En Sıcak Konular

İsrail'in yasakladığı Falk konuştu

5 Temmuz 2008 15:08 tsi
İsrail'in yasakladığı Falk konuştu İsrail'in İsrail ve Filistin topraklarına girişini yasakladığı Uluslararası Hukuk uzmanı Richar Falk. "İsrail, işgal politikasını uygulamak için uzun zamandır kollektif ceza biçimlerine başvuruyor. Kollektif ceza Hamas'ın 2006'daki seçim zaferine sad

Linda Mamoun'un Richard Falk'la röportajı:

"Tarihi sırf jeopolitik kuvvetlerin yaratığı olarak görmemek önem taşır.  Popüler direniş, tarihin seyrini değiştirmiştir. Sömürgeden kurtuluş hareketi, ırk ayrımcılığı hareketi, Doğu Avrupa halklarını Sovyet tahakkümünden kurtarma hareketleri, tüm bunlar mevcut jeopolitik yapılara kafa tutan mücadelelerin örnekleridir." -- Richard Falk


Richard Falk, kırkdört kitap ve düzinlerce makaleyi sığdırdığı 50 yıldan biraz daha fazla süren ilmi bir hayat boyunca, hem sağ hem de sol kanattan şimşekleri üzerine çekti. Princeton Üniversitesinden emekli Uluslararası Hukuk Profesörü Falk, ABD müdahaleciliğinin  en önde gelen eleştirmenlerinden biri olarak tanınıyor. Sadece bu şöhretine bakmak, pek çok dış politika şahini tarafından neden sevilmediğini de açıklamaya yetecektir. Fakat yakın geçmişte sergilediği duruşlardan bazıları – Afganistan işgalini desteklemesi, 9/11 için bağımsız soruşturma yürütülmesi çağrısını yapması – bu kez soldakilerin hiddetini celbetti. İsrailin Batı Şeria ve Gaza üzerinde yürüttüğü politikalara yönelttiği eleştiriler diğer tüm şeylerden daha çok tartışmaya yol açmıştır denilebilir. Tüm bu konuların ele alındığı söyleşimiz, Mart ayında BM tarafından Filistinde insan hakları özel raportörlüğüne atanmasına denk geldi. 


Falk, seçkin bir akademik modelin tam da kendisidir. Konuşurken başını dikkatlice sallamak gibi bir âdeti var. Konuşmasında ise sükûnet hissi veren ölçülü bir ritim. Falk, gelecekteki barış görüşmelerinin karar vericisi olmayacağını biliyor ancak ümidi o ki  İsrailin işgal politikaları hakkında yürüttüğü soruşturma, o görüşmelerin yürütülmesine destek verecek olan bilgiyi Uluslararası topluma ve gelecekteki yönetime sağlamış olacaktır. Gözünü ileriye çeviren Falk, "yeni Amerikan başkanı, Bush'un Ortadoğu yaklaşımının mirasıyla başa çıkmak zorunda kalacak ancak   ilerleme fırsatları da olacaktır –  şayet politikalar  uluslararası hukuka saygı temelinde yürütülürse" diye belirtti. 


BM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun 2001 yılında Filistin Topraklarında yürüttüğü çalışmada hizmet etmesinin yanısıra Santa Barbara, California Üniversitesinde seçkin misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Geçen yıl, Denver Üniversitesi Korbel School of International Studies'de Leo Block Profesörlüğü verildi. Denver'de verdiği bir dizi ders sonrasında akademik özgürlük, küresel yönetişim ve Irak işgali hakkında konuştuk. 


Geçen yıl hakkında çokça konuşulan bir makale (Slouching Toward a Palestinian Holocaust )yazdınız. Makalenin yayınlanmasından bu yana İsrail politikalarını eleşirirken, şu yakın zamanlarda BBC mülâkatında olduğu gibi "olağanüstü dil" kullanmaktan dolayı hücuma uğramaktasınız. 


