yüzde 80’i erkekti’ | " /> yüzde 80’i erkekti’ | "/>

En Sıcak Konular

'Medyada türbanı tartışanların yüzde 80’i erkekti

18 Mayıs 2008 22:11 tsi
'Medyada türbanı tartışanların yüzde 80’i erkekti’ En çok tartıştığımız meselelerden biri başörtüsü yasağı. Tam Anayasa değişikliğiyle çözülüyor dedik, tıkandı... Fakat tartışırken birşeyi gözden kaçırmışız. Hale Bolak Boratav'ın yaptığı araştırmaya göre kadınların mağduriyeti olan bu sorunu tartışanlar

FATİH VURAL'ın röportajı:

Yard. Doç.Dr. Hale Bolak Boratav, Avrupa Birliği’nin Türk medyasındaki kadın aktörlere yönelik yaptığı araştırmayı yakından takip etti. Bir sosyal psikolog olarak, kadının varlığını medya düzlemine oturttuğunda, çıkan sonucun vehameti onu da etkilemiş.

Türk medyasının ‘kadın’a açılabilmesi için, en tepedeki yöneticilere bu problemi anlatmanın şart olduğuna inanıyor. ABD’yi de yakından takip eden bir bilim kadını olarak, Türk kadını hakkında pek de kötümser değil: “Güzellik miti, henüz ABD’deki kadar bizi ele geçirmedi!”

“Türk medyasında kadın nerede?”... Bu soru, Avrupa Birliği’nin de zihnine düşmüş olmalı ki, bu konuda bir araştırma yaptırarak, kampanya düzenlemeye karar verdi. Sonuçların satırbaşları: Yüzde 0 kadın genel yayın yönetmeni, yüzde 0 kadın yorumcu, yüzde 12 kadın köşe yazarı, yüzde 16 kadın yönetici, yüzde 35 kadın muhabir... Araştırmanın içinde yer alan Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve sosyal psikolog Yard. Doç. Dr. Hale Bolak Boratav, kadınları ilgilendiren konularda bile erkek egemen söylemin varlığına dikkat çekiyor: “Medyada türbanı tartışanların yüzde 80’i erkek.”

Türkiye’de kadın genel yayın yönetmeni yok; ama röportajlar genellikle kadınlara yaptırılır. Sizce bu korelasyonun bir nedeni var mı?

Genel yayın yönetmenlerinin yüzde 0’ı kadın; daha çarpıcı olanı, yorumcuların yüzde 0’ı kadın. Hadi yöneticilik, idari bir pozisyondur; kadınların idari pozisyon, kıdem kazanmaları çok zordur medya içinde. Ama yorumcu olmaması, tartışma programı sunuyor olmaması daha vahim. Muhabirlerin yüzde 35’i kadın. Dolayısıyla röportaja gidenlerin, önemli kısmının kadın olması beklenir. Sanıyorum, iletişim ve sosyal etkileşim becerileri belki daha yüksek olduğu için röportajlarda kadınlarla daha sık karşılaşıyoruz.

İdarecilik vasfı tamam; ama genel yayın yönetmenliği de ilişki becerisi gerektirmez mi?

O, bir iktidar konumudur. Seçilerek gelir kişiler, oraya. Belli siyasi tercihlere göre değiştirilebilir. Her zaman yükselerek gelemezsiniz. Ben, genel yayın yönetmenliğinin başka bir şekilde ele alınmasını düşünüyorum. Bu, güçlü bir pozisyondur ve güçlü bir pozisyonda kadınların temsili çok düşüktür. Orta kademelerde daha çok kadın var. Mesela köşe yazarlarının yüzde 12’si kadın. Künyelerde, yöneticilerin yüzde 16’sı kadın görünüyor. Ama esas sorun, kadınların işe alındıktan sonra yükseltilmemeleri, kıdem kazanamamaları. Türkiye’de hâlâ bir kadın vali yoktur, sanıyorum müsteşar da yok. Bu sadece medyaya has bir sorun değil.

Hiyerarşik gidiş-gelişlerin kadınlara kapalı olmasının temelinde nasıl bir anlam aramalı?

