En Sıcak Konular

'Tank sesleriyle uyandım. 10 yaşındaydım'

22 Temmuz 2008 22:47 tsi
'Tank sesleriyle uyandım. 10 yaşındaydım' "Çankaya Köşkü'nde tank sesleriyle uyandım, 10 yaşındaydım." Celal Bayar'ın torunu Emine Gürsoy Naskali, 27 Mayıs darbesi döneminde yaşadıklarını Balçiçek Pamir'e anlattı...

Benim yaşımdakilere bakarken çok bir şey hissetmiyoruz açıkçası. Ama siz baktığınız zaman ne hissediyorsunuz, çok merak ediyorum.

Şimdi hem hissedip hissetmeme meselesi hem de bilgisi olup olmama meselesi. Çünkü 60 darbesinde yaşananlar çok çarpıtılmış bir şekilde resmi tarihte yer işgal etti. Hala bu yalan tarihi yıkmış olduğumuzu söyleyemem.

Peki biraz gerilere dönelim. 10 yaşındaydınız...

Çok zaman geçti. Çankaya Köşkü'ndeydim. Çocukluğum orada geçmişti.

Nasıldı o zamanlar? Hatırladığınız ne motifler var mesela?

Mesela bugün Çankaya Köşkü'nün arka taraflarına yeni inşaatlar yapıldı. O zamanlar o inşaatlar yoktu. Elma bahçeleri vardı. Elma toplamaya giderdik. Sonra büyükbabam Cumhurbaşkanı olduğunda Çankaya Köşkü'nün bahçesini halka açmıştı. Haftosonları bando çalınırdı. Ziyaretçiler müziği dinlerdi. Hatta bazen çocuklar toplandığı zaman bandonun önünde "Küçük Ayşe" gibi çocuk şarkıları da söylerlerdi. Sonra Çankaya Köşkü'nde Atatürk'ün yatak odası ve koridoru vardı. Anneannem ve büyükbabam bu köşeyi bir müze şekline dönüştürdüler, Atatürk döneminde kullanıldığı şekliyle. Çarşafları yırtılmıştı, onları anneannem tamir ettirdi. Ziyaretçiler o bölümleri de ziyaret ederlerdi.

Peki siz nasıl vakit geçirirdiniz? Çankaya Köşkü'nde oyun oynayan küçük bir çocuk benim aklımda canlanıyor.

Tabii çok dolu geçerdi.

Bunlar günümüzde seyrek hatırlanan detaylar. Sonra tabii daha farklı detaylara geliyoruz. 10 yaşındayken bir gece tank sesiyle uyanıyorsunuz.

Uyanıyorum, büyükbabamı almaya gelmiş olduklarını öğreniyorum.

Korktunuz mu? Evde panik havası var mıydı?

Hayır korkmadım. Korkmamak olayların vahim olmadığından dolayı değil. Olaylara yaklaşım açısından korkup korkmamak meselesiydi. Belki de çocuk olduğum için... Öyle bir korku hissettiğimi hatırlamıyorum ama gayri tabii bir durum olduğunu hissediyorsun.

Herkes birbirine soruyordu herhalde. Veya siz çocuk gözüyle ne hatırlıyorsunuz?

O gece benim hatırladığım büyükbabamın Çankaya Köşkü'nden ayrılamsından sonra Menderesler'in Çankaya'ya gelecek olmalarını hatırlıyorum. Çünkü odalarının hazırlanmasına ben nezaret etmiştim.

Büyükbabanız da "Milletin iradesiyle geldim, siz kim oluyorsunuz?" demiş...

Bu konuşmlar zabıtlarda da geçiyor.

Kafa tutmuş, tabiri caizse..

Evet. Zabıtlarda Ankara olaylarında "Komitacı olduğunuz söyleniyor" diyor. "Kim bu komitacı?" , "Öyle söyleniyor" diyor başhakim. "Sizi Köşk'ten almaya geldiklerinde direnmişsiniz" diyor. Bunun üzerine büyükbabam "ben buraya milletin iradesiyle geldim, milletin iradesiyle giderim" diyor.

Hatta sonrasında silahla, gelenleri vurmayı düşünüyor...

Kendi bana anlatmıştı. "İçimden bir ses katil olma diyor" Bunun üzerine tabancayı kendi şakağına yönlendirecekken...

Yani bir intihar..

Evet kesinlikle, intihar etmeyi düşünüyor.

Ama araya giriyorlar...

Sonra o tabancayı gasp ettiler. Biz daha sonra tabancayı geri alabilmek için dava açtık ve tabancayı geri aldık.

Peki sonrasında hiç Bayar'ın intihar edemediği için pişman olduğuna ilişkin konuşmalar oldu mu? Çünkü çok kırgın ve üzgündü.

