Partimizin kapatılması talihsizlik olur' | " /> iyibilgi farkıyla Türk'ün savunması..." /> Partimizin kapatılması talihsizlik olur' | "/> iyibilgi farkıyla Türk'ün savunması..."/>

En Sıcak Konular

'Partimizin kapatılması talihsizlik olur'

16 Eylül 2008 19:33 tsi
'Partimizin kapatılması talihsizlik olur' DTP Genel Başkanı Ahmet Türk Anayasa Mahkemesinde partisi hakkında açılan kapatma davasında esasa ilişkin sözlü savunmasını yaptı. İşte iyibilgi farkıyla Türk'ün savunması...

Savunmasında DTP’nin, Türkiye’de başta Kürt sorunu olmak üzere temel bütün sorunların kalıcı çözümüne dönük önemli bir role ve misyona sahip olduğunu vurgulayan Türk, “Bu rolümüzü oynayabileceğimiz zeminler dahi yaratılmadan partimizin kapatılması büyük bir talihsizlik olacaktır” dedi. Öcalan’ın özellikle İmralı yargılamaları boyunca Kürt sorununun siyasi, barışçıl ve demokratik çözümünü savunduğun belirten Türk, devlet yetkililerinin de zaman zaman Öcalan’ın görüşlerini aldıklarını ileri sürdü.

Türk, 54 sayfalık savunmasında tüm değişim iddialarına rağmen hala parti kapatmaların ülke gündeminde olmasından üzüntü duyduğunu belirterek, “Yüce mahkemenin Hak-Par ve ardından AK Parti kapatma davalarında verdiği kararları ve yaptığı açıklamaları da önemsiyoruz” dedi.

Türk, “siyaset kurumunun siyasi parti kapatma hükümlerini, siyasi partiler yasasını, seçim yasasını değiştirme sorumluluğunu yerine getiremediği için bugün Anayasa Mahkemesi hala parti kapatma davaları ile muhatap olmaktadır” dedi. Ulus devlet ve çok kültürlülük konusunda dünyadaki çeşitli ülkelerden örnekler veren Türk, demokrasinin cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadarki gelişim sürecini özetledi.

Ahmet Türk, “1876 Tarihli Kanun-i Esasi ve Kürtler”, “1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ve Kürtler” başlıkları altında Osmanlı İmparatorluğunun son döneminden Cumhuriyetin kuruluş sürecinde Türk-Kürt ilişkilerine, Kürtlerin Kurtuluş Savaşındaki rollerini ve Atatürk’ün Kürtlere yaklaşımını değerlendirdi.

1921 Anayasası’nın Kürtlere sosyal ve siyasal çoğulculuk anlamında vilayet ve nahiye şuralarında özerklik hakkı çerçevesinde özyönetim ve BMM’de kendi siyasal kimliğiyle temsil edilme olanağını sağlayan sistemine Lozan anlaşması’yla negatif ve pozitif kültürel haklar da eklendiğini kaydeden Türk, 1924 Anayasası ile vilayet ve nahiye şuralarının özerkliği kaldırılarak tam ve katı bir merkeziyetçiliğe geçildiğini, toplumsal çoğulculuk, kültürel çeşitlilik ve farklılıkların yadsındığını ifade etti. Türk, bu inkarcı yaklaşımın 1960 ve 1982 anayasalarında da korunduğunu, 1990 yılından itibaren yapılan kısmi değişikliklere rağmen 1982 Anayasasına egemen ruh, felsefe, ideoloji, devlet anlayışına dokunulmadığına dikkat çekti.

