristler dışında kimseye bugüne kadar zarar verilmemesi. Bu konuda çok dikkatliyiz. Son dönemlerde Afganistan'da ve son olarak Pakistan'daki olaylara bakarsanız Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu konudaki tecrübesi, ehliyeti dünyaya örnek olacak durumdadır. Bunu da açıkça söyleyeyim, ikinci bir örneği yok ve bu da çok büyük bir takdirle karşılanıyor. Şimdi burada önemli bir konu daha var: Medyamızın savunma ve güvenlik konularına, biraz daha derinliğine girebilmesi ve kamuoyunu daha iyi bilgilendirebilmesi.

      Terörle mücadele konusunda yeniden yapılanmaya ihtiyaç var mıdır? 57'nci Hükûmet'ten yanılmıyorsam 1999'dan bugüne kadar biz bunu defalarca dile getirdik. Bakın burada önemli olan nokta şu; yapılanma tabi ki önemli. Yapılanmayı yaptınız, çizdiniz ama daha önemlisi yapılanmanın içinde olacak kişiler. Yapılanma, teşkilatlanma elbette önemli bir adım ama siz, teşkilatlanmayı yaptığınızda o teşkilatlanmanın içinde nitelikli insanlarınız yoksa hiçbir anlam ifade etmez. Peki, Türkiye'nin acaba bu noktada sorunu ne? Biz o zaman da defalarca söyledik. Dedik ki: "Terörle mücadelenin güvenlik boyutu; ekonomik boyutu; sosyo-kültürel boyutu; propaganda yani psikolojik harekât boyutu bir de kapsamlı bir uluslararası harekât boyutu var. Biz beş bölüm altında topladık. Siz bunu belki altı, yediye de çıkartabilirsiniz. Bu konularda asker, sivil ayrımı yapmayalım. Askerse asker, sivilse sivil, bu konuda Türkiye'nin en iyi yetişmiş adamlarını alın buraya koyun. Ama bu insanlar 365 gün 24 saat tam olarak çalışacaklar. Burada sosyologa, psikologa, eğitimciye, planlama vb. konularda nitelikli personele ihtiyacımız var. Yani kapsamlı bir yapılanmaya ihtiyacımız var ama bu henüz gerçekleşmedi. Biz bunu 10 sene önce söyledik. Artık biraz pratiğe dönelim, pratik uygulamalarla gidelim. Ne demek istiyorum? Güvenlik alanında genelde bir sorunumuz yok. Sorunsuz hiçbir şey olmaz elbette ama, önemli olan hayati sorun var mı? Yok. Eğitimi, dünya standartlarında veriyoruz. Bu konuda şüphesi olanlar varsa gelsinler göndereyim. Gidip görsünler ama bu konuyu değerlendirmek için de bu konuda uzman olmak lazım. Eğitimde sorumluluk, hayati bir sorumluluktur. Neticede biz terör örgütüyle mücadele ediyoruz. Bu mücadele, zor ve kanlı bir mücadele. Karşınızdaki adamda da, sizde de bir silah var. Çatışıyorsunuz. İlave olarak biz bu mücadeleyi yürütürken hukuk kurallarına uygun bir şekilde yürütmek mecburiyetindeyiz. Hukuk kurallarının biraz dışına çıkarsanız terörle mücadeleyi batırırsınız, yani ilk izahı öyle. Örnek işte Irak. Irak'ta savaş başladığı zaman direnişçi sayısı ne kadardı, bugün ne kadar? Açık kaynaklara bakarsanız olayın ne kadar vahim olduğunu göreceksiniz. Neden? Çünkü bazen kurallara uymuyorlar. Kurallara uymak bazen bizim zayiatımıza da neden oluyor. Ama kurallara uymak mecburiyetindeyiz, çünkü bu bölge kırsal. Bölgede mezralar açıldı, insan var. İnsanlar boşaltılan köylere geldi. Bizim personelimiz eskiden kırsal alanda geceleyin giderken kırsal alan boş olduğu için hiç tereddüt etmiyordu. Kırsal alanda bir kişi görürse onun terörist olduğunu biliyordu. Bunda bir tereddüdümüz yoktu. Şimdi kırsal alanda geceleyin bir grup gördüğünüz zaman acaba terörist mi, değil mi diye değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Bu belki saniyeler içinde oluyor, bir - iki saatte falan değil. Zaten karşı tarafın böyle bir kaygısı yok, o tetiğe basıyor. Çok fazla değil ama bu durum zayiatı yükseltebiliyor. Zayiatın ana nedeni bu değil tabi, ama arada sırada bu tür olaylar oluyor. Kırsalda birisini gördüğünüz anda basın tetiğe demek de mümkün değil. Ya terörist değil de sivil bir vatandaş ise. Bu konuya olağanüstü dikkat gösteriyoruz.

      Silahlı Kuvvetlerin profesyonelleşmesi yeni bir şey değil. Zaten Silahlı Kuvvetlerde yanılmıyorsam 1991 veya 1992'den beri belirli görevler profesyonel kadrolar yani Uzman erbaşlar tarafından yapıyor.