Kırgınlık konusunda, çok gayri tabii olaylar oldu, üzüntülü günlerdi. Sevenleri için de çok sıkıntılı günler geçti. Ama tarihe baktığımızda hakikaten yüzkarası bir dönem. O yüzden bu kırgınlığı, üzüntüyü fertlere indiremiyorum, tabii fertler de çekmişler. Mesela kime kırılırsınız? İtibar ettiğiniz kişi sie yanlış harekette bulunursa kırılırsınız. Kime kırılacaktım? Muhalefete mi, yoksa bir avuç darbeciye mi kırılınacaktı? Onlar tabii söz konusu değil. Belki kendi yakınında olan insanlara... Onlardan beklediği davranışları göstermediği için..

Destek olmayanlara, hayal kırıklığına uğratanlara...

Dava arkadaşlarından olmuş olabilir..

Sonrasında sizin hayatınız da çok zor oldu değil mi?

Çankaya Köşkü'nde kaç gün kaldık hatırlamıyorum. Kısa bir süre içinde hazırlanıp apar topar ayrıldık. Bir bavulla ayrıldık. Diğer eşyalar Atatürk Bulvarı'nda anneannemin bir evi vardı oraya gönderildi. Biz İzmir'e götürüldük.

Ev hapsiymiş.

Evet. Kızkardeşlerim, annem, anneannem, teyzem Çeşme'deki evimizde ev hapsine alındık.

Nasıl bir ev hapsiydi bu?

Kapıda bir manga asker, çeşitli noktalarda nöbet tutarlardı. Başlarında bir teğmen vardı, yaz süresi boyunca bu teğmenler değişti. Bizim dışarıya çıkmamız, herhangi birinin içeriye girmesi yasaktı.

Mesela alışverişi nasıl yapıyordunuz?

Küçük kağıt parçasına neler istediğimizi yapıp parayı veriyorduk. Yoğurt alındıysa mesela kaşıkla içi karıştırılırdı, gelen her şey kontrol edilirdi. Mektuplarımız açık olarak bize verilirdi, bizim yazdığımız mektupları da açık olarak verirdik. Biz ev hapsindeyken hem babam hem de büyükbabam Yassıada'daydılar. Yassıada2ya yazılan mektupların 50 kelimeyi aşmaması gerekirdi. Onlardan gelen mektuplar da belli bir kağıda yazılırdı. Mektubun da belli bir sınırı vardı. Ben resim yapmayı çok severdim, resim yapardım.

Ne çizip yollamıştınız?

Manzara çizerdim, denizi çizerdim, ağaçları çizerdim. Renklendirmek için de çiçekleri kullanırdım.

O boyalar ellerine ulaştı mı peki, biliyor musunuz?

Bir kısmı ulaşmıştır, bir kısmı ulaşmamıştır. Onlardan gelen mektupların da bir kısmı gelmezdi. Bir kısmı sansürlenirdi.

Gazete girmesine izin verirler miydi?

Her sabah gazeteleri almak isterdik. Ama mesela önemli bir durum olduğunda gazeteleri vermezlerdi. O zaman analardık ki fevkalede bir durum var. Bir fikri girişimde bulanacağız ya da memnun olacağız, her neyse o günlerde vermezlerdi.

Yassıada'da işler çok zordu tabii ama bence geride kalanların da işi çok zordu.

Çok zordu. Çünkü DP teşkilatından kişilere düşük denirdi. DP yandaşlarına da kuyruk denir. "Yılanın başını ezdik, bunlar da kuyruk" diye bir açıklaması vardı bunun.

Ama bu ciddi tacize varacak şekilde değil mi? Çocuklara da "kuyruk çocukları" derlermiş.

Çocukların da taciz edildiğini biliyorum. Mesela 1980'e kadar 27 Mayıs bayram olarak kutlandı. Tabii Türkiye'nin büyük çoğunluğu için bir matem günü ama bu bir bayram olarak dayatıldı. Ders kitaplarında da 27 Mayıs2ı metheden bölümler vardı. DP aileleri çocuklarına sınavlarda mutlaka buna benzer sorular sorulurdu.

Sizin de başınıza gelmiş. Öğreniminizi bir ara sürdürememişsiniz değil mi?

İlkokulu biterecektim. Tabii Ankara'dan ayrılınca sınavlara giremedim. Annem ilkokulu bitirebilmem için Çeşme'de dilekçeler yazdı, sınavlara girmek istediğime dair. Herhangi bir cevap alamadık. Sonra bir gün bizim başımızdaki teğmen bir askeri ciple geldi. Beni de nereye götürdüklerini söylemediler.

Siz ne hissetiniz o zaman? Çocuksunuz yani..

