En Sıcak Konular

Türk solunu bitiren akrabalık ilişkisi!

6 Mayıs 2008 08:00 tsi
Türk solunu bitiren akrabalık ilişkisi! 68 kuşağının temsilcilerinden Cumhuriyet gazetesi yazarı Oral Çalışlar, Türk solunun yok olmasına neden olan akrabalık ilişkisini açıkladı.

Mehmet Baki'nin röportajı:

İstanbul hem de Ankara’daki öğrenci hareketlerinin içinde yer aldı. 1968 Haziran’ında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla birlikte İstanbul Üniversitesi’nin işgaline katıldı.

Aynı yıl Ankara SBF’ye girdi. Bu okulun Sosyalist Fikir Kulubü Başkanlığını yaptı. Aynı zamanda Dev-Genç Merkez Yürütme Kurulu üyesiydi. Türkiye İşçi Partisi’ndeki (TİP) ayrışmada Millî Demokratik Devrim (MDD) safına geçti. Sonra Aydınlık grubu içinde yer aldı. 12 Mart muhtırasından sonra tutuklandı, 3 yıl hapis yattı.

Çalışlar’a göre, 68 kuşağını ikiye ayırmak gerekiyor; biri dünyanın 68 kuşağı, diğeri Türkiye’ninki. Dünyanın 68 kuşağı Fransa’da başlayıp diğer ülkelere sıçrayan, daha çok Amerikan aleyhtarlığı barındıran, Vietnam Savaşı karşıtlığı, bir de üniversitelerde demokratikleşme talebiyle yola çıkan bir kesim. Türkiye’deki 68 kuşağı ise daha çok üniversitelerde öğrenci haklarına yönelik masum taleplerle oluşmaya başlıyor. 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül darbesinden sonra ise kuşak bir anlamda sahneden siliniyor. O günlerin 68 kuşağının bugün daha çok özgürlükçü, AB ve liberalizm taraftarı olduğunu söyleyen Çalışlar, “solun en büyük hatası darbe ve cuntacılıkla akrabalığıydı” diyor. Bu hesaplaşmanın tamamlanmamasını ise bugünün en büyük sorunlarından biri olarak görüyor.

DENİZ GEZMİŞLER KÜBA; MAHİR ÇAYANLAR ŞEHİR GERİLLACILIĞI PEŞİNDEYDİ

-68 kuşağının ayrışması nasıl oldu?

1965’te önce TİP ile başladı. TİP daha çok seçim yoluyla ve parlamenter sisteme daha yakın bir yerde durarak düzenin değişmesini savunuyordu. Daha çok Sovyet modeline yakındı. Bir yanda Küba, bir yanda Çin devrimi vardı. Gençlik hareketi büyüyüp üniversiteler dışına taşmaya başlayınca herkes bir devrim umudu yaşamaya başladı. 1962’de Küba ve Çin devrimi olmuş. İkinci Dünya Savaşı yeni bitmişti. Gençlik içinde de bir devrim olamaz mı, düşüncesi konuşulmaya başladı. Devrim için işçiler, köylüler direniyor. Biz gençler mücadele ediyoruz. O zaman nasıl bir devrim yapacağız?

Devrimin de çeşitli modelleri var. Sovyet, Küba, Latin Amerika gibi. Herkes biraz kendi meşrebine kendi mantığına uygun olarak bu modellere yakın durmaya başladı. Bence parçalanmayı kışkırtan nedenlerden biri uluslararası sosyalist hareketteki farklılıklardı. Hem devrim modeli olarak farklılıklardı hem de sosyalist dünyada ciddi bir fikir ayrışması yaşanıyordu, Çin ile Sovyetler arasında ciddi bir gerginlik vardı o dönemde. Bütün bunlar Türkiye’deki sosyalist hareketi etkiliyordu. Özellikle gençleri etkiliyordu. Bu model arayışları ve bu çatışmalar değişik grupların da ortaya çıkmasına neden oldu.

-En etkin olan grup hangisiydi?

