En Sıcak Konular

Mehmet Barlas'tan çarpıcı açıklamalar

11 Haziran 2008 09:21 tsi
Mehmet Barlas'tan çarpıcı açıklamalar Mehmet Barlas hem liderlerin Türkiye’sini hem de “Atatürk’ün dışında hepsini tanırım” dediği “Türkiye’nin liderlerini” anlattı...

Halk İktidar; Vatandaş Mutsuz
 
Mehmet Barlas’ın yazarlık serüveni 18 yaşında başlıyor. Küçüklüğünden beri hayatı, Türkiye’yi yöneten liderler ve ailelerin içinde geçiyor. Ona “Siz nasıl Vehbi Koç’la, Özal’la arkadaşlık yapabiliyorsunuz?” dendiğinde “Ne yani onlar başbakan, iş adamı ise ben de başyazarım.” diyor. Mehmet Barlas’ın yakın tarihe yaptığı şahitliği yakınlarda çıkacak nehir söyleşisinde etraflıca öğrenme fırsatı bulacağız; ancak herkes Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın zor kararına kilitlenmişken, “Atatürk dışında hepsini tanırım” dediği liderlerlerin bazı anlarıyla ilgili şahitliklerine kulak verdik.

Röportaj: Muhsin Öztürk/Aksiyon

-Özal’ın oynak merkez teorisi Türk siyasetini izah etmekte yeterli mi?

Elbette. Kimin sağ kimin sol olduğu belli değil. Şu anda CHP ne Güneydoğu’dan ne de yoksul kesimlerden oy alabiliyor; ama sosyal demokratım diyor. Demek ki oynak merkez değişiyor. Sağ sol kavramlarını değiştiriyor. Bir de yaşanan çağa göre değişen bir şey var: Petrol fiyatları. Petrolün varili bundan 30 yıl evvel 2 dolardı. İlk defa Kaddafi 1971 yılında 2,35’ten 2,75’e çıkartacak diye dünyada olay çıkmıştı. Enerji çok temel bir yatırım kaynağı. Şu anda varili 130 dolar. Kalkınmalarını ucuz enerji ile yapmış Batı Avrupa ülkeleri 2. Dünya Savaşı sonrasında çok kârlı olduğu için sosyal güvenliğe inanılmaz büyük fonlar ayırdılar. İran krizi şu bu derken o cennet ülkelerin hepsi müflis oldu. Devlet borçlu. Sosyal güvenlik harcamalarını kısmaya çalışıyorlar. Türkiye’de Devlet versin deniyor hâlâ.

AVRUPA’DAKİ İNANÇ HÜRRİYETİ GÖRÜLMÜYOR

-Türkiye’de sosyal demokratlık meselesine girmiş olduk…

Avrupa’da sosyal demokrat diye aklınıza kim geliyor? Sekülerizmin merkezi İngiltere’de on sene başbakanlık yapan Tony Blair, bu vazifeyi bıraktığı gün gitti Katolik oldu. İngiltere’nin resmî dini Protestanlık. Kime ne? Sosyal demokrat bir adam güzel güzel Protestanken niye Katolik olur? Demek ki inanç dünyası diye insanların içinde bir şey var. Batı’da hiç kimse ‘vay niye Katolik oldun’ diye sorgulamıyor. Sen sosyal demokratsın, dinle ne ilişkin var diye sorgulamıyor.

-Bir mezhepten diğerine geçmek gibi değil.

İngiltere’de 8. Henry ile birlikte Katoliklik yok edilmiş, kiliseler yıkılmış, heykeller kırılmış. İngiltere mimarisini, sanatını yeniden inşa etmiş. Kesin bir ayırım var. Katoliklerle Protestanların yüz yılı aşkın iç savaşları var. Buna rağmen bir İngiliz başbakanı gidip Katolik oluyor. Nasıl oluyor? Türkiye’de niye bunlar hiç insanların dikkatini çekmiyor? Türkiye sanki duvarlarını çekmiş, ayda yaşayan bir ülke bazen.

