En Sıcak Konular

'Türkiye'de Anayasa Mahkemesi krizi var'

10 Haziran 2008 10:01 tsi
'Türkiye'de Anayasa Mahkemesi krizi var' "Anayasa değişikliklerinde 'sadece' şekil denetimi yapılacağına dair açık hükme rağmen alınan bu karar, sorunun daha ciddi olduğunu gösteriyor. Sorun bir mahkeme krizidir ve krizden çıkış ise ..." Emrah Aslan yazdı...

Emrah Aslan'ın Yeni Şafak'ta yayınlanan yorumu...

Anayasa Mahkemesi, hükümetin başörtülü öğrencilerin üniversiteye girişlerinin önünü açmak için gerçekleştirdiği anayasal değişikliklere ilişkin açılan iptal davasında verdiği 5 Haziran tarihli karar, gerek kararın niteliği/meşruiyeti, gerek kararın yarattığı tahribat, gerekse bundan sonraki süreçte oluşturulabilecek olası yeni kanalların tartışılması bakımından çok tartışıldı.

Kısaca hatırlamak gerekirse, DP dönemine bir karşı reaksiyonun sonucu ortaya çıkmış olan 1961 Anayasası, kurmuş olduğu Anayasa Mahkemesi'ne, 147. maddesinde düzenlediği şekilde, kanunların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi iç tüzüklerinin Anayasa'ya uygunluğunu denetleyeceğini belirtiyordu. Ancak 1971 değişikliği ile, mahkemenin yetkilerinde değişikliğe gidilerek kanun ve iç tüzüklerin Anayasa'ya (esas denetimi), Anayasa değişikliklerinin ise şekil şartlarına uygun olup olmadığı düzenlemesi getirildi. Fakat buna rağmen, 12 Eylül'e kadar Anayasa Mahkemesi pek çok kez yetkisi olmadığı halde şekil görünümünde esas denetimine girmişti; bu nedenle 1982 Anayasası'nda bu duruma tedbir olarak kanun ve iç tüzüklerin şekil ve esas incelemesine ek olarak "Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler" ibaresi 148. maddeye ekleniyordu; "sadece" ifadesiyle de Anayasa değişikliklerinde yetkinin şekil denetimi ile sınırlı olduğu vurgusu net ve güçlü bir şekilde yapılıyordu. Hatırlatmak gerekir; şekil denetimi kanunun/değişikliğin teklif/hazırlık/görüşülme/ yasalaşma.. gibi aşamalarını kapsayan ve "salt Anayasa'da yer alan şekle ve usüle dair" bir denetim süreci iken, esas denetimi ise farklı olarak kanunun/değişikliğin amacı/gerekçesi/içeriği/ anayasanın ruhuna uygunluğu.. gibi şekilden öte "öze dair" sorunları içeren bir denetim sürecidir.

5 Haziran kararında Anayasa Mahkemesi, AK Parti'nin başörtüsü sorununu aşmak amacıyla gerçekleştirdiği anayasa değişikliklerini Anayasa'nın cumhuriyetin laik karakterini belirten 2. maddesi ile bu maddenin değiştirilemeyeceğini belirten 4. maddesi ve Anayasa Mahkemesi'nin görev alanını tanımlayan 148. maddesine dayanarak ilgili değişiklikleri reddetti. Hatırlanacağı gibi hükümet, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde türbanlı öğrencilerin üniversitelere girebilmelerini sağlamak amacıyla değişikliklere gitmişti.


MAHKEME YETKİSİNİ AŞMIŞTIR

Şekil ve esas denetimi kavramlarını bir kenara bırakıp, mahkemenin yaptığı denetime çıplak gözle bakarsak, mahkeme, 10. ve 42. maddelerdeki değişiklikleri "Türkiye Cumhuriyeti'nin laik niteliği olan bir devlet olduğu (m.2) ve bu niteliğin değiştirilmesinin veya değiştirilmesinin teklif dahi edilmesinin mümkün olmadığı (m.4) ve iptali istenen maddelerin de bu niteliği ortadan kaldırıcı bir içeriğe sahip olduğu ve Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine aykırılık teşkil eden düzenlemelerin de şekil incelemesine girdiği" iddiasıyla iptal etti.

