Bürokratik elitlerin hayali, Putin sistemi... | " /> Bürokratik elitlerin hayali, Putin sistemi... | "/>

En Sıcak Konular

Aköz: Bürokratik elitlerin hayali, Putin sistemi...

25 Mayıs 2008 10:35 tsi
Aköz: Bürokratik elitlerin hayali, Putin sistemi... Gazeteci Emre Aköz, bürokratik elitlerin hayalini açıkladı. Bürokratik elitlerin Rusya’daki Putin tarzı bir anlayış sergilediğini ifade eden Aköz, bu düşüncesini bakın neye dayandırıyor...

Fatih Vural röportajı:

Gazeteci Emre Aköz, bürokratik elitlerin Rusya’daki Putin tarzı bir anlayış sergilediğini düşünüyor. Bu düşüncesine, Putin’in kapitalistlere ekonomiyi teslim ederek, politikaya karıştırmadığı açıklamasıyla ışık tutuyor.
Aköz’e göre bizim bürokratik elit de, Rusya tipi hakimiyet istiyor ve “Ben 1930’lardaki gibi ülkenin hakimi olayım, siz ne yaparsanız yapın. Ama benim çıkarlarıma dokunmayın.”diyor.

AK Parti, hukukun ara sokaklarını bilmiyor

Ergenekon ve darbe günlüklerinden sonra sizce Türk siyasetinde ‘merkez-çevre’ ilişkisi nasıl şekilleniyor?

Türkiye’de, bazılarının bürokratik oligarşi dediği, atanmışlardan ve ana çekirdeği askeriyeden oluşan bir kesim hepimizin malumu. Ben, bu elit tabanın yargı kurumlarıyla kesiştiğini ve siyasi görüşlerinin yargıya yansıdığını söylüyorum. Siyasi olaylara ‘sınıf’ ve ‘zümre’ ayrımıyla baktığımızda ‘Anadolu sermayesi-İstanbul sermayesi’ gibi farklı sermaye kesimleri arasında bir mücadele olduğunu görüyoruz. Bir de aldığı oylara bakıldığında modernleşmeye çalışan ‘etraf’taki insanlardan besleniyor görünse de, AK Parti’nin içinde bir kaymak tabakası, ‘zümre’yi oluşturuyor. Tapuda çalışan birisi de memur, Genelkurmay başkanı da memur. Elit fikri açısından baktığında, Genelkurmay hiyerarşisinin kaymak tabakası yani zümre olduğunu görüyoruz.

Türkiye’deki iktidar mücadelesini, zümre ile sınıf arasındaki mücadele olarak işaretledik. Peki bu mücadelenin şu anki durumunu nasıl görüyorsunuz?

Devletin çalışma prensiplerinden birisi de laikliktir ve olması da gerekir. Dinî anlayış farklılıklarının fazlalığı, laikliği önemli hale getiriyor. ‘Laikçilik’ ise onun bir ideoloji, doktrin ve adeta bir iktidar aracı haline getirilmesinin düşüncesi. “Mahalle baskısı var... Malezya oluyoruz... Gelip başımı örtecekler...” diyen insanlar aslında laikçilik yapıyorlar. Laikliği savunmak yerine kendi hayat tarzlarını savunuyorlar.

Bir yandan da gizli bir dayatmayı...

O da var. Şuradan anladık... Başsavcının iddianamesinde, laiklik bir yaşam tarzı olarak tanımlanıyor. Laikliğe bir yaşam tarzı derseniz, Anayasa’nın 2. maddesindeki “Türkiye Cumhuriyeti laik bir sosyal devlettir.” ifadesine göre herkes aynı yaşam tarzını benimsemek zorunda. Sen ona yaşam tarzı dersen, sokaktaki başörtülü insanın üstüne mi gideceksin? Demek ki laiklik bir yaşam tarzı değil; ama savcının böyle sunması ile dayatılan bir yaşam tarzı olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla başsavcının, laiklik bir yaşam tarzıdır demesi, fevkalade laikliğe aykırıdır ve dayatmadır. Laiklik, yaşam tarzlarını serbest bırakır ve garanti altına alır. Bu açıdan savcı, laikliği kavrayamamış gözüküyor.

‘Zümre’ ile ‘sınıf’ kavramlarına tekrar dönecek olursak...

Bürokratik elitle toplumun belli bir kesiminin arasında belli bir ittifak var. Bunun siyasi aracı da CHP. Bu insanlar, bir laiklik sorunu olduğunu söylüyor. Halbuki bu davanın laiklikle hiçbir alakası yok. Burada iki türlü mekanizma çalışıyor. Bunlardan bir tanesi sınıfsal mekanizma. Cumhuriyet’in kuruluşunda başkent Ankara olunca, orada bürokratik elit oluştu. Bu elit, Kurtuluş Savaşı’nda ‘eşraf’ dediğimiz Anadolu tüccarı ve büyük toprak sahipleri ile ittifak kurdu. Kürt aşiretleri ve milliyetçi dindarlarla da ittifak kurdu. Devlet büyürken, bu ittifak zamanla küçüldü. Kürtler, Şeyh Sait İsyanı’yla ayrıldı. Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı süresinde 15 yılda 16 tane Kürt isyanı çıktı. “Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda vardık, şimdi ne oluyor, biz kazık yedik.” dediler ve ayrıldılar. İttifaktan ayrılan ikinci grup ise dindarlardı. Onlar da kazık yediklerini düşünerek, ittifaktan koptular. Sıradan vatandaşın hayatında önemli yer tutan ulema takımı saf dışı bırakıldı.