-Siz harf inkılabıyla birlikte Meşrutiyet dönemindeki entelektüel tartışmanın yeni nesillere aktırılmadığını da söylüyorsunuz. Bugüne bakarsak yerli yerinde bir fikir tartışması da olmuyor aslında…

İnsanlar kendi düşündüklerini de söylemiyorlar. Bu güncel hayatta da böyle. Mesela Ertuğrul Özkök, Can Paker’in evindeki yemeği yazıyor. Orada asıl söylemek istediği niye ben davetli değilim. Bunu söylemek yerine yemekte şu konuşulmuş, bu konuşulmuş diye bir sürü dedikodu yazıyor. İnsanlar söylemek istediklerini söylemiyorlar, çekiniyorlar. Başka bir olay var. Atatürk çok büyük bir adam; kurucu, kurtarıcı, gerçekten büyük politikacı. Temel ilkeler kurmuş. Fakat Atatürk 1938’de vefat etti, 38’den bu yana Atatürk’ün hiçbir icraatı yok. Ondan sonra yaşayan insanların yaptıkları icraat var. 2008 yılında yaşayan, icraat yapan, hata yapan, doğru yapan bir insanın karşısına çıkıp Atatürk yaşasaydı böyle yapmazdı deniyor. Atatürk 38’den bu yana hiçbir şey yapmadı ki! Atatürk olsaydı böyle yapmazdı, denebilir mi?

-Dense bile herhalde onun üzerine bir şey inşa edilemez.

Bu ne zaman uygun olur biliyor musun? Dinde olur. Hz. Peygamber bugün yaşasaydı işte onun sünneti şöyle olurdu diye bir fıkıh ilmi vesaire var. Siyasette böyle bir şey olmaz. Tek parti dönemi asr-ı saadet gibi algılanıyor. O zaman gerçekleri aramıyorsunuz, kutsallaştırıyorsunuz belli bir dönemi. Belirli bir ismi kutsallaştırıyorsunuz, sanki bugün yaşıyormuş gibi, insanların karşısına rakip çıkarmaya çalışıyorsunuz, Atatürk’le Tayyip Erdoğan sanki seçime giriyor! Deniz Baykal ‘ben Atatürk’ün devamıyım’ diyor. Tayyip Erdoğan ne desin yani. Ben de Abdülhamid’in, Kanuni’nin devamıyım mı desin? Böyle bir şey olur mu?

-Bir de bütünüyle Batılı yaşam tarzına sahip olup Batı karşıtlığı yapmak var.

Aslında onlarda Batı karşıtlığından ziyade iktidar karşıtlığı söz konusu. Türkiye’de şöyle bir şey var. Türk generalleri muvazzafken NATO subaylarıdır, Amerika ile ittifakı kurarlar, geliştirirler, ikili anlaşmalar yaparlar, emekli oldukları gün de Amerika’ya çok kızarlar. Bu kural gibi bir şey. Deniz Baykal, Tansu Çiller hükümetinde başbakan yardımcısı olarak gümrük birliğini imzalamış bir isim. O gün bakın manşetlere, Avrupa’nın yolunu açtık diye demeçleri var. Muhalefete geçtiği zaman gümrük birliğine de Avrupa Birliği’ne de kızar. Avrupa Birliği ile 1963’te Ankara Antlaşmasını CHP imzaladı, 1949’da Avrupa Konseyi’ne giriş CHP’nin. Şu anda Avrupa’da ne varsa CHP onun karşısında. Yarın kazara iktidar olursa AB’ye rest mi çekecek, yine aynı şeyi yapacak. Veya Devlet Bahçeli; 1999 kampanyasını “Abdullah Öcalan’ı asacağız diye götürmedi mi? İdam onun başbakan yardımcısı olduğu dönemde kalktı. İnsan iktidar olunca devletin menfaatleri, genel dengeler gözetiliyor. Eğer bugün AK Parti iktidarda olmasaydı, her cuma namazında AK Parti’ye oy veren kitleler büyük yürüyüşler yaparlar, Irak’taki Amerikan zulmünü protesto ederlerdi.

-Yani…

Mesele felsefe ya da rejim kavgası falan değil; mesele iktidar kavgası. Devlet çok güçlü. Bir parti iktidar olduğu zaman yandaşlara iş bulunuyor vs. Çok geniş kitle. Türkiye’de 2,5 milyon profesyonel politikacı var. Yani muhtar adayları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, aday adayları…

-Siz Türk siyasi hayatında etkin rol üstlenmiş liderleri yakinen tanıyorsunuz. Menderes’i şahsen tanıyor muydunuz?

