Babamı çok özlüyorum | " /> Babamı çok özlüyorum | "/>

En Sıcak Konular

Menderes: Babamı çok özlüyorum

26 Mayıs 2008 09:28 tsi
Menderes: Babamı çok özlüyorum Yarın 27 Mayıs. 1960 ihtilalinin yıl dönümü. Aradan 48 yıl geçti ama Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun acısı ne milletin vicdanından silindi ne de Aydın Menderes’in yüreğinden. İşte 27 Mayıs öncesinde Aydın Menderes'in iç dünyasını yansıtan röp

Aydın Menderes: Babamı çok özlüyor rüyalarımda görüyorum      
 
Yarın 27 Mayıs. 1960 ihtilalinin yıl dönümü. Aradan 48 yıl geçti ama Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun acısı ne milletin vicdanından silindi ne de Aydın Menderes’in yüreğinden. O, Menderes’in oğlu olma bilinciyle acısını bastırıp Türkiye sevgisiyle hayata tutunuyor ve babasını giderek daha fazla özlüyor.

48 yıl geçti 1960 ihtilalinin üzerinden. Ama ne Türkiye demokrasisi müdahalelerden kurtulabildi, ne de askeri rejimin astığı üç devlet adamının acısı milletin yüreğinden silindi. Ama bu acıyı her birimizden çok daha farklı yaşayan biri var ki, her 27 Mayıs, onun yarasını bir kez daha deşiyor. Başbakan Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes. Yıllarca onu merak ettim, ne hissettiğini, hayatını bu acı gerçekle nasıl idame ettirebildiğini anlamaya çalıştım. Birikmiş çok sorum vardı. Ben de evine misafir oldum ve sordum. Konuştuğum kişi evet, babası asılmış bir oğuldu. İki ağabeyini kaybetmiş, kendisi de feci bir kaza sonrasında tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuştu ama konuştukça gördüm ki Aydın Menderes zor bir hayat yaşamış ama hassas iç dengesini sağlam kurmuş inanılmaz güçlü bir insan. Güncel siyasi gelişmeler de dáhil 3 saat konuştuk. Okuyacağınız röportaj onun iç dünyasını, duygularını, rüyalarını yani onu kapsıyor.


Adnan Menderes’in oğlu olmak sizin için ne demek?

Balık için deniz ne ise, benim için de babam o demek. Küçüklüğümden beri babamın yaptığı işi çok merak ettim ve siyaseti, ülke idaresini öğrenmek istedim. Babamın yapmak istediklerini anlamaya çalıştım. Kafam Türkiye’yle, Adnan Menderes ve siyasetle doldu. O yüzden Adnan Menderes’in oğlu olmadan kendimi tanımlamam bile zor olur.

Bu durumda Menderes’in sadece fiziki değil, siyaseten de varisisiniz.

E tabii. Söyleyeceklerim var. Misyonumuz spesifik olarak Adnan Menderes’in herkesçe doğru tanınmasına yardımcı olabilmektir. Zira DP ve Adnan Menderes’in hatırası üzerinde hálá açık kapalı baskılar, unutturma gayreti ve dezenformasyon var. Bu toplum Menderes’i ve DP’yi tam ve doğru kavrayamazsa kendini tanımaktan mahrum kalacak, yaşadığı olayların sebeplerini bilemeyecektir. Bu misyon sadece evlat olarak değil milletin kaderine karşı kendini borçlu hisseden bir ferdi olarak da benim için çok önemlidir.

MEYDAN OKUYORUM

Babanızı 15 yaşınızda kaybettiniz. Başbakan oğlu olarak el üstünde tutulurken birden bire ‘düşükler’in çocuğu olarak onulmaz bir yara aldınız, herkesin sizden kaçtığını gördünüz...

Evet ama annem bize başbakan oğlu olduğumuzu aklımıza getirmeyi, büyüklük taslamayı yasaklamıştı. Bizim için en büyük ayıp, iltimas istemekti. Babam ise milletin gönlünde taht kurmuştur. Biz de onun evlatları, eşi olarak oralardan hiç düşmedik. 48 yıldır bu sevginin büyük bir vefayla yaşadığını gördük.

