En Sıcak Konular

Sol AKP'ye alternatif olabilir mi?

1 Eylül 2008 08:50 tsi
Sol AKP'ye alternatif olabilir mi? ''Türkiye'nin AKP iktidarından kurtulması için herkesin ortak bir noktada buluşması şart" diyen Çelebi'den Ankara ve İstanbul'u geri almanın formülü.

Türkiye sola susamış vaziyette. Burada bizim yapmamız gereken, AKP'nin netliğine, ideolojisine karşı aynı netlikte cevap verebilecek sosyal demokrat bir yapılanmadır. CHP bugünkü anlayışıyla o ihtiyacı karşılamaktan uzak görünüyor. Aldığı oy yüzde 18-20 arasında donmuş durumda. Oysa solun Türkiye potansiyeli en az yüzde 40'larda.

Başlarken

Bu tartışmaya siz de katılın!
Sol cephede gözle görülür bir hareketlilik, tartışma, birikmiş öfke, enerji, ama daha önemlisi ciddi bir yenilenme arzusu var. Aleviler, ÖDP'liler, işçiler sokakta, akademisyenler bile çekildikleri yerden çıkmış, yeni projeler peşinde. Sosyal demokrat dernekler, vakıflar izlemede. Belli ki bu arayışı doğru kanala akıtan grup, merkez solu kazanacak.
Aslına bakarsanız solcular AKP'ye bir teşekkür borçlu. Çünkü gördük ki solu bunca yıl sonra asıl aşka getiren yoğun bir "AKP'den kurtulma" duygusu. Neredeyse tüm konuştuklarımız ve üstelik sık sık "AKP'den kurtulma" ifadesini kullandı, ama bize göre AKP'liler bundan hiç alınmasın. Neticede hem kartopu gibi büyüyen tepkiyi doğru okumaları için bir fırsattır, hem de tepkinin demokratik yollardan açığa çıkması, (eğer hala kaldıysa) yasadışı heveslerin yaşam alanını iyice daraltacaktır. Yani o klasik replik: "Böylesi herkes için daha iyi."

DİSK GENEL BAŞKANI SÜLEYMAN ÇELEBİ:

Bizim anladığımız Mart 2009 tarihi, tüm Türkiye için olduğu kadar CHP için de bir dönüm noktası olacak. Çünkü eğer İstanbul, Ankara bir seçim daha kaybedilirse sol taban ya CHP'yi değişime zorlamaya, ya da artık ondan vazgeçmeye hazır.
Belki de bunu en başta söylemeliydik, çünkü bir kez daha gördük ki solun asıl derdi hâlâ 12 Eylül 1980. Sol, 12 Eylül'de yönü değiştirilen tarihini AKP'nin yeterli bulduğu kadar değil, kendi istediği kadar düzeltmeye 28 yıl sonra dahi kararlı.
Peki nasıl? CHP markasından faydalanarak mı yoksa solda yeni bir merkez yaratarak mı? Şu anda soldaki en büyük tartışma bu.
O yüzden dizimizin başlığı için "Sol Çıkışını Arıyor" dedik. ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, 10 Aralık Hareketi Sözcüsü   Prof. Dr. Burhan Şenatalar ve Sosyalist Emek Hareketi üyesi Ertuğrul Kürkçü'yle zaten yakın zamanda görüşmüştük. Şimdi de başka aydınlar, akademisyenler, Meclis dışında kalan siyasetçiler ve sivil toplum temsilcilerinin çözüm önerilerini masaya yatırıp, Türkiye'nin şu kritik sorusuna yanıt aradık: Sol AKP'ye alternatif olabilir mi, yoksa AKP ile yola devam mı?

 

Sola ilişkin her şey o kadar yer değiştirmiş görünüyor ki, aslında emekçileri bile tereddütle soruyoruz; nedir durum, soldan kopmuş bir taban mı var, yoksa?..
Yok, tam öyle söylenemez, ama solu yeterince tanımayan bir taban var diyebiliriz.
Sebep?
Bir kere sol, tabana kendisini iyi anlatamıyor, fakat daha önemlisi emekçi sınıfı 12 Eylül'ün yarattığı tahribatı hâlâ üzerinden atamadı. Sadece şu sayı bile bir fikir verir sanıyorum: 1980 öncesi Türkiye nüfusu 44 milyondu, örgütlü işçi sayısı 3.5 milyon. Bugün Türkiye nüfusu 70 milyonu aştı ve toplam örgütlü işçi sayısı 800 bin.