Gördüm bir iki kere. Babamın arkadaşıydı.

-Onun dışında…

Atatürk hariç herkesi tanırım.

-İsmet İnönü’nün ‘bittim’ dediği an Ecevit karşısında kurultayı kaybettiği an mıydı?

Hayır. 1965 seçimlerinde yenildiği andır. ‘Ortanın solu’yla CHP’yi yenileme amacıyla çıktı ve tarihinin en düşük oyunu aldı. O gün oradaydım, perişandı.

ÖZAL’A İHANET, DEMİREL’İN ŞOKLARI,

ERBAKAN’IN HATASI…

-Özal’ın en zor anı?

En sinirlendiği anı söyleyeyim ben size; Mesut Yılmaz’ı başbakan yaptı ve Mesut Yılmaz onu yok saydı. Bana şöyle dert yanmıştı: “Ya ben icraatlarına karışmak istemiyorum; cumhurbaşkanıyım ama arkamda birikim var, partiyi ben kurdum, fikrimden bile istifade etmek istemiyor.” En sinirlendiği an oydu. İhanete uğradığını hissediyordu. Kendi tabanı, yetiştirdiği insanlar tarafından…

-Demirel’in inişli çıkışlı bir siyasi hayatı oldu. Onun ilk ‘bittim’ dediği an neydi?

Demirel’in hayatındaki ilk şok Ecevit’in Erbakan’la koalisyon kurmasıydı. 1974’te. Orda perişan oldu. İkinci şok Ecevit’in Kıbrıs müdahalesine karar vermesiydi. Çünkü çılgınca bir müdahaleydi, sonuçlarını hâlâ yaşıyoruz. Atatürk, İnönü, Menderes yapmamış, Ecevit yapmış. Ne zaman tekrar toparladı, Ecevit onu kalıcı bir çözüme bağlamak yerine istifa ettiği gün Demirel tekrar dedi ki ‘ben bu adamı yerim’.

-Erbakan ne zaman kaybetti?

Ben onu içinde yaşadım. 1997’de 28 Şubat muhtırasını aldıktan sonra o işin bittiğini hissetmedi. O anda istifa edip, aralarında protokol vardı, görevi Tansu Çiller’e devretseydi ve erken seçim kararı alsaydı bugün hâlâ Erbakan vardı. Ama o Ağustos’ta D-8 zirvesi yapacağım diye işi uzattı, o sırada Demirel devreye girdi, DYP’yi parçaladı, Anayasa Mahkemesi kapatma davasını başlattı, Erbakan geç idrak etti işinin bitirildiğini. Ben gittim konuştum Erbakan’la, ‘Bitti sizin işiniz’ dedim. “Yok yok bitmedi, askerler beni sever, Çiller’i sevmiyorlar” falan dedi.

ERDOĞAN, GERÇEK SOSYALİST İKTİDAR GİBİ

-Bugün herkes Erdoğan’ın zor kararını konuşuyor?

Ünlü bir düşünürün “Taç giyen baş akıllanır” diye bir söz var. Benim ya da sizin ya da pek çok kişinin hiç düşünmeyeceği şeyleri Erdoğan düşünmek durumunda. Bu akıl, önce dengeleri hesap etmek zorunda. Hem dış hem iç dengeler. Hangi düğmeye bastığında, neyi kaşıdığında ortaya çıkacak yansımayı ya da dışarıda ne olursa Türkiye’de ne oluru bilmesi lazım.

-Erdoğan için talihin döndüğü an?…

Erdoğan bir kere yasaklandığı anda büyüdü. Hapse atıldığı zaman daha çok büyüdü. Ben hapishaneye ziyarete gittiğim zaman kuyruklar görüyordum onunla görüşmek isteyen. İkincisi çok çalışkan. Bitmeyen bir enerjisi var. Böyle bir şey görmedim açıkçası. Üçüncüsü inançlı bir insan. Misyon sahibi, ülkeye, düşüncesine hizmet etmeyi misyon edinmiş. Kitleler onu hissediyor. Bir de halktan biri. Hep sol der ki, işte işçi sınıfı gelecek, halk gelecek… Kasımpaşa’dan çıkmış orta hâlli bir ailenin çocuğu, eğer gerçekten sosyalist iktidar istersen işte Erdoğan, gerçekten halk geldi iktidara. Ama halk geldi vatandaş çok mutsuz!

