En Sıcak Konular

Delikanlı devrimci ikiyüzlülere karşı

13 Haziran 2008 14:58 tsi
Delikanlı devrimci ikiyüzlülere karşı "En azından bu ülkede sosyalistlikle antiemperyalizmi, yurtseverlikle komünistliği birleştirmeye çalışan bir güç de var. Kitap en çok ona yakın..."

İlk romanınız Devrimciler’in (1988) yayımlanmasından bugüne, siyasi ve entelektüel hayatımızdaki ne tür bir değişim sizi Karşıdevrimciler’i yazmaya yöneltti?

- Edebiyat çevresinde yirminci yılımdayım, onuncu romanımı yazdım. Evet, ilki Devrimciler’di, bu da Karşıdevrimciler. Ben darbe öncesindeki devrimcilik anlayışının darbeden sonra büyük ölçüde değiştiğini düşünenlerdenim. Veya şöyle de diyebiliriz: Darbe öncesinde sosyalist sol kesimde güçlü bir biçimde var olan olumsuz özelliklerin darbeden sonra iyice baskın hale geldiğini iddia etmekteyim. Bunu ilkin darbeye ve darbeyle şiddetlenen ağır baskıya karşı güçlü bir direniş sergilenememesinden anlamış, büyük hayal kırıklığı yaşamıştım. Bu öldürücü baskılara karşı direnişe de tanıklık etmiştik, ama hâkim yön ezilişti. Devrimciler’de bunun nedenlerini sorgulamaya çalıştım. O kitaba gösterilen tepkiler ve tepkisizliklerle ikinci büyük hayal kırıklığını yaşadım ve sonrasındaki birkaç yıl içinde solun yeni kafa yapısını iyice kavradım. Ondan sonra, buna rağmen, bu baskın olumsuz yapıya rağmen neler yapılabileceğine kafa yormaya başladım. Aradaki kitaplarım hep o arayışın kitapları oldu. Şimdi kafam neler yapılabilir konusunda daha da netleşti. Yeni gelişmelerle umudum birazcık arttı. Karşıdevrimciler bu tablonun ve bu ruh halinin romanıdır.

- Karşıdevrimci kimdir? Romanda, herkesin, her karakterin kafasında farklı bir karşıdevrimci tanımı olduğunu görüyoruz ve buna bağlı olarak 12 Eylül öncesinden günümüze, ‘karşıdevrimci’ sözcüğünün içerik değiştirdiğini söyleyebilir miyiz?

İÇERİK DEĞİŞİMİ

- Tüccarın ticari rakibi, aynı malı satan diğer bir tüccardır. Solcu bir grubun siyasi rakibi de öncelikle diğer solcu gruplardır, anlayışlardır. Sağ kanat için de geçerlidir benzer bir rekabet. Darbe öncesinde yaşanmıyor muydu bunlar? Solun içi küfür kıyametti, çatışmalarda ölümlerle karşılaşıyorduk. O zaman da karşılıklı faşistlik suçlamaları ciddi boyutlardaydı. Her ülkede neredeyse her dönem yaşanmıştır bunlar. Çatışmalar, suçlamalar bir ölçüde siyasi liderlerin ihtiraslarından, kötücüllüklerinden kaynaklanır. Ama her şeyi liderlerin, yazarların kötücüllükleriyle açıklarsak yanlış yapmış oluruz. Felsefi, siyasi görüş farklılıkları, kırılma anlarında ciddi duruş farklılıklarını da beraberinde getirecektir. O zaman da çelişkiler şiddetlenecektir. Sadece ağlayıp yakınarak sol içi ayrışmaları engellemek olası değil. Bugün bir kesim sol etnik ayrışma özgürlüğünü, böyle bir özgürlüğü başat olarak içeren kendince demokrasiyi ülkenin temel meselesi sayıyor. Böyle bir demokrasiye stratejik veya dönemsel olarak sıcak bakan kim varsa (ABD, AB, AKP) onunla ittifak yapıyor, en azından ittifak yapanlarla ittifak yapıyor. O kesime göre bu çizgiye uzak duran kim varsa ulusalcıdır, faşisttir veya az buçuk faşisttir. Karşıdevrimci kavramını fazla kullanmıyorlar. Karşıdevrimci kavramı şu dönem öbür kanatça kullanılıyor çünkü. Evet, diğer kesimden de bahsetmiş oldum. AKP, AB, ABD’ye karşı olan sol kanatsa ötekilere karşıdevrimci, dönek, satılmış diyor. Kitabım bu ayrımın neresinde? İkinci gruba daha yakın durduğunu itiraf edebilirim, ama onun içinde değil. En azından bu ülkede sosyalistlikle antiemperyalizmi, yurtseverlikle komünistliği birleştirmeye çalışan bir güç de var. Kitap en çok ona yakın. Çünkü ben ikinci büyük grubun antikapitalist olduğuna da, antiemperyalizminde tutarlı olduğuna da inanmıyorum.