      Şimdi, yani ağırlıklı olarak üzerinde durduğumuz konu nedir? Biz dedik ki bölgede görev yapan beş tane komando tugayımız var. Bunlar operatiftir, ana birliklerdir. Biz bu beş tugayı tamamen profesyonel hâle getirelim, dedik. Şu an neredeyiz? Geçen sene bu konuyu konuştuğumuz zaman yüzde 40'taydık. Şu an ise yüzde 70. 2009'un sonunda biz bunu bitireceğiz. İç güvenlik harekâtında iki konu çok önemli; bir tecrübe, iki devamlılık. Onun için uzman personel bizim açımızdan çok önemli. bugün Jandarma Genel Komutanlığının bölgede bulunan, Jandarma Özel Harekât Taburları tamamen profesyonel kadrolardan oluşmaktadır.

      Bizim hedefimiz işte bu beş tugayı profesyonel hâle getirmek. Bugün yüzde 70'lerdeyiz, planlandığı şekilde devam ediyoruz. Bu devamlılık ve tecrübe açısından, bölgeyi, coğrafyayı bilme açısından fevkalade önemli. Bu beş komando tugayının dışında bölgede daha başka birliklerimiz var. Bunlara biz "İç Güvenlik Birlikleri" diyoruz. Onlarda da tabi ki uzman erbaş da var, bizim kahraman erlerimiz de var. Bakın mehmetçiğin o dayanıklılığı gözüpekliği muhteşem. Geliyor 15 ay görev yapıyor. Mehmetçiğin dayanıklılığı ve cesareti çok büyük, yüce bir ideale bağlanma hissi, hepsi mehmetçiğimizde fazlasıyla var.

      İç Güvenlik Taburlarında mehmetçiğimiz bulunacak. Biz mücadeleye güvenlik boyutunda devam edeceğiz. Ne zamana kadar? Bu örgüt, etkisiz hâle getirilinceye kadar. Ne kadar sürer? Onu ben hiç düşünmüyorum, sorgulamıyorum bile. Benim görevim teröristi arayıp, bulup, etkisiz hâle getirmek. Zaman limitim var mı? Böyle bir şey zaten söz konusu olamaz. Bu görev yerine getirilir, kim gelirse aynı şey devamlı, kararlılıkla yürütülür, bunda en ufak bir şüphe yok. Gelelim diğer konulara, yani terörle mücadele kavramına. Türkiye'de sokaktaki insan da terörle mücadelenin ve bölücü terör örgütüyle mücadelenin farkını anlamaya başladı. Terörle mücadele, devlete bütün topluma ait bir sorundur. Çeşitli vesilelerle ifade ettim, ekonomi alanında çok şeyler söylenebilir ancak ben zamanınızı almayayım. Yalnız bölgeye gittiğim zaman şunu gördüm, ekonomi bağlamında bölgedeki özellikle sivil toplum örgütleri, yani ticaret odası, sanayi odası, esnaf GAP Planı'ndan oldukça ümitli. Silahlı Kuvvetler olarak 1984 - 2008 arasında 24 yılda, bizim elimizdeki rakamlara göre 32 bin teröristi etkisiz hâle getirmişiz.

      Yaralısı, teslim olanlar hariç, onlarla beraber rakam 46 binlere ulaşıyor. Ancak, 90'lı yıllarda terörist sayısı neyse bugün de aynı, beş, altı bin arasında gidip- geliyor. Nasıl oluyor? Sorun bu. Bakın 50 bine yakın teröristi siz etkisiz hâle getiriyorsunuz ama terör devam ediyor. Yani bu ne demek? Terör örgütüne katılımlar devam ediyor. Zaten katılım işin kilit noktasını oluşturuyor. Onun için biz hep katılımın önüne geçmek gerektiğine dikkat çekiyoruz. Bunu arzu edilen noktalara getiremezseniz, müdahâle uzun sürer. Terörle mücadele böyle bir olay. Katılım dediğiniz zaman, katılımın üç boyutu var. Birincisi, Türkiye içinden; ikincisi, özellikle Suriye ve İran'dan üçüncüsü de Avrupa'dan. Avrupa'dan dediğim zaman, Türkiye vatandaşlarından Avrupa'ya gitmiş olanlarını kastediyorum. Türkiye'deki katılım, dediğimiz zaman sakın ola gözünüzü sadece Güneydoğu'ya çevirmeyin. Türkiye geleninde bakın. Anlatmak istediğimiz olay bu. Şu anda katılımların dağılımına ait elimde istatistiki bilgi yok. Güneydoğu Anadolu Bölgesinden katılımın ülkenin diğer yerlerine nazaran daha fazla olduğunu zannetmeyin. Türkiye'nin diğer yerlerinden katılım daha fazla, bunu da ayrıca değerlendirmemiz lazım.. Katılımın yurt dışı bağlantısı, Suriye bağlantısı, bunu söyledim, örgütün şu andaki mevcudunun 1/4'ü, hatta 1/3'üne yakını Suriyeli. Belli bir oranı İran'dan. Bir de Avrupa'dan olanlar var. Tabi bunlarla etkili mücadele edilmesi gerekiyor. Şunu da açık söylüyorum: "Türk Silahlı Kuvvetleri olarak terör belasının Türkiye'den kalkmasını, bitmesini en çok isteyen biziz. Bunun aksini söyleyen haindir." Böyle bir şey nasıl olabilir? Benim subayımın, astsubayımın, uzmanımın şehit olmasını bazı amaçlarla istemem söz konusu olabilir mi? Böyle bir şey düşünülebilir mi? Bu insanlık dışı bir düşünce. Anne babadan sonra bu konuda en çok acı duyan biziz. Neden? Çünkü; o insanlar bizim sorumluluğumuzda.

