En Sıcak Konular

Tarihi belge: Mehmet Ali Aybar'ın Cemal Gürsel'e mektubu

19 Haziran 2008 16:20 tsi
Tarihi belge: Mehmet Ali Aybar'ın Cemal Gürsel'e mektubu Yargı darbelerinin yaşandığı ve Anayasa tartışmalarının yapıldığı bu günlerde, Mehmet Ali Aybar’ın avukatı ve Aybar döneminde Türkiye İşçi Partisi (TİP) Merkez Yürütme Kurulu üyesi olan emekli Avukat Cenani Güngördü'nün açıklamasını ve Mehmet Ali A

"Ekte sunduğum, içeriğinden de anlaşılacağı üzere daha sonra Türkiye İşçi Partisi'nin Genel Başkanı olan Mehmet Ali Aybar tarafından 27 Mayıs 1960 ihtilalinin Devlet Başkanı, Cemal Gürsel’e 19 Kasım 1960'ta yazılmıştı. TCK 141 ve 142 maddelerinden etraflıca bahseden bölümlerini almaya gerek görmedim. İçinden geçmekte olduğumuz şu sivil Anayasa yapma hazırlıkları döneminde hem bu konuyla meşgul olanlar hem de tüm damdan düşenler tarafından okunmasında yarar var düşüncesindeyim; çünkü bilirsiniz, ancak damdan düşenler halden anlarlar.

Mektubun özel macerası şudur: Bu mektup, Devlet Başkanı’na karşı bir komünizm propagandasına girişme niteliğinde görülerek zamanın Askeri Mahkemesi’nce M. A. Aybar 5 yıl ağır hapse mahkum edilmiş; Askeri Yargıtay tarafından bu karar bozulmuş ve dava sivil Adliyeye gönderilmiş ve İstanbul ikinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin Esas:1962/218 sayılı dosyasında, Cumhuriyet Savcısının beraat talebi ile ve “muhtevası suç teşkil etmediği” gerekçesi altında 12 Aralık1962 günü Beraat Kararına bağlanmıştır.

Mektubun bende bulunmasının nedeni ise, benim o tarihte Askeri Yargıtay’daki müdafaada, M. A. Aybar’ın müdafaasını yapacak yetkili kişi sayılarak İstanbul Barosu tarafından müdafi tayin edilmiş ve davayı beraate kadar takip etmiş avukatı olmamdır.

Askeri Yargıtay’da M. A. Aybar son sözlerini söyler iken mahkeme üyelerinden birinin gözlerinin yaşardığını bu gün gibi hatırlarım: orada on altı avukattık.

Bu mektubu şimdi kurucu meclis ihtiyacını, denge-uzlaşma ihtiyacını duyanlara lütfen iletiniz. Denge diyorlar, uzlaşma şart diyorlar ama denge kiminle kimin arasında? Halk ile kimin arasında oluşturulacak?

Halkın, emekçilerin dışında birtakım kişiler kendi aralarında kolayca bir denge oluştursalar, bunun demokrasi ile ilgisi ne kadar olabilir?

Sağlanması umulan ve gereken dengenin bir tarafında mutlaka halk yani damdan düşmüşler, yoksulluk ve açlık sınırında yaşayanlar ve onlardan yana düşünenler, özetle kol ve kafa işçileri “emekçiler” bulunmalı; dengenin öbür tarafında ise sermaye kesimi, faizciler ve onlar gibi düşünenler bulunmalıdır.

Bu dengeyi sağlayacak kuralları ister bir Kurucu Meclis koysun; ister halen görevdeki meclis, yeni Anayasa taslağını hazırlarken koysun, temel amaç bu dengenin vazgeçilmezliğidir.

Bu konudaki çalışmalar aceleye de gelmez; nitekim bir Kurucu Meclis’in oluşturulması çabaları bazı ülkelerde birkaç yıl araştırmayı gerektirmiştir.

Toplumun hangi kesimlerinden hangi oranlarda temsilci geleceğini tespit işi şüphesiz zaman alır.