Mahkemenin iptal gerekçesi, değişikliğin Anayasa'nın 2. ve 4. maddelerine aykırılığına dayanmaktadır; esas denetimin kapsamına giren bir "anayasanın ruhuna ve özüne uygunluk" incelemesi söz konusudur. Oysa mahkemenin, değişikliğe dair inceleme başvurusunu salt şekil incelemesi olacak şekilde, "Anayasa değişikliklerinde, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları"nı inceleyip karara bağlaması gerekirdi; fakat Anayasa Mahkemesi içeriğe/amaca/anayasaya uygunluğa - dolayısıyla esasa dair bir inceleme yapmış, üstelik esasa bağlı bir gerekçeyi de şekil denetimine bağlayarak anayasanın özüne aykırı olan incelemeyi hukuken meşru kılmaya çalışmıştır. Başka bir deyişle Anayasa Mahkemesi, yetkisine girmeyen bir işlemi yetkisi dahilinde tanımlayarak, bu işlemine Anayasal meşruiyet yaratmak istemiştir. Oysa Anayasa'nın 6. maddesi, hiçbir organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetkiyi kullanamayacağını açıkça belirtmiştir, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi'nin 10. ve 42. maddelerindeki iptal işlemini, gerekçesi itibariyle, yok saymak mümkündür. Mahkeme, görev alanına girmeyen bir işlem yaptığından, görev alanı dışındaki işlemi de yok sayılacaktır.


ANYASAYA UYGUNLUK ŞEKİL DENETİMİ OLAMAZ

Bundan sonraki sürecin, iki sorunlu yanı bulunmaktadır. İlki; Anayasa'da Anayasa değişikliklerine ilişkin esas denetimi yasağı olmasına rağmen mahkeme, esas denetimine giren "anayasaya uygunluk" gerekçesini şekil denetimine dahil edip, şekil denetimi görüntüsüyle esas denetimi yapmış, Anayasa'nın 6. maddesini görmezden gelen dayanaksız ve Anayasa'ya aykırı bir içtihat yaratmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin böyle bir çelişki ile varlığını devam ettirmesi, en hafif ifadesiyle skandaldır. Dolayısıyla, bu hukuki sakatlığı giderecek olan, Anayasa Mahkemesi'nin yapısı, işleyişi ve görev alanına dair yeni bir tanım getiren bir düzenleme "zorunluluğu" doğmuştur. İkincisi ise, Anayasa Mahkemesi'nin sürmekte olan politik kamplaşmada bir taraf olduğu ve her ne pahasına olursa olsun yasama organını çalışamaz hale getirmeye uğraştığının ortaya çıkmasıdır. Mahkemenin, yeni bir düzenleme ile tarafsızlaştırılması ve ileride de böyle kalmasını sağlayacak hukuki tedbirlerin alınması gereklidir.

Demokrasiyi, özgürlükleri, cumhuriyeti ve laikliği koruyacak bir yasal güç, sistemin içerisinde kendisine yer bulabilmeli. Bu, kaçınılmaz bir gereklilik. Bu yolla, demokrasinin krize girdiği tehlike anlarında demokrasi dışı kuvvetler yerine demokrasinin kendi yasal - demokratik güçleri devreye girecek ve krizin demokratik sınırlar içerisinde çözülmesini sağlayacaktır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu çerçeve, anayasa yargısı ile çizildi. Batıda, anayasa yargısı sistemi başarılı bir şekilde işledi; esas olanın demokrasinin ve özgürlüklerin korunması, anayasaya uygunluğun gözetilmesi olduğu ifade edildi. Normal şartlarda Türkiye'de de, askeri güçlerin kriz anlarında siyasal alana müdahalesinin önünü alacak bir güç olarak düşünülebilecek Anayasa Mahkemesi, yasama organını çalışamaz hale getirebilen, yasama yetkilerini gasp eden hukuksuz bir adım atmış ve kendisini siyasal işleyişin ayrılmaz bir parçası gibi tanımlamıştır. Dolayısıyla Türkiye'nin, bir Anayasa Mahkemesi krizi vardır.


ANAYASA DENETİM KURULU

Hükümetin görmesi gereken, artık her yolun yeni anayasa düzenlemesinden geçtiğidir. 1982 rejimi içerisinde, demokrasi ve özgürlüklere dair atılacak adımların sınırını, dayanaksız ve hukuksuzca da olsa 5 Haziran kararıyla mahkeme çizmiştir. Anayasa'da, Anayasa değişikliklerinde "sadece" şekil denetimi yapılacağına dair açık hükme rağmen, öze dair inceleme usule bağlanmış, dolayısıyla hükümetin bu krizi mahkemenin görev ve yetkilerini değiştiren basit bir anayasa düzenlemesi ile bu krizi çözmesinin mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 1982 rejimi içerisinde yetkilerini aşacak yeni "hukuk" yolu üretebilecek, mahkemeye gayrimeşru hukuk yolu üretecek yeni kanallar sağlayacaktır. Bu nedenle, sorunun sadece Anayasa Mahkemesi'nin görev yetkilerini düzenleyen 148. madde ile sınırlı olmadığını, krizden çıkışın topyekun bir değişiklikle; yeni bir anayasa metni ile mümkün olduğu söylenebilir.

