ŞEYTAN | " /> ŞEYTAN | "/>

En Sıcak Konular

Bin Ladin, Karadziç ve ŞEYTAN

23 Temmuz 2008 17:23 tsi
Bin Ladin, Karadziç ve ŞEYTAN ABD'liler bunu hep yapıyorlar: İyiliği ve kötülüğü şeyleştiriyorlar. Bununla da kalmayıp radikalize ediyorlar. ABD'li yetkililer Karadziç için "Avrupa'nın bin Ladin'i" derken gerçekten iyi bir şey mi söylüyorlar? Yoksa tam da yeni Karadziçler üretec

ABD’nin dışişlerinden sorumlu yetkililer, insan kasabı Radovan Karadziç hakkında (bugün iki gazetemizin de manşetlerine taşıdıkları) kulakları tırmalayan bir nitelemede bulundular: “Avrupa’nın bin Ladin’i”.

Gerçi ABD’liler bunu hep yapıyorlar. Yani yıllardır iyiliği ve kötülüğü şeyleştirip (reification) radikalize ediyorlar.

Kendilerine muhalif olarak gördükleri bütün devlet ve kişileri şeytanlıkla, mutlak/radikal kötü olmakla itham ediyorlar. Sovyet Rusya, Hitler, İran, Taliban Saddam ve bin Ladin bunlardan bazıları.

Tabi bu saydıklarımız şeytan/şer/mutlak kötü olunca geriye ABD’ye melek olmak, mutlak iyi olmak kalıyor…

ABD’nin dünyaya bu şekilde bakmasının arkasında en başta Protestan ahlakı var. Zira Protestanlığın kader algılayışı ve dolayısıyla da iyilik ve kötülük algılayışı Katoliklerden tamamen farklı: Katoliklere göre her zaman için kurtuluş, bağışlanma mümkün. İnsanlar yaptıkları tercihleriyle kendi kaderlerini şekillendirirler. Fakat Protestanlara gelince, onlar kaderin Tanrı tarafından insanlara nerdeyse hiçbir irade bırakmayacak şekilde belirlendiğine, kişilerin cennetlik mi yoksa cehennemlik mi olduklarının daha onlar dünyaya gelmeden belirlendiğine inanırlar. Gerçi kendileri kimin cennetlik kimin cehennemlik olduğunu insanların bilemeyeceğini de söylemektedirler ama kadere bu şekilde yaklaştıklarında Protestan olmayanların kurtulma şansının epey düşük olduğu ortadadır.

Düşünsenize, dünyaya geldiğinizde cennetlik olup olmadığınız zaten belli. Ne yaparsanız yapın bunu değiştirme imkânınız yok! Siz bir Protestan olarak bu durumdaysanız Protestan olmayanların vay haline! Bu yüzden iş bir anda bilinememezlikten bilinebilirliğe doğru bir hal alıyor. Protestanlar (en muhtemel ve bu sebeple de en kesin) cennetlikler/iyiler/melekler haline geliyor, Protestan olmayan “kâfirler” de (en muhtemel ve bu sebeple de en kesin) cehennemlikler/kötüler/şeytanlar haline geliyor.  

İşte kaderin şeyleştirilmesiyle kötülüğün şeyleştirilmesi arasındaki ilişki bu şekilde zuhur ediyor. Protestanlar dünyaya zorunlu olarak cennetlikler/cehennemlikler,  iyileri/kötüler, melekler/şeytanlar dikotomisi üzerinden bakıyorlar.

İşin garibi, kendilerinin hala düşmanlık beslemeye devam ettikleri Hitler’in bu kadar kötü olmasının yani Yahudileri ve Çingeneleri topluca öldürmesinin arkasında Almanya’da var olan Püriten/Protestan kültürün/yapının olduğunu söylemektedir Marcuse ve Gabel gibi sosyologlar. Hitler’in kendisi ateist olmasına rağmen iyiliği ve kötülüğü mutlak bir biçimde şeyleştiren, cisimleştiren bir kültürün içinde yetişmiş olması, onu muhalif ve zararlı gördüğü insanları rahatça yok etmesine sebep olmuştu.

Nitekim aynı durum bugün ABD için de söz konusudur. Bırakın tarihte yaptıkları soykırımları, bugün Irak’ta halka yaptıkları zulümler, kendilerinin ötekileri nasıl da şeytan olarak gördüklerini ispat için yeterlidir. Zaten çok psikanalitik bir biçimde diyebiliriz ki ABD’nin ötekileştirdiği ve bu suretle şeytanlaştırdığı insanlar ve devletler aslında kendisinin aynadaki yansımasıdır: Bugün ABD’den başka Naziliğe tam anlamıyla veliahtlık eden başka bir devlet var mı?

Hülasa, çağdaş Fransız düşünürlerinden Badiou’nun Etik isimli kitabında işaret ettiği gibi birilerinin radikal kötü olarak ilan edilmesi (Hitler ve bin Ladin gibi) asıl kötülüğün ta kendisidir. Çünkü etrafınızdaki herkesi bu radikal kötülere göre değerlendirmeye başlarsınız. Tıpkı ABD’li yetkililerin Karadziç’i bin Ladin üzerinden değerlendirdikleri gibi. Ve şayet kötü olarak düşündüğünüz bir kişi iflah olmak bilmez radikal kötünüz kadar kötü değilse o zaman onu kötü olarak düşünemez hale de gelirsiniz. Yani Hitler kötüdür, bin Ladin kötüdür; ama onlar kadar kötü olmayan insanlar tam anlamıyla kötü değildir gibi bir telakki ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle birileri kötülüğün kıstaslar haline geldiklerinde artık etik ya da ahlaki kıstaslar ortadan kalkıyor; kendileri nihai kıstaslar haline geliyorlar.

Diğer taraftan yukarıda da işaret ettiğimiz gibi radikal kötüler sayesinde kendinizi de aklamış hale gelirsiniz. Kötülükten yabancı ve azade olarak kendinizi görmeye başlar, içinizdeki kötülük potansiyeliyle yüzleşemez hale gelirsiniz.

İşte ABD budur. Ya da pek çok derin yapının içinde faaliyet yapan kişilerin bazı insanları bu kadar rahat harcayabilmesinin arkasındaki ahlak(sızlık) bu telakkiden kaynaklanmaktadır.

Karadziç ne Saddam’dır, ne bin Ladin’dir, Hitler’dir, ne de Bush’tur. Karadziç büyük bir zalimdir o kadar!

Yetmez mi?..

www.iyibilgi.com analiz Erkam Can  



Bu haber 520 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,759 µs