Merkezden çevreye geri gönderildiler...

Evet, çevrelileştirildiler. Milliyetçi ideolojiyi, Anadolu eşrafı desteklemiştir. Bu, işine gelmiştir. Daha sonra vergiyi Ankara’da toplayıp dağıtan sisteme, İstanbul sermayesi de katılmıştır. Ardından, Vehbi Koç gibi Ankara’da serpilip İstanbul’a taşınan sanayiciler, bu üniter yapıyı destekleyip aralarında ittifak kurmuştur. Sonra işler değişti tabii... İttifakta parçalanmalar meydana geldi. 1950’de DP’nin iktidara gelmesiyle, bu ittifakın parçalanması, sarsıntı geçiren bürokratik eliti zora başvurmaya itti. 60 darbesi, bürokratik elitin zayıflayan konumunu güçlendirme çabasıdır. 70’lerde milli ekonomi yapısal krize girdi. İthal ikameciliği tıkandı. Türkiye ekonomisi önce 24 Ocak kararları, ardından 80 darbesiyle globalleşmenin, küreselleşmenin parçası haline geldi. Globalleşme hikayesi başladığında İstanbul sermayesi Özal’ın arkasındaydı ve bundan çok memnundu. Ama Özal’ın yaptıkları, İstanbul sermayesi kadar Anadolu’daki nispeten küçük sermayelerin de işine geldi. Çünkü para gelmesi için ihracat gerekliydi. Bu süreçte, İstanbul sermayesi 10 büyürken, Anadolu sermayesi 20 büyüdü. Bu insanlar, sanayide KOBİ sahibi olan, muhafazakar ve yerel düşünen insanlardı. Küreselleşmeyle gelen büyüme, Anadolu insanının devşirilememesine yol açtı. Eskiden Süleyman Demirel gibi zeki, becerikli insanlar üniversiteden sonra devlet içindeki bürokratik elitin siyasi, sosyal ve kültürel anlayışına göre devşirilirlerdi. Çoban Sülü’ye bir gelecek vaat edip onu DSİ’nin başına geçiyordun. Bunları devşiremediğin zaman, Ankara’dan farklı düşünen insanlar gerçeği ortaya çıkıyor. Adamın siyasal kaygıları, gelecek düşüncesi, hukuk anlayışı, yaşam algısı farklı. Bu devşirilemeyen kesim için, bürokratik elit ne yapıyor? Anadolu’da üniversiteler açıyor.

Yani bürokratik elit, bağları koparmamaktan yana...

Tabii... Onu da şöyle yapıyor. Üniversitelerin başına ‘laikçi rektör’ler atıyorlar. Öyle bir sistem kurmuşlar ki sadece kendine oy vererek rektör olabiliyorsun. Üniversitede seçim yapılıyor. En çok oy alan 6 kişi, YÖK’te 3’e indiriliyor. Sonra da Cumhurbaşkanı’na bu 3 kişi sunuluyor. Sadece kendine oy atmışsın; ama sen çok laikçisin, çok Atatürkçüsün. Cumhurbaşkanı bakıyor, “Ya bu tam bizim kafadan.” deyip rektörü atıyor. Bunu bir televizyon programında söylediğimde Niyazi Öktem “Tamam kanun buna açık; ama bu kadar da olmuyor be Emre!” demişti. Ona, “Hocam burası Türkiye, olur.” karşılığını vermiştim. Konuşmayı pazartesi yaptık, perşembe gazeteleri açtığımızda Ahmet Necdet Sezer’in sadece iki oy almış bir üniversite profesörünü rektör atadığını öğrendik. İkinci oy da eşi tarafından verilmiş! Bu, bir zümrenin kendini koruma çabası.

Zümre, sınıfı ‘ehlileştirme’ çabasında ‘hukuk’u nereye koyuyor?

Sabih Kanadoğlu diyor ki: “Bir yargıç, laiklik konusunda tarafsızım diyemez.” Bu kişi, Yargıtay’ın eski başsavcısı. Savcı, kanunlarla olayları karşı karşıya getirir. Suçu saptar ve mahkemeye getirir. Dolayısıyla çağdaş hukukta savcı, taraftır. Ama hakim taraf olduğu zaman kendi davasına bakmış olur. Laikliğe tarafım diyorsan, o zaman git savcı ol. Sabih Kanadoğlu, hakimi yargıç pozisyonuna indiriyor. O zaman savcı suçlasın, cezayı da versin. Sabih Kanadoğlu hukukun en temel kavramlarından birini hiçe saydığını kendisi de biliyor. Bunu, siyaset aracılığıyla bürokratik elitin çıkarlarını korumak için yapıyor.