Aslında budur değil mi bütün mesele?
Aynen budur; bunu doğru anlayamazsak diğerlerini hiç çözemeyiz. Esas sorun buradan başlıyor. Mesela biz DİSK olarak şu anda Türkiye'nin ikinci büyük konfederasyonuyuz; ama 1980'den önce aktif üye sayımız 600 bindi, şimdi aktif dediğiniz zaman belki bunun yarısının altında.
Ne oldu peki bu kadar, insanlar mı vazgeçti?
Aslında vazgeçmediler; 1980 öncesindeki sendikal ilişkileri bugün herkes özlüyor. Herkesin bize söylediği, "Eski DİSK'i arıyoruz..."
Ben DİSK Genel Başkanı’yım, ben de eski DİSK'i arıyorum. Dolayısıyla tabanı suçlayamam. Burada demin de dediğim gibi en büyük suçlu sendikaların ve emeğin haklarını gasp etmeye devam eden 12 Eylül ve anayasası.
İşçiler kaybedilmiş değil
Ya peki AKP'ye kayan taban; onlar için ne diyeceksiniz?
Böylesine yaygın bir kuşatma altında tabii bu ideolojiye uygun bir işçi sınıfı da doğuyor. Muhafazakârlaşma var. Ama bu insanlar kaybedilmiş değil. Çünkü işçi sınıfı aslında çıkarlarının orayla çok da örtüşmediğini görüyor.
Yani gidenler geri kazanılabilinir mi?
Elbette kazanılır. Bütün mesele doğru iletişim kurabilmekte, doğru önderlik yapmakta, neyi kaybettiğini bu insanlara doğru anlatmakta... Örneğin Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'nı arkadaşlarımıza çok iyi anlattık ve çok büyük bir kitlesel eylemliliğe ulaştık.
Yine TEKEL'in özelleştirilmesinde bunu gördük, AKP'nin işçi sınıfına yönelik saldırılarında gördük. Yalnız açıklamalarla yetinmeyip sahaya indiğiniz anda karşılığını hemen alıyorsunuz.
Demek ki emekten yana çıkarlarını anlattığınızda bütün sınıfın ilgisini topluyorsunuz. Peki özgürlükler dediğinizde, darbelere karşı çıkmaya veya laikliği savunmaya çağırdığınızda geliyorlar mı?
Biz kitle örgütüyüz, bizde her türlü dünya görüşünde insan var ve o insanların da birtakım öncelikleri var. Tabii ki laiklik demokrasinin teminatıdır ama işin gerçeği sosyal haklardan yalıtılmış, tek başına bir laiklik söylemi kimsenin karnını doyurmuyor.
Onları öncelikle yoksulluk, eğitim eşitsizliği, işsizlik, sağlık sorunları ilgilendiriyor. Bizim asıl bu konularda yeni gündemler oluşturmaya ihtiyacımız var. Ancak bu hat üzerinden ilerlersek "savunma"da durma yerine "atağa geçme", "mevcut haklarını muhafaza etmek" yerine "yeni haklar elde etme mücadelesine girme" noktasına gelebiliriz.