Özetle; şayet bir Kurucu Meclis teşkili gereksiz görülecek ve acele edilecekse, (öyleye de benzemektedir) bu takdirde TBMM’den çıkarılacak yeni Anayasa taslağına mutlaka ve mutlaka öyle bir temel kural konulmalıdır ki, bundan böyle TBMM’ye milletçe seçilecek vekillerin sayısında en az yarısının kol ve kafa emekçilerinden, diğer yarısının da sermaye kesiminden geliş usulü sağlansın.

Demokrasi bir denge rejimi ise bu denge böyle kurulmalı, derim. Aman sakın dengeyi emperyalizme hizmet edenler ve kapitale hizmet edenler arasında kurmayalım.

Mektubuma Mustafa Kemal’in Birinci Büyük Millet Meclisi kürsüsünden milletine seslendiği aşağıda yazılı sözleri ile son verir, saygılarımı sunarım.

Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor:

Büyük Millet Meclisi Kürsüsü Tarih: 01 Aralık 1921 Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerine ait kanun teklifi münasebetiyle.

“Arkadaşlar biz kimiz? Mahiyetimizi bilelim. Biz zavallı bir halkız. erbâb-ı sâyiz (emeği ile yaşayan insanlarız ) İstiklâlimizi emin bulundurmak için heyet-i umumiyemiz ve heyet-i milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi caiz gören bir mesleği takip eden insanlarız.

Bizim memleketimizde çalışmadan sırt üstü yatanlara hayat hakkı yoktur.”

Cenani Güngördü, Emekli Avukat

İŞTE AYBAR'IN MEKTUBU

Mehmet Ali Aybar tarafından 27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından Devlet Başkanı, Cemal Gürsel'e 19 Kasım 1960'ta yazılan mektubun özeti:

Sayın Devlet Başkanı,

İstanbul

İktidara gelir gelmez, bir basın konferansında o güne kadar hiçbir devlet adamımızdan duymadığımız, yurt gerçeklerini bilmenin ve sağduyunun ilham ettiği ilerici sözleri sizden duyduk. Seçimlere dair bir soruyu cevaplandırırken, dediniz ki; "komünist partisinin başarı kazanacağını sanmıyorum. Ama bir sosyalist partisinin yurdumuz için yararlı olacağına inanıyorum." Sosyal davalarımız ancak bir sosyalist partisinin yardımı ile çözümlenebilir. Bu istikamette başka demeçlerde verdiniz İçişlerini teşkilatlanmaya çağırdınız. Bay Alaeddin Tirirtoğlu'nun sosyalist partisini teşvik ettiniz... Bu demeçlerinizden, politik denge için bir sol kanadı gerekli gördüğünüz sonucu çıkıyordu. M.B. Komitesinin toprak reformu, eğitim seferberliği, hekimliğin millileştirilmesi ekonominin planlanması için reform tasarılarınız da 27 Mayıs ihtilalinin ilerici bir karakter taşıdığına işaretti. Yurtta ne zamandır hasreti çekilen ilerici, hatta sol bir hava esmeye başladı, o derece ki yıllarca en sağ politikaları yürütmüş, sol düşünce ve hareketi amansızca ezmiş olan Halk Partisi bile, program ve tüzüğüne sosyalist bir çeşni vermeye kalkıştı. Daha bir yıl önce sosyalizan teklifler ileri sürdükleri için birkaç üyesini saf dışı eden Millet Partisi de aynı yolu tuttu.