Cinsiyetçi kalıp yargı ve tutumlar, bizim ‘erkek erkeğe dayanışma’ dediğimiz kadınları kabullenmeye yönelik çekinceler, kadınların ailevi sorunlarının yöneticiliklerine engel teşkil edeceğine dair düşünceler, o kapılardan girip çıkmalarına engel oluyor. Kalıplardan sıyrılan kişilerle konuştuğumuzda, o çekincelerinin azaldığını hatta kadınların daha iyi yöneticilk yapabildiğini düşündüklerini görüyoruz.

Ortada ilginç bir gerçek de var. Muhafazakâr medyada, kadın yazarların daha öne çıkması gibi... Bu, sizin de dikkatinizi çekti mi?

Ayşe Böhürler ve Nihal Bengisu Karaca gibi isimlerin varlığı durumu böyle gösteriyor olabilir. Ama onların dışındakileri de hesaba katarsak, kimin hangi konulda yazdığı da önemli. Kadın sorunları ve magazin dışında yazanlar hâlâ azınlıkta. Hürriyet’te de böyle... Ferai Tınç aklımıza gelir. Bir duraklarız... Zeynep Göğüş aklımıza gelir...

Gazeteleri bu anlamda ayırt edememe durumu; bütünselliğe doğru gitmek, bir tehlike midir kadınlara yönelik bakış açısında?

Muhafazakâr medyada kadın; sadece ev hanımı, fedakâr anne, eş olarak gösteriliyorsa, bu iyi bir şey değil. Araştırma, kadınların magazin malzemesi olduğunu ya da 3. sayfa öznesi olarak kullanıldığını; tartışılan konuya ilişkin konu mankeni olarak araçsallaştırıldığını gösteriyor. Bir türban konusu konuşulurken bile kadınlar, bu eylemin örgütleyicisi olarak kullanılmıyorlar. Konu mankeni olarak kullanılıyorlar. Bu çalışmanın yapıldığı iki hafta boyunca, türban konusu hep gündemdeydi. Ama görülüyor ki kadına ait bir şeyi tartıştığımızda bile kadınların temsil oranı yüzde 20’lerde kalıyor. Bundan sıyrıldığımızda, kadın temsil oranları yüzde 10’larda. Onu en çok ilgilendiren konularda bile kadına söz hakkı yok!

Araştırmanın en çarpıcı yönleri neler?

Bu çalışma ocağın 2. yarısında yapıldı. Aralarında Kanal D’den Kanal 7’ye kadar farklı kanalların yer aldığı 7 televizyon; Zaman’dan Hürriyet’e kadar birçok gazete var. Kadınların aleyhine cinsiyetçi bir söylem devam ediyor. Kadınların haberin temel öznesi olarak ele alındığı örnekler çok az. Kadınlar iş yaşamında ve siyaset hayatında zaten pek yok. Olanları da görmezden geliyoruz. ‘Sıradan kadın’la zaten pek ilgilenmiyoruz. Çarpıcı bir bulgu olarak, günlük gazetelerde kadınların konu aldığı haberlerin yarıdan fazlasının, yaşam-magazin alanına ait olduğunu gördük. Bu bir fasit daire. Böyle gösterildikçe, kadınların kendilerini bu bağlamlarda algılaması güçleniyor. Bir tüketici olarak algılıyorlar kendilerini. İster güzellik malzemesi tüketicisi olsun, ister evini daha güzel yapmak isteyen kadınlar olsun... Ondan sonra da pazar araştırmalarına konu olup, dergi ve gazetelere “Kadınlar bunu istiyor.” diye geri dönüyorlar.

Yani medya, kadınları ‘yaşam alanı’ adı altında duvar örerek, bir hapishaneye sokuyor... Empoze ettiği yayın da bunun önemli bir parçası...

Belli değerleri önlerine sürüyor. İyi eş, iyi anne olmanın, muhafazakâr medyada öne sürüldüğünü görüyoruz. Öteki tarafta da arka sayfa güzeli olarak, gazetelerin eklerinin baş sayfalarını süsleyen, tüketim malzemesi, cinsel nesne olarak kullanılıyor.

