Taksim'den geçti... | " /> Taksim'den geçti... | "/>

En Sıcak Konular

İhtilalin yolu Taksim'den geçti...

30 Nisan 2008 20:01 tsi
İhtilalin yolu Taksim'den geçti... 30'dan fazla kişinin yaşamını yitirdiği kanlı Taksim 1 Mayıs olayları kontrgerillanın bir marifeti miydi? Olayları bizzat yaşayan gazeteci Yalçın Ergündoğan o günü anlattı. Bakın 1 Mayıs 1977'de neler oldu?

Adnan Öksüz röportajı:

Yalçın Ergündoğan...1 Mayıs 1977 Taksim olaylarını canla canlı yaşadı...30'dan fazla kişi nereden ve kimler tarafından sıkıldığı hala bir muamma olan kurşunlarla gözlerinin önünde can verdi. Kim nereden nasıl ateş etti? O kaos ortamı nasıl meydana geldi?

Sendika temsilcisi olarak Taksim'deki kutlamalara iştirak eden, Birgün gazetesi yazarlarından Yalçın Ergündoğan, 1 Mayıs 1977 Taksim olaylarını anlattı. Bakın o gün neler olmuş, Taksim mitingine katılanlar neler yaşamış..İşte Ergündoğan'ın anlattıkları...

Mayıs'a nasıl katıldınız? O zaman hangi sendika adına katılmıştınız? Kimlerle Taksim alanına geldiniz?

1 Mayıs 1977 ‘Emek Tarihi’ açısından olduğu kadar, Türkiye’nin yakın siyasi tarihi açısından da büyük önem taşıyan bir olaydır. 1 Mayıs ,yakın siyasi tarihimiz içinde, (bugün biraz deşifre olmuş gibi görünen) yeni adı ile “derin devlet” in, o günkü adı ile “kontrgerilla”nın henüz aydınlatılamamış en büyük siyasi tertiplerinden ve kitle kırımlarından biridir. Sekizi kadın, biri çocuk olmak üzere 34 yurttaşımızın yaşamlarını yitirmesi, otuzikisi kurşunlanarak, diğerleri değişik şekillerde olmak üzere yüzyirmialtı kişinin de yaralanması ile sonuçlanmıştır.

O sıralarda 24 yaşında bir gençtim. DİSK’in çok kuvvetli olduğu günlerdi. Ben de DİSK 3. Bölge (İzmir) Temsilcisi Yardımcısı (Basın Yayından sorumlu) idim. DİSK Bölge Temsilcisi Cemal Kral idi. (Cemal abi) Biz Ege bölgesinden hareket eden ( bugün için çok büyük sayılabilecek) bir otobüs konvoyu ile İstanbul’a doğru neşe içinde, türkülerle, marşlarla yola koyulmuştuk.

O günlerin ya da o 1 Mayıs’ların şimdikilerinden çok farklı boyutları ve siyasi sonuçları ve beklentileri vardı. Dünyada Sovyetler Birliği ve çok sayıda ülkenin oluşturduğu “sosyalist sistem” diye adlandırdığımız bir gerçeklik vardı. Türkiye’de de o zamanki örgütlülük ve hareketlilik sanki çok yakında bir “devrim” olacağı şeklinde idi. Doğrusu çok inanmıştık. İktidara çok yaklaştığımızı sanıyorduk. O nedenle o zamanki 1 Mayıs’lar ile bugünkü 1 Mayıs’lar arasında en azından Türkiye açısından çok büyük farklılıklar var. Şimdi “devrim” beklentisi yok. Ya da çok uzakta... Dünya çok değişti. Ülkelerin yapısı, her şey çok değişti. O zamanlar pek çoğumuzun sandığı gibi, ya da Türkiye’de “devlet” güçlerinin pompaladıkları, propaganda malzemesi yaptıkları gibi, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’de “devrim” olması için en küçük bir çabasının olmadığı bugün açık ve net olarak herkesçe anlaşıldı...

Yani sorunuzun karşılığı olarak 1 Mayıs 1977 öncesi ülkedeki durumun ve kendilerini devrimci olarak ifade eden kişi ve örgütlerin halet-i ruhiyesi bugünkünden çok farklıydı. İşte bu koşullarda ve yakında devrim olacağı beklentisi ile coşku içinde hem burjuvaziye karşı büyük bir güç gösterisi yapmak hem de örgütlülüğümüzü daha da arttırmak için olanca çabamızla Taksim alanını doldurmuştuk. Ama 1 Mayıs 1977 öncesi gerek o günün gazetelerinde yazılanlar gerekse hükümetlerin tutumu, ülkede meydana gelen gerilim ve kutuplaşmalar, süre giden çatışmalar 1 Mayıs 1977’nin bir önceki yıl (kitlesel olarak ilki ) gerçekleştirilenki gibi coşkuyla başlayıp yine aynı coşku ve sevinç ile bitemeyebileceğinin de sinyallerini veriyordu.

Kutlamalar nasıl başladı? O gün nasıl bir psikolojik hava vardı?

Kutlamalar dediğim gibi aslında içimizde bir tedirginlik de yaşayarak başladı. Ama alana tam anlamıyla büyük bir coşku da egemendi. Çok kalabalıktı. Alana değişik yönlerden gelen konvoyların girmesi saatler sürdü. Herkes alana giremedi zaten. 500 bini aşkın bir katılım gerçekleşmişti. “ Bu alan 1 Mayıs Alanı !..”, “Yaşasın 1 Mayıs !..” diye haykıran yüz binlerce insanla birlikte, coşku içinde 1 Mayıs’ı kutlamakta iken birden kendini “sanık” olarak bulan doksan sekiz kişiden biri idim.