Slogan yerine proje

Bunun için de tabii önce büyük bir proje gerekiyor?
Ama öyle sloganvari değil, insanlara inandırıcı gelen; ürküten değil umut yaratan; ötekileştiren değil, kapsayan bir projeye ihtiyaç var. Yoksa "Ne ezilen ne ezen insanca, hakça düzen" çok güzel bir slogan; "Toprak işleyenin, su kullananın" çok güzel... Ama toplum artık bunların bugünkü koşullarda nasıl olacağını duymak istiyor.
"Üretim araçlarının mülkiyet hakkının eşit paylaşımı"; bu slogan değil, koskoca bir ideoloji ama acaba Türkiye'deki işçi sınıfına Marx'tan doğru gitmenin bir faydası var mı?
Bugünkü koşullarda yok. Sadece Türkiye'de değil, dünyada da yok.
Bunu sizin söylemeniz çok önemli...
Yok, işçi gerçekçi bulmuyor bunu. Kaldı ki gerçekleşme koşulları da olgunlaşmamış durumda. Bu iyi bir şey değildir anlamında söylemiyorum ama durum bu.
Aklına ne yatıyor işçinin?
Devleti sosyal devlet olmaya mecbur etmek; sosyal hak kayıplarını önlemek, yeni sosyal haklar kazanmak ona daha mümkün görünüyor. İşte bunun yapılabilmesi için de işçilerin uluslararası dayanışmasının önemini bizim bu kardeşimize iyi anlatmamız gerekiyor.

CHP yüzde 18-20'de dondu

Şimdi sizin devrimci işçi örgütü olarak geldiğiniz böyle bir nokta var; acaba sermayenin de geleceği bir nokta olursa, mesela AB hedefinde ve sosyal demokrasiyle yönetilen bir Türkiye üzerine mutabakat sağlanabilir mi?
Evet, sermaye kesimi de AB'yi istiyor, biz de AB'yi istiyoruz. Ama biz sosyal AB'yi istiyoruz, AB'deki ve Türkiye'deki sosyal standartları geliştirmek istiyoruz.
Sermaye kesimi ise esas olarak küreselci-neoliberal AB'yi istiyor. Bu kafadaki bir AB'ciliğin en net sonucunu da Tuzla'da görüyoruz işte... O yüzden bizim sınıfsal çelişkimiz büyük.
O zaman Türkiye'nin daha çağdaş bir ülke olmadığı konusunda kimsenin sonradan dizini dövmemesi mi gerekiyor acaba?
Öyle tabii ama zaten AKP iktidarının bu kadar oksijen almasının en önemli katkısını sermaye vermiştir. Metotlarla ilgili bazen sıkıntıları var ama AKP'nin politikalarına ilişkin bizim baktığımız cepheden bir eleştirileri yok. Oysa şunu çok net söyleyeyim, Türkiye'nin AKP iktidarından kurtulması için herkesin ortak bir noktada buluşması şart.
Merkezdeki sağcıların solcuların bir koalisyonunu mu öneriyorsunuz?
Kesinlikle hayır! Onlar AKP'yi sarsmaz. Burada bizim yapmamız gereken AKP'nin netliğine, ideolojisine karşı aynı netlikte cevap verebilecek sosyal demokrat bir yapılanmadır. Türkiye şu anda sola susamış durumda. Gerçek sosyal demokrat bir iktidara şimdi herkes her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor.
CHP?
CHP bugünkü anlayışıyla o ihtiyacı karşılamaktan uzak görünüyor. Aldığı oy yüzde 18-20 arasında donmuş durumda. Bu politikaları ve duruşuyla maalesef yukarı çıkması zor. Oysa sosyal demokrasinin kucaklayabileceği alan çok daha geniş. Ben toplumu ikna eden politikalar ortaya konulursa solun Türkiye potansiyelinin en az yüzde 40'larda olduğunu düşünüyorum.

 

İzmir'in bu Gündoğdu meydanında 13 Eylül'de soldaki bütün partilerin desteklediği çok büyük bir eylem var. Eylemin başlıca sloganları    "12 Eylül'de Türkiye çok şey kaybetti. Ne unuturuz, ne affederiz!", "AKP elini emeğimden, ekmeğimden çek", "Çetelere, darbeciliğe hayır!" DİSK Başkanı Çelebi unutmayanları, affetmeyenleri haftaya cumartesi İzmir'de buluşmaya çağırıyor.