Politika ibresinin bu sola kayışı elbet sebepsiz değildi. Bunda demeçlerinizin büyük etkisi olmakla beraber, ekonomik ve sosyal şartlar bu yön değişikliğini sorumlu kılıyordu. Ama ne var ki, böyle bir yön değişikliği sadece güzel sözlerle temennilerle olacak şey değildir. Öteden beri denenmiş politika adamlarının şimdi de sosyalist havarileri kılığında ortaya çıkmaları elbette ciddiye alınmazdı. Hele bundan davalarımızın sosyalistçe çözümlenerek ilerici ilerletici bir kuvvet olarak çalışabilmesi için önce mutlaka solu yasaklayan kanun maddelerinin yürürlükten kalkması şarttı. Oysa bu yola bir türlü gidilmiyordu. Beri yanda sağ çevrelerin, demeçlerinizle başlayan sola doğru gelişmeden hoşlanmadıkları, gözden kaçmıyordu. Mesela, Halk Partisi çevreleri sosyalist bir partinin yararlı olacağı yolundaki demeçlerinize karşı yeni partiler kurulmasına lüzum olmadığını ileri sürüyorlardı. Halk Partisi çevrelerine göre doktrin partilerin modası geçmişti. Sosyalizm gerekiyorsa onu da onlar yapacaklardı. Sol aydınlar düşüncelerini açıklamak hak ve hürriyetlerinden hukuken fiilen yoksun oldukları için iddialara gerekli cevaplar verilemiyordu.. Yavaş yavaş sağa kaymaya başlamıştık. Çok geçmeden eski iktidarların havasına dönüldü, sol, hücumda herkesin birleştiği tek hedef haline geldi...

Faşist bir dikta rejimine mi gidiyorduk? Şu yoksul milletin bağrından çıkmış, idealist, namuslu, yurtsever ihtilalcilerin, faşist bir dikta rejimine gitmelerine nasıl ihtimal verilebilirdi? Tarih mi bilmiyorlardı? Millet kavramını yanlış mı değerlendiriyorlardı? Faşist bir dikta rejimi ıstıraptan başka bize elverişli değildi.

Üniversitelerdeki tasfiyeden hemen sonra böyle bir tasarının ortaya atılmış olması, sermaye çevrelerini iyice ürküttü; çünkü sermaye, ancak iktidarın sola geçmesi ihtimali kuvvetle belirince, faşizme sarılır. Oysa sermaye çevrelerimiz için böyle bir tehlike yoktu, olmadığı içinde faşist bir denemeye müsamaha edilmezdi ve de edilmedi.

Sayın Devlet Başkanı

M.B. Komitesi'nde yapılan son operasyondan sonra, demokratik rejimin mutlaka kurulacağına dair millete bir kere daha teminat verdiniz. Bu sözü yerine getireceğinizden kimsenin şüphesi yoktur. Ancak bu iş iki türlü yapılabilir. Birincisi, eldeki politika ortamı değiştirilmeden, sol kanat olmadan seçimlere gidilir. Bu takdirde maddi manevi tam bir iflas ile sonuçlanan, 1946-1960 denemesini yenileyeceğiz demektir. İkincisi, politik ortam değiştirilir. Sol kanadın kanun güvenliği altında bir politik kuvvet olarak çıkabilmesi için gerekli şartlar sağlanır ve seçimlere öyle gidilir. Demokratik rejimi kurmanın ve yaşatmanın zaten başka yolu yoktur.

Birinci yol ne teorik bakımdan, ne yurt gerçekleri bakımından, ne de milli çıkarlarımız bakımından tutulacak bir yol değildir. Gerçekten de demokrasi vardır denilebilmesi için sermayenin ve ona bağlanan türlü zümrelerden kurulu sağ kanat karşısında, emek gücünün ve o yandan olan zümrelerin kurduğu sol kanadın kanun güveni altında politik bir kuvvet olarak teşkilatlanması şarttır; Mihenk budur. Sol kanada hayat hakkı tanınmayan bir rejim, etiketi ne olursa olsun demokrasi, değildir. Tarih gösteriyor ki batı demokrasisi bir denge rejimidir.. Bu denge, toplumsal sınıflar arasında sağ ve sol kanatlar arasında kurulmuş ve boyuna sola doğru değişen bir dengedir. Sağ kanadın gerici veya tutucu davranışlarını ancak ve ancak sol kanat frenleyip dengeler. Ve tarihsel gelişme ancak sol kanadın ilerici ve ilerletici çıkışları ile gerçekleşir. Batı memleketlerinin sosyal ve politik tarihleri bunu böyle gösteriyor; gerçek böyle iken, bir takım biçimsel mantık oyunları ile ikinci Cumhuriyetimizi sadece sağ kanatın türlü zümreleri arasında işler bir rejim olarak kurmağa kalkışmak, milletimizi yeni, buhranlara sürüklemekten başka bir sonuç vermeyecektir.

