Son Başbuğ kim olacak?

8 Temmuz 2008 16:57 tsi
Şimdi merak edilen şu; MHP’nin unuttuğu söylenen ulusalcılığı, ülkücü kulvarını Yazıcıoğlu doldurabilecek mi? İç ve dış dinamiklerin zamanlaması uygun mu? Ve Yazıcıoğlu, Türkeş’ten sonra hiçbir ülkücünün söylemeye cesaret edemediği ‘yeni

Bugün Büyük Birlik Partisi’ne yakınlığı ile tanınan milli ocak sitesi, Türkiye’deki milliyetçi/ülkücüleri yeni bir tartışmaya davet etti. Daha doğrusu buna zorlayıcı bir açıklama yaptı.

Türk milliyetçi ve ülkücü camiası için tartışılmaz olan “Başbuğ”luk makamına, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu aday gösterdi ve bu ünvanla da tanıdı.

“Başbuğ” ünvanı milliyetçi kesim açısından oldukça hassas bir makam. 1997 yılında hayata veda eden Alpaslan Türkeş, bu ünvanı “tartışmaya uğramadan” taşıyan son liderdi.

Türkeş’in hayattan ayrılması ve Devlet Bahçeli’nin partinin yönetimini ele almasından sonra, ülkücüler için kutsal bu unvan bir anlamıyla lağvedildi. “Başbuğ”luk merhum Türkeş ile birlikte pratikte sona erdi.

Ancak teoride bununla ilgili tartışmalar bir süre daha devam etti. Şimdi bu şekilde yeniden gündeme gelmesi, “Başbuğ’luk olsun mu olmasın mı” tartışmalarından öte, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Başbuğ ilan edilmesi, kamuoyunun geniş kesimine ne denli sirayet eder bilinmez ama, ülkücü camiayı meşgul edecek gibi.

Bu açıklamanın zamanlaması da tartışılacağa benziyor. Çünkü dün, Hrant Dink davasının tutuklu sanığı Yasin Hayal, adliye nezarethanesinin penceresinden, “Yaşasın Alperen Ocakları, yaşasın Büyük Birlik Partisi, iktidara yürüyoruz" diye bağırmış, Muhsin Yazıcıoğlu’na selam göndermişti.

BBP lideri bu selamı almadı. Almadığı gibi “Bu kişilerler bir arada bulunmamız kabul edilemez” mealindeki sözlerle “ideolojik bir ortaklığı” da reddetti.

MHP’ye göre BBP’nin durumu?

Milliyetçi kesimdeki tartışmayı aslında uzun süredir bir ayrışma olarak görmek mümkün. Milliyetçi Harekat Partisi ve Büyük Birlik Partisi arasında sadece siyasi parti rekabeti dışında ideolojik bir kopuş da yaşanıyor.

BBP bir kenara bırakıldığında, MHP’ye yönelik eleştirilerin başında AKP ile olan “dayanışması” geliyor. Cumhurbaşkanı seçim sürecinde MHP’nin Genel Kurul’a katılarak verdiği destek milliyetçi camiada unutulmuş değil.

CHP kadar MHP’yi de kapsayan, “AKP’ye koltuk değneği” oluyor eleştirileri de bu ve benzer tutumlardan besleniyor. MHP’nin milliyetçi düsturlardan ve geleneklerden koptuğu iddiaları ülkücü gündemin ağırlıklı konularından.

Keza, MHP liderinin TBMM’de DTP’li vekillere gösterdiği yakınlık ve gazetelerin birinci sayfalarını dolduran sıcak “tokalaşma” görüntüleri de bu listeye ekleniyor.

Bunun dışında MHP’nin iç dinamikleri ile ilgili uygulamaların, partiye oy versin vermesin tüm ülkücüler üzerindeki menfi etkisinden bahsedenler de çok.

Örneğin Ülkü Ocakları’nın kapatılmasına ilişkin kararlar ya da Erciyes Kurultayları’na son verilmesi milliyetçilerin MHP’ye bakışında soru işaretleri yaratıyor. MHP’nin kendi çizgisinden, merkez sağa, daha liberal ve daha muhafazakar bir ortamaya kaydığı yorumları sık duyuluyor.

Bunların ötesinde MHP’nin askerle ilişkisinin de yeniden tanımlandığı analizine de sık rastlanıyor. Ordunun Kuzey Irak’tan “zamansız” döndüğü fikriyle Devlet Bahçeli’nin ağzından çıkan eleştiriler, partiye protesto çelenki bırakan emekli subayların kovalanması ile sona ermişti. Asker ile MHP arasındaki soğukluğun hangi aşamada olduğu şu an pek bilinmiyor.

Sonuç olarak MHP Genel Merkezi kendisine yönelik bu eleştirilere ne kadar ikna edici açıklamalar yapsa da-ki bunlar da pek sık ve net işitilmiyor-partiye milliyetçi tabandan gelen “ulusallıktan koptu” eleştirisi yükseliyor.

Şimdi merak edilen şu; MHP’nin unuttuğu söylenen ulusalcılığı, ülkücü düsturları ve milliyetçilik kulvarını BBP veya Muhsin Yazıcıoğlu doldurabilecek mi? İç ve dış dinamiklerin zamanlaması bunun için uygun mu?

Ve nihayet Muhsin Yazıcıoğlu, Türkeş’ten sonra hiçbir ülkücü liderin ağzına almaya cesaret edemediği “yeni Başbuğ benim” cümlesini zikredebilecek mi?

Bu haber 2,619 defa okundu.