Anayasanın 66. maddesindeki “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ibaresine dikkat çeken DTP lideri,  “Bu durum vatandaşlığın bir hukuksal bağ olarak algılanmadığını, vatandaşlığın etnik kökene göre belirlendiğini göstermektedir. Oysa sorun vatandaşlık sorunu olarak kavransa ve algılansa, maddenin başlığının ve içeriğinin, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı veya yalnızca Vatandaşlık şeklinde düzenlenmesi gerekirdi. Türkler ile Kürtler ve Anadolu’daki diğer unsurlar ‘Türkiye Ulusu’nu oluşturur. Türkçe yine resmi dil kalır, bayrak tabii ki olacaktır, Kürtlerin demokratik örgütlenmesini; kültür, dil, ekonomi, çevre, mesleki ve diğer alanlarda sağlayacak demokratik açılımlarını gerçekleştirebilmelidir.  Devlete dayalı ulus yerine, demokrasiye dayalı ulus olmalıdır” diye konuştu.  Türk, AİHM’in daha önceki parti kapatma davalarına ilişkin kararlarından örnekler verdi.

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk savunmasında özetle şu görüşleri dile getirdi:

DTP’NİN TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞMESİNDEKİ ROLÜ

DTP, toplumun demokratikleşmesinde, devletin ve mevcut anayasanın demokratikleşmesinde, siyasal partiler yasasının demokratikleşmesinde, demokrasinin tabana yayılması ve doğrudan demokrasinin geliştirilmesinde ve Kürt sorununun da bu temelde demokratik şekilde çözülmesinde önemli bir rol ve işleve sahiptir. DTP demokratik siyaset yapmakta, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için çalışmaktadır. DTP’nin PKK ile herhangi bir örgütsel bağlantısı ve ilişkisi yoktur. DTP, Kürt sorununun demokratik çözümüne dönük siyaset yapan bir partidir. Kapatma davası, DTP’nin bu çabalarına yönelik bir tasfiye politikasıdır. Bu aynı zamanda Kürtlerin demokratik siyaset yapma zeminini ortadan kaldırma, Kürt sorunun demokratik çözümüne karşı bir tasfiye girişimi anlamına gelmektedir. Kürt sorununun diyologla, demokratik yollarla çözümünü istemeyen güçler, Kürtlerin dil ve kültürel vb. demokratik haklarının tanınmasını engellemek için kapatma davasını devreye koymuştur. Bu hukuki değil siyasi bir yönelimdir. Demokrasi açısından asıl sorgulanması gereken bu yaklaşımın kendisidir. DTP’nin kapatılmasını isteyen anlayış, demokrasi ve hukuk dışı bir anlayıştır. 

PKK KÜRT SORUNUNUN SONUCUDUR

PKK, Türkiye’nin türdeş ulus-devlet yapılanmasından kaynağını alan Kürtleri inkâr ve asimilasyon politikasına karşı ilk etapta bir tepki hareketi olarak doğmuş, 12 Eylül darbesinin yarattığı baskı, yasak ve işkence ortamında gelişmiş, devletin PKK’ye karşı yürüttüğü mücadelede özellikle Kürtlere karşı kullandığı aşırı ve orantısız güç nedeniyle de geniş kitlesel tabana kavuşmuş bir harekettir. Dolayısıyla çözümsüz bırakılan Kürt meselesinin doğurduğu PKK ile Türkiye’nin demokratikleşmeyen ve dil yasağına dek varan türdeş ulus-devlet ideolojisi arasında diyalektik bir ilişki vardır. Bu diyalektik ilişkiyi görmeyen, bu realiteyi dikkate almayan hiçbir çözüm politikasının da başarı şansı olmamıştır. Temelde partimiz DTP’nin diğer siyasi partilerin bir çoğundan farklı olarak söz konusu bu diyalektik ilişkiyi göz ardı etmeyen yaklaşımı ve bu temelde üretmeye çalıştığı çözüm politikaları, bu davanın açılmasının da asıl nedenini oluşturmaktadır. Yani PKK’yi Kürt sorununun bir sonucu olarak ele alan ve bu sorundan bağımsız olarak değerlendirmeyen partisel yaklaşımımız, bize göre bu yargılamanın temel dayanağıdır. Partimiz, PKK’yi Kürt sorununun dışında, ondan ayrı ve bağımsız ele almanın temel bir hata olduğunu, PKK’yi ayrı bir sorun olarak değerlendirmek yerine bir sonuç olarak değerlendirmenin çözümü daha mümkün ve daha kolay kılacağını savunmaktadır. DTP, Kürt sorunundan kaynaklı Devlet-PKK çatışmasının da basit bir asayiş-güvenlik ve terör vakasına indirgenemeyeceği kadar çok yönlü ve kapsamlı olduğunu düşünmektedir. Bu teşhis, sorunun çözümüne giden yolu belirleme açısından hayati derecede önemlidir. Sorun salt terör sorunu olarak tanımlarsa bu durumda yapılacak tek şey şudur; terörle mücadele adı altında, elinde silah olan veya olmayan bütün örgüt üyelerini öldürmeniz ya da en azından öldürmeye çalışmanız gerekir. Yine eğer sorun terör sorunu ise; bu kişileri öldürdüğünüzde sorunun da bitmiş olması beklenir. Ayrıca terörün asıl amacının toplumda korku, panik ve tedhiş yaratmak olduğu göz önüne alındığında, mantıken böyle bir örgütün toplumsal desteğinin de olmaması gerekir. Dolayısıyla böylesi bir teşhisten hareketle yapılması gereken tek şey öldürmek olacaktır. Zaten 25 yıldır yapılanlar da tam olarak budur. Partimizin çözümsüz siyaset dediği siyaset de işte budur.