-Erdoğan’ı daha yakından tanıyorsunuz artık, ne dersiniz Erdoğan eski Erdoğan değil mi?

Erdoğan bir de değişime ayak uyduran bir insan. Gerçekten kendini geliştiriyor, değiştiriyor. Hoşgörü sahibi olmaya başladı, ona çok yabancı gelecek, neticede inancını da rencide edebilecek şeyleri ‘bunlar da insandır’ diye kabul etmeye başladı. Mütedeyyin bir kişi için ‘öte dünya’ asıl hayattır, dünyadaki yaşam kısadır, önemli olan ahrettir değil mi? Erdoğan ikisini dengelemeye ve dünyevileşmeye başladı. O yüzden ona çok büyük haksızlık ediliyor. Aslında Erdoğan kendisi gibi olanları dünyevileştiriyor. Müthiş bir hizmet görüyor. Savunmasında da var; laikliği toplumsallaştırmak. Erdoğan ve AK Parti bunu yapıyor Türkiye’de. Çok önemli.

-Bugün Erdoğan’dan başka büyük kitleleri etkileyen bir lider yok gibi ya da böyle bir algı var. Ne dersiniz?

Tayyip Erdoğan dışında lider yok algısı yanlış. Lider olmak için bekleyen karizmatik, birikimli çok insan var; fakat Türkiye’deki modern padişahlık sistemi bunların çıkmasına izin vermiyor. Batı’ya baktığınız zaman lider dediğinde yanında bir kadro vardır, liderin puanı yüz ise yanındakinin doksandır. Burada lider 100 yanındakiler hep sıfır. Partiden, Tayyip Erdoğan’dan sonra gelen ikinci kişiyi söyleyebilir misiniz? Ecevit ilk çıktığı zamanlarda eşitler arasında birinciydi. Kıbrıs müdahalesiyle Ecevit sıyrıldı, birdenbire karizmatik oldu. Ecevit yüz oldu, öbürleri sıfır kaldı. Şu anda onu Deniz Baykal Kıbrıs zaferi olmadan yapıyor. Mesela 1980 yılına kadar Demirel ve Ecevit olmasa Türkiye’de siyaset olmaz diye düşünürdük. 12 Eylül’de ikisi de yasaklandı. Bülent Ulusu bayağı ciddi başbakanlık yaptı, problem olmadan seçim yapıp iktidarı Turgut Özal’a devretti. Turgut Özal diye bir lider çıktı ortaya.

-Bizde siyasi liderlerin uzun siyasi hayatları olduğu için ‘değişim’ hep söz konusu oluyor. Özal istisna mıydı?

Başta aynı değildi Özal. Ben ilk tanıdığımda çok fanatik antikomünist, çok katı milliyetçi, dar görüşlü bir insandı.

-Ne zaman tanıdınız?

1980’li yıllar. Aydınlar Ocağı ideolojisine bağlı kalmış, merkezin iyice sağında tutucu bir insandı. Zaman içinde gelişen Özal, dünyaya açık, sağı da solu da içeren, acayip felsefesi olan çok boyutlu bir insana dönüştü. Ben bir insandaki çok kısa süredeki büyük değişimi ve gelişmeyi Özal’da gördüm. Öyle bir adam da görmedim daha.

-Erbakan…

Erbakan’da çok bir değişim olmadı. Erbakan müthiş organizatör; şapka çıkartmak lazım. 1969’da siyaset sahnesine girdi, ‘millî görüş’ adında bir ‘cemaat’ çıkardı ortaya. Çok çalışkan da. Yıllardır da tanıyorum yakından. Ama Necmettin Erbakan neticede önyargılarının ya da kalıplaşmış inançlarının dışına çıkamıyor.

-Demirel için?...

Demirel 1965-1970 arasında çok parlaktı. Fakat 65-70 arasında bugün Tayyip Erdoğan’a yapılanların aynısı Demirel’e yapıldı, sonra 12 Mart muhtırasıyla devrildi. Partisi bölündü. O günden sonra Demirel de rakipleri gibi olmaya başladı. O ilk heyecanlı, amatör hâlini kaybedip ayak oyunlarının icraat ve siyaset kadar önemli olduğunun farkına vardı, o da diğerlerine benzedi. Ve orada başarılı oldu ki, yasaklandı, hapse girdi çıktı, başbakan oldu, cumhurbaşkanı oldu; demek ki bu iyi olmayan şey Türkiye’de politikacılar için iyi sonuçlar getiriyor.