Düşünen bir varlık olmaktan çıkarılıyor...

Evet. Fikir üreten, yorum yapan, hayatın her alanında düşünebildiğini gösteren simgeler çok daha az. Bu, önemli. Bize sunulan imgelerden etkileniyoruz... İçselleştirdiğimiz ölçüde tutum ve beklentilerimiz değişiyor. Televizyonda da aynısı geçerli.

Bir sosyal psikolog olarak, Türk kadınının bu empozisyona direndiğini söyleyebilir misiniz?

Ben, Türkiye’deki kadınların ABD’li kadınlardan çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Cinsiyetçi ideoloji de zaman içinde şekil değiştiriyor. 70’lerin sonuna kadar ABD’de kadınları baskı altına almak için kullanılan ideoloji ‘evcillik’ti. İyi ev kadını olarak sembolleştirilen kadın, temizlik malzemesi satıyordu, reklamlarda. 2000’li yıllarda bu değişti artık. Kadınlar dışarıdaki hayatta yer almaya başladıkları için, iş hayatında olsalar bile kendilerini değerli görmeleri için daha çekici, daha bakımlı görmeleri gerektiğini söyleyen kadınlar üzerinden kurgular türetiliyor. Evcillik mitinin yerini güzellik miti aldı. Türkiye’de hâlâ orada değiliz. Daha geleneksel bir yapımız olması bunda etken.

Muhafazakârlık bir yana; ama ‘gelenekselcilik’ çokça sığınılan bir kavram değil mi? Kadını 3. sayfa malzemesi yapan x bir gazete, kendi reklam filminde ‘geleneksel aile’ kavramını kullanarak, ailenin birleştiriciliğini yansıtıyor...

Aile, Türk toplumunda önemli bir kurum olmaya devam ediyor. Aile hâlâ el üstünde tutuluyor. Yapılanın yanlış olduğunu söylemiyorum; ama kadını buraya mahkûm etmek de bir sorun. 3 çocuk yapın söylemi mesela, kadınların, eğitim kurumlarında daha fazla yer almak istedikleri bir ortamda çok da yüreklendirici değildi. Tabii ki aile içindeki annelik ve babalık rolü çok önemli. Ama böyle düşününce çocukların bir akademisyen, sporcu olmaları daha da zorlaşıyor. Bu da farklı bir dünyayı tahayyül etmeyi zorlaştırıyor.

Türk medyasında, kadına yönelik söylemin tutarlılık gösterdiğini düşünüyor musunuz? Sürekli doldurulup boşaltılan söylem de kaçınılmaz biçimde çelişkilere yol açıyor...

Haberlerin kadınlarla ilgili konularına baktığımızda hep aynı konularla karşılaşıyoruz. Skandal, töre cinayeti yani marjinal bir olaydaki kadın figürü işleniyor. Fikir işçisi, emekçi kadınların hikâyeleriyle ilgilenmiyoruz.

O halde, ‘sıradan’ ve ‘sıra dışı’ kavramları yer değiştiriyor.

Bu, mağdur kadını özgürleştirmek için yapılmıyor. Sadece karşısındakine acındırmak şeklinde yapılıyor.

Bu anlamda görsel basının, yazılı basına galebe çaldığını düşünüyor musunuz?

Çok farklı değiller; ama görsellik daha dikkat çekiyor. Reklamlar özellikle... Bazen bir fotoğrafın altına atılan bir manşet garip gelmiyor. Bir internet sitesinde, Isparta’daki uçak kazasında ölen Engin Arık’ın fotoğrafı vardı. Başlık şu: “Altı bilim adamından biri.” O fotoğrafta bir adam olsaydı ve “Altı bilim kadınından biri” manşeti atılsaydı, garipsenmeyecekti.

Bahsettiğiniz yerleşik söylem nedeniyle, taşların yerinden oynaması zor değil mi?

Zor; ama olmayacak bir şey değil. Kadın örgütlerine, duyarlılık artırmak için çok iş düşüyor. Medya, yöneticilerini bu yönde teşvik etmesi gerekiyor.

Zaman Pazar



Bu haber 831 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,434 µs