- Roman boyunca bir kavram kargaşasına tanık oluyoruz ve günümüzün moda tanımlarıyla sık sık karşılaşıyoruz; ulusalcı, liberal, demokrat, dinci vb. Bu kavram kargaşasını neye bağlıyorsunuz?

- Geçmişteki solcuları, okumadıkları, araştırmadıkları, düşünmedikleri yönünde eleştirilerle içten ve dıştan çok hırpalıyorlardı. Bir de tek yanlı okudukları yönünde. Söz konusu eleştirilerin haklılık payı da vardı, abartılı yanları da. Şimdiki sol nedense daha az eleştiriliyor o konuda. Peki, olumluya giden bir şeyler mi görülüyor da eleştiriler azaldı? Hayır, okuma oranlarının iyiye gittiğini düşünmüyorum. Tek yanlılık azaldı mı? Aksine, korkunç ölçekte arttı. Solda birkaç cephe güçlü ve dolayısıyla her cephe içinde cephe içi kavramlar geçerli. Kendini aydın olarak, solcu olarak gören çoğu insan sekiz on kavram üstünden düşünüyor ve o şekilde kafasındaki tüm sorunları hallettiğini sanıyor. Hallediyor da. Bu kavramlar kendi konumunu haklı ve doğru gösterme, karşı tarafı da hain ve satıcı gösterme işlevine hizmet eden kavramlar. Kafalarda kodlar var, o kodların dışında bir dille konuştuğunuzda karşı tarafın bilgisayarı -yani beyni- onu algılamıyor ya da hemen “spam”e, çöpe atıyor. Ben hem buna işaret etmek istedim, hem söylediklerimin okunmadan beyinlerdeki çöp bölümüne gönderilmesine engel olmaya çalıştım. Herkesin kod sistemine uygun yazmaya çalıştım. Kendi düşüncelerim asla seçmeci-eklektik değil. Ama kavramları herkesin anladığı manada kullanmaya çalıştım.

- Roman, 12 Eylül’ü yaşamış ve o günleri bir şekilde atlatmış sol gelenekten insanların bugününü anlatıyor. Kimi parti başkanı, kimi sendika temsilcisi, kimi ölüm orucu direnişçisi, kimi öğretim üyesi. Hepsinde ortak olan, 12 Eylül’e ve kendi kişisel mücadele tarihlerine dair geliştirdikleri savunma mekanizmaları mı?

- 12 Eylül’e karşı başat tavrımızın teslimiyet olduğunu söylemiştim. Bu eziklik duygusu istisnalar dışında siyasi grupların ve siyasi şahsiyetlerin büyük çoğunluğunda baskın. Bir şeyleri hep örtmeye çalışıyorlar. Geçmişte kendilerini ezen güce karşı kim dikleniyorsa, ne olduğuna bakmaksızın ona sempati duymaya başlıyorlar. Artık çoğunda amaç kendi başlarına bir şeyler olabilmek, bir yerlere gelebilmek değil. Bir şeylerin arkasına asılarak bir şeyler yapabilmek. Bunu da açıkça söyleyemiyorlar. Sinsi, gizli pazarlıkçı, ikiyüzlü tavırlar yaygınlık kazanıyor, hoşgörüyle karşılanıyor.

- Karakterlerin kendileriyle hesaplaşmalarında bütün çelişkileriyle insanı görüyoruz ve aynı zamanda bu hesaplaşmalar bize en aydınından eğitimsizine, toplumca bir yanılgı içinde olduğumuzu söylüyor diyebilir miyiz?