Bu krizi aşmak için;

 

Yeni anayasa metninde, Anayasa Mahkemesi'nin kanun ve iç tüzüklerde şekil ve esas denetimi, Anayasa değişikliklerinde ise şekil denetimi ile sınırlı kalacağı ifade edilip, esas ve şekil denetimlerinden ne anlaşıldığı açık olarak ifade edilip, maddeye Anayasa değişikliklerinde esas denetimi yasağı düzenlemesi eklenebilir. Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri ile ilgili denetim organının ve usulünün ne olduğu, Anayasa metninde açıkça tanımlanabilir.


Anayasa Mahkemesi'nin, kanun/iç tüzük/ve Anayasa değişikliklerine dair "sadece" şekil denetiminin gerçekleştirebileceği ifade edilip şekil denetiminin ne olacağı ve ne olmayacağı açıkça belirtilip, esas denetimi yasağı getirilebilir. Meclis tarafından her seçim döneminden sonra bir "Anayasa Denetim Kurulu" oluşturulabilir. Üyelerinin Meclis dışından seçileceği bu kurulun üyeleri, meclisteki her siyasal partinin eşit oy oranı nispetinde seçilebilir ve söz konusu kurul, tartışmalı kanun ve iç tüzük metinleri ile Anayasa değişikliklerini esas yönünden inceleyip karara bağlayabilir. Böylelikle, hem Anayasa'nın özü ve ruhuna uygunluğa dair bir denetim mekanizma kurulurken, hem de bu mekanizmanın Meclis tarafından ve siyasal partilerin eşit etkisi prensibiyle oluşturulması nedeniyle siyasal iktidarın Anayasa'ya sadakatini de toplumsal iradesinin hayat bulduğu Meclis'in oluşturduğu bir mekanizma denetlemiş olacaktır. Tabii ki, bu sistemde de esas denetimine dair soyut kavramlar açık bir içeriğe kavuşturulmalıdır. Aksi halde, yasama organının yeniden çalışamaz hale getirilmesi olasıdır.

YENİ ANAYASA HEMEN ŞİMDİ

Anayasa Mahkemesi'nin görev alanı ve işleyişi yeniden tanımlanırsa, bunu izleyen süreçte atılan adımlarda benzeri "hukuki sapma"ların meydana gelme olasılığı azalır. Hatırlatmak gerekir, mahkemenin türban sorununa dair oluştuğunu söylediği içtihat, halihazırdaki anayasa rejimi içerisinde geçerlidir; yeni bir anayasa rejiminde bu içtihatların boşluğa düşmesi/düşürülmesi mümkündür. Anayasa Mahkemesi, yetkisini aşıp kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetkiyi kullandığı ve bunu da yetkisi dahilinde tanımlayıp içtihat haline getirdiği için, hem hukuken sorunlu bir konuma düşmüştür, hem de bundan sonraki süreçte yasama organının gerçekleştireceği tüm Anayasa değişikliği işlemlerini yetkisi halinde olmadığı halde esas denetimine tabi tutabileceğinden yasama yetkisini, dolayısıyla demokratik işleyişi tehdit etmiştir; siyasal anlamda da bir sorun haline gelmiştir.

En başa dönmek, uzun bir süredir unuttuğumuz yeni anayasa çalışmalarına geri dönmemiz gerekiyor. Bizi krizden çıkartacak güç, ancak yeni bir anayasa metninden alınabilir. Hukuktan kaynaklanan krizleri çözecek güç, yine hukuktur. Hukuki bir sakatlığın bulunduğu ortamda, bunu giderecek en kesin güç, daha kaliteli ve kapsamlı bir hukuk düzenlemesidir. Erdoğan ve arkadaşlarının "hukuk cephesi"ne odaklanmaları, en rasyonel yaklaşım olacak. Aksi halde sakat hukuk, politik çabaların önünü kesmeye devam edecek.

* Demokrat Fikir Topluluğu



Bu haber 366 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,532 µs