      Her olay olduğunda Silahlı Kuvvetler olarak biz, her olayı inceler, bir eksiğimiz var mı diye bakarız. Bir eksiğimiz varsa tedbirini alırız ama açık konuşuyorum, ben bu konuda kimseyle ne bir şey paylaşmak ne de bu konuları tartışmak durumunda değilim. Bu, benim işim. Biz her olayı inceleriz, uygun şekilde tedbirini alırız, almazsak zaten görevimizi yapmamış oluruz. Dolayısıyla, biz bu terör belasının bir an önce Türkiye'nin başından gitmesini istiyoruz. Bunun aksini düşünmek söz konusu olamaz. Terörle mücadelede bizim görevimiz, bu görevi en az zayiatla yerine getirmek, bunun için ne tedbir alınılacak ise alıyoruz. Ama buna rağmen maalesef bazen zayiatlar da oluyor. Bunu kamuoyunun da kabul etmesi lazım. Türkiye'yi kalkıp da, İsviçre yerine koymayın. Türkiye ciddi bir terör olayıyla boğuşuyor. Kendinizi Belçika, veya Hollanda yerine koyup yorum yapmak da fevkalade yanlış. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. Konuşmalarımda da ifade ettim, bir can bizim için elbette çok önemli. Azaltabilmek için biz elimizden geleni de yapıyoruz ama maalesef oluyor. Bizi en çok rahatsız eden şey, şehitler üzerinden siyaset yapılması. Bunlar bizi çok rahatsız ediyor. "Yine şehit" gibi başlıklarla verilen haberler bizi rahatsız ediyor. Şehit haberi elbette verilecek. Türk Silahlı Kuvvetlerinin şehitlerini gizlemesi gibi bir şey söz konusu değildir. Ancak şehit cenazeleri ile ilgili haberleri verirken bunun etkilerini de düşünmek lazım. "Yine şehit." Ne demek? Orada bir ima var. "Niye şehit veriyoruz?" Bunlar bizi rahatsız ediyor. Terörle mücadelenin diğer konularını tenkit edebilirsiniz: Eksikleri var gayet tabi ama şehit olayları üzerinden hangi amaçla olursa olsun spekülasyon yapılması bizi de toplumu da rahatsız ediyor. Toplumun bu konudaki hassasiyetine saygı gösteriyoruz. İçimiz kan ağlıyor. Evladını vermiş: "İkinci evladım da var, bunu da vereceğim" diyor. Böyle haberleri verin, hem de birinci sayfadan kocaman verin. Bu bize destek verir. Anne - babanın içi yanıyor, feryat ediyorlar. Feryat edenleri bağrımıza basalım ama onları, çocuklarının resimlerini medyada göstermeyelim. Bu kime ne kazandırıyor? Mücadeleye ne sağlıyor? Toplumun moralini bozuyor. Zaten terörün amacı bu, bir noktada bilmeyerek siz de bu amaca alet oluyorsunuz. Şehit haberini verirken ayakta duran insanlarımızı gösterelim ki çoğunluğu öyledir. Olaya böyle bakılırsa daha yararlı olacağı kanaatindeyiz.

      Örgüte katılım açısından bakarsanız hedef kitle 14 - 18 yaş arası, yani en hassas kitle. Bu 14 - 18 yaş arası genci biz örgütün elinden kurtarabilirsek çok ciddi bir iş yapmış oluruz. Onun için GAP Projesine, diğer projelere ihtiyaç var. Bunların uzun vadede olaya çok büyük katkıları olacağına inanıyoruz. Bununla ilgili düşüncelerimizi, projelerimizi Hükûmet yetkililerine aktarmaya ve bu konu üzerinde çalışmaya devam edeceğiz. Özellikle 14 - 18 yaş grubundaki çocuklarımızın eğitimi ve meslek edinmesi çok önemli. Ben yalnız Mardin, Diyarbakır ve Kars'takileri kastetmiyorum. İstanbul'da da böyle. Keşke siz de bir kampanya düzenleseniz de, bu çocuklardaki işsizliği tespit etsek. Keşke sivil toplum örgütleri bir araya gelse de bunlara iş olanağı sağlasa. Meslek liseleri, bu işin kilit noktası, keşke meslek liseleri daha fazla açılsa.

      Genelkurmay Başkanlığı Devir Teslim Töreni'nde de daha önce de bu konudaki düşüncelerimi dile getirdim. Propaganda konusu da çok önemli. Propagandanın terör örgütüne ve örgüte hedef olan insanlara yönelik yapılmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Halkın tümüne propaganda yapılması gibi bir şey söz konusu olamaz. Örgütteki, dağdaki adama ulaşmamız lazım. Örgüte katılıma müsait durumda olanlara yönelik propaganda yapmak lazım. Bakın Afganistan'da en ciddi sorun propaganda sorunu. Şu anda El - Kaide veya Taliban'ın propaganda konusunda korkunç bir yapılanması var. Uluslararası boyutundan söz etmeye gerek yok. Bu konu basında, medyada çok yer almadı. Bence yer almasında yarar var. Amerika Birleşik Devletleri PKK terör örgütünü "narkotik terörist örgüt" olarak ilan etti. Tabi bu durum, bu konuyla ilgili Amerika'nın kanuni hükümlerinin uygulanması anlamına geliyor ki bu çok önemli idi. Ben şahsen bu konunun medyada yer almasında yarar görüyorum. Çünkü terör örgütü finansal desteğinin büyük bölümünü buradan elde ediyor. Biliyorsunuz, PKK terör örgütü narkotik ürünler üretmiyor, böyle bir imkanı yok. Ama Türkiye üzerinden Avrupa'ya giden uyuşturucu trafiğini kontrol ederek gelir elde ediyor. Bu konu üzerine gidilse ilgili kurum, kuruluş ve ülkeler bu konuda zorlansa iyi olur. Amerika'nın bu narkotik olayındaki tedbiri koyması bence çok önemli, bu konu üzerine gitmemiz lazım. Bu kaynak kesilirse terörle mücadelede daha kısa zamanda sonuca ulaşabiliriz.