1965’te TİP vardı. Orada eskiden gelen komünistler de vardı: TKP’liler. 1966’da TİP içinde ayrılık çıktı. TİP bır kısım eski TKP’lileri tasfiye etti. O arada MDD sosyalist devrimi ayrılığı çıktı TİP’in içinde. Mihri Belli’nin başını çektiği eski tüfekler dediğimiz kesim, daha çok MDD stratejisini savunuyordu. TİP’liler ise sosyalist devrimi... TİP’liler daha meşruiyetçi, MDD ise daha ihtilalciydi. Ve böylece ilk ayrışma yaşandı TİP’te. TİP büyük ölçüde MDD’cileri tasfiye etti. En son tasfiye edilenlerden biri benim. 1970 kongresinde ben delegeydim. Ama başından beri MDD’ciydim. Kendi ilimde çok kuvvetli olduğum için orayı tasfiye edemiyorlardı. Mersin-Tarsus teşkilatı bana bağlı. TİP ikiye ayrıldı: MDD ve Sosyalist Devrim. Sonra MDD’ciler, işte o zaman Aydınlık ve Türk Solu dergisi vardı. 1969 sonunda ikisi de parçalandı. Bu kez Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) ve Aydınlık Sosyalist Dergisi diye ikiye ayrıldık 70’lerin başında.

68 KUŞAĞI 9 MART’TA YENİ BİR 27 MAYIS İHTİLALİ BEKLENTİSİNDEYDİ, 12 MART’TA BALYOZU YEDİ

-Neden bölünmeler oldu?

Çok değişik nedenleri var. Mesela bu gençlik hareketi şiddete yönelmeye başladı tehlikeli şekilde. Bu gençler devrimin kitlelere mal olması gerçeğinden kopacak ve küçük eylem gruplarına dönüşecekti. Biz buna itiraz ediyorduk. Bu ayrılık, modeller ayrılığını da beraberinde getirdi. Biz Çin modeline daha yakındık. Deniz Gezmişler daha çok Küba modeli, Mahirler (Çayan) ise Latin Amerika’daki Fokuculuk denilen şehir gerillacılığı yöntemlerini savunan ve oraya doğru evrilen bir çizgiye girdiler. Ana ayrılmalar bunlar oldu. Sonra bir sürü alt parçalanmalar yaşadık. Bizden İbrahim Kaypakkaya TİKKO dediğimiz yeni bir yapıyla Maoculuğun içinden çıktı. Mahirlerin içinden çok farklı gruplar çıktı. Mihri Belli, Mahirlerle ayrıştı. Mahirler ikiye ayrıldı, Yusuf bir tarafta Mahir bir tarafta kaldı.

-Kitabınızın (68 Anılarım) arka kapağında hadiselere şimdi daha sakin, daha nesnel baktığınızı söylüyorsunuz. Hangi hataları ve neyi görüyorsunuz 40 yıl sonra?

20 yıl önce yazdım anılarımı. Fark ettim ki hâlâ önyargılarım kalmış bu kitapta. Kendi bulunduğu yeri haklı göstermek isteyen bir çaba var. Şimdi baktığımız zaman: Evet 68 bir yönüyle bir isyan, düzene bir başkaldırı, çılgın gençlerin ayaklanmasıydı. Bir yönüyle baktığın zaman içinde birçok zaaf vardı. Biz o zaafları birbirimizin üstüne atarak, o grubun hatası, şu grubun hatası diyorduk. Halbuki kökten ciddi bir zaaf vardı.

-Neydi o zaaf?

Türkiye’de sol hareket esas itibariyle Kemalizm’in içinden çıktı. Sosyalist hareketin o dönemki önderlerine bakarsanız köken itibariyle CHP’lidir ve Kemalisttir. Kemalizmin içinden çıktığı için devletçi ve milliyetçiydi. Askeri, modernleşmenin önemli bir unsuru sayan fikriyatı barındırıyordu. 27 Mayıs yeni olmuştu ve biz yeni bir 27 Mayıs arayışındaydık.

‘SOL NEDEN DARBECİ OLDUĞUNU SORGULAMALI’

-Bu bir hata mıydı?

