korkusu | " /> korkusu | "/>

En Sıcak Konular

Özkök'ün korkusu

8 Temmuz 2008 19:29 tsi
Özkök'ün korkusu Son Ergenekon gözaltıları belli ki Ertuğrul Özkök'ü çok düşündürmüş. Özkök, Bahçeli'nin "korku imparatorluğuna mı dönüştürülüyoruz?" sorusundan esinlendiği yazısında, "darbe" değil de "darbeci" sanılmaktan duyduğu "enteresan" korkuyu anlatıyor..

Ertuğrul Özkök/Hürriyet

5 derste nasıl darbeci olunmaz

GEÇEN hafta bir sabah toplantısında arkadaşlara şakayla sordum: "Siz telefonda darbe geyiği yapmayan bir Türk tanıyor musunuz?"

Arkadaşlar merakla yüzüme bakarken, "Ben bir kişi tanıyorum" deyip devam ettim:

"Ben..."

Telefonlarımın 20 yıldır dinlendiğini çok iyi biliyorum.

Her Türk vatandaşının "Telefonum dinleniyor" paranoyası vardır.

Bu paranoya bende hakikate dönüşmüştür.

O nedenle telefon konuşmalarında, her şeyin şakasını yaparım, bir tek "darbe şakası" yapmam.

* * *

Ancak artık korkumuz dinlenmenin ötesine geçti.

Şimdiki korkumuz, "Konuştuğumuz şeyler acaba hangi tarafa çekilir, altında neler aranır, nelere yorulur ve hangi dosyalara sağlam delil olarak girer" endişesidir.

Mustafa Balbay’ın sorgulaması, bu endişemizin yersiz olmadığını hepimize ispatladı.

Önce bu soru ve "belgelerle" bir insan nasıl gözaltına alınır diye şaşırdım.

Asıl vahimi ise arkasından geldi: Bu soru ve belgelerle bir insan nasıl "tutuklanma" istemiyle mahkemeye sevk edilir?

Buna inanamadığım için aklıma şu soru geliyor:

Acaba Balbay, kendisine sorulan soruları ve gösterilen belgeleri tam olarak anlatmadı mı?

Eğer anlattıysa ben bu sorgulamadan şu sonuçları çıkaracağım:

Bir:

Artık hiçbirimiz kendimizi emniyette hissedemeyiz. Hepimiz her an evimizden alınıp götürülebiliriz.

İki:

Artık telefonda bırakın darbe şakası yapmayı, AKP’ye yönelik en küçük eleştiriyi bile yapmamalıyız.

Çünkü bu eleştiri, yarın bir gün önümüze "darbe delili" olarak çıkabilir.

Üç:

Okuyuculardan gelen fakslara, gönderilen davetiyelere çok dikkat etmemiz gerekir. Çünkü, herhangi birinin bize gönderdiği davetiye, bir yorum, tutuklanma nedenimiz olabilir.

Dört:

Kimlerle konuştuğumuza, davet edildiğimiz yerlerde kimlerle yan yana geldiğimize dikkat etmeliyiz. Çünkü o insanlardan herhangi biri terör örgütü mensubu ilan edilirse, bu bize de bulaşabilir. Zaten "Medya ayağı eksik" diyen bir koro, her gün gammazlamaya devam ediyor, hayatımız anında kayabilir.

Beş:

Yabancı büyükelçiliklerden, özellikle de ABD Büyükelçiliği’nden gelen davetlere kesinlikle katılmamalıyız. Hatta mümkünse, davetiyeleri geri gönderip, bunu da dinlenen telefonumuz aracılığıyla hakkımızda dosya hazırlayanlara iletmeliyiz.

Tabii bütün bunları yapmak yine de yeterli olmayabilir.

Başka biri başka biriyle konuşması sırasında, sizin adınızı da telaffuz etti mi, ayvayı yediniz demektir.

Çünkü işleyen mantık, "O söylemişse doğrudur" mantığıdır.

Tabii bir de şansınıza, kimliği belirsiz bir "gizli tanık" düşmemişse...

* * *

Orta ve lise döneminde en çok dinlediğimiz hikáyelerden biri Abdülhamid dönemi jurnalciliği ve istihbaratçılığıydı.

Bunun nasıl bir duygu olduğunu bir türlü anlamazdım.

Artık anlıyorum.

Güya "derin devleti" çökertmeye çalışıyoruz ama yerine gelen devletin ondan daha sığ, daha müşfik olacağı konusundaki umudumuz da giderek azalıyor.

Yine de içimde hálá, bekleyip iddianameyi görmemiz gerektiğini söyleyen iyimser bazı kırıntılar kaldı.

Bu yazdıklarımı art niyetli bir yaklaşım olarak da okuyabilirsiniz, iyi niyetli ve yapıcı bir eleştiri olarak da...

Ben samimi olarak, yaratılan bu ürkütücü havanın, "Ergenekon" denilen ilişkiler ağını ortaya çıkaracak sağlam bir soruşturmanın itibarını ve gücünü azaltacak endişesiyle yazıyorum.

Devlet içinde böyle bir örgütlenme varsa bunun ortaya çıkarılması hepimizin lehinedir.

Ama şu ana kadar soruşturmanın yürütülüş biçimi, sızdırma yöntemleri, uçurulan balonlar ve bazı sorgulamalarda belge diye ortaya konan şeyler, sorulan sorular, bizde samimi bir araştırmadan çok, etkili bir "sindirme" operasyonu izlenimi yarattı.

Öte yandan Genelkurmay’a gelen gazetecilerin konuşmalarının görüntüleriyle kaydedilmesi, başka komutanlara ait özel bilgilerin özel arşivlerde saklanması, bir takım hareket planlarının hazırlanması da insanı ürkütüyor.

Böyle olunca da ister istemez insanın aklına Devlet Bahçeli’nin tespiti geliyor:

"Ülkemiz gerçekten bir korku imparatorluğuna mı dönüştürülüyor?"



Bu haber 511 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,468 µs