BBC mülâkatı, söylediklerimden şart ve kayda dayalı bazı şeyleri yok ederek yayınlandı. Holokost ve Nazi politikalarına yapılan göndermeler lafzi mukayeseleri hedeflememişti; izlenen bu politikaların, bilhassa Gaza'daki, değiştirilmedikleri takdirde holokostvâri anlam sırtlayacaklarını gösterme niyeti taşımıştı. Tüm bir halkı muhalefet ve direnişten mesûl tutan bir zihni yapı, bir tür kollektif ceza halet-i ruhiyyesini ete kemiğe büründürür ki Nazilerin yahudilere karşı yapıp ettiklerini gerekçelendirdikleri usulün özelliğidir.  Fakat benim niyetim, bağırdığında işitileceğin bir hissiyata dayanmaktadır ve bir savı dile getirmenin en iyi yolu her halde bu değildir. O terminolojiyi kullanmaktan imtina edecek donanımdayım ancak izlenen politikaların karakteri hakkındaki endişelerimi değiştirecek donanıma sahip değilim. 


Özel raportör rolünüzle yeni BM İnsan Hakları Konseyine rapor sunacaksınız. Bu organla ilgili olarak, The Economist'in 24 Nisan tarihli sayısından alıntıyla ifade edecek olursak "tıpkı selefi gibi o da siyasete bulaşmış o da taraf tutarak İsraili şamar oğlanına (one sided Israel-bashing) çevirmeye niyetli" diyenlere karşı tepkiniz nedir? 


Soru, önceki özel raportör John Dugard'ın taraf tutarak İsraili şamar oğlanı yaptığını ima ediyor. Fakat seçkin bir Uluslararası hukuk profesörü olan Dugard'a tarafsız profesyonelliğinden dolayı tüm dünya'da hayranlık beslenir. Gerçekler tarafsızca olduğu gibi rapor ediliyor ve ardından Uluslararası İnsani Hukuk noktasından yorumlanıyor. Şayet bu gerçekler uluslararası kuralların sürekli ihlal edildiğine işaret ediyorsa bu durumda gerçeklerin hukuki yorumları mütecâvize karşı tek taraflı ve eleştirel olmak durumundadır. İtiraz kaldırır bir davranışın sıkı bir hesabını "tartısız" olduğu nedeniyle reddetmek taktik oyalamadır. Şayet denge/tartı hakikatte yok ise değerlendirmesine de yansımamalıdır.


Bundan dolayı Dugard'ın yazdığının dengeli bir rapor olduğunu söylüyorsunuz. BM'in küresel yaklaşımı dengeli mi? Daha belirli söyleyecek olursak İnsan Hakları Konseyi kendisini geniş bir dağılım gösteren çatışma alanlarındaki insan hakları ihlallerini inceleyen bir örgüt olarak mı kurdu  veyahut İsraili hedeflediği iddialarında hakikat payı var mı?


İnsan Hakları Konseyi aşırı seçici olmakla, İsraili çokça eleştirmekle, üçüncü dünya ülkelerine karşı  müşfik davranmakla itham ediliyor. Her hangi bir siyasi kurum önceliklerini şüphe yok ki üyelerinin kaygıları temelinde belirleyecektir.  İsrail ve Filistinin kötü durumunun mercek altına alınması bu bakımdan şaşırtıcı değildir. Neticede BM'in Filistine karşı 1947'deki toprakta manda'nın taksimi çabasına kadar geriye giden özel bir sorumluluğu vardır. BM nokta-i nazarından  hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin geleceğine hitap etmek üzere girişilen yarım kalmış bu çaba bir anlamda BM gündemindeki çözüme kavuşturulmamış en büyük meseledir. Bunun ötesinde, İsrailin Batı Şeria ve Gaza'yı uzatmalı işgali, uluslararası tecrübede emsalsizdir ve Filistinde çok büyük acılara yol açmaktadır. İnsan Hakları Konseyi'nin Kuzey Kore ve Burma dahil ciddi insan hakları endişelerinin olduğu diğer durumlarda da özel raportör atadığını kaydetmeliyiz.


İnsan Hakları Konseyi'nin, İsrail'in uluslararası insani hukuku ihlal etmesine göz yumması bağışlanamaz. Kaynakların sınırlılığı, jeopolitik baskılar ve kör noktalar, ciddi insan hakları ihlallerini içeren diğer durumlara benzer ciddiyetle niçin hitap edilmediğini açıklamaya yardım eder. Fakat benim tecrübem şu ki İnsan Hakları Konseyi, özel raportörlerine belirli bir durum hakkında rapor yazmaları için tam serbestiyet vermekte ve resmi görevlerinin ifasında profesyonel tarafsızlık ilkelerine bağlı kalmalarını talep etmektedir. 