Tabiî ki... Şöyle bir örtüşme vardı. Türkiye’deki Kemalist ideoloji ya da Cumhuriyet kuruculuğu ile Stalinizm arasında benzerlik vardı. Orda da tek parti yönetimi burada da, orda da dışardan halka bilinç vermek var, burada da. Kendini halkın üstünde gören küçük bir azınlığın halkı değiştirip dönüştürebileceği düşüncesi hem Stalinizm’de var hem de Kemalizm’de... O zaafları köklü görmüyoruz. 12 Mart geldiğinde darbe olumlu olabilir beklentisi bütün sol gruplarda vardı. Yani askerin olumlu bir müdahalede bulunacağı kafamızda vardı. Tabii olumlu olmadığını kafamıza balyozu yiyince anladık; ama ilk başta bu yanlışın maddi nedenleri vardı. Yani 27 Mayıs’a benzer bir beklenti köklü olarak vardı. Bununla bir hesaplaşma yapmadık.

-Bir sorgulama olmadı mı?

Herkes kendi grupçukları içinde bazı sorgulamaları yaptı. Ama sonuçta sol hareketin felsefi olarak toptan ne kadar sorgulandığı çok tartışma götürür. Bence bugün bunu yapmak lazım. Bir de yeni bir askerî vesayet tartışmasının yapıldığı dönemde. Vesayet rejimi konuları gündeme geliyor. O günleri yeni baştan sorgulamak faydalı olur. Niye solun büyük çoğunluğu daha darbeci ve antidemokratik fikirlere yatkın bir hâlde? Niye halka bu kadar kızıyorlar? Bütün bunların muhtemelen 40 yıl öncelere uzanan çok ciddi kökleri vardı. Bu kökleri yeni baştan sorgulamak gerekiyor. Ben bir dönüm noktası yaşadığımızı düşünüyorum sol açısından. Bu dönüm noktası da geçmişiyle bir hesaplaşma yapamaması. Çünkü bugünkü yaşadığımız şeyler de bizi hesaplaşmaya zorluyor. Bugünkü olaylar da aynı şeyleri gösteriyor. O açıdan baktığımızda 68’in zaaflarını şimdi daha ciddi bir şekilde; bugünkü gerçekler ışığında yeniden eleştirmek gerekiyor.

-Silahlı mücadele ile devrimi savunanları bugün nereye koymak lazım?

Benim içinde bulunduğum grup zaten onu desteklemiyordu. Her zaman bir devrimci grup bu işin silahla yapılacağını düşünebilir. Onlar da görüyorlar ki o günkü ilişkileri güçleri vs silahla yapılacak bir iş değil. Ama ideolojik kökleri daha önemli. Türkiye’de ulusalcılık ideolojisi ile sosyalizmin bir akrabalığının da sorgulanması gerekiyor. Bu akrabalık neden böyle? Nasıl sen bir emekçi hareketiyim derken, militarist bir ideolojiyi kendine yakın hissediyorsun? Bunlar çok önemli şeyler. İster silahlı yap, ister silahsız yap, nasıl yaparsan yap ama burada bir ideolojik akrabalık var.

-Sol hareketler hep cuntadan beslendi yani.

Cuntadan beslenip beslenmemesi bir yana cunta ile akrabalığı oldu hep. Cunta geldi solu dövdü. Hem 12 Mart’ta hem de 12 Eylül’de sosyalistleri idam etti. Kestiler, biçtiler bir dram yaşandı orada. Buna rağmen ideolojik akrabalık bitmedi. Esas sorgulanması gereken bu ideolojik ve siyasi akrabalıktır.

