TEOKRASİ mi? | " /> TEOKRASİ mi? | "/>

En Sıcak Konular

Türkiye artık TEOKRASİ mi?

23 Mayıs 2008 17:30 tsi
Türkiye artık  TEOKRASİ mi? İçindeki hakimlerin laikliğin kardinalleri gibi hareket etmeye başladığı bir ülkenin demokrasi ile bir irtibatı kaldığını söylemek zor... Böyle bir ülke için söylenebilecek tek şey, onun artık bir teokrasiye dönüştüğüdür... Yasemin Çongar yazdı...

Yasemin Çongar/Taraf

Yaşasın teokrasi olduk! Bizim de artık Kardinaller Konseyi’miz var!

Gazetenin birinci sayfasına hangi haberlerin hangi başlıklarla gireceğini kesinleştirdiğimiz toplantıdan sonra, tam yazıya başlamıştım ki Yazıişleri Müdürümüz Eray Özer içeri girdi:
“Boşuna yazmayın, yazınız iptal oldu.”
Ben anlamamış halde bakarken, “Danıştay Başkanlığı da, mesai bitiminde bir muhtıra yayımlayacakmış. Onu bekleyip öyle yazın” diye müjdeyi verdi.
Beklemeye başladık.
Beklerken, bir yandan, Ahmet Altan, Markar Esayan ve Eray Özer’le birlikte manşet düşünüyoruz:
“Yargı çıldırmış olmalı” mı desek?
Aşırı sıcakların yargıçların başına vurduğunu kabullenip “muhtıra cinneti” geçirdiklerini mi söylesek?
“Kuvvetler ayrılığı” ilkesini, “Kara, Hava, Deniz, Jandarma, Yargıtay, Danıştay...” diye bizdeki uygulamayı yansıtan biçimde şematize mi etsek?
Ordunun “darbe” hevesini yargı üzerinden tatmin etmesine içerlediğimizi “Genelkurmay göreve” diye mi duyursak?
Bir yandan da meraklanıyorduk.
Acaba Danıştay, Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun bir gün önceki “siyasiyiz-taraflıyız” diye haykıran meşum bildirisini gölgede bırakabilecek miydi?
Mesela, “Anayasa Mahkemesi, Ak Parti’yi kapatmaktan başka seçeneği olmadığını bilmelidir. Yoksa darbe olur, ona göre” diyecek miydi?

   *   *   *

Danıştay o kadar ileri gitmedi.
Bunun yerine, Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun bir gün önceki “dam üstünde saksağan” muhtırasına destek bildirdi.
Yüksek Yargı’nın buram buram siyaset kokan açıklamalarının aslında ‘siyasi’ olmadığını anlatmaya yeltendi.
Oysa ben, Yargıtay Başkanlar Kurulu’ndan sonra Danıştay Başkanlığı’nın bildirisini okurken de, gayet siyasi bir soruyu çeviriyordum kafamda:
“Acaba bu partiye kaç oy çıkar.”
Kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayan yüksek yargı mensupları, bu muhtıralarla sandığa gitseler, halktan nasıl bir destek görürler sizce?
Ne dersiniz, oyları yüzde 10’u aşar mı?
Pek sanmıyorum.
Ama samimi tavsiyem, deneyip görmeleridir.
Hem böylece heves ettikleri siyasi kavgaya meşru biçimde girmiş olur, üzerlerindeki cübbeyle suç işlemekten kurtulurlar.