Olayların akışıyla birlikte hareket ediliyordu, zannediyorum. Bu arada bütün okullar tatildi. Bomboş bir okula götürdüler. Orada bir komisyon kurmuşlar. Beni sınava aldılar. İnönü savaşlarını sordular, matematik sordular. Ama dediğim gibi bu sadece bana karşı değildi. DP'li olduklarını bildikleri herkese yakınlarını zor durumda bırakacak soruları sormaya özen gösterirlerdi.

O dönemde devlet okullarının hiçbiri sizi almamış.

Almadı. Biz bir yaz Çeşme'den Yassıada davalarının başlamadan önce yine dilekçeler yazıldı. İstanbul'a gelmek istiyorduk. çünkü hem babama hem de büyükbabama avukat bulmak istiyorduk. Yassıada'ya daha yakın olmak için, belki de görüşme imkanı olabilir diye düşünmüş olabilir annem. Bu arada annemim Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde doçentliğe hazırlandığını biliyorum. O arada annemi de işte çıkardılar. Ama annemin işine son verildi ama işine son verilen çok insan vardı. Buna benzer girişinmler sonra da devam etti.

Siz o dönem mecburen İngiliz kız ortaokullarına gitmişsiniz.

Bir yıl evde çalıştım. İki hoca tuttular. İngilizce'ye takviye yapıyordum. Diğeriyle galiba Türkçe çalışıyordum. Bizi gözetleyenler olurdu, telefonlar dinlenirdi. Gelenler yine taciz edilirdi.

Siz genç kız olmaya adım attığınız o dönemde soruyordunuz herhalde "Ne oluyor?" diye?

Sorduğumu hatırlamıyorum.

"Avukat tutmaya gerek yoktu galiba" diyorsunuz.

Baştan belliydi. Yassıada'da avukatlık yapanların bir kısmı yakınları olan kimselerdi. İzzet Akçan'ın oğlu ve kızı avukatlığını yapmıştı. Yani yakınlardan avukatlık yapan vardı. Bizim birinci avukatımız darbecilerin doğrultusunda hareket etmek üzere bize gönderilmiş biriydi. avukat bulmakta zorlandık. Bir kere bütün hesaplar bloke edilmişti. Aile yakınlarımızdan Yusuf Ziya Öniş, Latif Mardin'in babasıdır, dairesini satıp avukat bulmak istedi. Yakınlarımızdan böyle şeyler de gördük.

Ya da çok genç avukatlar vardı..

Hüsamettin Cindoruk 27 yaşındaydı.

"İdamlar belliydi zaten" diyorsunuz...

İdam olacağı şu sebeple belliydi. "Eğer bu insaların suçu yoksa darbe niçin yapıldı?" Bir darbe yapılmış ve darbe mahkemesinin kurulması gerekiyordu. Bugün baktığımızda mutlaka bu davaların sonunda çok vahim suçların bulunması ve cezalrın verilmesi gerekiyordu. Yoksa darbecilerin kendileri suçlu durumda olacaklardı. Bence onlara fikri çalıştıkları birtakım hukuk profesörleri verdiler.

Acı tarafı da o değil mi? Akademisyenlerin desteklemesi..

İçim acıyor mu? Bilemiyorum. Böyle bir durum var.

Cezaevi müdürlüğüne el altından "İmralı" söyleniyormuş..

İnfazlar İmralı'da olacaktı. Ona bir gün talimat geliyor. Hazırlık kurulması gerektiği söyleniyor. 80-90 tane sandık kurulması söyleniyor. İmralı'da kereste nereden bulunacak? Bunun üzerine römorkla kereste getiriliyor. İmralı Cezaevinin müdürü "bu hazırlıkları nasıl belli etmeden yaparım" düşüncesiyle mühimmat depolanacağını söylüyor. Futbol sahası yapacağız, diye de darağaçlarını hazırlıyor. İlk başlarda çok sayıda idam yapılması bekleniyordu. O zamanın kanunlarına göre o yaşta bir kimsenin asılması gerekiyordu. Sırf büyükbabamı asabilmek için o kanunu değiştirdiler.

Yaş haddinden dolayı mı yoksa kamuoyunun çok fazla tepkisini çekeceğinden dolayı mı öyle bir karar çıkmadı?

Bunu tam bilemiyorum. Niçin sonra 3 kişiyle sınırladılar. Bunun tabi hazırlıkları vardı. Bazıları "Kennedy'nin mektup yazdığını biliyoruz." İngiliz Karaliyetinden mektup yazıldığı söylendi. Kraliçe'nin önderliğinde bir girişim yapılması arzu ediliyor. Ama şimdi niçin sadece Bayar için olsun?

Daha ışığa çıkmamış çok şey var aslında değil mi?

Ben devlet adamlarının mektup yazdıklarını ve bu işin yapılmaması gerektiğini biliyorum. Ama niçin bu şekilde gelişti olaylar tam bir fikrim yok.

haberturk



Bu haber 539 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,406 µs