-Ama bunu sorgulamaya başladığınız an da dönek olarak itham ediliyorsunuz…

Dönek, hain, Amerikancı… Onların bir önemi yok. Onlar da aslında solun hastalığı. Aslında her totaliter ideoloji farklı olanı hain görmeye alışkın zaten. Solda da sağda da var bu. Türkeş, davadan döneni vurun diyor. Bu da totaliter bir ideoloji. Değişik düşünenin düşman olduğunu varsayıyor. Aynı şey İslamcı akımlarda da var. Hizbullah da kendisinden farklı olarak düşündüğü İslamcıyı götürüp katlediyor düşman diyerek. Farklı düşünene saygı; bu demokrat ve ileri insan düşüncesi, bu noktaya gelmek kolay değil. Sosyalistler de totaliter bir ideolojinin hegemonyası altında oldukları için farklılıklarını hep hain dönek olarak görüyorlar. Bunu toplumsal bir kültür olarak sorgulamak gerekiyor. Yalnızca solun meselesi de değil bu. CHP içinde de AKP içinde de ayrılıkçı olan hain oluyor. Bu fark etmiyor. Biri Allah’ın yolundan saptı diyor öbürü Marks’ın yolundan saptı diyor. Öbürü Türkeş’in yolundan saptı diyor. Herkesin kendine göre bir kutsalı var. O kutsal üzerinden haini belirliyor.

-Daha gerçekçi muhalefet ve eleştiriler yok.

Evet, aynen öyle. Bu konudaki rahatlığımın sebebi ben toplumun önündeyim. Rüşvet alan biri değilim. Kimseyi dolandırmadım. Kimseye bir kötülük yapmadım. Düşüncelerimi ifade ederim. Yanlış da olabilir bu düşüncelerim. Yanlış olanları düzeltirim. Bundan dolayı bana yapılan suçlamaların bir kıymeti harbiyesi yok. Olması için o saldırıların bir gerçek üzerine oturması gerekiyor. Dönek lafı. Yani ben niye sosyalist oldum. Hakkı yenenin, ezilenin hakkını savunmak için... Bugün o yolda devam ediyorum. Kimin hakkı yeniyorsa. Bu Kürt olur, Ermeni olur, Alevi olur, İslamcı olur, Yahudi olur. Kimin hakkı yeniyorsa onun yanındayım hâlâ. Ben Kürdü dövdüklerinde kendimi Kürt, kadını dövdüklerinde kendimi kadın, Yahudi’yi dövdüklerinde kendimi Yahudi hissediyorum. Doğru solculuğun da bu olduğuna inanıyorum.

‘68 KUŞAĞI BUGÜN ÖZGÜRLÜK, AB, LİBERALİZM DİYOR, DEMELİ…’

-Bugün 68 kuşağı nerde duruyor peki?

Aradan 40 sene geçtikten sonra 68 kuşağının birileri tarafından temsil edilmesi mümkün değil. Bugün 68 döneminde etkili olan insanların siyasi olarak esas itibariyle büyük çoğunluğunun olumlu bir yerde durduğunu düşünüyorum. Türkiye’de özgürlük, demokrasi, ülkenin değişmesi ve ilerlemesi meselelerinde etkin olan kimselerin eski solcular olduğunu düşünüyorum. Bugün hain, liboş, AB’ci, bilmem ne diye suçlananlara baktığınızda sosyalist hareketlerden gelme bunlar. O bakımdan önemli bir fikrî taşıyıcılık yapıyorlar. Şu anda toplumun içine baktığımız zaman militarizmin karşısında duran, milliyetçiliğin karşısında duran, özgürlüğü savunanların çoğu eski sosyalistlerdir. Ama darbeciler içinde de eski sosyalistler var. O da başka bir şey tabii.

-Eski 68 ruhu kaldı mı?

40 sene sonra öyle bir ruh kalmadı tabii. Bu ittihatçılar gibi. 40 sene devam etmişler; ama nelere nelere dönmüşler. Yani artık 68’liliğin bir farkı var tabii; ama bizimle ilgili değil içinde yaşadığımız dönemle ilgili.

-Bugün neyi tartışıyorsunuz kuşak olarak?