'10 Aralık Hareketi' çalışıyor

Yüzde 40'ların gönlünü kazanan bir sol sizce nasıl yaratılır?
Öncelikle yenilenerek, bütünleşerek ve asıl kitleselleşerek... Biz 10 Aralık 2005'te DİSK'in öncülüğünde böyle bir sürece başladık. Çıkış noktamız bir parti kurmak değil, sadece toplumu iktidara taşıyacak bir yeni anlayışı ortaya koymak ve emekten yana sol, sosyal demokrat bir iktidarın yolunu açmaktı. Bunu birçok ülkede sosyal demokratlar yaptı, biz de yapabilir miyiz dedik ama henüz başaramadık.
Neden?
Çünkü CHP de, DSP de, soldaki diğer partiler de yenilenme perspektifini yeterince iyi kavrayamadılar, bizi bir başka organizasyon olarak gördüler. Oysa temel yaklaşımımız buydu.
Şimdi ne aşamadasınız?
Öncelikle şunu belirteyim: 10 Aralık Hareketi her kesimden insanı içinde barındırıyor. Ben de birey olarak bu çalışmaya katılıyorum ama sözcüsü değilim. Son duruma gelince; birincisi 10 Aralık Hareketi Türkiye’de nasıl bir sosyal demokrat parti olması gerektiği konusunda çalışmalarını sürdürüyor.
İkincisi, önümüzde yerel seçimler var. Yerel seçimlerde sosyal demokrat adayların kazanması için birlikte katkı vermemiz, bütün solun destekleyeceği ortak adaylar çıkarmak şart. Aksi halde bu solu bölmek olur. Başta İstanbul'u, Ankara'yı geri almak için ne gerekiyorsa yapmalıyız, solun ilk sınavı bu! İstanbul'u, Ankara'yı geri istiyoruz, çünkü ilk onları kaybettik. İstanbul ve Ankara'yı alırsak gerisi gelir.
O zaman yerel seçimler sonuçlarını görene kadar yeni bir parti yok?
Tabii, zaten çok kısa bir dönemde yeni bir parti gerçekçi değil. Ama AKP’ye karşı sol bir iktidar alternatifi üreteceksek de bunun bize göre tek bir yolu var: Yeni bir program, yeni bir anlayış!
Kim yapacak bunu?
Bu program ne tek başına 10 Aralık'ın programı olmalı ne DSP'nin, ne CHP'nin ne de başka partilerin... Bunu taban yapacak, sol, sosyal demokrat kadrolar yapacak. Tabanda en geniş katılımı sağlayarak ve tartışarak programın alttan örülmesi gerekiyor.
Yoksa yukardan 10-15 kişinin "Biz kurduk yaptık, buyurun peşimize takılın" demesi bir şey ifade etmez.

Yeni bir silkiniş şart
"Çok idealistler ama zor" diyenler çıkacaktır?
Biz hiç ümitsiz değiliz. Sebebi de toplumda AKP karşıtı büyük bir arayışın sürmesi. Arayış olmasa, son kamuoyu yoklamalarında kararsızların oyu yüzde 30'ları bulmazdı. Kaldı ki zor diye vazgeçebileceğimiz bir konu değil bu.
Demokrasinin artık kazaya uğramasını istemiyorsak, Türkiye'de demokrasi terazisinin sol kefesini doldurmamız gerekiyor. Artık sağın alternatifi sağ, AKP'nin alternatifi yine AKP olmamalı. Solda, sosyal demokraside yeni silkiniş şart.
Peki "DİSK'in ne işi var bu çabada" denirse?
Bu çabanın içinde olmak bizim en doğal hakkımız, çünkü en çok yalnız kalan biziz. Eskiden güçlü bir sosyal demokrat hareket olunca güçlü bir sendikal hareket, güçlü bir işçi sınıfı, bunlar hep birbirini tamamlıyordu. Oysa şimdi DİSK olarak bu mücadeleyi verirken siyasal dayanağımız eskisi kadar güçlü değil. Siyasal projeleri aynı reflekslerle ortaya koyamıyoruz, aynı söylemi tutturamıyoruz.
Yani bu iş bizi ilgilendirmez diyemeyiz. Tabii ki sendikal görevlerimizi unutmadan, ama madem emeğin haklarının çiğnenmesinden şikâyetçiyiz, o zaman siyasete müdahale etmekle de yükümlüyüz.

 Devrim Sevimay / Milliyet



Bu haber 306 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,298 µs