En Sıcak Konular

'Kerkük'ün başına ne geldiyse petrolden geldi'

8 Eylül 2008 14:00 tsi
'Kerkük'ün başına ne geldiyse petrolden geldi' Kerkük'e girerken insanı karşılayan perişan manzara, bu şehirde yaşayan sade insanların, toprağın altındaki dev zenginlik kaynağının sıkıntısından başka bir yanını görmediğini ispatlıyor... Abdülhamit Bilici, Kerkük sorununu yazdı...

"Keşke Irak'ta da Kerkük'te de petrol olmasaydı, biz de normal ve huzurlu bir ülke olsaydık. Başımıza şimdiye kadar ne geldiyse ve şimdi neler yaşıyorsak hepsi petrolden kaynaklanıyor." Kerküklü gencin dudağından sitemle dökülen bu sözler, bir süredir patlamaya hazır saatli bomba diye tasvir edilen Kerkük'te hayatta kalma mücadelesi veren birçok insanın duygularını özetliyor.  
 

Bu duyguların aksine, Kerkük, Irak'taki siyasî gruplar arasındaki güç mücadelesinin ve en çetin pazarlıkların merkezinde yer alıyor. Çünkü her bir grup farklı açılardan Kerkük'ü 'kızıl elma' görüyor. Şehrin her köşesinde, 22 Temmuz'da Irak Meclisi'nin aldığı ve 2 gün sonra Cumhurbaşkanı Talabani tarafından veto edilen, yetkilerin Türkmen, Kürt ve Araplar arasında eşit paylaşılmasını öngören kararın ardından yaşanan kanlı olayların stresi hissediliyor. Hayatın normale döneceği günü hasretle bekleyen Kerküklülerin ve bütün dünya-nın gözü, yarın kritik kararı tekrar görüşmeye başlayacak olan Irak Meclisi'nin üzerinde olacak.

Irak Parlamentosu'nun 22 Temmuz'da kabul ettiği, Kerkük'teki yetkilerin Kürt, Türkmen ve Araplarca eşit paylaşımını öngören yerel seçim yasasını protesto için Kürt grupların yaptığı yürüyüş şehirdeki en son büyük terör saldırısına zemin hazırlamış. İntihar saldırısı olduğu belirtilen patlamada ilk belirlemelere göre onlarca kişi öldü, yüzlerce insan yaralandı. Bu saldırı ve ardından yaşanan olaylar, aslında şehirdeki tehlikeli atmosferi tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Çünkü bu saldırının Türkmenlerden geldiği düşüncesiyle, kimi Kürt göstericiler, olay yerine yakın noktada bulunan Türkmeneli TV binası, Irak Türkmen Cephesi (ITC) başkanlık binası ve Türkmeneli Partisi binası ile Türkmen Siyasi Tutuklular ve Şehit Aileleri Derneği binasına saldırıyor. Türkiye'de olduğu için görüşemediğimiz ITC Başkanı Sadettin Ergeç, intihar saldırısının ardından merkezlerine saldıran göstericilerin, kendisini öldürmeyi hedeflediğini açıklamıştı.

Ama bu, hadisenin Türkmen cephesinden görünüşünü resmediyor. Kürt kaynaklarla konuştuğunuzda aynı hadiseye ilişkin bambaşka bir tablo ile karşılaşıyorsunuz. Onlar, intihar saldırısının yol açtığı panikle etrafa dağılan kalabalıktan bir kısmının yakındaki Türkmen kurumlarına doğru koştuğunu, Türkmen Cephesi binasından bu insanların üzerine ateş açıldığını, 11 göstericinin Türkmen korumaların kurşunlarıyla öldüğünü söylüyorlar.

