En Sıcak Konular

Hükümet bu yolu niçin seçti?

3 Mayıs 2008 18:50 tsi
Hükümet bu yolu niçin seçti? Devletin temeli kabul edilen bir ilkeye "meydan okuduğu" için daha dün mahkeme kapısına düşmüş bir iktidar partisi "devlete meydan okutmayız" diyor. Yoksa hükümet demokrasi ipinin yerine devletin sopasına mı sarıldı?

Kürşat Bumin/Yeni Şafak

Hükümet bu yolu niçin seçti?

Yazının başlığındaki soruyu -eminim- benim gibi birçoğunuz da soruyordur. İki haftadır gündemden düşmeyen "1 Mayıs-Taksim" sorununu illâki, arkasında dün özellikle bazı gazeteleri bile şaşırtıcı biçimde "işçi dostu" kılan fotoğraflar bırakacak biçimde mi çözmek gerekiyordu.

Baksanıza, kendisini bir "matruşka" olarak niteleyen bir gazeteci bile isyan ediyor; attığı manşetin hararetini içeride "...insaf ölçüm ve vicdanım, hep devletin polisinden yana taraf olmaya mütemayildir" diyerek azaltmaya çalışsa bile!

Çok anlamsız bir "temayül" bu tabii ki. "Hep devletin polisinden yana taraf olmak" gibi bir seçim yapmak bu zamanda kimin aklına gelir. Yanlış anlaşılmasın, söz konusu temayülü anlamsız bulmam, "devletin polisine hep karşı olmak" düsturunun doğruluğunu savunmamdan kaynaklanmıyor. Söylemek istediğim, günümüzde insanın kendisini böyle bir seçim yapmaya mecbur hissetmesinin yersizliği ve anlamsızlığıdır. Devletin olduğu yerde "polis" vardır ve de insanlar bu devlet gücünün yasalar çerçevesinde hareket etmesini isterler o kadar; benzer "temayül"ler medeni bir insanın aklının ucundan bile geçmez.

Neyse, biz dönelim "Hükümet bu yolu niçin seçti" sorusunun cevabını aramaya.

Dün bir köşe yazarı yazısının başlığında soruya cevaplar gibiydi: "Demokrasi ipinin yerine devletin sopasına sarılmak".

Hiç de fena olmayan bir formüldü bu. Özellikle de Adalet Bakanı'nın 1 Mayıs'ın arefesinde sarfettiği "devlete meydan okutmayız" tehditi hatırlandığında. Devletin temeli kabul edilen bir ilkeye "meydan okuduğu" için daha dün mahkeme kapısına düşmüş bir iktidar partisinin "devlet"ten bu terimlerle söz etmesi şaşırtıcı olmaktan da ötede yoğun bir "yanlış bilinç"in işaretiydi.

Dolayısıyla böyle bir iktidarın gerekli önlemleri alıp Taksim'i 1 Mayıs'a açarak vatandaşlarına, dünyaya ve de "İdare"ye "Bu ülkenin bütün şehirlerinin bütün meydanlarında rahatça toplanabilirsiniz; 77'nin Taksim kâbusu bu ülkede bir daha yaşanmayacaktır!" mesajını vermek yerine "devletin sopasına sarılarak", yani tercihini "orantılı şiddet"ten yana koyarak ülkenin en büyük şehrinin korku ve güvensizliğe teslim olmasına göz yumması gerçekten anlaşılır gibi değildir.

Görüyorsunuz, sorumuza ihtimal dahilinde olan bir cevap bulmuş gibiyiz sanki. Ama ben –açıkçası- olup biteni sadece bu çizgide okumanın yeterli olmayacağını düşünüyorum. Hükümetin hemen herkesi "1 Mayıs'çı" yapacağı günler öncesinden besbelli olan bu yolu niçin seçtiği benim açımdan hâlâ bir muamma.