Bu çözümsüzlük siyasetine karşılık DTP daha reel bir bakış açısıyla objektif bir teşhis yaparak soruna “Kürt sorunu “ demektedir. PKK’yi de bu sorunun içinde bir parça ve sorunun çözümünde görmezden gelinemeyecek bir aktör olarak ifade etmektedir. Bu teşhisle soruna yaklaşıldığında, daha fazla demokrasi ve diyalog ile hem Kürt sorununun hem Türkiye’nin genel demokrasi sorunlarının ve hem de bunlara bağlı olarak varlığını sürdüren şiddet sorununun çözümünün çok daha kolay ve mümkün olduğunu, partimiz ısrarlı bir dille savunmaktadır.

‘TERÖRİST İLAN EDİN’ BASKISI POLİTİKALARIMIZA AYKIRIDIR

DTP’ye yönelik neredeyse bütün devlet ve hükümet kurumlarının el birliğiyle başlattığı “terörist ilan edin” baskısı, partimizin işte bu ilkesel politikalarına aykırı bir tutumdur. Sorunu biz de resmi devlet söylemiyle tanımlarsak diğer siyasi yaklaşımların düştüğü hataya düşmüş oluruz ve çözümsüzlük politikalarına hizmet eden militarist yöntemleri savunmak dışında hiçbir politika üretemez hale geliriz. Bir siyasi partinin herhangi bir sorunu tanımlama ve ona uygun çözüm politikaları üretme konusunda özgürlüğü ve özgünlüğü olmayacaksa, bu sistemin adı da demokrasi olmayacaktır.     

Kaldı ki terör kavramının evrensel ölçekte kabul görmüş bir tek tanımının dahi olmadığı, yeryüzünde neredeyse her devletin kendine göre bir “teröristinin” olduğu, özellikle de muhalif hareketleri bastırabilmek için, neredeyse her silahlı hareketin en az bir devlet tarafından terörist ilan edildiği ve bu haliyle şu anda dünyada terörist olarak tanımlanmayan hiçbir silahlı hareketin kalmadığı da düşünüldüğünde, partimizi bu siyasi çıkar karmaşasında ille de herhangi bir terör tanımını tartışmasız bir şekilde kabule zorlamak hukuk dışı bir tutumdur.
  