İnsanın her şeye isyan ettiği bir yaştayken babanızın asılması, ailenize yaşatılanlar nasıl bir öfkeye sebep oldu?

İnsanlar tabi şekillerde can verebilirler. Önemli olan, öbür dünyada akıbetinin ne olacağı ve bu dünyada hayırla yád edilip edilmeyeceğidir. Bizim bu iki hususta hiçbir zaman hiçbir tereddüdümüz olmadı.

Bu pür tevekkül hali. Bu yaşa ermiş biri olarak soğukkanlı analizler yapıyorsunuz ama 15 yaşındayken başka türlü hissetmiş olmalısınız?

Onu yeni şartlar içinde de yaşatmak gibi bir sorumluğumuz var. Belki de bu çabayla o duygu yön değiştirmiş olabilir. Sorunuzu anlıyor hak veriyorum ama ancak bu şekilde cevap vermem gerekli.

Çok kontrollüsünüz...

Olabilir ama anne faktörü de var. Annemi o büyük acıyla yalnız bırakmamak, yeni acılarla karşı karşıya getirmemek için iki ağabeyim de, ben de siyasetle ilgili kararlarımızda rahmetli annemin rızasını hep aldık.

Zamanla değişti mi acınız ya da yabancılaştınız mı buna?

İlginç bir haldir, sorunuz aklıma getirdi. Yaşlandıkça rahmetli babamı daha çok anar, özler oldum. Yaşınız durumunuz ne olursa olsun büyük adamların boşlukları da büyük olur. Bu hem toplumun tarihidir hem de öz geçmişiniz. Böylece Adnan Menderes aklıma sadece hasret duyulan bir baba olarak gelmiyor. Birçok siyasi çağrışım da beni babamın hatırasına döndürüyor.

Babanızı asanları affettiniz mi?

Yargılamadım ki, değmez. Adnan Menderes’i darağacına götüren son derecede girift olaylar var. Birçok insan şu veya bu şekilde rol üstlenmiş. Yargılasanız en fazla hangisini suçlu bulacaksınız. Suçlu bulsanız ortada Türkiye var. Bu tür hesaplaşmaların ele geçirileni cezalandırılarak olabileceği kanaatinde değilim. Yıkılmak, yok edilmek istenileni ayakta tutup, yaptırılmayanları yaparak yaptırtarak direnmelisiniz.

Dışarıdan teslim olmuş gibi görünseniz de meydan okuyorsunuz öyleyse!

Tabi. Ben Türkiye’yi, 50-60 arasındaki Menderes’in gözü ve düşünceleriyle mümkün olduğu kadar izlemeye kavramaya çalışıyorum. Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın. Bu benim ölçümdür.

BABAM RÜYALARIMDA

Bu bilinç düzeyi. Olup biteni bilinçaltınız nasıl kaydetti acaba? Babanızı nasıl görürsünüz rüyalarınızda?

Haklısınız... Sabit bir rüya yerine o anki ruh haletiyle bağlantılı olarak onu bazen üzgün sessiz, bazen sevinçli, bazen kürsüden halka hitap ederken görüyorum. Babam gece geç geldiği vakitler beni kaldırır uykulu halimde beni konuşturmaya çalışır, eğer tutarsız sözüm olursa kahkahalarla güler, kucaklardı. Bazen adeta o anıları canlandıran rüyalar görüyorum. Bazen ise sanki hayattaymış, tekrar dönecekmiş gibi.

AH O FOTOĞRAF

O feci resim girer mi rüyalarınıza?

Ben babamı üzgün gördüm ama hiç darağacında görmedim.

Bakabiliyor musunuz peki o fotoğrafa?

18 Eylül 1961 sabahından beri baktım. Sık baktığım bir resim değildir. Özellikle bakmam ama karşıma çıkarsa özellikle bakarım. Yok sayamam ondan kaçamam.