      Bir ülkede terör olayı var mıdır, yok mudur veya terör ne boyuttadır ve nasıl değerlendirilir? Bir, olay sayısı nedir? Olay sayısı dediğiniz zaman bunu da ikiye ayırmak lazım. Bir, güvenlik kuvvetlerinin inisiyatifinde olan olay sayısı ile terörist inisiyatifinde olan olay sayısı. Eğer güvenlik kuvvetlerinin inisiyatifindeki olay sayısı fazlaysa güzel. İyi kolesterol kötü kolesterol gibi. Bu iyi ama terör örgütünün inisiyatifinde ise bu kötü. Şimdi olay sayısı önemli bir kriter olarak karşımıza çıkıyor. Bugün diyoruz ki Irak düne göre güvenlidir. Neden? Çünkü olay sayısında düşüş var. İkinci kriter ne? Bence ikinci kriter sivil halka verilen zayiat yani sivil halkın kayıpları. Üçüncü kriter ise güvenlik kuvvetlerinin zayiatı. 1994 yılında olay sayısı 6 bin 446. Bu büyük bir rakam, ancak önemli olan 6 bin 446 olayın kaçı güvenlik güçlerinin inisiyatifinde, kaçı teröristlerin inisiyatifinde? Ondan sonra ne kadar şehit vermişiz? Silahlı Kuvvetler 867; sivil 992. Aslında rakamsal olarak bakarsanız en tepe noktasında olduğumuz yıl olan 1993 yılında sivil vatandaş zayiatımız 1479. Şimdi 1993 yılını hatırlayın, çoğunuz o bölgeye gittiniz. Peki, ben size soruyorum: 1993 yılında hava karardıktan sonra dışarıda yürüyebiliyor muydunuz? Ne çabuk unuttuk bunları. Belirli yerler de 1994, 1995'ten sonra bugünkü hâle geldi. Bugün bölgede insanımız her türlü faaliyetine, sosyal yaşantısına devam ediyor. Sivil vatandaşlarımızın hayatında güvenlik boyutuyla ciddi bir sorun yok. Arada sırada bazı olaylar oluyor ama bakın rakamlar nereden nereye gelmiş. Bugün yaşanan birkaç olaya bakıp Türkiye tekrar terörde 90'lı yıllara döndü, demek çok büyük yanlış ve haksızlık. 1993'te 1479 vatandaşımı kaybetmişim, 2008'de tabi bu rakam bile üzüntü verici, 42 vatandaşı kaybetmişiz. Bu olayı küçültmek için söylemiyorum değerlendirmeleri iyi yapmamız için söylüyorum. 1500'lerden 40'lara düşmüş. 2007'de bakın 1499 olay olmuş. Niye 2004'ten sonra olaylar tekrar başladı? Bunu kimse sorgulamıyor aslında sorgulamaya değer bir konu. Bugün nerdeyiz? Bugün olay sayısı 1171 civarında. Bugüne kadar güvenlik kuvvetleri, Silahlı Kuvvetler olarak verdiğimiz zayiat 108 civarında.

      1984-2008 arasında güvenlik kuvvetlerinin zayiatı 6482. Vatandaş olarak 5660. Bu kriterlere iyi bakmamız, nereden nereye geldiğimizi iyi değerlendirmemiz lazım. Diyoruz ki, olay sayısı önemlidir. Bakın olay sayısı 6400'lerden 1400'lere inmiş. Benim için sivil vatandaşın hayatını kaybetmesi terörizmle mücadelede fevkalade önemlidir. 1479'lardan bugün 40'lara düşmüşüz. İnşallah sıfır olsun, bunu isteriz. Bugün itibarıyla karamsar olmaya hiç gerek yok. Terörde, terörle mücadelede karamsarlık demek teröriste teslim olmak demek. Kararlılık önemli, inanç önemli.

      İki hafta evvel bölgeye en son gittiğimizde genç personelle bir araya geldik. Benim için uzman erbaş önemli, teğmen önemli, üsteğmen önemli, yüzbaşı önemli, binbaşı önemli ben çoğu konuyu onlarla görüşüyorum. Onların gözlerindeki ışığın, dünden daha fazla olduğunu gözlemledim. Kimsenin kafasında en ufak bir şüphe yok. Herkes kararlı; havacısı, karacısı, jandarması, hatta bazı yerlerde denizciler bile var. Hepsi diyor ki: "Bize görev verin, gidelim." Bu bizim için çok önemli. Onları bu duruma getirmek de bunu sağlamak da bizim görevimiz.