1 Mayıs 1977'de Taksim Meydanı'nda ateş edilmeye alanın neresinden başlandı? Nasıl gelişti?

Ben Kemal Türkler’in konuştuğu kürsünün ön tarafına denk gelen bölümde idim arkadaşlarım ile birlikte. Üzerimde de kırmızı DİSK gömleği vardı. Elimde de megafon. Zaman zaman topluluğa sesleniyorduk. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler konuşmasını tam bitirmekte idi ki, alan o günkü İntercontinental Oteli’nin çatısından açılan ateşle birlikte karışmaya başladı. Kürsü hakimiyetini eline alan Sıtkı Coşkun kitlelerin dağılmaması yönünde çağrılar yapıyordu. Bizler de ellerimizdeki ‘megafonlarla’ Sıtkı Coşkun’unkine benzer çağrılar yapmaya çalışıyorduk.

Ama panik havası dağıtılamıyor, herkes kacışıyordu. Kurşun vızıltıları arasında herkes yata kalka kaçışırken, bir yandan da polis panzerleri sirenlerini çalarak kitlenin üzerine yöneliyor, diğer yandan da ‘ses bombası’ kullanarak paniği daha da artırıyorlardı.

Kitleyi toparlayamayınca ben de diğerleri gibi kaçışmaya başlamıştım. Dolmabahçe Sarayı yakınında polis etrafımızı sarmış, elimdeki megafon ve sırtımdaki kırmızı DİSK gömleği ile, polise düşmüştüm. Bizi ağır hakaretler, tekme tokatlar ve cop darbeleri ile Polis araçlarına doluşturdular. Önce Sirkeci’deki (eski 2.Şube) Polis Merkezi’nin geniş nezarethanesi’ne attılar.
Aramızda 1 Mayıs kutlamalarına katılanların yanı sıra rastgele sokaktan toplanmış insanların olduğunu da zaman ilerledikçe anlamaya başlamıştık.

Bizleri bütün nezarethaneler dolu olduğu için Sirkeci’de tuttuklarını anlamıştık. Dışarıdan hiçbir haber alamıyorduk. İşkenceli, gözaltı günlerinden sonra mahkemeye çıkarıldık ve hakkımızda dava açıldı. Yıllar yılı duruşmalara gidip geldik. Gerçekte, olayın ‘mağdurları’-[ki;iddianamede mağdurlar, 'Osmanlı Bankası Taksim Şb., Beyoğlu Kaymakamlığı, İst.Emniyet Müdürlüğü, İntercontinental Müdürlüğü' görünmektedir]- olan ‘sanıklara’; yıllarca acılar çektiren, ‘sakıncalılar’ listelerine aldıran , ‘pasaport yasağı’ uygulatan uzun bir yargılama sonunda kimsenin içinden çıkamadığı bir hal alarak, gerçek failleri hiçbir zaman yargı önüne çıkaramadan zaman aşımından kapanıp gitmiştir.

Yani sonradan yaşayarak göreceğimiz, bizzat tanık olacağımız gibi 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden yolların taşları döşeniyordu. O zaman çok açık farkında olmasak da şu anda çok net olarak görülüyor tablo. Bugün de sivil siyasete nasıl dışarıdan, silahlı bürokrasi eliyle ya da dolaylı olarak müdahaleler yapıldığı ortada.

Bugün baktığınızda o günkü olaylarla ilgili değerlendirmeniz nedir? Bazı sendikaların 1 Mayıs'a Taksim'de kutlamasına şimdi nasıl bakıyorsunuz? AKP iktidarının '1 Mayıs'a Taksim'de kutlattırmam' yaklaşımına ne diyorsunuz?

Bugün hükümetin 1 Mayıs’ta takındığı tutumu, İstanbul Valisi’nin tutumunu onaylamak mümkün değildir. Hatırlanacaktır geçen yıl İstanbul Valisi’nin tüm İstanbullulara nasıl bir kabus yaşattığı henüz belleklerde. İstanbul’u bir hapishaneye çevirdi ve yine de görevinde kaldı. Bu yıl da yapılan şey aynı. Başbakanın tutumu ifade biçimleri çok yadırgatıcı. Demokrasinin en temel değerlerinden biri değil mi kişi hak ve özgürlükleri, örgütlenme ve gösteri yapma hakkı. 1 Mayıs’ın yeni gerilimlere malzeme edilmesine tahammül edemiyorum açıkçası. 1 Mayıs tüm dünyadaki gibi Türkiye’de de özgürce, şenlik ve coşku içinde kentin tabii ki en işlek alanlarında en göz önünde kutlanmalıdır. Kimsenin olmadığı, tecrit edilmiş alanlarda hiç 1 Mayıs kutlaması yapılır mı? Hükümet çok yanlış tutum içindedir. Oysa ki, yeni gerilimler bizzat kendi aleyhlerinedir de... Ne yapılsa ne edilse, “Taksim alanı, 1 Mayıs Alanı’dır” 1977’de ülkede 1 milyona yakın yurttaş öyle haykırmıştı. Yaşanan olaylarla da tarihe kazındı Taksim’in “1 Mayıs Alanı” olduğu... Değiştirmekte ısrar etmek, o alanda kutlama yapılmaması için “güç” kullanmak demokratik yaklaşımın çok uzağında olunduğunun göstergesi sayılır ancak...

 

cafesiyaset



Bu haber 720 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,649 µs