 

--------------------------------------------------------------------------------

Laikliği siyasi kavga aracı olarak kullanıyorlar

Sizce insanlar, neden bu kapatma davasının yeni bir başlangıç olacağını düşünüyor?

Kapitalizmin içinde kriz hep vardır. Ama sistem bu krizleri aşar ve tekrar büyümeye geçer. Uluslararası düzeyde çeşitli eylemlerde bulunan sermaye, dijital teknoloji sayesinde baş döndürücü hızla hareket ediyor. Bu da çeşitli ülkeleri etkiliyor. Türkiye’deki etkisi, Anadolu sermayesinin güçlenmesi oldu. Şimdi kapitalizm bir krize girebilir. Bu aşılacak, tekrar büyüme gelecek. Sonuçta, İstanbul sermayesinin aracılığına ihtiyaç duymayan Anadolu sermayesi tekrar yükselişe geçecek. Biz belki 10 senelik siyasi krize gireceğiz. Ama dönüp dolaşacak, yine o Anadolu sermayesinin arkasında durduğu parti iktidara geçecek.

O halde AK Pati, işin sadece görünen yanını temsil ediyor.

Tabii canım. Bürokratik sistemin hayal ettiği sistem, Putin sistemidir. Putin, Rus bürokrasisinin temsilcisidir. Putin, kendi kapitalistlerine diyor ki: “İşte sana kocaman bir ülke. Bu ülkenin köylülerini ve işçilerini istediğin gibi sömürebilirsin. Ama benim bilhassa uluslararası düzeydeki politikalarıma karışma. Ülke için bazı genel politikalarıma karışma.” ABD’de ekonomiye hakim güçler, hükümete de hakimdir. ABD’de ekonomide olan biten, hükümete yansır. Bizim bürokratik elit de, Rusya tipi hakimiyet istiyor. Diyor ki: “Ben 1930’lardaki gibi ülkenin siyasi hakimi olayım, siz ne yaparsanız yapın. Ama benim pozisyonlarıma, çıkarlarıma dokunmayın.” Burada en büyük mesele, o bürokrasiyi etkileyecek birinci kişi, yani cumhurbaşkanı. Sadece kendine oy atarak, Atatürkçü olmaktan başka vasfı olmayan rektör atanıyorsa, sistem ‘bizden olanlar’ üzerine kurulmuşsa; sistemin en tepesine Kayseri sermayesini temsil eden bir cumhurbaşkanı koyduğun an, kulaklarından duman çıkmaya başlar. Buradaki esas hikâye AK Parti’yi dağıtmak ve Tayyip Erdoğan’ı koltuğundan etmek değil. Asıl hikâye, Cumhurbaşkanı’nı indirmek! Çünkü gün gelecek atamalar yapılacak. Yolsuzluk yapan yüksek bürokratların “Ben çok Atatürkçüyüm. Bana komplo kuruldu.” diye bağırmaları niye? Laikliği siyasi kavga aracı olarak kullanıyorlar.

Bu kavgayı verenler, 2004’te darbe yapmayı neden başaramadılar?

Ekonomide büyük bir büyüme dönemi başlamıştı. İstanbul sermayesini ikna edebilmen için Aydın Doğan’ı ikna etmen lazım. Darbe günlüklerinde de bu var zaten. Ankara’ya gidiyorlar ve pazarlık yapıyorlar. Darbe yapmak isteyenler, pek ikna edemiyorlar Doğan Grubu’nu. O sıralar ekonomi büyümekte, AB için uğraşılmakta... Artı, hükümetten beklentiler var. Bir de, atanmışların en tepesindeki Hilmi Özkök buna karşı çıkıyor. Darbeye ABD’nin ya onayı ya da susması gerekiyor. Şimdi işler değişti. Bir kere kriz geliyor. Büyüme hızı düşüyor. Bence darbe yapmak istemiyorlar. Bu şartlarda darbe yapamayacaklarını biliyorlar. Statükoyu korumak isteyen bürokratik elitin çözümü, hukuk oluyor.

Hukuku daha iyi bildiklerinden mi?

Hukuk biliyorlar; bir de hukukun ara sokakları var. Çevreyi temsil eden partiler, ki AK Parti de onlardan biri, ara sokakları iyi bilmiyor. Orada yeteri kadar adamı yok. Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin siyaset sosyolojisini bilmeden iktidara geldiğini düşünüyorum. Bunları iyi kavrasaydı, kendisine bürokrasinin daha demokratik çalışması için yapılan bazı teklifleri ya da mesela Abdüllatif Şener’in yaptığı kapatılma uyarılarını dikkate alması gerekirdi. O zaman, Anayasa Mahkemesi, bildiri, mitinglerle bir şeyler yapılmaya çalışıldı. Seçimler, bunların hiçbir şeye yaramadığını gösterince, “Bu sefer yumruk atıyoruz arkadaşlara...” döndü olay. Yoksa hukukla alakası yok! 

zaman pazar
 



Bu haber 536 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,573 µs