Çünkü sol kanat baskı ve ezgi altında bulundukça, toplum gelişmesini normal olarak yapamaz. Karşısında sol kanadın frenleyici kuvvetini bulmayan sermaye, serbest teşebbüs rejiminin doymak bilmeyen ihtirası ile maddi, manevi bütün değerleri sömürür. Bir yanda büyük servetler birikirken, milletin büyük çoğunluğu artan bir hızla yoksullaşır. Para, bütün değerlerin ölçüsü haline gelir. Sermaye çevreleri, hatta hükümetle ortaklıklar kurarak bu kuvveti de emellerine hizmet eder duruma getirirler. Bütün ahlak değerleri tersine döner; sanki bir sosyal Gresham kanununun etkisi altında imişiz gibi kötü, piyasadan iyiyi kovar. Bunu sadece kanunla önlemeye imkân yoktur. Sermayenin kötü taşkınlıklarını, ancak bundan doğrudan doğruya zarar görenlerin teşkilatlı kuvveti durdurur. Bu da emek gücü ve onun çevresindeki zümrelerin kurduğu sol kanattan başkası değildir. 1946 da başlayan çok partili rejim denemesi sol kanadı olmadığı için iflas etmiştir aynı rejimi bir kere daha denemeye kalkışmak akıllıca bir iş olmaz.

Sayın Devlet Başkanı

Solu yasaklayan kanunlar toplum hayatını zehirliyor. Hiçbir alanda normal gelişme olamıyor. Politika hayatımızdan bilim ve sanat hayatımıza kadar kültür varlığımızın tümü, felçli durumdadır. Bu gün bir resim sergisi açmak, bir şiir kitabı, bir roman yayınlamak bile medeni cesaret isteyen işler haline gelmiştir. Son yıllarda, sadece ilerici oldukları için, şairlerimiz, ressamlarımız, romancılarımız sık sık mahkemelere verildiler. Bir "abstre" tablonun kışkırtıcı işaretler taşıyıp taşımadığı, bir mısraın gizli anlamlara gelip gelmediği, Ağır Ceza Mahkemelerini celselerce uğraştırmıştır. Eroin gizler gibi kitaplarımızı gizliyoruz. Evlerimiz basıldıkça kitaplıklarımız, yazılarımız talan ediliyor. Kör çıkarından başka bir endişesi olmayan, kitaba düşünceye düşman azınlığın, milletini insanlığı seviyor diye, iyiden doğrudan, güzelden, ileriden yanadır diye, insanlara zulmettiği bu memlekette, milletinin hayrından başka bir isteği olmayan, kursağına on paralık haram girmemiş, elmas kadar temiz insanların parya hayatı sürdüğü bu memlekette, hak ve hürriyetler vardır demeye kim cesaret edebilir? Bu durum değiştirilmeden kurulacak bir rejimin "sosyal cumhuriyet" gibi zaten manasız bir etiket taşıması kimi aldatır?

Sayın Devlet Başkanı,

Solun yasak olup olmaması hürriyetlerin mihengidir. Çünkü yüzyılımızda, hürriyet kavramının özü soldur. Yani son bir tahlil ile, yüzyılımızda, hürriyet mücadelesi, halk yığınlarının sömürülen emek gücü yığını olmaktan kurtulması amacıyla yapılmaktadır.