Peki gerçek hangisi? Aynı olay hakkında bu kadar farklı senaryo olabilir mi? Kurşunlar ortada ise ITC korumalarının kullandığı silahların balistik incelemesi yapılarak konu netleştirilemez mi? Kürt kökenli Kerkük Valisi Abdurrahman Mustafa'nın bu sorularımıza verdiği cevap, tehlikenin büyüklüğünü gösteriyordu. Çünkü bu olayla ilgili en yetkili şahıs olan vali, konunun yargıda olduğunu, soruşturmanın sürdüğünü ve henüz hiçbir şeyin netleşmediğini söylüyordu. Ama Erbil'deki Kürt yetkililer, olaya ilişkin kendi yaklaşımlarını sanki kesinleşmiş bilgiler gibi takdim ediyorlardı.

Türkmenler 28 Temmuz saldırısını Bağdat'ın soruşturmasını istiyor
Aynı konuyu konuştuğumuz Kerkük İl Meclisi'nin Türkmen asıllı üyesi Hasan Turan ise kurşunlanarak öldüğü söylenen 11 kişinin bulunduğu yerle ITC binası arasındaki mesafeye bakılarak Kürt tezinin yanlışlığının rahatlıkla anlaşılacağını, ciddi bir soruşturmayla haksız ithamların giderilmesi gerektiğini söylüyor. Ama soruşturma konusunda, ağırlıklı olarak Kürtlerin etkili olduğu Kerkük merkezli bir soruşturma yerine, Bağdat'ta, gelecek daha tarafsız bir heyetin konuyu ele almasını teklif ediyor. Bunun daha objektif ve Türkmenler açısından daha güvenilir olacağını ifade ediyor.

Aslında Türkmenlerin Bağdat'a güvenlerinin artması ve bu olay için oradan soruşturma heyeti talep etmesi ile Irak Meclisi'nin Kerkük hakkında verdiği 22 Temmuz tarihli karar arasında açık bir ilişki var. Şii ve Kürt ittifakının çoğunluğunu oluşturduğu Bağdat'taki parlamentonun Kerkük'te yetkilerin 3 grup arasında eşit paylaşılması yönünde bir kanunu onaylaması, Türkmenleri ne kadar memnun etmişse Kürtleri o kadar hayal kırıklığına uğratmış durumda. Bilindiği gibi, yapılan gizli oylamada Irak parlamentosunun 127 üyesinin oyuyla kabul edilen Yerel Seçim Yasası, Kerkük İl Meclisi'nde Kürt, Türkmen ve Araplara yüzde 32'lik eşit pay veriyor. Kalan yüzde 4'lük dilim ise Hıristiyanların payını oluşturuyor. Yıllardır petrol zengini Kerkük'ü, Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırlarına katmayı adeta bir kızıl elma olarak gören Kürt yönetimi, Şii ortaklarının ihanetine uğradığını düşünüyor.

275 üyeli Irak Meclisi'nde Kürt listesinin 58, onlarla ittifak içinde olan Şii partisi Irak Yüksek İslam Konseyi'nin (IYIK) ise 83 üyesi bulunuyor. Oylama öncesi yapılan görüşmelerde, taslaktaki bu maddenin kabul edilmeyeceği konusunda fikir birliği olmasına rağmen, oylama gizli yapılınca ittifak ilk kez bu kadar kritik bir konuda fire veriyor. Durumu fark eden Kürt üyelerin, dışarı çıkarak oturum için gerekli sayıyı önleme girişimi de sonuç vermeyince, iş KYB lideri Celal Talabani, IYIK üyesi Şii yardımcısı üye Adi Abdulmehdi ve Sünni yardımcısı Tarık Haşimi'nin elindeki veto gücüne kaldı. Nitekim Talabani ve Abdulmehdi yasayı veto ederek meclise geri gönderdi. Haşimi, yasanın geçmesinin hemen ardından Türkiye'ye gelmişti. Meclisteki görüşmelerden ve yapılan pazarlıklardan sonuç çıkmayınca, meclis tatile çıktı. Konu, salı günü açılacak mecliste yeniden ele alınacak.