Bir sabah kahvaltıda gazetenizi açıyorsunuz ve babanızı darağacında gösteren fotoğrafla karşılaşıyorsunuz! İnsan allak bullak olur herhalde?

Hem de nasıl! Sadece beni allak bullak etmesi değil ki! Adnan Menderes’in idamına Türkiye’de çoğu insan ağladı da, ben inanıyorum ki meleklerin de hepsi ağlamıştır. O insanı tanıdıktan sonra o apayrı bir şey... Çok büyük bir trajedi... Sadece babamın asılması değil ki! Çok ağır, insanlığın kabul edebileceği bir olay değildir bu. 29 sene evvel tam da 15 Eylül akşamı İmralı’daydım. Gece geç vakit infazların gerçekleştiği yerleri gördük. Tahta parçaları vardı, herhalde darağacından kalmıştır. İpler, birkaç tane boş tabut vardı... Bunları görmekten kaçmayı erken yaşımda bile sağlıksız bir davranış olarak kabul ettim. Bundan kaçamazsınız, bu var.


Evet siyasette zikzak cizdim ama...


Türkiye nehrine yatak değiştirebilecek güç ve vizyonda siyasi kadrolar aradığını ama bulamadığını söyleyen Aydın Menderes, zikzaklarının nedenini buna bağlıyor. ‘Yoksa kapılar sonuna dek açılmıştı’ diye de ekliyor


92’de DP yeniden açılırken tepkiniz olumsuzdu ve kendiniz Büyük Değişim Partisi’ni kurdunuz. Bir buçuk ay sonra ise partinizi bırakıp DP’ye genel başkan oldunuz. DP’nin baraj altında kalacağı anlaşılınca da ANAP ile görüştünüz ama RP’den aday oldunuz, meclise girdiniz. 28 Şubat kararlarını imzalamadığı için Erbakan’ı eleştirdiniz, RP kapatılınca da FP’ye girdiniz ama Kavakçı’yı eleştirip istifa ettiniz. 2001’de DYP’ye katıldınız ama 2005’te ‘DYP’nin varlığı yokluğu bir’ dediniz. Sonuçta -affınıza sığınıyorum- siyasi çizginiz hep bir çelişkiler yumağı, zikziklar toplamı gibi oldu. Neden?

Doğrudur zikzaklar vardır. Bindiğiniz araç sağa sola yalpalarsa sizde ister istemez bir yere savruluyorsunuz. Akarsuyun niyeti denize varmaktır ama bunun için bazen de kendine başka bir yol açıp yatak yapmaya çalışır. Benimki de biraz bu misal. Büyük Değişim Partisi’ni kapatıp DP’ye geçmek hata olmuştur. Bu benim hatamdır. Belki DP’ye geçtikten sonra her şeye rağmen sabretmemiz gerekirdi. Bunların sorumlusu benim. Ancak daha sonrakiler; ya mensup olduğum siyasi partiye verilen oylara borcumu ödemek için ya da mümkün olduğunca o partiyi bir takım yanlışlardan sakındırmak içindi.

Ne gibi yanlışlar mesela?

Daha Merve Kavakçı’nın adı yokken 99 başında, Sayın Recai Kutan ‘Acaba bir başörtülü hanımı aday yapsak mı’ diye sorduğunda ‘Böyle bir karar alırsanız sonuna kadar arkasında durabilir misiniz?’ diye sordum. ‘Bu başörtüsüne ve onu takabilme hürriyetine zarar verir. Bizim işimiz milletin bir gün bir başı örtülünün milletvekili olarak meclise girebileceği ümidini yaşatmak mıdır, yoksa aksinin ispatlanmasına vesile mi olmaktır’ dedim. Nitekim Kavakçı’ya yemin ettirilmedi ve iç tüzükte ‘başörtülüler meclis salonuna giremez’ gibi bir hüküm yokken bu yerleşti. 2000’lerin başında bana göre FP’nin kapatılacağı, yeni bir parti kurulacağı belliydi. AKP’nin yaptıklarını yapacağını da tahmin ediyordum. Böyle bir dönemde, bir muhalefet partisi milletvekili olarak kürsüde bazı eleştirileri dile getirerek hem muhalefetin yeniden biçimlenmesine, hem de iktidarın daha doğru kararlara ulaşabilmesine katkı sağlayabileceğimi düşündüm. Bu düşünce beni DYP’ye götürdü. Oylar yüzde 9 buçukta kalınca da parlamentoya giremedik.


