En Sıcak Konular

Ergenekon savcısının odasında 2.5 saat

5 Temmuz 2008 13:22 tsi
Ergenekon savcısının odasında 2.5 saat Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, yazmak için 6 ay beklediği yazısında Ergenekon soruşturmasının savcısı Zekeriya Öz'ün odasında geçirdiği 2,5 saati anlattı. Fakat bu ve dünkü yazısı ile 3.dalga operasyondan sonraki yazısı arasındaki fark Dündar'ın d

Can Dündar/Milliyet

Ergenekon savcısının odasında 2.5 saat

Bu yazıyı yazmak için 6 ay bekledim.   “Soruşturmanın selameti” açısından...
Yargıya saygımdan...
Geçen süreçte, “çetenin kanıtı bombalar” imha edildi.
Kimlerin ne zaman gözaltına alınacağı hükümet yanlısı gazetelerde önceden açıklandı.
Açıklanmamış iddianamenin belgeleri kitap halinde yayımlandı.
Ve iddialar, iddianameden önce gazetelerde çarşaf çarşaf yer aldı.

İkinci Öz
Ocak sonu bu köşede “İkinci Öz” başlıklı bir yazı yazmıştım.
“Ergenekon sorgulaması”nın başına Zekeriya Öz getirilince soyadlarının aynı olmasından yola çıkarak, 30 yıl önce benzer bir davayla Doğan Öz’ün uğraştığını hatırlatmıştım.
”Şiddet eylemlerini kışkırtan bir örgütün devlet aygıtını kendi amacına uygun bir şekilde dönüştürmeye çalıştığını” söyleyen bu aydın savcı, Kontgerilla’yı keşfettikten 2 ay sonra öldürülmüştü.
30 yıl kaybeden Türkiye’nin önünde yeni bir şans vardı şimdi...

Soruşturma karargâhında
Yazı yayımlandıktan 1 ay kadar sonra savcılığa davet edildim.
26 Şubat günü, Beşiktaş’taki cumhuriyet savcılığına ifade vermeye gittim.
Üst kattaki odada iki masa vardı; masalardan birinde oturan nazik bir savcı, beni davet eden savcının o gün gelemediğini belirtti; “İfadenizi Zekeriya Bey alacak” dedi.
“Ergenekon Davası”nın ünlü savcısı Zekeriya Öz’le böylece tanıştım.
Önce ortamı tarif edeyim:
İnsan, “Cumhuriyet tarihinin en büyük davalarından biri” için kalabalık bir savcılar heyetinin koca bir salonda binlerce dosya arasında arı kovanı gibi çalıştığını hayal ediyor.
Değil.
Karşılıklı iki masanın ancak sığabileceği, çok küçük bir oda...
Böylesi bir soruşturma için üzeri fazlaca “temiz” masalar...
İstanbul’un en güzel manzaralarından birine baktığı halde örtülü duran pencereler...
Arada vurulan kapıda geçerken uğrayanlar ve sürekli cevap verilmek zorunda kalınan telefonlar...
İki kez hatırlatılmasına rağmen geciken çay servisi...

‘Hedef?’
Tanıştığımızda Savcı Öz, oturduğu koltukta dosya okuyordu. Dosyanın içinde “İkinci Öz” yazım olduğunu fark ettim.
Memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle doğrudan lafa girdi:
“Beni hedef göstermişsiniz” dedi.
“Tersine” dedim; “...geçmişteki deneyimler ışığında ve bu davanın selameti açısından iyi korunmanız gerektiğini düşünüyorum. Bunun Türkiye için bir umut olabileceğini yazdım.”
Yazının niyeti konusunda aynı görüşte değildi.
Dışişleri Bakanı’nın “Bu davaya dikkat” demecinden sonra Ergenekon savcılığına atandığı yolundaki (daha sonra düzelttiğim) satırlarımı da iddiasına kanıt olarak gösteriyordu.
Ama ilginçtir; oraya bu konu için davet edilmediğimi söyledi.
Asıl davet gerekçesi, bugün soruşturduğu çetenin adını taşıyan bir kitaba 10 yıl önce imza atmış olmamdı. Celal Kazdağlı ile birlikte yaptığımız “Ergenekon” araştırmasıyla (İmge, 1997) ilgili bilgi almak istiyordu.
“Ne biliyorsak, hepsini kitapta yazdığımızı” söyledim. Orada yazılı olanları kısaca özetledim.