Ayrıca, sorunu resmi söylem ile aynı şekilde yorumlamamak, asla şiddeti benimsemek veya desteklemek anlamına gelmez. Partimizin şiddete karşı olan duruşu net ve ilkeseldir. Bu şekilde partimiz üzerinde oluşturulmaya çalışılan psikolojik baskı ile sanki partimiz soruna “terör sorunu” demeyerek şiddeti destekleyen bir konumdaymış gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Buna karşılık sanki terör diyenler de şiddet karşıtı ve barıştan yanaymış gibi hava yaratılmak istenmektedir. Oysa bu ülkede barış için en çok mücadele eden, en çok bedel ödeyen, en çok eylem ve etkinlik yapan hareket partimiz DTP’dir. Soruna terör sorunu diyenler ise asıl şiddet yanlısı politikalarda ısrar eden ve çözümü sadece askeri operasyonlarda gören çevrelerdir. Bu çevreler ve siyasi partiler bugüne kadar hiçbir çözüm projesi sunmamış, işin kolayına kaçmış ve sorunu sürekli askere havale etmişlerdir. Siyaset ne yazık ki sorumluluğunu yerine getirmekten kaçınmaktadır. 

BAŞSAVCI DEVLET ŞİDDETİNE DEĞİNMEDİ

Sayın Başsavcının iddianamede şiddet olaylarından söz ederken devlet şiddetine bir tek kelimeyle dahi değinmemiş olması işte bu zihniyetin ürünüdür. Yakılıp boşaltılan üç bine yakın köye, binlerce faili meçhul siyasi cinayete, kaçırılıp gözaltında kaybedilen yüzlerce insanımıza, işkenceye maruz kalan tutuklanan milyonlarca insana, güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanlara, ev ve yol aramalarında insanlarımıza yapılan hakaretlere, cezaevlerinde yaşanan insanlık dışı işkencelere,  dışkı yedirilen köylülere, köy meydanında çırılçıplak soyularak cinsel organından iple bağlanıp dolaştırılanlara, çatışmada ölen örgüt üyelerinin kesilen kulaklarına ve yakılan vücutlarına bir tek kelimeyle de olsa değinilmemiş olması bu açıdan manidardır. Eğer Türkiye’de terör kavramı tartışılacaksa işte bütün bunlar da göz önünde bulundurularak tartışılmalıdır.

ÖCALAN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ SAVUNUYOR 

PKK Lideri Abdullah Öcalan ise özellikle İmralı yargılamaları boyunca Kürt sorununun siyasi, barışçıl ve demokratik çözümünü savunmuştur. Makul bir çerçevede, Kürt sorununun demokratik çözümünü, demokratik birliği, özgür eşit yurttaşlığı öngören, ayrılıkçılığı reddeden “zorla ayrılın deseler de ayrılmayacağız” diyen, Kürt sorununun üniter devletin veya ulus-devletin demokratikleşmesi ve yerel yönetimlerin demokratik yetkilerinin artırılmasıyla çözülmesini isteyen Abdullah Öcalan’ın, evrensel hukuka ve demokrasiye ters düşmeyen bu yaklaşımını partimizin tartışmaya değer bulması normal karşılanmalıdır. Akan kanın durması, çatışmaların nihai olarak sonlanması ve çözüm noktasında katkı sunacak görüşlerin kimden geldiğine bakılmaksızın değerlendirilmesi, siyasi, hukuki, ahlaki hiçbir sorun teşkil etmemektedir. Kamuoyunun üzerinde etki yaratan bu ve benzeri görüşlerin, toplumsal barışımıza katkı sunması doğrultusunda değerlendirilmesi siyasetçiler olarak vicdani görevimizdir. Eğer sayın Başsavcı gazete köşeleri ve internet sitelerinden alıntı yapmak yerine İmralı Cezaevi resmi görüşme tutanaklarını Adalet Bakanlığı’ndan isteyip de oradan takip etseydi belki de bu konudaki fikirleri değişmiş olacaktı.

Görülecekti ki bu görüşlerin hiçbiri şiddet içermediği gibi, her biri demokrasiyi ve barışı ifade etmektedir. Kürt sorununun çözümünü içeren bu görüşler, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını tehlikeye sokmayacak ve Türk halkının onurunu sarsmayacak içeriktedir. Bu durum, ifade edilen görüşleri çok daha önemli ve uygulanabilir kılmaktadır.

DEVLET DE ÖCALAN’IN GÖRÜŞLERİNİ ALIYOR

Türkiye’de 25 yıldan beridir yaşanan çatışmaları sonlandırmak için iyi niyetle çabasını ortaya koyan herkese kulak verilmesi barışçıl politikaların bir gereğidir.