Nisan ayında İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Arye Mekel, sizin özel raportör olmanıza  "şayet İsrail'in Naziler gibi olduğuna zaten inanmaktaysa nasıl adil olabilir?" diyerek tepki gösterdi. Fakat İsrail hükümeti ve Bush idaresi Hamas'ı Nazi rejimine benzetmeyi âdet haline getirdiler.  Bush idaresi Hamasla yürütülecek bir diyalogu, Nazileri yatıştırmakla kıyasladı şu yakın zamanlarda. Bu beyanlardaki komedi, İsrail'in Gaza'yı işgaline şahit olanların gözünden kaçmadı ve bu işgal geçmişin mahkum edilen işgalleriyle çarpıcı sayıda benzerlikler taşıyan bir işgal. 


İsrail,  işgal politikasını uygulamak için uzun zamandır kollektif ceza biçimlerine başvuruyor. Kollektif ceza Hamas'ın 2006'daki seçim zaferine sadece bir tepki değildir. O, onun bir uzantısıdır [Hamas'ın zaferi, kollektif cezalandırmanın sonucudur]. Ve Gaza vâkasında kesinlikle görülmektedir ki  bir siyasi hareket olarak Hamas'ı, asgari olarak, imha edecek siyasi sonuçlar yaratma ve muhtemelen, daha ihtirasla, sefâlet, rezâlet ve  acziyet duygularını kışkırtarak  Filistinlileri mücadelelerinden vazgeçmeye ikna niyeti taşıyor.
 


Özel raportör olarak neyi başarmayı ümit ediyorsunuz? 


Benim ümidim ve çetin olduğunu bildiğim bir tayini kabul etme sebebim, işgal süresince izlenen İsrail politikalarının insani sonuçlarını yapabileceğim en iyi şekilde tasvir etmeye çalışmak ve uluslararası insani hukuk'un uygulanabilir standarları uyarınca bu politikaların değerlendirmesini yapmaktır. Ve bunu yapmaya muktedir olduğum kadar dürüstçe ve tarafsızca yapmak. Benim atanmamla ilgili İsrail'in resmi tepkisi, İsrail veya Filistin topraklarına girmeme izin vermeyeceğini ilan etmek oldu. Bu kısıtlama, yürürlükte kalırsa şayet, elbette ki gerçek/lik/lerin doğrudan ifşa olmasını sınırlayacaktır. Ancak sanırım doğrudan ifşaya şahit olmadan da bu rolü yerine getirmek tam olarak mümkündür. Girişimi engellemek vazifemi karmaşıklaştırır fakat ifâsını imkansız kılmaz. 


İsrail kararını değiştirir mi sizce?


Ümit ederim ki değiştirir ancak İsrail hükümetinin mevcut duruşunu değiştireceğini ummak için elimde bir sebep yok.


Bu bizi küresel yönetişimin bir çok zorluğuna geri götürüyor. İşgal edilmiş topraklardaki İsrail politikalarının incelenmesi, küresel yönetişimin inşâsıyla nasıl uyumlu olabilir?


Sanırım, dünya düzeninin normatif/kaidevi mimârisi olarak adlandıracağım şeyin bir parçası bu. Dünyadaki belirli hassas çatışma bölgelerinde insan hakları ve uluslararası insani hukuk bakımından bir izleme girişimi mevcut. İşgal altındaki Filistin, en hassas belki de en hassas çatışma bölgelerinden birisidir. Bu işgalin yol açtığı gerçek/lik/lerin dünyanın büyük bir kısmına âşikar olmasının bu anlamda gösterilecek asgari bir çaba olduğu savunulabilir 


Küresel yönetişim çok çeşitli şekillerde anlaşılan bir yapıdır. Bir açıdan uluslararası insani hukuka uygunluk değerlendirmesidir şüphesiz. Benim rolüme, bu uygunluğu izlemek veya ihlal alanlarını yahut riayetsizliği teşhis etmek şeklinde bir tanım getirilebilir.  