      İkinci önemli nokta, Van'daki durum. Belki televizyonlardan, takip ettiniz. Daha vilayete gelmeden bir kilometre evvel bir baktık alışılagelmiş durumun dışında bir şeyler oluyor. Cumhuriyet Caddesi'nin iki kaldırımı hınca hınç dolmuş. Kesinlikle planlı bir faaliyet değil. Birkaç bin kişi olabilir. Benim için rakam önemli değil. Ne önemli? O insanların bize bakışı önemli. Bir resim var, görmezlikten gelmeniz mümkün değil. 25 dakika yürüdük, konuştuk. Bize yönelen gözlerdeki sevgi dolu o bakışları gördüm. Terör olayının olduğu illerde insanlar kolay kolay güvenlik kuvvetlerine o sevgiyi gösteremezler. Ama orada insanımız bize sevgiyle bakıyordu. Oradaki vatandaşlarımızın Türk Silahlı Kuvvetlerine sevgisini gördük. "Türk Silahlı Kuvvetlerine ümitle baktıklarını gördük. O insanların sevgi dolu bakışlarında, bu terör artık bitsin, terörden kurtulalım mesajı var. O insanlar bunu hiç çekinmeden size gösterebiliyor, bu çok önemli."

      Terörle mücadelede hepimize görev düşüyor. Bu görev yalnız Silahlı Kuvvetlerin değil. Bu görevin icrasında devlet, toplum, medya, hep beraber olalım. Sizler de düşünün acaba medya olarak terörle mücadeleye biz ne katkı sağlayabiliriz? Ne yapabiliriz? Bizden de destek istiyorsanız gelin konuşalım. Bizim, medyayı yönlendirme gibi ne amacımız var ne de düşüncemiz. Düşüncelerinize açığız. Fikrimizi almak istiyorsanız verelim. Bu mücadelede sivil toplum örgütlerinden ve medyadan destek alındığı, bu uğurda kenetlenildiği ve bu olay siyaset üstü olarak görüldüğü takdirde, Türkiye bu terör belasından beklenenden de kısa zamanda kurtulacaktır. Unutulmaması gereken bir diğer husus var. Bulunduğumuz coğrafyada palazlanmaya çalışan diğer bazı örgütlenmeler de var. Bugün PKK, yarın ne çıkacak? Yok mu bir şey? Var. Bugünden dikkat edilmesi lazım, yani bugünden ona tedbir almazsak o yarın daha ciddi sorunlar çıkabilir. Medyanın bunu da gözden kaçırmaması lazım. Bu mücadele topyekûndür. Tüm güçlerimizle bunu koordine eder, yönlendirilebilir ve bu olayı, bütün çıkarlarımızın önünde görürsek bu olay, beklenenden daha kısa bir sürede sonuca gidebilir. Kolay değil, zor ve karmaşık bir olay. Uluslararası boyutu da var, biraz evvel ifade ettiğim gibi herkes kendi üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmek durumundadır. Eğer görevi yerine getirme konusunda bir kararsızlığınız veya endişeniz varsa bu görevinizi bırakın, bu kadar da açık söylüyorum.

Modernizasyon: Modernizasyon çok önemli. Çünkü siz Silahlı Kuvvetlerinizi ne kadar modernize ederseniz etkinliğinizi o derece arttırır, personel mevcutlarını da düşürürsünüz. Bizim için etkinliğin arttırılması önemli. Etkinliği arttırırken personel mevcutlarını azaltabiliyorsanız daha küçük birliklerle çok daha etkilisiniz demektir. Tehdit ve riskler çok açık belli. Bakın Kara Kuvvetlerinde son iki yılda 17 Tabur lağvettik. Bakın 17 Tabur ne demek, biliyor musunuz? Bazı ülkelerin Silahlı Kuvvetlerinin, Kara Kuvvetlerinin tümü. 17 Taburu şöyle bir genele vurursanız bu neredeyse üç tugaya eşittir. Ağırlıklı olarak Tank Taburları lağv edildi. Ancak modernize edilen taburla mevcut olan taburların etkinliği iki misli arttı. Nasıl oldu diyeceksiniz. Siz M -48 tankı kullanıyorsunuz, onun yerine Leopard 2 - A4 getirdiğiniz zaman ben çok kaba olarak söyleyeyim; bir tane Leopard 2 - A4'ün yaptığı işi siz iki tane M - 48'le yapıyorsunuz. Şimdi iki tankı çıkartıyorsunuz onun yerine bir tank koyuyorsunuz, etkinlik iki misli artarken diğer taraftan personel azaltıyorsunuz. Bu şu demektir, özellikle tank konusuyla bağlantılı olarak söylüyorum, biz şu anda tank gücü olarak dünden daha güçlüyüz. Hiçbir zaman birliklerinizi modernize etmeden azaltamazsınız, ilk önce modernize edeceksiniz, modernizasyona bağlı da azaltacaksınız, birinci nokta bu. Türk Silahlı Kuvvetleri son iki yılda modernizasyonda büyük atılım içinde, bakın 27 Eylül'de ilk milli gemimizi denize indireceğiz. Türk insanının, mühendisimizin yaptığı gemi.