Kaldı ki devlet organlarının birçoğunun dahi dikkatle izleyip değerlendirmeye çalıştığı, bizzat devlet yetkililerinin İmralı’ya giderek kendisinin görüşlerini aldığı düşünüldüğünde, partimizin böylesi bir suçlamayla karşılaşması haksızlıktır. Öcalan konusunda başımızı kuma gömerek devekuşu siyaseti yapmamız beklenemez. Toplumsal, sosyal, siyasal bir realite olmasından kaynaklı olarak bu bir zorunluluktur. Siyasetçinin görevi temsil ettiği toplumun sorunlarını çözmek olduğuna göre, ülkemizdeki şiddetin durması için yapılan her çağrıya kulak vermek bizler açısından kaçınılmazdır. Bu konudaki 25 yıllık hatalı politikaları eleştiren bir siyasal hareket olarak gerçekçi yaklaşımlar ortaya koymak ve yaşanan acıları dindirmek bizler açısından tarihi bir misyondur. DTP’nin bu önemli misyonunu yerine getirebilmesi ve sorunun tümüyle demokratik zemine çekilebilmesi için partimizin önünün açılması gerekir. Böylesi tarihi bir gelişme, Türkiye demokrasisine muazzam bir katkı yapacaktır. Tersi durumun yaratacağı sorunların iyi görülmesi gerekir. Bizlere umudunu bağlayan milyonlarca insanın demokratik sisteme olan inançlarını kırmamamız gerekir.            

İDDİANAMEDEKİ SUÇLAMALARIN ANALİZİ

İddianamede yer alan  141 soruşturma ve dava dosyasının “bulunduğu aşama” yönünden incelenmesinde; hali hazırda;

Derdest Dosyalar: 126 adet dosyanın halen soruşturması veya yargılaması sürmektedir.

Kesinleşen Dosyalar: 15 adet soruşturma veya dava dosyasının yargılamaları sona ermiş, verilen kararlar kesinleşmiştir.
Kesinleşen bu kararlar;

10 beraat
1 takipsizlik
4 para cezası 
1 erteleme
2 hapis cezası  -   bu cezalardan bir tanesi daha DTP   kurulmadan önce işlenmiş bir suça dairdir.                           

İddianamede yer alan suçların % 89.36 sı hakkında kesinleşmiş yargı kararı yoktur.

- İddianamade yer alan  141 eylem Partinın  kapatılmasını gerektircek nitelikte  olmayıp, 129’u yani %93’ü ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken olaylardır :
 
İddianamede, partinin kuruluşundan sonraki ,kapatmaya  neden olacak eylemleri olarak 141 maddelik bir liste oluşturulmuştur.
Asgari 200 bin  üyesi bulunan partimizin
kapatılması nedenini oluşturduğu iddia edilen 141 maddelik eylem (!) listesi incelendiğinde;
 
129 adet iddianın sözlü beyan veya basın açıklaması olduğu;
4 olayda  isimleri geçen kişilerin parti üyesi  olmadığı    
12 davanın beraatle sonuçlandığı,
31 davanın halen derdest olduğu
33 hazırlık  soruşturmasının devam ettiği;
38 davanın  Yargıtay aşamasında olduğu,
9 davada verilen  kısa süreli cezaların para cezasına çevrildiği;
Bir davada da kısa süreli ceza nedeniyle erteleme mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Esasen birçok mahkumiyet kararında Ceza Muhakemeleri Kanunun 231.maddesindeki ‘hükmün açıklanmasının ertelenmesi’ uygulamasının yapılmadığı, yapılması halinde ‘hiçbir hukuksal sonuç doğurmayacağı’
İddianameye konu olan 141 eylemin 129’u yani  %93’ünün düşünce açıklama özgürlüğüyle ilgili olduğu ve bunların ‘kesinleşmeleri’ halinde bile, birçoğunun AİHM den geri döneceği davalar niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

4- İddianamede  Sunulan Kanıtların  Bir Kısmı   Gerçeğe Aykırı,  Çarpıtılmış Ve  Hukuksal Değeri Olmayan, Zorlama Kanıtlardır  :

İddianamede yer alan 141 maddelik eylem listesinin;
12 davada verilen Beraat Kararlarının Yüksek Mahkemeden gizlendiği;
4 ayrı eylemde partili olduğu iddia edilen  kişilerin parti ile hiçbir ilişkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.