Belirli BM organları diğerlerinden daha başarılı görünüyor. Örneğin, Dünya Gıda Programı ve Dünya Sağlık Örgütü yıllardır hayli başarılılar. Ancak insan hakları çabaları özellikle de İsrail ve Filistinle ilgili olanı, bütünüyle başarısız. ABD nüfuzunun doğrudan bir sonucu mudur bu?

Evet, şüphe yok ki BM önemli jeopolitik muhalefetle karşılaştığında son derece zayıf düşer ve İsrail-Filistin çatışmasındaki o jeopolitik muhalefeti örgütlemenin mesûliyeti de ABD'ye aittir. Birleşmiş Millerleri savunmasız bırakmaktadır. BM'in salahiyet alanında uluslararası insan haklarına etkin bir şekilde arka çıkmasını kesinkes sınırlayan bir nevi jeopolitik veto mevcuttur.

Aynı zamanda, ABD'nin siyasi iradesini bertaraf eden, küresel manzarının gözlemcilerinin beklentilerini bertaraf etmiş bir çok siyasi gelişim de söz konusudur. Güney Afrika'nın barışçıl dönüşümünü hiçkimse tahmin etmemişti. ABD'nin Vietnam'da yahut şimdiki Irak savaşında mağlup olacağını da hiçkimse tahmin etmemişti. Tarihi, bu jeopolitik kuvvetlerin yaratığı olarak gören karşıt hatayı yapmamak önemlidir. Popüler direniş, tarihin seyrini değiştirmiştir. Sömürgeden kurtuluş hareketi, ırk ayrımcılığı hareketi, Doğu Avrupa halklarını Sovyet tahakkümünden kurtarma hareketleri, tüm bunlar mevcut jeopolitik yapılara kafa tutan mücadelelerin örnekleridir. Bundan dolayı sanırım engelleri kabul etmek önemlidir ancak onların korkumasına öyle çok da izin vermeden.

İsrail-Filistin çatışmasının,  kendi ömrü hayatınız müddetince, adil bir çözüme kavuşacağını düşünüyor musunuz?

Filistin'in self determinasyon / hür irade mücadelesinin kendi hayatım müddetince adil bir çözüme kavuşacağını tahmin etmiyorum. Diğer yandan, bahsetmiş olduğum bazı tarihi gelişmeleri de tahmin edememiştim. Bu nedenle tarihsel ileri görüşlülüğün sınırları olduğunun tamamen farkındayım. Ve dolayısıyla inanıyorum ki çatışmanın daha adil bir çözüme kavuşması için yürütülen mücadele kesinlikle zahmete değerdir zira muhalif güçler arasındaki dengeyi, evvelki görüş açısından imkansız değilse de ihtimal dışı görüneni imkana kavuşturacak bir şekilde neyin değiştireceğini bilmiyoruz.

İsrail'de, liderliğinin gerçek çözüme karşı daha açık bir tutum takınacağı gelişmeler sualden beri değildir. Bunun gibi karmaşık bir durumda, bugün mümkün olan hakkındaki kötümserliğimizin alnını karışlayacak bir çok şey meydana gelebilir. Haksız yere iyimser olmak için zemine sahip olduğumuz anlamını taşımaz bu. Bunun anlamı, mevcut halden rahatsız olmak için yeterince belirsizliğin ve bir çok sebebin mevcut olduğudur. Bundan dolayı da Filistinlilerin ve İsraillilerin daha iyi bir geleceğe sahip olmalarını teminat altına alacak mümkün olan herşeyin yapılması uğruna halledilecek esaslı bir dava var elimizde.

Burada, ABD'de, iyimser olmak için pek fazla neden görünmüyor. Bir çoğumuz, sonraki Amerikan yönetiminin İsrail ve Filistin politikasında yeni bir yola girip girmeyeceğini merak ediyor.

