YÜZLEŞMEK! | " /> YÜZLEŞMEK! | "/>

En Sıcak Konular

27 Mayıs ile YÜZLEŞMEK!

29 Mayıs 2008 14:23 tsi
27 Mayıs ile YÜZLEŞMEK! Herkesin desteklediği bir darbe var. Sağcılar 12 Mart ve 12 Eylül'ü, solcular da 27 Mayıs'ı ve 28 Şubat'ı desteklemekte beis görmezler. Darbeler de bu yüzden kendilerine meşruiyet bulurlar. Bu yüzden hep darbe tehdidi ile yaşarız. İşte tüm darbelere he

Cafer Solgun'un Taraf gazetesinde yayınlanan yorumu

27 Mayıs ‘yüzleşme’ ve muhasebe’ dersidir

Bugüne değin 27 Mayıs 1960 darbesi hakkında çok şey yazıldı, çizildi, söylendi. 1960 Darbesi’nin idam ederek öldürdüğü Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın mezarlarının Turgut Özal tarafından bir anıtkabire nakledilmesi, bir “iade-i itibar” anlamı da taşıyordu ve belki de 60 darbesinin tartışma konusu olmaktan çıkartılması amaçlanmıştı. Öncesinde, uzun yılların ardından, 27 Mayıs’ın “Anayasa Bayramı” olarak kutlanmasından vazgeçilmesi de benzer bir amaç taşıyordu denilebilir. Fakat 27 Mayıs, birçok bakımdan “yüzleşilmesi” gereken bir olgu ve “ölçü” olarak önem ve güncelliğini koruyor. Hâlâ siyasi süreç değerlendirmelerinde darbe, muhtıra sözcükleriyle konuşmamız gerekiyorsa, bu, özgün olarak 27 Mayıs, genel olarak ise darbelerle hesaplaşmamızın bitmediğinden başka bir anlam ifade etmiyor…
27 MAYIS VE SAĞ . Demokrat Parti (DP), adında yer alan “halk” sözcüğüne rağmen hiçbir zaman halkın istikrarlı şekilde ilgi ve desteğine mazhar olamamış CHP’den sıdkı sıyrılmış büyük halk kitlelerinin “umudu” olarak iktidara gelmişti. DP’yi destekleyenler incelenecek olursa, gayrimüslimlerden Kürtlere, sosyalistlere değin geniş bir yelpaze ile karşılaşılacaktır. Tek parti diktasından kurtulmak ve demokrasi arzusu, DP’yi büyüten toplumsal iklimin ana özelliğiydi.
Ne ki DP hükümetleri, askerî darbe ile devrilene kadar, kendilerine umutla bağlananların istemlerini karşılamada kayda değer bir mesafe kaydedemedi. Hatta yer yer tek parti dönemini taklit eden uygulamalara imza attı. Fakat süreç, kendi dinamiklerini de yaratıyordu. Türkiye, bir şekilde kendi yoluna girecekti. Darbe, bunu engelledi.
DP ile başlayan “merkez sağ” siyaset geleneğini sürdürenler, bugüne değin, Özal dönemi ANAP’ının bazı karar ve uygulamalarını saymazsak, darbelere karşı tutarlı bir tavrın sahibi olmak şöyle dursun, “şapkamı alır giderim” tutumunu esas aldılar. Bunu da “devletin âli menfaatleri ve bekası için” yaptılar. Ama Türkiye’nin, Türkiye halkının “menfaatleri” ve geleceği, onlar için bir “ölçü” ve “sorumluluk” değeri taşımadı.
12 Mart muhtırasının hemen ardından, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı için canla başla mücadele edenler, DP geleneğini sürdüren Süleyman Demirel ve Adalet Partisi idi. “Üçe üç” diyerek, Menderes ve arkadaşlarının idamına karşı üç solcu gencin kellesini istediler.
Sonraki yıllarda da demokrasinin gelişmesi ve kökleşmesi için değil, “milliyetçi cephe” hükümetleri kurarak, “bana milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyerek, ülkenin yaşadığı kaotik ortamı derinleştiren politikalar güttüler. Ordu ile ilişkilerde hassasiyet ise, adeta “kıbleleri” idi.
Ordu ve yargı kurumlarından muhtıraların ülkemizin geleceği üzerine koyu gölgeler düşürdüğü günümüzde 27 Mayıs, “merkez sağ” cenahta siyaset yapanlar açısından halen bir kendini “demokrasi ölçüsüne vurma” vesile ve gerekçesi olarak önemini korumaktadır. Ergenekon soruşturmasında “sonuna kadar” gitmek, gerçek bir sivil ve demokratik anayasa, Kürt sorunu başta olmak üzere kriz ve gerilim üreten sorunların demokratik çözümüne cesaret etmek, yönünü devletin “derin” kanatlarına değil halkın demokrasi arzu ve beklentilerine göre bulmak; 27 Mayıs ve darbelere karşı demokratik bir muhasebe yapmış olmayı gerektirmektedir.
 