SONUÇ VE İSTEM

Önsavunma dilekçemizde yer alan ;
İddianamede yer alan 141 eylemle ile ilgili soruşturma ve dava sonuçlarının akıbetinin sorulmasına, anılan soruşturma ve davaların sonuçlanıp kesinleşmelerinin beklenmesine;

İmralı Cezaevi Müdürlüğü’nden görsel ve yazılı görüşme kayıtlarının istenmesine,

Dışişleri Bakanlığı’ndan bugüne kadar AİHM tarafından verilen parti kapatma kararlarının orijinal çevirilerinin istenmesine,

Maliye hazinesinden parti kapatmalar ve dokunulmazlıklar nedeniyle verilen AİHM kararları sonucu ne kadar tazminat ve gider ödendiği (Hükümet tarafından tutulan yabancı avukatlara yapılan ödemeler dahil) bu ödemeler nedeniyle sorumlular hakkında rücu yoluna gidilip gidilmediğinin sorulmasına,

SPK’nın 78,80,81, 101 ve 103’ncü maddeleri, anayasanın 2, 3, 10, 36, 37, 38, 42, 66, 68, 69’ncu maddelerine aykırı olduğundan; Anayasaya aykırılık iddiamızın ciddi kabul edilerek, bu maddelerin  iptaline,

Siyaseten yasaklanması istenen tüm üyelerin davaya “müdahil” olarak kabullerine ve savunmalarını yapmaları için kendilerine süre verilmesine,

Başsavcılığın ihtiyati tedbir isteminin reddine,

Yukarıda ayrıntılı olarak  sunduğumuz ve  Sayın Mahkemenizin resen gözeteceği nedenlerle;  yasa ve yönteme, eşitlik ilkesine, düşünce özgürlüğüne, Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarına, YSK kararlarına, AİHM kararlarına, AİHS’in ilgili maddelerine,tüm ulusal ve ulusalüstü belgelere, kısaca  hukuka ve adalete aykırı davada;

Sayın başsavcının tek tek iddialarına karşı ekte sunacağım dosyada ayrıntılı bir savunma bulunmaktadır. Bu nedenle sözü bu şekilde burada uzatarak gereksiz yere zamanınızı almak istemiyorum. Son söz olarak şunları ifade etmek istiyorum;

Partimiz DTP, Türkiye’de başta Kürt sorunu olmak üzere temel bütün sorunların kalıcı çözümüne dönük önemli bir role ve misyona sahiptir. Bu rolümüzü oynayabileceğimiz zeminler dahi yaratılmadan partimizin kapatılması büyük bir talihsizlik olacaktır. Özellikle Meclise girdiğimiz günden bu yana diyalog kanallarını zorlayarak akan kanı durdurmaya çalışan olağanüstü insani çabamızın görmezden gelinmesi Türkiye’ye kazandırmak yerine maalesef ki kaybettirmiştir. Birlikte yaşamın mümkün olduğu, kardeşçe kucaklaşmanın hepimizin ortak özlemi olduğu, daha demokratik bir cumhuriyetin hepimizin hakkı olduğu inancını güçlü bir şekilde savunan partimiz, Türkiye demokrasisi açısından büyük bir şanstır.

Bu şansın heba edilmeyeceğini, Türkiye’de farklı düşünen ve farklı yaşayanların da demokratik sistem içerisinde yerlerinin olduğunu gösteren, aydınlık bir geleceğe hizmet edecek bir karar alacağınıza yürekten inanıyor, tekrardan yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.’’



Bu haber 378 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,075 µs