AB her derde deva

9 Eylül 2008 14:10 tsi
Türkiye uzun bir süredir gündeminden AB’yi çıkarmış olsa da iç kavgalarda AB hala yardıma çağırılıyor. 2007’ye kadar AB’yi bir ‘kaldıraç’ olarak kullandığı ileri sürülen hükümet değil, bu kez Aydın Doğan Brüksel’i yardı

Her halde Ali Paşa şu sözlerinin hala geçerli akçe olduğunu görseydi bir asır önce üzerinde yaşadığı ülkenin şimdiki haline pür melaline pek de şaşırmazdı:

Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan, biri aşağıdan gelir. Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet (padişah), cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise (halk), bir kuvvet hasıl etmeye imkân yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvetler de sefaretlerdir (Avrupa elçileridir)."

Türkiye işte böyle bir ülke… 2002 yılında iktidara gelen AK Parti’nin AB ile nasıl ilişki kurduğu, ülke içinde gerçekleştirdiği reformların Brüksel meşruiyetinin sağladığı yaşam alanı içerisinde gerçekleştiği artık herkesçe kabul ediliyor. Kabul edilen diğer bir önerme de AK Parti’nin 2006 yılından bu yana AB ile açılan mesafesi başına büyük dertler açtı. AB gündeminden uzaklaşan hükümet e-muhtıralar, erken seçimler ve kapatma davalarıyla uğraştı. İşte bu yüzden 2009 yılının yeniden AB yılı olacağı belirtiliyor. Hükümetin AB ile uyumu zenginleştirecek ulusal programı hızlandırması boşuna değil…

Ancak tek hükümet değil AB’yi ‘pabuççu muştası’ olarak gören… Ergenekon davası sırasında AB’nin ortaya koyduğu tutuma çok kızan, ‘Türk yargısı üzerinde baskı oluşturuluyor’ diyen Doğan medya grup da, şimdi Brüksel’den benzer bir baskıyı ‘Türk hükümeti’ üzerinde kurması için istiyor. Sözkonusu çağrı sadece Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün yazısında ortaya çıkmıyor. ‘Oli Rehn nerde çok merak ediyorum’ diyen o yazının dışında, Milliyet Genel yayın Yönetmeni Sedat Ergin Brüksel’e doğrudan çağrıda bulunuyor. Gelin o ‘muşta’ çağrısını Ergin’in kaleminden okuyalım:

AB’ye tam üyeliğin ana koşulu olan Kopenhag Kriterleri’nin başında “demokrasiyi güvence altına alan kurumların istikrarı” ilkesi geliyor. Demokrasinin güvencelerinden biri de özgür basın. Bu haliyle Başbakan’ın bu tehditleri Kopenhag Kriterleri’nin de ihlalidir. Türkiye’de demokrasinin tek sorunu askerin sivil alan üzerindeki etkisi değildir. Türkiye’de seçilmişlerin basın özgürlüğüne dönük tehditleri de demokrasi alanındaki problemli bir durumu gösteriyor. Başbakan’ın basın özgürlüğüne dönük şantajları, artık yalnızca Türkiye’nin değil, bu ülkede demokrasinin güvenliğini gözetmek durumunda olan AB’nin de sorunudur. Avrupa Birliği’nin AKP’ye dönük kapatma davasına tavır alarak gösterdiği demokratik refleksi, basın özgürlüğünü hedef alan tehditler konusunda da sergilemesini beklemek, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini destekleyenlerin en haklı beklentisidir.

iyibilgi.com

Bu haber 805 defa okundu.