27 MAYIS VE SOL . Türkiye’de sol yelpazenin hemen tamamı, 27 Mayıs konusunda, açık ve dosdoğru söylemek gerekirse, hep tutarsız bir yaklaşım içinde olmuştur. “Sol” adına hâlâ darbecilik, milliyetçilik siyaseti güdenler bir yana, genel olarak darbelere, cunta rejimlerine karşı olmak iddiasındaki sol için 27 Mayıs’ı “ayrı” bir yere koymak, onun ancak Kemalizm konusundaki derin yanılgısıyla izah edilebilecek bir çarpıklık, tutarsızlık konusudur.
27 Mayıs için “politik devrim” yakıştırması yapmak, 1961 Anayasası’nın getirdiği görece “demokratik” ortamın konjonktürel koşullarla ilişkisini göremeyip 27 Mayıs darbesini “ilerici” olarak nitelemek, değerlendirme yanılgısı olmanın ötesinde bir anlam ifade ediyor. Bu yanılgının çok ciddi sonuçları olmuştur. Bu sonuçların başında da, sol’un kendisini hiçbir zaman halklaştıramaması olduğunu söylemek gerekir. Bu sonucu “örgütsel hata ve yetmezlikler” bağlamında değerlendirmenin kolaycılığından kurtulamamak, bugünkü marjinalleşmenin de başlıca nedenidir.
Sol-sosyalist düşüncenin demokrasinin, demokrasi mücadelesinin başlıca unsuru olması, “doğal” ve olması gerekendir. Cunta rejimlerinin ve bir bütün olarak Cumhuriyet dönemlerinin, imha ve tasfiye amacıyla üzerine gittiği sol düşüncenin hâlâ Kemalizmle hesaplaşmamış olması ve dolayısıyla 27 Mayıs konusundaki tutarsızlığı, “doğal” olanı tartışılır hale getirmiştir. Sol’un darbecilikten, pragmatizmden, bir bütün olarak Kemalizmin “halka rağmen...” olarak özetlenebilecek zihniyetinin tortularından arınması, kendini yeniden yapılandırmasını n temel ve kaçınılmaz bir gereğidir. Bu yönde anlamlı çabalar kuşkusuz vardır; ama sorun, bunu genel bir duyarlılık haline getirebilmektir.
27 Mayıs’ı 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden ayrı bir yere koyarak değerlendirmenin güncel siyasi durumdaki karşılığı, “ne şeriat ne darbe” gibi ucube ve ilkesiz bir sloganda ifadesini buluyor. “Bırakalım birbirlerine düşsünler, bize ne” diye düşünüp darbe planları yapanlara, çeteler eliyle kaos ortamı yaratmak ve derinleştirmek isteyenlere, parti kapatmalarına karşı dahi tavırsız kalmak gerektiğini savunanlara, demokrat tutum alanları da “AKP’nin sol içindeki uzantıları, sivil uzantıları” türü ucuz yakıştırmalarla karalamak isteyenlere çokça rastladığımız günümüzde, 27 Mayıs, sol iddiasında olanlar için de bir muhasebe konusu ve demokratlık “ölçüsü” olarak önem kazanmaktadır.
Demokratik araçlarla kendini ifade eden bir toplumsal mücadele dinamizmi, Türkiye’yi demokrasi yolunda ilerleyen yeni bir mecraya sokar. Darbe ve muhtıralarla bu “normalleşme” sürecinin sekteye uğratılması ise, toplumun dengelerini, “kimyasını” bozar, sorunları kangrenleştirir, uzatır ve daha acılı süreçler yaşamaya bizleri adeta mahkûm eder. Türkiye’nin yakın tarihinin bize öğrettiği ve yaşadığımız budur.
27 Mayıs, darbe tehditleriyle geleceği karartılmak istenen bir ülke olmaktan kurtulabilmek için, ortak ölçü ve duyarlılığı demokrasi olan herkesin “yüzleşme” ve “muhasebe” dersidir. Dersimize iyi çalışalım; artık sınıfta kalmayalım...
 
* Yüzleşme Derneği Başkanı



Bu haber 308 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,675 µs