   *   *   *

Neden bu suçu işliyorlar?
Niye tam da, dün Danıştay’ın yakındığı duruma düşürüyorlar kendilerini?
Demokratik meşruiyetlerinin tartışmaya açılmasından şikâyet eden yüksek yargıçların demokratik meşruiyetlerini ayaklar altına alan ihlallerde ısrarının sebebi ne?
Ve neden şimdi?
Çünkü son dönemde, Anayasa Mahkemesi’nin, başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakmaya yönelik anayasa değişikliklerini iptal etmeyebileceği ve bunun hukuki devamı olarak da, Ak Parti’nin kapanması talebinin reddedilebileceği ‘tehlikesi’ doğdu.
Maazallah, “yargı darbesinin” tamamına erdirilememesi ihtimali belirdi.
Düşünün, ne büyük bir ‘felaket senaryosu’ bu!
Bir kere, ilk aşamada, başörtülülere yüksek öğrenim hakkı tanınması anlamına geliyor.
Başka deyişle, Meclis’te AKP, MHP ve DTP’li üyelerin oylarıyla kabul edilen değişikliklerin yasalaşması yargı marifetiyle engellenememiş olacak.
Buna, iptal başvurusunun sahibi olan CHP’nin üzülmesi doğaldır; durumu, toplumdan giderek daha çok kopan bir partinin siyasi ofsaytlarından bir yenisi sayar, hesabının sandıkta nasıl olsa sorulduğunu bilir, geçeriz.
Ama Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun önceki günkü bildirisinden (ve Danıştay’ın 24 saat sonra destek çıkmasından) anlıyoruz ki, başörtüsüyle ilgili yasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi’nden geri dönmemesi olasılığı, yüksek yargıçları da kahrediyor.
Zira, bu durumda, sadece isteyen üniversiteli genç, başını örtme hakkına sahip olmakla kalmayacak; kapatma isteminin gerekçesi, hemen tümüyle başörtüsü konusundaki tutumuna dayandırılan Ak Parti’nin kurtulması olasılığı da doğacak.
Yüksek Yargı, bu ihtimalden nasıl muazzam bir rahatsızlık duyuyor olmalı ki, doğrudan doğruya halkın iradesini karşısına alan muhtıralar yazmaya kalkışabiliyor.
Yargıtay Daire Başkanları’nın, halkın oylarıyla Meclis’e gelmiş üç partiden toplam 411 milletvekilinin onayladığı Anayasa değişikliklerinin “engellenemeyen bir hızla yasalaşmasından” yakınma cüretini kendilerinde bulmaları başka nasıl açıklanabilir?

   *   *   *

Sahi, nasıl oluyor da, Yüksek Yargı, demokratik bir ülkede parlamentonun çalışma hızından şikâyetçi olabiliyor?
Nasıl oluyor da, yasa değişikliklerini “engellemekten” bahsedebiliyor?
Yoksa Yargıtay Daire Başkanları sırtlarındakini bir tür kardinal pelerini mi sanıyor?
Türkiye’yi, dini ‘laiklik’ olan bir teokrasi, kendilerini de Meclis’in yasama yetkisine müdahale hakkına sahip bir Kardinaller Konseyi yerine mi koyuyorlar?

   *   *   *

Ak Parti hükümeti, yargı darbesini başlatan kapatma davası konusunda yapmadığını, Yargıtay Başkanlar Kurulu muhtırası karşısında yaptı.
Hızlı, kararlı ve hukuka dayanan bir açıklamayla Yargıtay’ın yetki sınırlarını aştığını, süren bir davaya müdahale ederek Anayasa’nın 138. maddesini ihlal ettiğini duyurdu.
Dün Danıştay muhtırasının yayımlandığı saatlerde Ak Parti’den aldığımız izlenimler de, birçok partilinin bundan böyle yargı darbesi karşısında “dik bir duruş” sergilenmesinden yana olduğu yönündeydi.
Önceki yazılarımda, Başbakan Erdoğan’ın kapatma davası karşısında “darbecilerle” uzlaşma arayan tutumunu eleştirmiş; Ak Parti’nin “karara kadar kuzu, kapatılırsa kaplan” olmaya dönük bir stratejiyle ayakta kalamayacağını savunmuştum.
Bugün de öyle düşünüyorum.
Yargıtay ve Danıştay muhtıraları, Ak Parti içinde de böyle düşünenlerin sayısını artırmış anlaşılan.
Zira bu muhtıralar, her şeyden önce, Yüksek Yargı’nın “darbeyi” tamamına erdirme kararlılığını gösteriyor.
Aksini düşünmek safdillik olur.
Kardinaller Konseyi'ni hafife almaya gelmez.



Bu haber 2,023 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,405 µs