En Sıcak Konular

Darbe karşıtı yürüyüşe çağrı

19 Haziran 2008 11:11 tsi
1981'de İspanya'da El Pais Gazetesi “Yaşasın Anayasa” manşeti ile 1991'de Yeltsin tankın üzerine çıkarak darbeye dur dedi. Türkiye'de yaşanan ağır çekim darbeye karşı çıkmak için bu Cumartesi saat 17.00'de Tünel'deyiz

Darbeye karşı yürüyoruz

Murat Aksoy/Yeni Şafak

Türkiye giderek keskin bir ayrıma doğru ilerliyor. Belki birçok kez söylendi ve yazıldı; “Türkiye yol ayrımında” diye ama bu kez gerçek bir ayrıma doğru ilerliyoruz. Çünkü bu kez toplumsal farkındalık daha yüksek, toplumsal algı daha açık, çünkü herkes ne yaşandığını görüyor.

Bu ayrımın bu kadar görünür hale gelmesini önümüze çıkaran AK Parti hükümeti ve AB oldu. 2002'den bu yana yapılan yasal değişiklerle gelen göreli demokratikleşme ortamı Türkiye'nin birçok “büyük siyaset” konusunu gündelik hayatımıza soktu. Mesela Kürt sorunu, mesela Kıbrıs, mesela Ermeni meselesi. Artık her birini daha rahat konuşup tartışabiliyoruz. Hayatımızdaki tabular azalıyor. Evet Kürt sorunu konusunda belki somut adım atılamadı ama sorunun çözümünün siyasetten geçtiğini, sorunun sadece ekonomik geri kalmışlık olmadığını daha çok insan biliyor. Kıbrıs konusunda Annan Planı'nın yarattığı tartışmalar ve planın Kuzey Kıbrıs'ta kabul edilmesi ve hatta bu süreçte Türkiye'de “Ayışığı”, “Sarıkız” adı verilen darbe planları ortaya çıktı. Ermeni meselesinin gündelik hayata girişi ve zor da olsa konferansların gerçekleşmesi.

Bütün bu gelişmeler göreli demokratikleşmenin basit sonuçları. Ancak bunu sadece göreli demokratikleşmeye bağlamak da doğru olmaz. Belki onun kadar önemli olan iletişim kanallarının çoğullaşması ve bunun yarattığı imkanlar. Bu gelişme açık biçimde hem kamusal alanın dönüşmesi hem de yeni kamusallıkların meydana gelmesini sağlıyor. Son dönemde sivil toplum alanında meydana gelen hızlı ve çoğul mobilizasyon bunun sonucu.


YENİ KAMUSALLIKLAR SİYASİLEŞİYOR

Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra birkaç saat içinde AGOS Gazetesi'nin önüne gelen binler bu iletişim kanallarının üyelerinden başkaları değil. Yine 27 Nisan e-muhtırasına karşı aynı gün saat 12.00'de Galatasaray Lisesi önünde tepki koyan Genç Siviller bu iletişim imkanlarını kullandı. Her ne kadar bazıları bütün bu mobilazasyonun arkasında karanlık güçler arasa da…

Göreli demokratikleşme “büyük siyasetin” “tabu” tartışmalarını gündelik hayatın içine soktukça, bu konuların birer tabu olmadığını artık öğreniyoruz. Çünkü bütün bu tabular bizim hayatımızın, çocuklarımızın hayatının ipotekleri. Onlara ipotek kondukça biz geleceğimizden vazgeçiyoruz. Oysa sadece biraz cesaretle bunların gerçek yüzünü göreceğiz.

Bu tabulardan birisi de “darbe”(ler). 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 fiili darbeleri ve 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007'de postmodern darbeler artık tartışılıyor ve bu tartışmalar birer “geçmişle yüzleşme” aracı olmaya başlıyorlar. Aynı şekilde AK Parti'ye açılan kapatma davası ile yeni bir darbe çeşidi ile “yargı darbesi” ile tanışıyoruz.

Bugüne kadar birileri sol adına 1960'a, birileri sağ adına 1971 ve 1980 darbelerine sahip çıktı. Ve hâlâ birileri bu darbelere sahip çıkıyor olabilirler.

Oysa olmaz. Darbe kim tarafından yapılırsa yapılsın en basit sonucu “siyasetin” öldürülmesidir. Darbeler sadece hükümet(ler)i değil, en büyüğünden en küçüğüne muhalefeti, medyayı, sivil toplumu yok eder. İşte siyasetin ölümü budur. Şimdi bunu yargı yoluyla yapmaya çalışıyorlar. Belki şu an bir darbe sürecinin içinden geçiyoruz. Henüz sona yaklaşmadık. Bu yüzden son darbeden önce bir şey yapmak lazım diyor insanlar. Darbelerden korkmak yerine onlara karşı çıkmanın yollarına arıyorlar. Darbeyi önceden durdurmayı tartışabiliyor, bunu eylem haline getirebiliyorlar. Bu az şey değil.

21 Haziran 2008 Cumartesi saat 17.00'de Tünel'de bir ilk gerçekleşecek. Küresel Eylem Grubun'dan Genç Siviller', MAZLUM-DER'den DTP'ye, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De Girişimi'nden DSİP'e, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, SDP'ye, Barış Meclisi'nden LAMBDA'ya, Su Hareketi'ne kadar farklı kesimlerden gelen kurumlar "Darbeye karşı 70 milyon" sloganı ile yürüyecekler Tünel'den Taksim Meydanı'na. Bu kurumlar bu eylemi “gözümüzün önünde cereyan eden ağır çekim darbeye karşı ses çıkarmak, halkın yüzde 50'sinden fazlasının oyunu almış iki partiye açılan kapatma davalarına, Anayasa Mahkemesi'nin Meclis'i hükümsüzleştirdiği kararına karşı ilk sivil tepkiyi vermek için toplanacağız" diyerek gerçekleştiriyorlar. Bizi 'taraf' olmaya çağırıyorlar.

Çağrılarında; “21 Haziran 2008 Cumartesi günü, yılın en uzun, en aydınlık en beyaz günü. İşte o gün 50 yıldır cesaret edemediğimiz, hep geç kaldığımız bir şeyi yapmak için toplanacağız.

İşte o gün 50 yıldır cesaret edemediğimiz, hep geç kaldığımız bir şeyi yapmak için toplanacağız.

Demokrasiden, adaletten, özgürlükten yana ve darbeye karşı bir ses çıkartmak için.

O sesi 27 Mayıs 1960'da çıkaramadık. Bir Başbakan gözlerimizin önünde asıldı.

27 Mayıs'a sessiz kalışımızın bedelini 12 Mart 1971'de hayatlarının en güzel çağındaki gençler ödedi.

Yine sessizliğe gömüldük. Ve o sessizliğin de bir bedeli vardı. 12 Eylül 1980'de yüz binlerce genç o bedeli ödedi, biz yine sessizce izlerken.

Tarih tekerrür etti. 12 Eylül 1980'nin sessizliğine doğan kızlar 28 Şubat 1997'de üniversite kapılarından başörtüleri yüzünden geri çevrildi, kaçınılmaz bedeli bu kez onlar ödedi.

Sessizdik. Sessizliğimiz cesaret verdi. 27 Nisan gecesinin sessizliğini bir e-muhtıra bozdu. Karanlıklar içinde sessizce Susurluklar, Şemdinliler oldu, Ergenekonlar kuruldu, savcılar linç edildi. Sessizliğimizden cesaret alanlar hukukun arkasına saklanıp siyaseti tehdit ettiler.

Şimdi yılın en uzun ve en güzel günü şehrin orta yerinde sessizlik yeminlerimizi demokrasiden, vicdandan, adaletten yana derinlerden gelen bir uğultu sesiyle bozuyoruz.

Kepenkleri indiriyoruz, televizyonu kapatıyoruz, yemeğin altını söndürüyoruz, işimizden izin alıyoruz birlikte İstiklal Caddesi boyunca bir akşamüstü yürüyüşüne çıkıyoruz.

Tek renk, tek slogan, tek pankartla. Beyazlar içinde. Bir daha karanlıklar üzerimize çökmesin diye,

Kırıp dökmeden, kimseyi üzmeden olan bitenden rahatsız olduğumuz bilinsin diye,

Yıllardır süren sessizliğimizin bedelini bir daha çocuklarımız ödemesin diye,


TARAF SEÇME ZAMANI

Biliyoruz çok geç kaldık ama daha da geç kalmayalım diye,

Bu kez iş işten geçmesin, ağır çekim darbe amacına ulaşmasın diye,

Demokrasiden, siyasetten, özgürlükten, yeni bir sivil anayasadan yana; yargı darbesine, darbe tehditlerine karşı vakur bir ses çıkarmak için, ilk sivil bir uyarıyı vermek için,

Yargı darbesiyle işlevsizleştirilen Meclis'e dokunmayın demek için,

21 Haziran 2008 günü, yılın en uzun, an aydınlık, en güzel, en berrak günü bir akşamüstü şehrin orta yerinden, Tünel'den Taksim'e doğru sessizlikten bir ses olup yürüyoruz.

Gelir misin?”

Evet bu çağrı önemli. Çünkü Türkiye'nin geldiği yol ayrımını net biçimde ortaya koyuyor. Artık fiili darbe olmadan, ağır çekimde süren darbeye karşı sokağa davet var.

1981'de İspanya'da El Pais Gazetesi “Yaşasın Anayasa” ana temalı 20 bin gazete ile darbeyi önledi. 1991'de Boris Yelsin komünist darbe girişimini, üzerine gelen bir tankın üzerine çıkarak önledi. Türkiye'de de bu olabilir. Çünkü Türkiye'de artık darbaye karşı olduğunu açıkça ifade eden taraflar var. Galiba bir eksiğimiz toplumun risk alamaması. Türk toplumu risk almıyor. Çünkü herkes aslında var olan düzenden bir şekilde faydalanıyor ve bu faydanın sürmesi isteği onu muhafazakar kılıyor. Oysa artık risk almanın zamanı geldi.

"Darbeye karşı 70 milyon" çağrısı “Gelir misin?” ile bitiyor. Sahi gelecek misiniz?



Bu haber 884 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,739 µs