Artık hürriyeti kimse 18. yüzyıldaki özü ile teşebbüs serbestliği olarak anlamıyor. Hürriyetin bu yolda anlaşılmasından çıkarları olanlar bile, soğuk harbin kızıştığı anlar dışında bunu açıkça savunamıyorlar. Dünya sola gidiyor. Batı dünyası da sola gidiyor. Çıkarları insanlığı sağa çekmek olanlar, ne yapsalar boştur. Dünyanın sola gidişini durduramazlar. Çünkü insanlar şuurlandıkça sömürülmelerine izin vermiyorlar. Dünyanın üçte birinden çoğu sosyalist bir düzen altında yaşıyor Ve kapitalist rejimin asla ulaşamadığı bir tempoyla ilerliyor. Beğensek de beğenmesek de gerçek budur. Buna paralel, sömürge halkları da birer birer bağımsızlığa kavuşuyorlar. Geri kalmış milletler oldukları için er geç çağdaş medeniyete bir an önce ulaşma gayretiyle bunlar da sosyalizm yolunu tutacaklardır. Bu gerçekleri görmemek milletimizin hayrına olmasa gerektir. Biz yoksul, geri kalmış ve yüzyıllarca yarı sömürge olmuş bir milletiz. Millet olarak bizim, sola gidişten bir korkumuz olamaz. Birer birer hepimiz, emeği ile zor yaşayan, yoksul kişileriz. Çağdaş medeniyetin maddi manevi bütün değerlerinden milletçe yoksunuz. İçimizde yalnız bir avuç insan, batı sermaye çevrelerine aracılık eden büyük tüccarlarımız, fabrikatörlerimiz, bankacılarımızla, derebeylik zamanlarından arta kalmış büyük toprak beyleri, bu gün insanca yaşamak imkânlarına sahiptir. Sayıları en cömert bir hesapla sekiz on bini ya bulur, ya bulmaz. Beri yanda yirmi yedi küsur milyon insan, insanlıkla hiçbir ilişkisi olmayan bir hayat sürüyor. Acaba milletimizin yüksek çıkarı hangi yandadır? Ama bu sekiz on bin kişi, toplumun can damarlarını öylesine ellerinde tutarlar ki, sonunda mutlaka onların çıkarlarına uygun olan yol tutulur. Evet, toplumun can damarları onların elindedir. Sade ekmeğimizi ellerinde tuttukları için değil. Asıl, en körpe yaşımızdan beri kafalarımıza diledikleri biçimi verdikleri için, milletin kaderini bildikleri gibi çizerler. Sermaye çevreleri ile aramızda çıkar birliği olmadığı halde, çoğumuz kraldan çok kral taraflısı oluruz.

Sayın Devlet Başkanı,

Milli burjuvazimiz, ufuksuz, kültürsüz, kısa görüşlü yakın çıkarlarına yönelmiş bir kurnazlıktan başka hiçbir hasleti olmayan bir sınıftır. Bu tarihsel gelişmesini tam yapamamış ithalatçı, tüccar merhalesinde kalmış olmasının sonucudur. Ne dünya, ne yurdumuz gerçeklerini, hatta kendi öz çıkarı açısından bile, gereği gibi değerlendirecek durumda değildir. O, hâlâ sol kanadı baskı ve ezgi altında tutmak sevdasındadır. O, hâlâ sol aydınları zorla susturarak imtiyazlarını sürdürebileceğini sanmaktadır. O hâlâ işçilerin emekçi yığınlarını, bundan onbeş yirmi yıl önceki durumda bellemektedir. Afrika'nın göbeğinde halkların uyandığı bir çağda yaşıyoruz.. Bu gerçekleri görmeden baskı ve ezgi metotlarında ısrar etmek, ancak bu sefer kanlı olacak ihtilalleri hazırlar. Milletimizi ihtilale zorlamaya kimsenin hakkı yoktur.

Sayın Devlet Başkanı;

Kaderimizin çizildiği şu günlerde, şekli hal suretlerinden kesinlikle kaçınmak gerektiğine inanıyoruz. Nâçizane görüşüm, tutulacak yolun, ilk demeçlerinizde işaret ettiğimiz yol olması merkezindedir. Yani mutlaka sol kanadı olan bir demokrasi kurulmalıdır. Sol aydınlar da artık paryalıktan kurtulmalıdırlar. İşçiler, emekçi halk yığınları kendi partilerini serbestçe kurup, yaşatabilmelidirler. Grev hakkı, hem de kısıntısız olarak, tanınmalıdır. Sol gazete ve dergiler çıkabilmelidir. Hepsinin hak ve hürriyetleri bu kanun teminatı altında bulunmalıdır. Tersine tutulacak yol, mutlaka ama mutlaka, hem on yıla varmadan iflas etmeye mahkûmdur.