Olumlu beklenti çok da fazla taşımıyorum. Anayasal demokrasi iddialarına rağmen İsraille aramızda yakın bağlar tesis ettik ki ana mecradaki siyasi aktörlerin bu yakınlığı yapıcı şekilde de olsa sorgulamasına izin vermiyor. Bu yüzden, adaylardan herhangi birinin kısıtlayıcı bu kamuoyu kanaatine karşı meydan okumaya  nasıl cüret edeceğini yahut güdüleneceğini görebilecek siyasi muhayyileye sahip değilim. Fakat, Amerika dünya değildir ve İsrail dahil başka yerlerde pek çok tartışma yürümektedir. Ve Jimmy Carter'ın Hamasla yakınlaşma çabalarına gösterilen sert tepkinin derecesi hafife alınmamalıdır zira tepkilerin derecesi, onun söylediklerinin ve yaptıklarının öneminin bir yere kadar tasdik edilmesidir. Kamusal söylem üzerindeki üstünlükle hasmâne tepkiler  göstermemelidir. Carter, merkez medyada tümden susturulmuş da değildi. Larry King ile mülâkat yaptı. New York Times ve Washington Post'un op-ed sayfalarında çokça yer verildi. Bu nedenle, söylediklerine ve yaptıklarına karşı gösterilen tepki, sanırım çok daha girift.

İsraile verilen kayıtsız şartsız desteğe karşı artan bir huzursuzluk var. Amerikan politikalarının, Amerikan ulusal çıkarlarını yansıtmadığına dair bir çeşit huzursuzluk. Bu durum, örgütlü İsrail taraftarlarını çok kızdırıyor ve bundan dolayı da Amerikan fikir birliğine resmi düzeyde  itiraz edilmesinin herhangi bir işaretine aşırı tepki gösteriyorlar. Ancak, kamusal alana hâkim olmadaki başarılarını şişirmeyeceğim.

Yıllardır yaptığınız beyanlarınızdan dolayı David Horowitz'in En Tehlikeli 101 Akademisyen listesinde adınızın geçmesi şerefine nail oldunuz. Beyanlarınızın arzu edilen sonucu aldığını söyleyebilir misiniz?

Meydana gelen hâdiselerin ihmal edilen veya tartışmalı yönlerini daha fazla insanın kavramasına imkan verdiğini ümit ederim. Beyanlarıma, kendimi bilgiye, ilmi hayata tahsis etmiş bir kişi olarak dikkate aldığım ölçüde, hakikat arayışına teslimiyet rehberlik ediyor; hem üniversitede hem de toplumda. Ve bunlar, medya tarafından veya ulusal siyaseti şekillendirme sorumluluğunu uhdesinde bulunduran idari kurumların hakkıyla yönelmediği meselelere kadar hassaten varıyor.

Böylesi meselelerden birisi: Hükümetin 9/11 hakkında yaptığı resmi beyanlarının soruşturulması için sebebin mevcut olduğunu söylediniz. Sol, şüpheciliğinize nasıl bir tepki gösterdi?

9/11 hakkında yapılan resmi beyanlara şüpheyle yaklaşan herkes zan altında bırakılıyor. Aslında 9/11 gerçekleri hareketinin içinde öyle bulunmadım. Tesadüfen, David Ray Griffin adlı,  resmi açıklamanın asılsız olduğuna kâni olmuş saygın bir din felsefecisiyle uzun zamandır dostluğumuz var. Ona karşı büyük bir hürmet besliyorum ve The New Pearl Harbor adlı kitabına önsöz yazdım. Benim dahlim sadece bu kadar. 11 Eylül saldırılarını en doğru nasıl anlamak gerektiğine dair kendime ait bağımsız bir görüşüm yok. 11 Eylül Komisyonunun, makul dayanakları olan mevcut şüpheleri gidermede iyi bir iş çıkarmadığını söyleyeceğimden daha fazlası için delillere yeterince bakmadım. Cevaplandırılmayı hak eden cevapsız kalmış sorular var ve açıklığa kavuşmasında kamuoyunun çıkarı olsa gerektir.

Komplo teorisini destekler görülmekten dolayı bilhassa sol kanat kızgın. Ve benim rolümün itibarını düşürmek gibi bir istek bulunduğu ölçüde – kısmen Filistin-İsrail bağlamında- bu meselelere dahlimin abartılması gibi bir eğilim de mevcut. Ancak ne yazdığıma ve ne yaptığıma dikkatlice bakarsanız temasımın asgari düzeyde olduğunu ve 9/11 hareketi içinde hiçbir şekilde olmadığımı göreceksiniz aslında. Bazı insanlar beni de dâhil etmek istediler fakat ben direndim; direndim ama önemli meseleler olmadığını düşündüğümden değil önceliklerim arasında bulunmadıklarından dolayı.

