İstanbul niçin başkent değil?
0 0 0000 00:00 tsi
Bugünlerde Türk basınında Galatasaray ve Fenerbahçe geyiğinden başka bir şey okuyamazsınız ama, kusura bakmazsanız ben de kendi bildiğimi okuyacağım (huyum kurusun, çok acayip 'kendi gündemimi yaratırım' abi...)
Bu yazılarım elbette davulcu yellenmesi gibi gürültüye gitmektedirler, kimsenin umurunda olmamaktadırlar ama elimden de başka türlüsü gelmiyor. Ustamın adı Hıdır, anladığım konu budur. Beğenmeyen okumaz.
Ayrıca hemen küfür de etmeyiniz başlığa bakınca, Ankara'nın başkent olmasının değiştirilmesini teklif etmiyorum. Deli değilim.
Fakat aklıma takılan soruları soruyorum, çünkü işim bu.
'Niçin başkent İstanbul'dan Ankara'ya taşınmıştır' gibi bir sorunun yanıtı seksen küsur yıldır bellidir: Çünkü yeni bir devlet kurulmuştur, bu devletin 'eskisiyle' bütün bağlarını koparmış olduğu gösterilmek istenmiştir (oysa Osmanlı kanunlarından bazıları daha geçen yıla kadar yürürlükteydi!), zaten İstanbul kahpedir, Atatürk İstanbul'u hiç sevmezdi, o kadar küstü ki sekiz sene uğramadı, falan filan...
Daha akılcı yanıtlar bulmaya çalışanlar da, İstanbul'un kıyıda ve boğazda olmasının yarattığı 'pratik' sorunlara dikkat çekerler, düşman donanmasının tehdidine açıktır, oysa Ankara bozkırın göbeğindedir, fişmekan.
Biz de gençliğimizde gezdirdiğimiz yabancılara bunu 'turist rehberi ağzıyla' şöyle yuttururduk: Kültür başkentimiz İstanbul, siyasi başkentimiz Ankara'dır, yerseniz.
İyi de, benim de aklıma takılan şudur: Niçin başka ülkelerde böyle değil? Avustralya'da eyaletler arası çekişmeye son vermek için yapay olarak üretilmiş soğuk ve ürkütücü Canberra hariç... (Ben gittim gördüm, gerçekten ürktüm, rahatsız oldum Canberra'da)... Belki bir de Brezilya'da Brasilia hariç (onu görmedim ama daha az sevimsiz olduğunu sanmıyorum)...
Çünkü bizde rejim değişmiştir, yepyeni bir dönem başlamıştır da ondan...
Fransa'da kaç kere değişmiştir, biliyor musunuz?
Hadi İngiltere'de bir kere olmuştur bu, Cromwell kralın kafasını kestikten sonra başkenti Londra'dan diyelim Birmingham'a taşımayı aklından geçirmemiştir, onu geçelim...
Fransa'da rejim son iki yüz yirmi yıl içinde tam on beş kere değişti, on beş!
1789, 1792, 1795, 1799, 1804, 1814, 1815, tekrar 1815, 1830, 1848, 1851, 1870, 1940, 1946, 1958...
Niçin kimsenin aklına başkenti Lyon'a, Bordeaux'ya taşımak gelmedi?
Tövbe, bir tek Mareşal Petain tuttu, dört yıl sürebilen saltanatında 'uşak devletinin' başkentini Vichy derler dandik bir kaplıca kasabasına taşıdı ama o da Alman zoruyla...
Paris bir yabancı istilasına kabak gibi açıktır, üç kere de edilmiştir zaten, 1814, 1870 ve 1940 yıllarında... Bu o kadar böyledir ki, Paris'in fakir muhitleri ve banliyösü doğu ve kuzeyde, yani Alman ordusunun geliş yönünde, zengin semtleri batı ve güneydedir, işçiler ölsün de aristokratlar ve burjuvalar kurtulsun diye...
Niçin Almanya, bölünmüş olduğu kırk beş yıl boyunca Bonn şehriyle 'vaziyeti idare ediyor' da, yeniden bütünlüğüne kavuşunca aklına ilk gelen yeniden Berlin'e dönmek oluyor? Yenilgiden sonra orada yepyeni bir devlet, eskisiyle ilgisi olmayan yepyeni bir rejim kurulmamış mıydı?
Rusya'yı örnek vereceksiniz... Sovyet yönetimi başkenti Petersburg'dan Moskova'ya keyfe keder 'taşımadı' ki, Deli Petro'nun 'emir ve komuta zinciriyle yaratılmış' hepi topu iki yüz yıllık zorlama bir başkentten, asıl eski başkente 'geri döndü'.
Acaba bizde de 'Ankara'da bir araya gelen bazı taşra çocuklarının İstanbul'a tarih boyunca ve bugün bile duydukları, kimi zaman gizli, kimi zaman açık nefretin' payı olmuş mudur bu olayda?
Aman, boşverin, bu gibi tarihi ve de 'netameli' konuları kurcalayıp da ne yapacaksınız, hadi hep birlikte haykıralım, gerçekleriiiii tarih yazaaaar, tarihi de Galatasaraaaaay!
Bu haber 237 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle