En Sıcak Konular

İmamın kızı öğretmen olmak isteyince...

16 Haziran 2008 16:32 tsi
İmamın kızı öğretmen olmak isteyince... Sosyolog Göle’ye göre, başörtülü öğrencilerin okula gitme isteğiyle birlikte, ‘aynı mekâna talip olma’ durumu nedeniyle yepyeni bir tartışma açıldı. Taha Akyol'un röportajı

‘Modern mahrem’ dünyada büyük yankılar yaratan bir sosyolojik kavram. Bu konuda ne diyorsunuz?
Sosyal bilimler alanında biraz da merakla çalıştığımız için çocuksu bir tarafımız var. Ben bu konuya el attığımda elimi bu kadar önemli bir elektrik prizine soktuğumu bilmiyordum. İçgüdüsel mi derseniz, bir elektrik akımına tutulmuş gibi. Bunun bu kadar devamlı olacağını, dallanıp budaklanacağını, yeni yerlere taşınacağını düşünmemiştim. Sonra İstanbul’dan Paris’e gittiğimde de doğrusu bu konu artık arkamdaydı. Zaten başka konulara geçmiştim çalışmalarımda ve insanlar Doğu’dan Batı’ya gittiklerinde tarihte daha ileriye doğru gideceğini düşünür. O zaman anladım ki, tarihin yönü değişmiş. Batı’ya gittiğimde arkada bıraktığımı düşündüğüm mevzu ve tartışma çok daha büyük bir biçimde karşıma geldi. O zaman anladım ki, aslında Batı bizden öğrenmeye başladı; burada bir yer değiştirme var. Modernite okumasını sürekli Batı toplumlarının aynasından ya da pratiklerinden değil de, kendimizden yapmaya başladık. Bugün Batı sadece modernliği beslemiyor, problem de besletiyor. Batı dışındaki toplumların çok daha önemli katkısı olduğunu düşünüyorum bugün. Yani ‘Batı dışı modernite’ derken çok konuşulan Hindistan ve Çin. Ama Türkiye de tam Batı’nın göbeğinden, Avrupa’nın içinden bu sorgulamayı yapıyor. Bir merkez kayması var. Modernlik okumalarında hep bir merkez arzusu vardır. Bir Türk entelektüelinin, hep hayal ettiği ‘daha iyi’ bir merkez vardır. Artık bu merkez kaydı.

‘Modern mahrem’ neyi ifade ediyor burada?
Modernliğin içindeki mahremiyeti hatırlatıyor.

Modernliğin içinde bir mahrem diyorsunuz?
Hayır, modernlik aslında kendini tanımlarken tabii ki özel hayatla kamusal alan, yani aile hayatıyla sosyal hayat arasındaki sınırları belirliyor. Demokrasiler ve modern toplumlar esasında bu sınırları çizerler; hangisi bireysel, hangisi aile, hangisi iş mekânı sınırlarını... Aslında örtü hikâyesi ve İslam bunları yeniden gözden geçirmemize yol açtı. Din kamusal alana taşındı. Bu sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da böyle. Hem örtü, hem de cami kurmak bunun simgesi. Bugün göçmen Müslümanların Avrupa’da cami kurmak istemeleri de, bir şekilde İslam’ın kamusal alanda görünürlük kazanmasıyla ilgili. Bu Avrupa toplumunun içinde gerçekleşiyor, mekân olayı çok önemli.

Müslümanlar mekân değiştirmeye başladı

Sokakta bir şey demiyor ama başörtülü kız üniversiteye girince...
Almanya’da birinci nesil göçmenler arasında çalışan Türk kadınlarının örtüsü hiçbir şekilde mesele teşkil etmiyordu. Ama, Avrupa için söylüyorum, Fransa’da olsun Almanya’da olsun kızların örtüyü liselere taşımaları çok önemli tartışmaya yol açtı. Çünkü aynı mekânlara talipler. Bu nedenle modernlikte bir mekân meselesi var. Ortak mekânları nasıl tanımlayacağız? İslam bu mekânların içine taşındığı andan itibaren ‘dinin yeri’ konusu ortaya çıktı. İkincisi, İslami dininin, Avrupa gibi Hıristiyan çoğunluklu sekülerleşmiş toplumlardaki yeri meselesi çıktı.

‘Modern mahrem’in, Müslüman toplumlarda mahremden ibaret kalmayıp modernleşme anlamına da geldiğini, o bakımdan da Batı dışı bir modernleşme olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet.

Ortaçağ dini mi, yoksa moderniteyle barışmış, içi içe geçmiş ve melez mi?
Barışık demeyelim, bence zaten modernliğin her zaman kendini eleştiren bir tarafı var. Modernliğin belki de en ilginç tarafı bu eleştiriye her zaman açık olması. Bundan önceki sosyal hareketler de bu şekilde geldi. Irk konusu, sınıf meselesi, feminizm veya Yeşil hareketi de bunun parçası. Fakat bunlar hep Batı sisteminin içinden gelen sorgulamalardı aslında.

Aynı mekânı paylaşmaya başladık. Müslümanlar artık sadece köylerinde veya Ortadoğu’da değil, hareketlilik kazandılar. Mekânda bir hareketlenme, yeni bir alana girme söz konusu. İkincisi, bugün özellikle modern toplumların en önemli tanımlamaları cinsellik etrafında dönüyor. Cinsellik dünyası çok önem kazandı. Kadının yeri, eşitlik hakları, kürtaj yasak mı, değil mi, aynı cinsler arası eşcinsel evlilik... Bunlar çok önemli odak konuları. Aslında İslam da bu açıdan bu tartışmaların içinde bugün. Üçüncüsü de bellek. Modernlik o kadar belleksiz bir şey değil. Veya şöyle diyeyim, modernliğin geçmişten kopma arzusu var ama tamamen belleksiz toplumlar olamaz. Bir şekilde tarihin yeniden inşa edilişi, geçmişimizden bazı unsurların alınıp yeniden yorumlanması -yani gelenekle modernlik arasındaki tansiyonun sürekli üzerine gidiliyor. İslam bence bugün en çok bunu getiriyor. Avrupa’yla aramızdaki meselelerde de tartışma konuları aslında bellekle ilişkili. İslam bence bellek konusunda biraz geçmişimizi hatırlatıyor. Dinin daha uzun vadeli olan zaman anlayışı aynı değil, hem çağın içine giriyor, hem de farklı bir bellek inşasına girişiyor.

Bu sosyal hareketlilik, köyden şehre göç veya eğitim sebebiyle dinin toplumsal alanda daha görünür hale gelmesi, örneğin Osmanlı tarihiyle ilgili yayınları, Osmanlı tarihiyle ilişkiyi artırıyor. Söylediklerinizi böyle mi anlamalıyım?Böyle anlayabilirsiniz, sanat ve bilimle ilişkileri de artırıyor. Örneğin şimdi ebru kavramı çok önemsendi. Ebru sanatı kültürel zenginleşme.

Biliyorsunuz Türkiye’de bir laiklik-irtica kutuplaşma var. Siz yeni kavramlarla yeni olguları adlandırmak için, ‘Batı dışı modernleşme’, ‘modern mahrem’, ‘çoklu Modernleşme’ gibi kavramları kullanıyorsunuz ve eski kavramların yeniyi ifade etmeyeceğini düşünüyorsunuz. Şerif Mardin şöyle bir iddia ortaya attı: Cumhuriyet, iyi, doğru, güzel, estetik, felsefi, ruhani, manevi, değerler konusunda derinlikli bir yapı oluşturamadı ve o yüzden İslami geleneği temsil eden imam kazandı, Cumhuriyet’i temsil eden öğretmen kaybetti. Siz yeni sosyolojiye vâkıf, yeni kuşak bir sosyolog olarak ne diyorsunuz?
Şerif beyin tezlerine dair okumamız doğruysa, Kemalizm’in, Atatürk modernleşmesinin, aslında geleneklerden koparak daha ara kurumları yok ettiği, dışladığı, toplumun eti kemiği olan kumaşını bir şekilde biraz dağıttığını da söyleyebiliriz. Modernleşme bizi bir çeşit kültürel erozyona da uğratıyor diyebiliriz.

Bellek konusunda problem mi var?
Osmanlıca’ya vâkıf değiliz. Osmanlı bize hâlâ kendi üniversitelerimizde çok kolay öğretilmiyor. Genelde bizim nesilde ancak İyi okullardan gelen, Amerika’ya giden öğrenciler Osmanlıca öğreniyordu mesela. İnsan kendi kültüründen beslenmezse daha sığ olabilir. Bütün devrimci, devamlılık olmadan gerçekleşen değişimlerin böyle bir fakirleştirici, düzleştirici, homojenleştirici etkisi olabilir. ‘İmam kazandı, öğretmen kaybetti’ sözü için de; valla imamın kızı öğretmen olmak istiyor, sorun buradan çıkıyor.

Bize benzeyerek öğretmen olacak sandık...

Çok güzel, fevkalade hoşuma gitti. Bu çok iyi bir ifade, imamın kızı öğretmen olmak istiyor, sorun da buradan çıkıyor.
Benim görüşüm bu. O anlamda da demek ki Atatürk değişimi o kadar da başarısız olmamış. Eğitim Atatürk devrimlerinden çok önce başlamış bir süreç.

Atatürk devrimlerinden sonra da çok gelişmiş bir süreç.
Kesinlikle. Önceden dünyaya açılmışız falan ama bir ara zayıflama da olmuş. Çünkü en çok Abdülhamit döneminde eğitim kurumları, üniversiteler inşa edilmiş. Mardin’in metaforuna devam edersek, yani eğitim ve öğretmen Cumhuriyet’i, imam da İslamiyeti temsil ediyorsa, hakikaten imamın kızı da bugün öğretmen olmak istiyor ama başörtüsüyle.

Sorun buradan çıkıyor dediniz, sorun ne?
Biz bekliyorduk ki, imamın kızı öğretmen olmak istiyorsa bu iyi; ama bize benzeyerek olsun. Aslında kendine benzeyerek, mahrem öğretmeni oluyor ama imama da tam benzemiyor. Tamamen seküler moderne de benzemiyor, geleneksel İslam’a da benzemiyor, mesele burada. Benim ‘modern mahrem’de dediğim gibi, ikisi birbirini değiştiriyor. Sibel Eraslan demişti ki, “Aralarında ayrım bile olmasın, ‘modernmahrem’ aynı kelime olmalı, araya tire bile koymadan okumak lazım.” Mahremiyeti olmayan bir modernlik olamaz.

Radikal



Bu haber 427 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,960 µs