Mevcut öncelikleriniz Filistindeki çabaları izlemeyi ihtiva ediyor sanırım. Derslerinizde Filistin-İsrail çatışmasını çözmenin önşartı olarak Irak savaşının çözüme kavuşturulması gerektiğini savundunuz.

Irak savaşının çözüme kavuşmasının bir önşart olduğunu, Filistin-İsrail çatışmasına uygun olarak hitap eden bir diplomasi adına daha iyi bir atmosfer sağlasa bile söyleyemem. Önşart denmeye daha lâyık olan İsrail'deki siyasi iklimin değişmesi özellikle de liderliğin değişmesidir. Şöyle ki Filistin liderliği, hatta Hamasla ilişkili daha radikal bir liderlik, İsrail'in işgal altındaki topraklardan çekilme ve uzun vadeli ateşkesle birleştirilmiş diplomatik hamlelerine karşı açık/kabullenir bir tavır sergileyecektir. Şartlar, her iki halk adına kısa vade'de daha iyi bir durum ve uzun vade'de güvenlik ve barış adına daha iyi bir gelecek sağlamaya elverişlidir.

Son bir soru: Afganistanin jeopolitik resimdeki yeri nedir ve Afganistan işgalinden bu yana tavrınızın değiştiğini söylemek doğru mudur?

Afganistanla ilgili olarak, 9/11 saldırılarından sonra El Kaide'nin Afganistan'daki mevcudiyetinin sürekli bir tehdit teşkil ettiğini destekleyen bazı makaleler kaleme aldım. Benim kanaatime göre Afganistana saldırması için Amerika Birleşik Devletlerine uluslararası hukuk nezdinde uygun dayanağı sağlıyordu özellikle de Taliban yönetiminin çok sınırlı meşruiyyetine bakınca. Dünyada sadece üç devlet tarafından tanınıyordu ki bunlardan ikisi 9/11 saldırıları sonrasında tanımalarını çektiler. Diplomatik bağını muhafaza eden tek ülke ki o da kolaylık adına, Pakistandı. İran dahil diğer İslam ülkelerinin Afganistanla hiçbir diplomatik ilişkisi yoktu. Savaşın yürütülmesi – hukuki, ahlâki ve siyasi bakımdan – rahatsız ediciydi. 11 Eylüle tepki olarak savaş paradigmasının Amerikan hükümeti tarafından hızla benimsenmesinin, saldırıların vaziyet ettiği tehditleri cevaplandırmada temel bir hata olduğuna inanıyorum şimdi.

Afganistan, daha geniş anlamda,  9/11 sonrası neo-con büyük stratejisinin başlatılması oldu. Bu stratejinin terörist karşıtı gâyelere yönelmediğinin farkında olmak önemlidir; bunun yerine, petrol nedeniyle Orta Doğu'da denetim sağlamaya, kitle imha silahlarının yayılmasını engelleme siyasetine, İsrail'in uzun vade'de korunmasına ve siyasi İslam'ın kuşatılmasına odaklanmış görünüyor.  Bu gâyeler Irak'ta başarı sağlanmasına bağlı ki o da imkan dahilinde durmuyor.

Gelecekteki politika, İsrail ve İranı kapsayan bir bölgesel güvenlik çerçevesini teşvik etmeli ve her türlü kitle imha silahlarının yasaklanmasına dayanmalıdır ve buna İsrail'in şu an sahip oldukları da dahildir. O Politika, İsrail ve Filistin arasında daha dengeli bir yaklaşım sergilemelidir;  her iki halkı içeren tek bir demokratik devleti yahut da İsrail yerleşimlerinin büyük ölçüde boşaltılması  ve İsrail güvenlik duvarının Filistin topraklarından bütünüyle kaldırılmasını müteakip eşit, egemen iki devletin tesis edilmesini tasavvur eden bir yaklaşım olmalıdır.

Bu röportajı, Dünya Bülteni için aslından Türkçe'ye çeviren: Ertuğrul Aydın

dünyabülteni.com



Bu haber 440 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,829 µs