travma meselesi | " /> travma meselesi | "/>

En Sıcak Konular

Devrim ve travma meselesi

23 Haziran 2008 19:13 tsi
Devrim ve travma meselesi AKP Genelbaşkan Yardımcısı Fırat'ın "Atatürk devrimleri travma yarattı" sözleri, ulusalcı çevreleri ayağa kaldırdı. İyibilgi yazarı Hasan Soylu, devrim ve travma meselesini irdeledi ve bazı kritik hatırlatmalar yaptı, sorular sordu...

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Fırat’ın “Atatürk devrimleri travma yarattı” şeklindeki sözleri, siyasetin yeni “gündemi” olmuş gibi görünüyor. Fırat’a TBMM Başkanı Köksal Toptan dahil olmak üzere partisinin içinden de tepkiler geldi. Ama asıl tepkiler, beklendiği üzere CHP’nin öncülük ettiği “ulusalcı” çevrelerden geldi.

Tepki sahiplerinin söylediği, aşağı yukarı, “Atatürk devrimleri bizi çağdaşlaştırdı, ileriye götürdü” yolunda. Bazıları “Fırat’ın üyesi olduğu meclisi Atatürk kurdu” gibi hatırlatmalar yaptılar (Onur Öymen). Ama bunlar meselenin "özü" olmaktan uzak söylemler...

Fırat ise, kendisiyle yapılan konuşmanın “cımbızlandığını” söyleyerek muradının aslında bir Türkiye analizi yapmak olduğunu söyleyerek kendisini savundu.

Buradaki “kritik” mesele ise şu:

Öncelikle Fırat’ın sözlerine tepki gösterenler, müzmin bir ideolojik önyargıyla hareket ettikleri için, “devrim” kavramının anlamını görmezden geliyorlar. Hangi sözlüğe bakarsanız bakın, “devrim”in “yeni” bir durum olduğu yönünde karşılıklar görürsünüz. Devrim, “aşağıdan yukarıya” (yani bir kitle hareketinin sonucu olarak) veyahut “yukarıdan aşağıya” (yani jakoben tarzda iktidarı elinde tutanlar marifetiyle ya da “darbe” sonucu olarak) ekonomik, sosyal, siyasal sistemin radikal değişimidir.

Devrimsel değişimlerin toplum tarafından benimsenmesi ise, ister istemez bir “süreç” meselesidir. Bu sürecin işleyişi içerisinde “kitlelerin” yeni “düzeni” benimsemeleri genellikle sancılıdır. Dolayısıyla her devrim, öncelikle bir “toplumsal travma” yaratır.

Bu hatırlatmanın ardından Kemalist çevrelerin söylemlerini de hatırlayalım. Atatürk halifeliğe son verdi, dil, harf, kılık-kıyafet devrimi yaptı, bizi geri-köhnemiş düzenden kurtardı vb. Şimdi sormak gerekiyor: Bütün bu uygulamalar insanların sosyal-kültürel yaşamları açısından “radikal” bir değişimi ifade ediyorsa, orada “travmatik” bir durum ortaya çıktığını söylemekten daha doğal ne olabilir? Kaldı ki bu uygulamaların toplumsal, siyasal karşılıkları da olmuştur. Mesela Şeyh Sait isyanı, “dış güçlerin” oyunu mudur? Yoksa dini, etnik temelleri bulunan bir “halk” tepkisi midir? Ya “İzmir suikasti” ile gerekçelendirilerek gerçekleştirilen tasfiyelere ne demek gerekir?

Eğer bütün bunlar insanların istemleri, mücadeleleri sonucu getirilen düzenlemeler olsaydı, o zaman durum farklı olabilirdi. Oysa biliyoruz ki bu “devrimler” tepeden inme kararlar sonucu hayatımıza girmiştir.

Milli Mücadelenin cumhuriyetin ilanı ile sonuçlanması da aynı niteliğe sahiptir. Kemalistler Mustafa Kemal’i övmek maksadıyla “cumhuriyet düşüncesi Atatürk’ten başka kimsenin aklından bile geçmiyordu” demezler mi? Bu, doğrudur da.

Adına “devrim” de dense, “reform” da dense, cumhuriyetin “yeni” bir rejim olarak inşasında, halkın herhangi bir şekilde iradesi yoktur. “Halka rağmen, halk için” mantığıyla hareket edilmiştir. Cumhuriyetin en temel problemi de HALA budur zaten…

Halka güven duymayan, ama kendilerini cumhuriyetin sahibi olmakla misyonlandıranların, aradan geçen 85 yıla rağmen hala ciddi ve kayda değer bir toplumsal temel oluşturamayışlarının sebebi, bu zihniyetlerinin bizatihi kendisidir.

Mustafa Kemal’i, rejimin kuruluş mantığını tartışamıyoruz bile. Bunlar birer “tabu” haline getirilerek korunmaya çalışılıyor.

Oysa bir “devrim”in kendisini sürdürebilmesi, çıkarlarını savunma iddiasında olduğu kitleler tarafından benimsenmesiyle mümkün ve olanaklıdır.

Yasakla, zor araçlarıyla, tehditle, ezme, bastırma yöntemleriyle ise, bir “devrim”in kendisini “ilelebet” sürdürmesi imkansızdır.

“Devrim” diye kabul ettiğiniz hangi örnekler varsa, bakın ve bu tespitlerin doğruluk-yanlışlık düzeyini kendiniz test edin.

Ama eğer cumhuriyetimizin “halkın”, “Türkiye’nin” değil de, bürokratik elitlerin cumhuriyeti olmasını yeterli görüyor ve bunun “ilelebet” yaşayacağını düşünüyorsanız, o zaman, fena halde yanılıyorsunuz derim.

Neden mi?

Şu 85 yılda geldiğimiz noktaya bakmanız yeter…

Hasan Soylu iyibilgi özel



Bu haber 698 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    4,249 µs