Cezaevine Yapılan Ziyaret: Yapılan ziyaretin sonunda yayımlanan kısa ve öz bir basın bildirisiyle Silahlı Kuvvetlerin bu konuya ilişkin durumunu açıklamaya çalıştık aslında. Bu konuya ilave edeceğim fazla bir şey yok. Madem sordunuz önce şunu ifade edeyim. Neticede iki eski Komutan şu anda tutukludur. Bu iki eski Komutana ilişkin iddianame hazırlanma aşamasındadır ve yapılan ziyaretin şu boyutta görülmesi doğrudur. Birincisi, biz uzun yıllar, neredeyse yarım asır silah arkadaşlığı yaptık. İkincisi bu eski komutanların Silahlı Kuvvetlere hizmetleri var, bunu da silemezsiniz ve bu aynı zamanda bir vefa borcudur. Elbette üçüncü nokta da, bu ziyaretin bir insani boyutu olduğudur. Bir, silah arkadaşlığı, iki, bir vefa borcu, üç, tamamen insani boyutta görebilirsiniz. Bunun dışında başka bir neden aramayın.

      O bildirinin son maddelerinde de ifade ettiğimiz gibi bizim Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, yargıya olan saygımız ve güvenimiz tamdır. Bunun aksini düşünmek Türk yargısına yapılan en büyük haksızlıktır, hakarettir.

      Eğer bazı kesimlerde sizin dediğiniz gibi farklı değerlendirmeler olduysa bunda bizim suçumuz yoktur. Garnizon Komutanı bu ziyaretle ilgili gerekli talebi ilgili makamlara yapmıştır. Bizim bu konuda özel bir girişimimiz olmamıştır. Bu ziyaret, elbette Türk Silahlı Kuvvetleri adına olacaktı, herhalde Garnizon Komutanının kendi adına bu ziyareti yapmasını beklemiyordunuz. İlgili makamlardan kanun çerçevesinde alınan izinle bu ziyaret gerçekleşmiştir. Bu ziyaretin olacağına yönelik olarak benim Sayın Başbakanla herhangi bir görüşmem de olmamıştır.

28 Şubat Süreci / 27 Nisan Bildirisi: Silahlı Kuvvetlerin akreditasyon konusundaki genişlemesini 28 Şubat süreciyle ilgili konulara bağlamayın. "Silahlı Kuvvetlerin konuya bakışı o gün neyse bugün de aynıdır, hiçbir değişiklik yoktur." Bu akreditasyon olayını genişletme Silahlı Kuvvetlerin medya ile olan ilişkilerini daha nasıl geliştirebiliriz temel düşüncesi doğrultusunda yürüttüğümüz bir çalışmadır. Amacımız budur. Bunu başka konularla ilişkilendirmeyiniz. Açık söyleyeyim "Silahlı Kuvvetlerin laiklikle ilgili düşüncesi dün neyse bugün de odur. Yarın da aynı olacaktır."

      Türk Silahlı Kuvvetleri, 28 Şubat düşüncesi felsefesinin arkasındadır. Düşünce ve nedenler bugün değişmedi. 28 Şubat süreci uygulamasında bazı hatalar olmuş mudur o ayrı bir konu. Onu bırakın zaman değerlendirsin. Bizim için önemli olan 28 Şubat Sürecinin arkasındaki felsefe, düşünce, istek, taleptir. Bu sorunlar devam ettiği müddetçe elbette bu konuların arkasında olmamız gayet tabiidir. Ben aslında 28 Şubat konusu ile 27 Nisan bildirisi arasında bağlantı kurulmasını yadırgadım.

      27 Nisan tarihli bildiri, Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanı tarafından yayınlanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde emir komuta birliği vardır ve bu emir komuta birliği Genelkurmay Başkanı tarafından temsil edilir. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin Komutanının yayımladığı bir bildiri konusunda ben yorum ve değerlendirme yapamam.

      Türk Silahlı Kuvvetlerinin ana konulara bakış açısı değişmez. Böyle bir beklenti çok büyük bir yanılgıya neden olur. Ancak üslup farkları olabilir. Bu konu göreve atandığımda dış basında da çıktı. Her yazılana göre kendimizi düzeltme gibi bir durumumuz olmayacaktır.

      27 Nisan bildirisi ile ilgili söylediğimiz çok açık. "Genelkurmay Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Komutanıdır. Bu Anayasada yazıyor. Dünya ordularına bakarsanız Genelkurmay Başkanı pozisyonunda olup da o Silahlı Kuvvetlerinin Komutanı olanı da çok az bulursunuz. Genelkurmay Başkanının her söylediği, her attığı adım Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütününü kapsar. Yapılanlar bazen kişisel olarak değerlendiriliyor. Çok yanlış. Genelkurmay Başkanı'nın kişisel düşüncesi, tutumu olur mu? "Genelkurmay Başkanı eşittir Türk Silahlı Kuvvetleri. Bu bildiri Türk Silahlı Kuvvetleri adına yayınlanmıştır." Bu kadar açık bir konuda benden niye yorum bekliyorsunuz ki? Bu konuya da fazla takılmayın.

Kafkaslar/Gürcistan: Karadeniz'in güvenliği ve kontrolü Karadeniz'e sahildar ülkelere aittir. Bugün Gürcistan'daki olayın artık sakinleştiği, normale doğru gittiği gözüküyor. Yani ani bir gerginlik olur mu, çok büyük bir ihtimal değil.