Hatırlarsınız benzer bir "basiret eksikliği" ile Nevruz kutlamaları sırasında da karşılaşmıştık. Kutlamalara istenen günde (tatil gününde) izin verilmeyen iki şehir merkezi, izin verilen merkezlerden tamamen farklı olarak yine "savaş alanı"na dönüşmüştü. Bu "muamma"nın da açıklamasını alamamıştık. Ne oluyordu; hükümetin tespit ettiği doğrultuda yürümekten "İdare" hoşnut değil miydi yoksa? Hükümet-İdare ilişkisinde bir kopukluk mu söz konusuydu.

Benzer soruları 1 Mayıs-Taksim dolayısıyla da sorabiliriz herhalde. Gelelim hükümet-sendikalar ilişkisine damgasını vurduğu muhakkak olan bir "zihniyet" meselesine.

"Muhafazakar-demokrat" Ak Parti'nin sendikal harekete sempati beslemediğini söylemek yanlış olmasa gerek. Bu eğilim -tabii ki- her şeyden önce onun ülkemize özgü "muhafazakarlığı"nın özelliklerinden birisi. "Soğuk savaş" döneminin rüzgarlarından epeyce güçlü biçimde etkilenen Türkiye'de de emekçi muhafazakarlar büyük ölçüde –ne yazık ki- Sol'a ve onun tarihinin en önemli sayfası olan sendikal hayata "düşman" duruma getirildiler. Dolayısıyla, "sınıfsal aidiyet" muhafazakar kesimin gözünde "aidiyet"ten sayılmadı hiç. Bu dönemin üzerine bir de yeni dönemin ürünü olan her türlüsünden "kimlik siyaseti" rüzgarı binince, toplumda gözlenen "farklılık"lar arasına "sınıfsal" olanı da katmak hepten gözden düştü, hepten kötü görülür oldu. Bu son gözlem sadece Ak Parti'ye ilişkin değil tabii ki. Bu gözlem artık ülkedeki hemen bütün siyasal oluşumlar için de geçerli. Ülkenin sendikal hayatına hakim olan büyük sapmalar da buna eklenince, milletin neredeyse tamamı oldu birer sendika düşmanı! (Kapılarını sendikalara karşı sıkı sıkı kapamış gazetelerin 1 Mayıs güzellemeleri bizi yanıltmasın.)

Oysa, eğer "toplum"u yekpare bir yapı olarak görmüyorsanız, kimi zaman ciddi kimi zaman gayri ciddi olarak söz ettiğimiz "farklılıklar" arasına sınıfsal nitelikte olanı koymadan dünyayı bugün de anlamamız imkansızdır. Tersini düşünmek ya da hayal etmek anlamsızdır bile. Bu anlamsızlığa Batı'nın hiçbir ülkesinde düşülmediğini de hatırlayın. Kayseri'nin ya da Konya'nın kalkınması bu şehirlerdeki sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırıyor mu? Diyarbakır'ın Kürt sorunu konusundaki hassasiyeti bu şehirdeki binlerce "sokak çocuğu" ve binlerce varlıklı insan arasındaki uçurumu kaldırıyor mu?

Demek ki, bugünün Türkiyesi'nde de, "muhafazakar demokratlık" da bugüne kadar kullandığı klişelerden uzaklayarak modern toplumun ürünü olan "işçi sorunu" ve dolayısıyla 1 Mayıs'ı eskisinden farklı olarak değerlendirmelidir.

Bir kere hatırlattığım bir önerimi tekrarlamak isterim: Ülkede "kayıt dışı"nın önüne geçmeyi samimi olarak isteyen bir hükümetin vazgeçemeyeceği en önemli araç sendikalardır. Mevcut halleriyle pek çok yanlış yanları varmış, doğrudur. Ama olması gerektiği gibi yapılanmış bir sendikal hayat çarpık olmayan bir ekonominin de garantisi değil midir?



Bu haber 584 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,188 µs