-Devleti tanımakla ilgili bir şey mi bu?

Türkiye’yi değiştirmek yerine kendini Türkiye’nin şartlarına uyduruyorsun. Özal bu anlamda değişmedi. Özal bir şeyi saçma, akıl dışı, çağdışı görüyorsa bunu açık açık söylüyordu büyük muhalefete rağmen. Demirel bunun Türkiye’de çok iyi bir şey olmadığını anladı. Ve kalabalıkların veya derin devletin söylediklerini söylemeye başladı. Özal değişmedi. Tayyip Erdoğan da o açıdan değişmiş değil. Erdoğan hâlâ kendisi olmaya devam ediyor.

ÇİLLER’İN ŞANSSIZLIĞI, BAYKAL’IN GAMSIZLIĞI…

-İktidarı kısa sürdü ama Tansu Çiller’i nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çiller Türkiye’nin bir kazancıydı ama şansızlığı, ha bire ‘o kadın’ diyen Mesut Yılmaz gibi bir rakibinin olmasıydı.

-Peki Deniz Baykal?

Deniz Baykal çok mutlu yani. Altında makam arabası, sabahleyin evinden çıkıp CHP genel merkezine gidiyor, güzel giyiniyor, her konuştuğu TV’de yer alıyor. Bir iktidar sorumluluğu yok. Protokolde yeri 2 numara. Devletten gelen bir bütçesi var. İyi bir şey. Bu yetiyor ona. Baykal hayatta istediğine ulaştı.

-Siyasi parti liderliğini bir kenara bırakırsak gerçekten toplumda iz bırakmış kimleri sayarsınız?

Atatürk ve Özal var benim gözümde.

BEN DE ANTİ AMERİKAN’DIM!

-Medyada demokrat olmak zor mu gerçekten?

Kolay değil tabii. Demokrat olmaktan ziyade sermaye karşısında bağımsız olmak çok zor. Genellikle bizim mesleğin mensupları sermayeye çok bağımlı hissediyorlar kendilerini. Bir medya grubunun içindeki eğilime karşı çıkmak çoğu medya mensubu için çok zor. Bu işsiz kalmak demek. Bunu göze aldığınız zaman demokratlık da başlıyor. Sırasında rest çekebilmek…

-Siz daha önceleri sosyal demokrat çizgide miydiniz?

Ben daha sol çizgideydim, özellikle Vietnam Savaşı dolayısıyla. Vietnam’da Amerikan zulmü, işgali bizim nesli aldı götürdü. Anti Amerikanizm, Türkiye’deki sosyal adaletsizlikler, askerî müdahaleler vs, solduk yani..

-Liberalleşme süreciniz nasıl oldu?

Dünyayı gezmeye başladıktan sonra. Doğu Bloku ülkelerini gezmeye başladım. Bir kere o solun büyük bir yalan olduğunu gördüm. Müthiş bir polis devleti. Çok gençken Romanya’ya gittim mesela. Odalarda konuşurken radyoların sesini yükseltiyorlar. Niye dedim, ‘polis dinliyor’ dediler. Sovyetler de öyleydi. İkincisi yoksulluğun çok yaygın olduğunu gördüm bu ülkelerde. Öyle bir dünya cenneti olmadıklarını gördüm. Bir de kendi deneyimimi yaşadım Ankara’da Ecevit döneminin TRT’sinde. Benim liberal demokrat diyebileceğim ilk yazılarım 1975-76 yıllarında çıkmaya başladı.

-Yazarlık serüveniniz çok erken başlıyor, bu üzerinizde bir baskı oluşturmadı mı?

1960’ta ilk köşe yazım çıktı Son Havadis’te. 18 yaşındaydım. İlk röportajımı Orhan Kemal’le birlikte yaptım. Yassıada duruşmalarını Aziz Nesin’in yanında izledim. Küçük yaşlardan beri çok okuyordum, birikimim vardı, bir ağırlığını hissetmedim.

 



Bu haber 756 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,871 µs