Vasıfsız bir başarıyı aramadım


Siyasette ne yapmak istediniz, ne kadarını başardınız?

60’lardan beri Türkiye’nin iyiye gitmediği gibi bir kanaatim var. AP mevcutlardan ehven olsa da yeterli gözükmedi bana. DYP’ler ANAP’lar da ıslahı kabil olmayacak kadar yozlaşmıştı. Yoksa bu partilerde kalabilir, çeşitli senaryolar içinde siyasette gelinebilecek en önemli yerlere gelmenin yolunu bulabilirdim. Kapıların ardına kadar açıldığı zamanlar oldu. Ama Türkiye için hiçbir şey değişmezdi. O itibarla siyasette hiçbir zaman vasıfsız başarı aramadım. Türkiye nehrine yatak değiştirecek siyasi kadrolar aradım. Pek çok insan bir araya geldik ama şartlar bunu mümkün kılmadı.


Başa gelenler için kuşkulanmadım


Babanız asıldı. Bir ağabeyiniz intihar etti, diğeri trafik kazasında vefat etti. Siz de bir kaza geçirdiniz. Bunca şey, ailenizin üzerinde sanki kaderin hesabı dışında da bir hesap varmış gibi bir kuşku doğurabiliyor. Annenizin de ‘Karanlık noktalar var ama... karıştırmayın’ diye yakındığını okumuştum. Böyle bir şüpheniz olmadı mı sizin?

Rahmetli babam hariç, birileri başımıza bir şeyler getirdi, demek kendim için de, iki ağabeyim için de kendimizi önemsemek olur. Ayrıca bir sürü insanı da haksız yere zan altında bırakmak olur. İki ağabeyimin ölümüyle, geçirdiğim trafik kazasıyla ilgili küçücük bir kara noktacık bile olsaydı bunu kamuoyuyla paylaşmak bile bir mecburiyet olurdu. Elde delil yoksa böyle bir kanaati ifade etmem, edemem.

Hiç şüphe duymamak da biraz kolaya kaçmak gibi algılanabilir?

Haklısınız ama hayatı bir hapishane haline dönüştüremezsiniz! Kendinizi bir şüphenin labirentine hapsedemezsiniz, yoksa, eğer bir şüphe varsa o döner dolaşır başınıza gelir diye düşünürsünüz.


Hayat herşeye rağmen güzel


Babanızdan sonra ağabeylerinizi kaybetmek sizi nasıl etkiledi?

Acıya eklenmiş yeni bir acı ama başka kayıplarda hissetmediğim duyguyu ikisinin de beklenmedik ölümünde hissettim. Ben de bu kayıplar ‘Olamadım, yeterince sahip çıkamadım’ gibi duygulara sebep oldu.

Affınıza sığınarak soracağım, ailenizi Kennedy ailesine benzetip ‘lanetli aile’ gibi bir tanımlama yapılabiliyor. Canınızı sıkıyor mu bu?

Hayır. İtikadımızda lanetlenmek diye bir şey yok. Böyle bir duyguya da kapılmadım ancak bu tür değerlendirmeler de olabilir.

Yaşamak için herkesten daha fazla çaba sarf ediyorsunuz sanki...

Başıma gelenler dáhil yaşadıklarım telafisi çok zor şeyler ama hayat hálá güzel ve devam ediyor. Bakıyorum baharı kışı, bozkırı denizi güzel. İnsanlar her şeye rağmen dostluğa sevilmeye değer.

Kendinizden memnun musunuz?

Kendimi tartıya vuruyor, olup bitenlere bakıyor ve kendimden memnun oluyorum.


Fadime Özkan / Star



Bu haber 316 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,632 µs