- Edebi açıdan da günümüz devrimciliğinin bir parodisini sunuyor bu iç konuşmalar, burayı biraz açabilir misiniz?- Kendi konumunu, kendi yaptıklarını bir şekilde haklı görmek için zihnimiz bir gayret gösterir. Bazılarımızda hafif bir gayret, bazılarımızda kendini paralarcasına bir gayret... Kişilik farklılıklarımıza göre artık. Bunları roman dilinde yansıtma olanağı bulunuyor. O zaman da o kişinin karakteri, tavırları, tutarsızlıkları hakkında içerden daha derinlemesine fikir edinebiliyoruz. Asıl amacım buydu, ama aynen aktarınca, kişinin konuştuğu, ettiğiyle düşündüğü arasındaki çelişki gösterilince ister istemez parodiye dönüşüyor anlatım. Bunu da istemedim değil, romanın eğlenceli yanına katkı sağladı.

BİR YABANCILAŞMA  ELEŞTİRİSİ

- Karşıdevrimciler’i bir yabancılaşma eleştirisi olarak okumak mümkün mü; bireye, topluma ve moda kavramlara?

- Kapitalist toplum düzeninde şu veya bu ölçüde bir yabancılaşmaya düşmemiz kaçınılmaz. Fakat bu olumsuz verili durumdan kurtulmaya değil yararlanmaya çalışanlar çoğunlukta. Solda, okumuşlar arasında da çoğunlukta. İyiyle kötü arasındaki fark bence tam da burada ortaya çıkar zaten. Kirlilikten bir ölçüde uzaklaşmaya mı çalışırsın, ondan yararlanmaya mı çalışırsın? Oradan, o ilişkilerden, ikiyüzlülükten, aldatmacadan siyaset yapanlar, yazarlık, sanat yapanlar... Evet, roman onların eleştirisi.

- Romanın baş karakteri “yabancılaşmış”, siyasi nedenlerle İngiliz vatandaşı olmuş bir mülteci. Bu durumu da “aydın yabancılaşmasına” yorabiliriz gibime geliyor. Ne dersiniz?

- Yayınevi editörü Ahmet Öz, tam da bunu söylemişti. Başkahraman İngiliz. Geliyor, burada birtakım aydınlarla, siyasilerle iyi ilişkiler kuruyor. Romanın göndermesi tam da bu demişti Ahmet. Bizim bazı aydınlarımız, bazı sol siyasilerimiz artık bu toplumun İngilizleri olmuşlar.

- Kapitalizmin ve 12 Eylül’ün bireysel ve toplumsal hayatlarda nasıl sonuçlar ve yıkımlar doğurduğunu kahramanlarınızın yaşamlarında görmek mümkün. Romandan gerçeğe dönersek, bütün bu yıkımları ve yanılgıları onaracak, bizi gerçeğe götürecek olan nedir ve edebiyatın bu konuda söyleyecek sözü var mıdır?

- İyi edebiyatın her zaman söyleyecek sözü olur. Boş laf anlamında değil, gerçekliği ifade etmek anlamında. Nedir bu gerçeklik: İyi edebiyat ve felsefe zaten insanın temel sorunları üstünde dururlar esas olarak. Böyle etkinlikler insanı daha da insanlaştırır, geliştirir. En azından bir kesim insana güç ve motivasyon verir. Yıkıma karşı ne yapılabilir? Benim ilaç olarak önerdiğim şey açıklık, içtenlik ve dürüstlüktür. Bunların hepsi ahlaksal kavramlardır diyeceksiniz. Ben de evet, tam da bunu, ahlaklı olmayı öneriyorum diyeceğim. İnsanın doğru, düzgün ve ahlaklı olmasının yolu açıklıktan, dürüstlükten geçer. Hatasız insan olmaz. Hataları ortaya koymak gerek, hataların kabul edilmesi gerek. Hataları kabul etme, unutturmaya çalış, gündemi bulandır, içtenliğini kaybedersin. Bir süre sonra hata senin karakterin olur, hatasız yaşayamazsın. Söylediklerinle düşündüklerin her zaman tam olarak birbiri üstüne oturmaz, böyle bir şey beklemiyorum, önermiyorum. Ama arada bu denli farklar bulunursa, şimdi yaşadığımız siyasi ortamdaki gibi trajı-komik farklar bulunursa, yaptığımız siyaset de yalan siyaseti olur. Arkamızda sadece yalancıları buluruz o zaman.

ORTA YOL BULMAK...