Sayın Devlet Başkanı,

Demokrasiyi kurma kararında ve azmindesiniz. Ama bu amacınıza bu günkü politika ortamıyla ulaşamazsınız. Yalnız sağ kanadın partileri ile demokrasi olmaz. Milletimizin hayrına olan işler de yapılamaz. Bundan dolayı vakit kaybetmeden sol kanadın ortaya çıkmasına engel olan kanunlar yürürlükten kaldırılmalıdır.

Son yılların tatbikatından tipik bir misal arz etmeme müsaade buyrulsun: 1946 tevkifatından Türkiye Emekçi Sosyalist partisi ile birlikte Türkiye Sosyalist Partisi de kapatılmış, kurucu yönetici ve üyeleri tevkif olunmuştur. Yıllarca süren bu dava sonunda Türkiye Sosyalist Partisi beraat etmiştir. 1950 yılında yeniden faaliyete geçen bu parti 1952 'de bir daha kapatılmıştır. Dava sekiz yıl sürmüştür. Lideri Esat Adil in, ikinci beraat kararını almaya ömrü vefa etmedi. 15 yıllık bir sürede 13-14 yıl kapalı kalmış, yöneticileri üyeleri yıllarca hapiste yatmış bu parti, sonunda iki kere beraat etmiştir diye memleketimizde sosyalist partiler kanunun teminatı altındadır denilebilir mi? Bu parti yeniden faaliyete geçse , iki kere beraat etmiş olması, onu üçüncü defa kapatılmaktan hiç korur mu:? Hükümetin bir işareti ile kapatılıvermek, üyeleri yıllarca hapsedilmek tehlikesi ile her zaman karşı karşıya olan bir partinin, normal bir politik kuvvet haline geleceğini, sol kanadı teşkilatlayabileceğini kim ileri sürebilir?

Sayın Devlet Başkanı;

İkinci Cumhuriyet kurulurken, sol kanun dışı olmaktan kurtulmalıdır. Kurulacak rejimin uzun ömürlü olması, toplumumuzun huzura kavuşması ve normal şekilde gelişmesi ilerlemesi buna bağlıdır. Ayrıca şu intikal devresinde sol aydınlara görüşlerini açıklamak imkânlarının verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bundan yurdumuz için, ancak hayır gelir. Naçiz inancım, sol aydınların ödeve çağrılmasıyla, çizilmekte olan yolun çok daha isabetle çizilebileceği merkezindedir. Anayasa tasarısı hazırlandı, Kurucu Meclis için çalışmalar oluyor tüm komisyonlar var, bunların hiç birinde sol aydınlara iş verildiğini duymadım. Sol aydınların piyasada görülmemesi, yokluklarına delalet etmez. Ödeve çağırılacak sol aydınların, adlarını ve adreslerini Emniyet dosyalarından öğrenmek kabildir. Davalarımızı bir de sol açıdan ele alıp çözümleyenlerin görüşlerini öğrenmekte, yurdumuz için zarar değil yarar olsa gerektir. Kurucu Meclisi ağır yurt ödevleri bekliyor. Eldeki anayasa tasarısının bu Mecliste tartışılacağı, son şeklini buna göre alacağı anlaşılmaktadır. Bu tartışmalara sol aydınların katılmasında, her bakımdan büyük yararlar olduğunu düşünüyorum. Kurucu Mecliste sol aydınların da bulunması, ilerletici ve yapıcı yepyeni bir çığırın açılmasına ön ayak olabilir. Gerçeklere tarih açısından bakabilmeliyiz.

Yüksek takdirinize tazimlerimle arz ederim.


Mehmet Ali Aybar
Avukat

Galata, Veli Alemdar Han5/5 İstanbul 19 Kasım 1960

www.sesonline.net

*Sesonline.net mektubu kendilerine ulaştıran Gündüz Mutluay'a teşekkür ediyor...



Bu haber 694 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,594 µs