En Sıcak Konular

'Yurtta Sulh Cihanda Sulh' ne demek?

1 Eylül 2008 15:55 tsi
Michael Reynolds, Kafkaslardaki gelişmeleri Türkiye'nin dış politikası üzerinden izlerken, önemli tesbitlerde bulunuyor.

Rusya ve Gürcistan arasındaki savaş, Washington'u nasıl hazırlıksız yakaladıysa Ankara'yı da öyle hazırlıksız yakaladı. Türk Dışişleri Bakanlığının Kafkasya Masası, haberlere bakılırsa, fiilen kadrosuz. Bölümün müdürü geçici olarak Musul'a tayin edilmiş; iki numaralı ismin oturacağı koltuk ise son altı aydır boş. Üç numaralı isim ise yine aynı şekilde geçici olarak Nahçıvan'a atanmış; masaya atanan diğer isimler ise tatilde; dolayısıyla koşuşturma içine girenler diğer masalardaki görevi başında bulunan diplomatlar.

Sürpriz olabilir bu. Türkiye'nin Gürcistan ve Kafkaslardaki olayları özenle takip ediyor olduğunu ummak için mebzul miktarda sebep var. Her iki ülke ortak sınırları ve birbirine örülü bir tarihi paylaşıyor. Gürcistan'ın bir kısmı dâhil, Kafkasların büyük bir kesimi asırlar boyunca İstanbul tarafından idâre edilmişti ve bugün küçük ama ateşli bir Abhaz grubu ve başka Kafkas halkları Türkiye'de yaşıyor. Rusya, her ne kadar İstiklal Savaşı (1919-22) gibi kritik zamanlarda Türkiye'nin müttefiki idiyse de son üç asır boyunca Türkiye'yi en büyük rakibi ve en büyük tehlike olarak gördü. Rusya, bugün Türkiye'nin kullandığı doğal gazın yüzde 70'ni tedarik ediyor ve Türkiye'nin ikinci büyük ticari ortağı durumunda.

Türkiye'nin Rus-Gürcü savaşına hazırlıksızlığı rastlantı değildir; bu durum, daha ziyade Kemalizm mirâsını yansıtmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk'ün dış politikadaki temel kaidesi onun meşhur bir ifadesinde özetlenmiştir: "Yurtta Sulh Cihanda Sulh." Buna göre Türkiye, emperyal geçmişini unutmalı, yabancılarla başını derde sokmamalı ve iç kalkınmaya odaklanmalıdır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti, kendisini komşularından kasıtlı olarak tecrit etmektedir bilhassa da doğu ve güneyinde bulunan komşularından.

Kültürel ve diğer aidiyetlerini koparmış, yakın alâka ve etkileşim yerine kâlbi ama mesafeli ilişkileri tercih etmiştir. Sonuç itibariyle Türkiye bugün akıcı İngilizce konuşan, ABD ve Batı Avrupa'yı bilen güçlü bir diplomat, profesör, analist vb kadrolara sahiptir ancak ne var ki emperyal geçmişine bakıldığında komşuları hakkında tabiî bir şekilde sahip olması gereken uzmanlıktan yoksundur. Bu tecrit politikası yeri geldiğinde tehlike (1950'lerde ve 1990'ların başlarında) meydana getirmş de olsa, soğukkanlı bir kopuş ve içe odaklanma, Türk bürokrasisinin başat tercihi olmayı sürdürmüştür.

dünya bülteni



Bu haber 991 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,300 µs