Bu arada Kürtler, valiyle birlikte 41 üyesi bulunan Kerkük İl Konseyi'ndeki çoğunluğu Kürt 22 üyenin katılımıyla Kürdistan yönetimine iltihak kararı aldı. Türkmen ve Arapların katılmadığı oturumda alınan karara, Kürtlerle hareket eden 2 Türkmen ve 1 Hıristiyan üye de lehte oy kullandı. Şii müttefikleriyle Bağdat'ta yaptığı temasların hemen ardından böyle bir hayal kırıklığına uğramanın etkisiyle Kerkük'ü ziyaret eden Mesud Barzani de Bağdat'taki kararın yasalaşması halinde Kerkük'ü iltihak edeceklerini duyurdu. Talabani'nin iki kez daha yasayı iade etme hakkı bulunuyor. Ancak tam bu gerilimin ortasında, 27 Nisan'da Kerkük'te yaşanan ve Kürt ve Türkmenlerin farklı şekilde yorumladığı kanlı hadise, Kerkük'ün her an patlamaya hazır bir bomba olduğu ve Irak'taki görece artan istikrarı havaya uçuracak bir potansiyel taşıdığı kaygılarını güçlendirdi.

Barzani'nin partisi KDP'nin Dış İlişkiler Sorumlusu Safin Dizayi'nin kendisiyle Erbil'de yaptığımız görüşmede söyledikleri, Kürt yönetiminin psikolojisini yansıtıyordu.

Kürtlerden, Şiilere ihanet suçlaması
Meclisin aldığı kararın kendileri için sürpriz olup olmadığı sorumuza, Kürtlerin Şiilerin davranışıyla ilgili derin hayal kırıklığını ifade edercesine, bunun sürpriz değil, ihanete yakın bir davranış olduğunu söyledi. Ardından karardan duydukları rahatsızlığın gerekçelerini sıraladı. Öncelikle mecliste bu maddenin gizli oylanması anayasaya aykırıydı. Ayrıca anayasada Kerkük'ün geleceğinin referandumla belirlenmesini öngören 140. madde varken, böyle bir kanun yapmak tersti. Üstelik bu karar demokratik değildi, çünkü daha seçim yapılmadan il meclisindeki yüzdeler belirleniyordu. Daha da önemlisi, Kerkük'ün Kürt bölgesinden koparılması ve Kürtlerin buradan atılması gibi eski rejimin yaptığı iki büyük yanlış, oldubittiye getirilerek unutulamazdı. Naziler, Yahudilere 2. Dünya Savaşı'nda yaptığı yanlış için hâlâ tazminat ödüyordu.

Bu itirazları Kerkük İl Meclisi Üyesi Hasan Turan'a ilettiğimizde, verdiği cevaplar olayın ne kadar içinden çıkılmaz hale geldiğini gösteriyordu. Çünkü Türkmen üyenin de çok haklı yaklaşımları vardı. Turan, gizli oylamanın Anayasa'ya aykırı olmadığını düşünüyordu. Şayet böyle ise neden Kürtlerin konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşımadıklarını soruyordu. Kendilerinin referanduma da, gerçek Kerküklülerin geri dönmesine de karşı olmadıklarını hatırlattıktan sonra, itirazlarının, böyle bir seçimin, suni olarak değiştirilmiş bir demografik yapı üzerine bina edilmesine olduğunu vurguluyor. Hasan Turan, BM gıda karnelerine atıfla 2003'teki savaştan önce 800 binlerde olan Kerkük nüfusunun 100 bin Arap'ın şehri terk etmesine rağmen 700 bin artış göstererek 1 milyon 400 bine dayanmasının normal bir izahı olmadığını belirtiyor. 27 Temmuz saldırısının araştırılması için Bağdat'ta bir heyet istedikleri gibi, bu konuda da içinde uluslararası gözlemcilerin de bulunacağı, Bağdat'tan gelecek tarafsız bir heyetin şehre geri dönenlerin gerçekten Kerküklü olup olmadığını tescil etmesini, seçmen listelerinin buna göre gözden geçirilmesini ve ancak bundan sonra adil bir seçimin yapılabileceğini ifade ediyor.