- Kahramanlarınız siyasi ve entelektüel hayatımızdaki bazı kişileri çağrıştırıyor, onları yaratırken gerçek kişilerden esinleniyor musunuz?

- Esinlenmemek olası değil. Bu romandaki özellikle iki kahraman gerçek hayattaki iki şahsiyetten kuvvetli esinlenmeler taşıyor. Yine de sonuçta kurgusal tipler bunlar. Esinlenmek ve o esin üstünden gitmek hem çekici hem kolay edebiyatta. İyi edebiyatta bunlar hiç olmaz diye bir kural da yok elbette, fakat olabildiğince kaçınmaya çalışıyorum o yoldan. Bir orta yol bulmaya çalışıyorum bazı tipler için.

- Aynı zamanda bir ruh hekimisiniz; romandan alıntılarsak “Bizi ayakta tutan ütopyalarımızdır” sözünü günümüz insanı için nasıl yorumluyorsunuz?

- Öncelikle suyu çıkarılmış bir söz olarak yorumluyorum. Güzel bir sözü yerli yersiz en olmadık kişiler yineleyip durursa o sözün kıymeti kalmaz. Yeni bir söz bulmak gerekir. Bu söz de zaten pek olumlu olmayan bir tipçe söyleniyor romanda. Keyifli veya efkârlı anlarımızda, romantik bir havamızdaysak hepimizin birtakım ütopyaları tütüyor sigara dumanı gibi, kafalarımızın üstünden. Sosyalizmle tanışmış, ‘68’e, ‘78’e, ‘88’e bulaşmış herkesin muazzam ütopyaları mevcut! İyi de kardeşler, gündelik basit hayatımızda ne yapıyoruz o ütopya için? Veya solculuktur diye yaptıklarımız o ütopyaya yaklaştırıyor mu bizi, yoksa daha mı uzaklaştırıyor? O ütopyaların neler olduğu, ona yaklaşmak için neler yapılması gerektiği tamamen bir ütopya değil. Açık seçik belli. Biz bu açık seçik belli olanları da yakıp duman ediyoruz, belirsiz hale getiriyoruz, onları da ütopya haline getiriyoruz. Bizi ayakta tutan şey boş duygulanımlar değil, akıl, bilgi ve sorumluluklarımız olmalı.

- 68’den söz açılmışken, 68’in kırkıncı yılını yaşadığımız şu günlerde herkes ‘devrimciler’i yazarken ve onlara güzellemeler yaparken, siz ‘karşıdevrimciler’i yazıyorsunuz. Bu durumu, nasıl açıklıyorsunuz?

- Yaşarken mücadele etmek çok zordur. Öldükten sonra bazen kapılar önünüzde açılıverir. Artık ölü olduğunuz için zararsız görünürsünüz. Fikirlerinizden, tavırlarınızdan dileyen istediğini alır ve özgürce sizi kendine göre yorumlar. Ona müdahale edecek gücünüz bulunmamaktadır artık. Geçmişin büyük edebiyatçıları şimdi yaşasalar çoğu kitaplarını bastırmakta zorlanırdı. Geçmişin büyük devrimcileri, Deniz’ler, İbo’lar, Mahir’ler bugün aramıza dönseler o zamanki kadar bile yandaş bulamayabilirler. Şimdi onları öven çok geniş yelpazedeki inanılmaz derecede büyük kalabalığa bakıp şaşırmamak elde değil. Onlar devrimci militandılar. Bildikleri kadarıyla inançlı birer Marksist-Leninisttiler. Buna rağmen Mustafa Kemal düşmanı değildiler. Kararlı anti-kapitalist, anti-emperyalisttiler. Özgürlükçülükleri bu temelde bir özgürlükçülüktü. Halkın birliğine inanıyor, güveniyorlardı. Kürt-Türk-Ermeni vb. ayrım düşünmüyorlardı. Onlar bir bütün olarak böyle bir çizgideydiler. Şimdi isteyen istediği yönlerini alıyor, öbür yönleri yokmuş gibi kendini inandırıyor, 68 ruhu bende, bizde yaşıyor diyebiliyor. Korkunç boyutlarda yaşıyoruz ikiyüzlülüğü. Karşıdevrimciler bu ikiyüzlülüğü anlatmaya çalışıyor.

(Cumhuriyet Kitap)



Bu haber 502 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,969 µs