      Gürcistan'a son olarak AGİT'in izleme grubu içinde iki tane subay gönderdik. Yani Gürcistan'daki durum bugün itibarıyla çok büyük bir gerilime neden olabilir gibi gözükmüyor. Gürcistan'da meydana gelen durumdan herkesin üzüntü duyduğu bir gerçek. Neden ve nasıl oldu, onlara girmemize gerek yok. Ben sadece şunu söyleyebilirim; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gürcistan olaylarını başından itibaren dengeli götürmüştür, doğrusu da budur. Elbette bizim Gürcistan'la olan ilişkilerimiz var, ama bir de Rusya'yla olan ilişkilerimiz var. Bana göre en doğrusu da bu durumun dengeli götürülmesidir. Bundan sonra da, diğer ülkeler de bu konuyu dengeli götüreceklerdir.

      Kimse bize Montrö'yü sormadı, soramaz da. Kesinlikle hiçbir yerden öneri gelmedi, bu konularda spekülasyona neden olmayın. Biz Montrö Anlaşması'nı tarafsız olarak uygulamak durumundayız. Bakın tarafsız kelimesi çok önemli, uyguluyoruz ve uygulamaya devam edeceğiz. Montrö Anlaşması'nda ne diyorsa biz onu bugüne kadar tarafsız olarak uyguladık, bundan sonra da uygulamaya devam edeceğiz. Böyle uyguladığımız müddetçe hiçbir sorun olmaz. Kimse de bir sorun beklemesin. Kimsenin de bu konuda en ufak bir şikayeti de yok. Yeri gelmişken bir konuyla ilgili size bilgi vereyim. 1 Eylül günü gelen talep üzerine Deniz Kuvvetleri Komutanımızla Rus Deniz Kuvvetleri Komutanı, Karadeniz'de bizim gemide buluştular. Biz bu görüşmeyi bir basın açıklamasıyla duyurduk. Tabi ki diyalog her zaman için iyidir. Karadeniz'de Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili veya Karadeniz'deki askerî bağlamda alınacak tedbirlerle ilgili ana görüşümüz şudur: "Bu konu Karadeniz'e sahildar ülkelere ait bir sorumluluktur." Bu genel çizgiyi bozduğunuz takdirde Karadeniz içinden çıkılmaz hâle gelir. Karadeniz'e bir şey yapılacaksa bu Karadeniz'deki sahildar ülkelerin sorumluluğundadır. Burada Türkiye'nin inisiyatifi ile gerçekleşen iki tane faaliyet var: Bir tanesi, 2001'de kurulan Karadeniz İşbirliği Görev Grubu. Karadeniz İş Birliği Görev Grubunun içinde bulunan devletler; Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Ukrayna'dır. Biz son dönemlerde bu Karadeniz İş Birliği'nin biraz kapsamını değiştirelim dedik. Çünkü, Karadeniz İş birliği Görev Grubu yılda iki defa 35-40 günlük periyotlarla aktive ediliyor, Karadeniz'de belli bölgelerde görev yapıyor. Bu teklife Rusya ve Ukrayna biraz sıcak baktı. Diğer ülkeler düşünüyorlar. İkincisi, 2004'te başlattığımız Karadeniz Uyum Harekatı. Karadeniz Uyum Harekatı; Karadeniz'de belirli bölgelerde ülkeler kendi aralarında anlaşıyor, o bölgeleri kontrol ediyorlar. Bu konu da Karadeniz'e sahildar olan ülkelere ait bir konudur. Biz tarafsız olarak sözleşmedeki yükümlülüklerimiz neyse onu uygularız ve burada da en ufak bir tereddüt ve sorun yoktur.

      NATO elbette askerî güç ama askerî gücün yanında NATO'nun bir siyasi gücü var. Biliyorsunuz NATO'nun karar mekanizmasının en tepesinde Dışişleri Bakanlarından oluşan NATO Konseyi var. NATO'nun en üst karar makamı, bu konseydir. NATO'nun geleceği ne olacak tabi ki tartışılır. Şu anda NATO'da 26 ülke var. Muhtemelen önümüzdeki yıl Hırvatistan ve Arnavutluk da tam üye olacak. Bundan sonra kim olabilir konusu var. Ukrayna'nın durumu var, Gürcistan'ın durumu var, Azerbaycan da biliyorsunuz NATO'nun Barış İçin Ortaklık kapsamında. Hepsi şu anda NATO ile bağlantılı ülkeler. Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Barış İçin Ortaklık kapsamında NATO'yla şu anda ilişkide olan ülkeler. Bazı toplantılara katılıyorlar. Burada dengeli hareket edileceğini düşünüyorum. Belki biraz zamana bırakılabilir. Çok hızlı hareketler, belki bugün için uygun olmayabilir. Gürcistan bizim için önemli, evet bütün komşularımız önemli. Açıklandığı gibi, Gürcistan'ın tabi ki toprak bütünlüğünün korunmasını arzuluyoruz. Ama Rusya'nın durumu ne olacak? Abhazya, Güney Osetya'nın bağımsızlığını tanıdı. İleride ne getirecek, ne olacak? Ne olur ileride bunu zaman gösterecek. Bizim için önemli olan elbette Gürcistan'ın daha güvenli, sorunlarından arındırılmış olması. Bir komşumuzda olan sorun bize yansıyor ve etkiliyor. Yani güvenlik boyutuyla ekonomi boyutuyla, siyasi boyutuyla etkiliyor. Elbette biz oranın normale dönmesini temenni ederiz. Bizim ve dünya için de çok kritik olan konu, Bakü - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı'nın oradan geçmesi. "Geleceğin güvenlik konsepti nereye oturacak?" derseniz, enerji hatlarının güvenliği konusu ortaya çıkıyor. Yani belki geleceğin güvenlik organizasyonları, güvenlik kuruluşlarının yapılarını oluşturacak, şekillendirecek, değişikliğe uğratacak temel konu enerji iletiminin güvenliği konusu olacak. Bunu da unutmamamız gerekiyor.