Tespih ve bulgular
Laf açıldıkça, bir savcı ile bir avukatın da tanıklık ettiği bizim “ifade”, “derin” bir sohbete dönüştü.
Ben az konuştum; 2.5 saat süren bu sohbetin yaklaşık 2 saatinde Savcı Öz, Ergenekon soruşturmasının ayrıntılarını anlattı.
O gün için 125 klasörü bulmuş bu davanın en hummalı safhasında bana 2.5 saatini ayırabilmesine şaşarak ve gözümü 2.5 saat boyunca sürekli çektiği tespihinden ayıramayarak anlattıklarını dinledim.
Veli Küçük’ün gözaltına alınmasından Emniyet’in tavrına,
“AKP içine yerleştirilen casus”tan yabancı istihbarat örgütlerinin ajanı olarak fişlenen gazetecilere,
bayrak mitinglerinin ardındaki isimlerden Danıştay saldırısının tahkikatına,
Sabancı cinayetinden Dink suikastına, örgütün TV kanalı açma ve kimyasal silah üretme projesinden, mafya içindeki bağlantılarına, üs haline getirilmiş kiliseden, “iddianame açıklanınca kopacak kıyamet”e kadar uzandı sohbet...
Savcı Öz’ün anlattıkları sayesinde 6 ay sonra ancak bugün ortaya çıkacak bazı mahrem bilgilere, o gün sahip olma şansına kavuştum.
Bir gazeteci için ne büyük fırsat...
Ama orada gazeteci mi, zanlı mı olduğumun henüz ayırdına varamamıştım.

‘Pardon, sizin kitap değildi’
Nitekim sohbetin bir yerinde “tanık”lıktan “zanlı”lığa doğru evrildiğimi hissettim. Savcı Öz, tutuklulardan birinin “O kitabı Can Dündar’a, Veli Küçük yazdırtmış” dediğini söyledi.
Hayret dolu bir gülümsemeyle “Neden yazdırtmış bana?” diye sorabildim.
“Örgütü olduğundan küçük göstermek için...” dedi.
Vay canına!
“Amaç buysa nasıl oluyor da bu kitapta dönemin Başbakan’ın ‘kirli işler’ için kurduğu bir özel bürodan, örgütün ordu ve Emniyet içindeki bağlantılarından, İçişleri Bakanı’na uzanan kollarından, Cumhurbaşkanı’nı teslim alan derin ilişkiler ağından söz edilebiliyor?” diye sordum.
“Biz de o iddiayı ciddiye almadık zaten” dedi, ama suçlama devam etti:
“Burada tutuklu bulunanlardan birkaçıyla da kitap için röportaj yapmışsınız.”
“Kimmiş onlar?” dedim.
Hatırlayamadı.
Kitapta röportaj yaptığımız isimleri saydım, “Yok, onlar değil” dedi.
Sonra “Belki Hulki Cevizoğlu’nun kitabıydı” diye düzeltti. Yanlış hatırlanan bir kitaptan dolayı suçlanmaktan kıl payı kurtuldum böylece...
Herhalde yorgun olduğundandı.
Günlerdir dosya okumaktan bitap düşmüştü.
Koca soruşturmayı 3 savcı götürüyorlardı.
Başka bir hayatı kalmamıştı. Bu arada annesinin kalp rahatsızlığına çok üzülmüştü.
Ayrılırken kolaylıklar diledim.

Bitmedi
Beni uğurlarken:
“Bir de alt katta bir savcı arkadaşımız sizi görmek istiyor” dedi.
Alt kata indim.
Bir başka savcı bir başka dosya açtı.
Dosyada yine “İkinci Öz” yazısı vardı.
“Savcı Zekeriya Öz’ü hedef göstermekle suçlanıyorsunuz” dedi.
“Az önce kendisiyle görüştük” dedim.
“Biliyorum. O başka...” dedi.
Yeniden ifade verdim. Amacımın hedef göstermek olmadığını söyledim.
Bir ay sonra soruşturmadan aklandığımı öğrendim.
Savcılıktan çıkarkenki fikrim, girerkenki tahminimden bir hayli farklıydı.

Önceki iki yazısı:

Zanlıların yakasındaki iki rozet

Heryerekon soruşturması



Bu haber 965 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,680 µs