Solun ayakta kalan isimleri 40 yıl sonra bir araya geldik Ankara’da. Hâlâ AB, Kürt meselesi, Siyasal İslam’a karşı özgürlükler, demokrasi, bildiğiniz çatışma meseleleri bizim izimizde de sürüyor. Hâlâ kendisini sosyalist olarak tanımlayan ve mücadele etme ruhu olanlar esas itibariyle mücadele ediyor. Hâlâ haksızlıklara karşı bir başkaldırma ve kavga etme azmi devam ediyor. Ama 68’deki zaafların bir kısmı bu kesimin üzerinde varlığını sürdürüyor. Militarizmin solcular üzerinde hâlâ etkisini sürdürdüğünü o toplantıda söyledim.

ULUSALCILIK ADIYLA ÜLKÜCÜLÜĞÜN ANTİEMPERYALİZMLE İTTİFAKI ÇOK İLGİNÇ

-68’deki Anti-Amerikancılık ile bugünkü aynı şey mi?

Onu ciddi bir şekilde tartışmak gerekiyor. O zamanki Anti-Amerikancılık çok özel bir duruma denk geliyordu. Neydi? Amerika darbe ve işgallerle bütün dünyada insanlığın karşısında bir hegemonyacı güç olarak çıkıyordu. Buna karşı sosyalist dünya vardı. Başlı başına antiemperyalizm Amerika’ya karşı olmakla örtüşüyordu. Bugünün Türkiye’sinde küreselleşme ile birlikte eski bağımsızlık anlayışı bitti. Yerine karşılıklı bağımlılık dünyası oluştu. Devletler, uluslar o kadar iç içe geçti ki; ekonomi, siyaset, kültür… Bütün bunların yabancı düşmanlığı olarak süren antiemperyalizmin içe kapanmacı bir milliyetçilik yaratmaya başladığını görüyoruz. Türkiye’de çok görülen antiemperyalizmi kaşıdığınız zaman altından ciddi sorunlar çıkar. 68’de antiemperyalizm mücadelemizde bizim karşımızda ülkücüler vardı. Bugünkü içe kapanmacı sözde antiemperyalizmin karşısında değil, yanında ülkücüler...

-Ulusalcılık adıyla ittifakta yani..

Evet, müttefik kuvvet durumuna düştü. Bu çok ilginç. Çünkü eski antiemperyalizm uluslararası baskıya karşı bir direnişi ifade ediyordu. Bugünkü milliyetçi vurgulu içe kapanmacı milliyetçilik ise tutucu muhafazakâr bir ideolojiyi içinde barındırıyor. O yüzden bugün mesela ulusalcılıkla milliyetçilik; Batı düşmanlığı, yabancı düşmanlığında birleşiyorlar. Burada bir ittifak oluştu. Bu da eski antiemperyalizm ile bugünkü anti emperyalizmin aynı olmadığını gösteriyor.

-O günün muhafazakârları nerede sizce?

İslamcılar açısından da sorgulama yapmak lazım. Mesela biz eylem yaparken iki kuvvet vardı karşımızda devlet tarafından örgütlenen; İslamcı ve ülkücü kuvvetler. Bunların ikisini de devlet bize karşı kullandı o zaman. Kanlı Pazar’da olayı kışkırtanlardan birisi Mehmet Şevki Eygi. Bugün gazetesi ile saldırıyı kışkırtan yayınlar yaptılar. 69’da 6. Filo gelmişti. Biz onların aleyhinde eylemler yaparken Taksim’de üstümüze saldırdılar, iki arkadaşımız öldü.

Bugün her şey değişti. Nasıl 68’liler kendi içinde bir hesaplaşma tartışması yaşıyorsa aynı şey İslamcılar arasında da, ülkücüler açısından da var bence. Onların da tarihi gözden geçirmesi lazım. Saflar değişiyor, bakış açıları değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor. İnsan geçmişi ile yüzleşirse kendini değiştirebiliyor. Şimdi her şeyi daha kolay konuşuyoruz. Eskiden birbirimizi öldürmeye kalktığımız kamplaşmanın olduğu birçok insanla bugün aynı yerde tartışıyoruz. Kadir Topbaş ile oturup bu meseleleri konuşuyoruz. O zaman onlar akıncıydı, biz devrimciydik…

aksiyon
 



Bu haber 2,069 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,089 µs