Tapular yanmadı, en iyi çözüm referandum
Peki bu tablo, Kerkük'te bir iç savaşın habercisi mi? Kürt yönetimi, söyledikleri gibi tek taraflı bir adım atar mı?

Kerkük'ün Türkmence konuşan Kürt kökenli sempatik valisine göre çözüm için en doğru yol, şeffaf bir referandum. Bunun anayasanın emri ve demokrasinin gereği olduğunu savunan vali, demografik yapının Kürtler lehine değiştirildiği görüşünü ise kabul etmiyor. Saddam zamanındaki Kerkük'ün Araplaştırılma projesi çerçevesinde Kürt ve Türkmenlerin zorla göç ettirildiğini, şimdi o insanların geri döndüğünü ifade ediyor. 'O zaman gidenlerin zaman içerisinde çocukları ve onların da çocukları oldu. Kürt nüfusun bu sürede artmış olması normaldir.' diyen Vali, nüfus ve tapu belgelerinin yakıldığını da reddediyor. Üstelik Kerkük'teki bu belgeler imha edilmiş olsa bile, bunların bir nüshasının Bağdat'ta mevcut olduğunu belirtiyor.

Irak Meclisi'nin 3 gruba yüzde 32'lik eşit temsil hakkı veren kararına karşı çıkan vali, buna karşı Kerkük İl Meclisi'nin 22 üyesinin bölgesel Kürt yönetimine katılma kararı aldığını hatırlatarak şöyle diyor: 'Irak Meclisi, 9 Eylül'de açılacak ve bu konuyu görüşecek. Bu kararın değişmesini bekliyoruz. Aksi halde bölgesel Kürt yönetimine iltihak kararımızı Irak Meclisi'ne göndereceğiz.'

Petrol zengini Kerkük sefalet içinde yaşıyor
Kerkük'e girerken insanı karşılayan perişan manzara, bu şehirde yaşayan sade insanların, toprağın altındaki dev zenginlik kaynağının sıkıntısından başka bir yanını görmediğini ispatlıyor. Dünya güçlerinin ve Irak'taki aktörlerin iştahını kabartan petrol zenginliğinin üstünde oturan Kerkük'ün cadde ve sokakları en geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinin sefaletini hatırlatıyor. Şehir, bölgedeki Erbil, Süleymaniye gibi yerlerin bile bariz şekilde gerisinde kalmış. Erbil'i Urfa kabul ederseniz, Kerkük Hakkari veya Şırnak gibi. Hatta onlardan bile birçok açıdan perişan durumda.

3-4 aşamalı güvenlik duvarını aştıktan sonra ofisinde kendisiyle görüşebildiğimiz Vali Abdurrahman Mustafa, Bağdat'tan şehre gelen bütçenin Kerkük'ün merkezî yönetimin bütçesine yaptığı katkının çok çok altında olduğunu söylüyor. Şehrin her köşesinde karşınıza çıkan çöp yığınları, yolların bakımsızlığı, neredeyse hiçbir kamu hizmetinin doğru dürüst verilemediğinin ispatı. Orada bulunduğumuz sırada 50 dereceyi aşan bir sıcaklıkta adeta kavrulan şehre, düzenli elektrik verilemeyişinin ne anlama geldiğini yaşayarak gördük.

Merkezden gelen sınırlı bütçenin önemli bir kısmının da ağır güvenlik şartları nedeniyle hayata geçirilmediği söyleniyor. Kamu binaları, intihar saldırılarına karşı 2-3 metre yüksekliğindeki beton bloklarla korumaya alınmış. Şehre girerken trafik sıkışınca, Irak'ta yaşayan tecrübeli arkadaşımızın tedirginliği artıyor. Çünkü insanların oluşturduğu her kümelenmeyi, şiddet grupları uygun bir fırsat olarak görüyor.
 
ABDÜLHAMİT BİLİCİ/KERKÜK

zaman



Bu haber 422 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,172 µs