ABD ile İlişkiler: Amerika Birleşik Devletleri ile Irak'ın kuzeyinde yürütülen terörle mücadele kapsamındaki ilişkilerin mükemmel seviyede olduğunu daha önce söylemiştim.

      ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Mullen ile geçtiğimiz hafta sonunda, Bulgaristan'da NATO Askerî Komite Toplantısında yaklaşık bir kaç saat beraber olduk ve bazı konuları konuşma şansımız oldu. Daha sonra da Ankara'ya resmî ziyaret amacıyla geldiler. Kendileriyle uzun süreli görüşmelerimiz oldu. Dünkü görüşmelerimize Amerikan Büyükelçisi ve Genelkurmay II'nci Başkanımız katıldı ve toplantı dört saate yakın sürdü. Amerika Birleşik Devletleri-Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri-Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki ilişkilerin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bugün baktığınız zaman ülkelerimizi karşılıklı etkileyen alanların çokluğu karşımıza çıkıyor ve gerçekten Türk-Amerikan ilişkileri çok kapsamlı. Olaya biraz daha geniş boyutuyla baktığımız zaman bu kadar kapsamlı ilişkiler bir konuya kilitlenmemeli. Bunu ben daha önce de söyledim, hatırlarsanız. "Türkiye ile Amerika arasında bir stratejik işbirliği olmalı mı, olursa ne anlama gelir?" Bana göre stratejik işbirliği bazen, kısa vadeli sorunları idare edebilecek seviyede tutabilmek ve esas uzun vadeli büyük konulara konsantre olmaktır. Ancak, kısa vadeli sorunların hayati sorunlara dönüşmesine de engel olunmalıdır.

AB ile İlişkiler: Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhuriyet tarihinde her zaman çağdaşlığın ve ilericiliğin simgesi, destekçisi olmuştur. Bunun aksini söyleyecek varsa tartışalım. Bütün toplumlarda aslında Silahlı Kuvvetlerin böyle bir fonksiyonu olmuştur ama Türk Silahlı Kuvvetleri'ninki farklı. Türk Silahlı Kuvvetleri için "Avrupa Birliği'ne tam üyelik; Atatürk'ün çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma doğrultusundaki hedefi için bir araç anlamındadır. Avrupa Birliği bizim için hedef değil ki, hedefimiz belli, çağdaş uygarlık düzeyine çıkmak." Bu hedefe ulaşmada, Avrupa Birliği'ne tam üyelik bizim için çok önemli. Biz o zaman diyoruz ki, bu süreçte Avrupa Birliği'nden beklentimiz, Türkiye'ye diğer ülkelere olduğu gibi eşit davranınız. Ulus devlet yapımızı, üniter devlet yapımızı zayıflatıcı talepler Avrupa Birliği'nden gelirse, bu taleplerin karşılanmasının mümkün olmayacağını düşünüyoruz. Eğer Avrupa Birliği Türkiye'yi tam üyeliğe kabul etmezse, Avrupa Birliği'nin etkisi Balkanlar'da biter. Türkiye'yi tam üyeliğine almış Avrupa Birliği'nin etki alanı çok gelişir. Biz çoğunlukla Türkiye'nin önemini coğrafyasına bağlıyoruz. Yanlış mı? Hayır. Doğrudur. Yani Türkiye'nin coğrafyası, stratejik konumu Türkiye'ye önem kazandırıyor. Önemi yanında çok da sorumluluk veriyor. Çok da sorun yaratıyor. Coğrafya olarak bulunduğunuz durumu, lehinizde kullanabilirseniz güzel, iyi kullanamazsanız ve yanlış kullanırsanız kötü. Dolayısıyla demek istediğimiz şu; Türkiye'nin önemi sadece bulunduğu coğrafya değil, stratejik önemi değil, Türkiye'nin ne olduğudur. Türkiye, bugün bulunduğu bölgede en güçlü demokratik ve laik yönetime sahip bir devlettir. Bu çok önemlidir. Biz, Silahlı Kuvvetler olarak Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliğinin her zaman yanında, destekçisi olduk, aksini düşünmedik. Bizim bu konudaki düşüncemiz "Ulus devlet ve üniter devlet yapısıyla oynanmamasıdır. Bunların vidasının gevşetilmemesidir."

      Üniter devleti zayıflatacak gelişmelere de kurum olarak karşıyız. Kıbrıs konusu bağlamında ne istediğimizi de açık şekilde ifade ettik. Herhalde bizim kadar açık ifade eden yok. Oradaki tutumlarımız da bellidir.

Karargahlardan Bilgi Sızması: Bilgi çağındayız. Bilgi ve teknolojik olanaklar çok fazla. Bu teknolojik olanakları kullanmaya mecburuz. Bu durum ters orantılı olarak güvenlik zafiyeti yaratıyor. Bu sadece Silahlı Kuvvetlerin sorunu değil, diğer ülkelerin Silahlı Kuvvetlerinin de sorunu. Bilgi sızmasının sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinde oluyor gibi bir kanaat oluşması yanlış olur. Geçtiğimiz hafta sonu Sofya

Bu haber 606 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,744 µs