Fakirler savcı olursa! | " /> Fakirler savcı olursa! | "/>

En Sıcak Konular

Casson ile Ferhat: Fakirler savcı olursa!

28 Nisan 2008 20:06 tsi
Casson ile Ferhat: Fakirler savcı olursa! “Ben de yoksul bir balıkçının oğluyum” dedi Casson “Ve bir balıkçının oğlu olduğumu, Gladio sorgularında cumhurbaşkanlarından hesap sorarken bile hiç bir zaman unutmadım.” Casson’un cevabı tüylerimi diken diken etti. Ve onu d

Yıldıray Oğur / Taraf

Bozkırda bir balıkçının oğlu

Dün İtalyan Derin devleti Gladio’yu çökerten Felice Casson’a zor bir soru sormuştum. Hepimizin merak ettiği tek bir soru. Peki, biz başarabilecek miyiz? Ergenekon’dan çıkabilecek miyiz? Bu medyayla, bu yargıyla, bu siyasetle, bu solla, bu sağla, bu sivil toplumla, bu malzemeyle...

Felice Casson mevcut malzemenin İtalya’da da 70’lere kadar  pek ümit verici olmadığını anlattı cevabında. 1970’lere kadar İtalya’da hâkim ve savcılar genelde devlete yakın, sistemin merkezindeki elit ailelerden gelmekteymiş. Tuzu kuru savcı ve hâkimler mevcut düzenin devam etmesinden memnunmuş, devletin derinlerini kurcalamaya gerek duymamışlar. Hukukun üstünlüğünden de üstün, devletin çıkarıymış.

Sonra 70’lerde yoksul ailelerin çocukları, kadınlar, gençler yani yeni bir kuşak yargı alanına girmeye başlamış. Bu yeni kuşak kendi kültürünü ve taleplerini de yargı alanına taşımış. Kurulu düzeni daha çok sorgulayan, daha enerjik daha şüpheci yeni savcılar ve hâkimler yetişmeye başlamış.

“Ben de yoksul bir balıkçının oğluyum” dedi Casson “Ve bir balıkçının oğlu olduğumu, Gladio sorgularında cumhurbaşkanlarından hesap sorarken bile hiç bir zaman unutmadım.”

Casson’un cevabı tüylerimi diken diken etti. Ve onu dinlerken Ferhat Sarıkaya’yı hatırladım.

Şimdi memleketi Kırşehir’de bir markette çalıştığı yolunda söylentiler duyduğumuz Şemdinli davasının savcısı Ferhat Sarıkaya’yı.

Cesaretle ve biraz da safça, adaletin kılıcını en yukarılara doğru savuran, tehlikeli işlere kalkışan ve bunun bedeli en ağır şekilde ödetilen Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı. Savcının meşhur iddianamesinde gazap oklarını üzerine çeken asıl kısım Şemdinli’deki kitapevi bombalamasıyla ilgili olan bölüm değildi.

Genelkurmay’a bu iddianame ile ilgili açıklama yaptıran, hükümeti esas duruşa geçiren, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na durumdan vazife çıkarıp savcı için meslekten ihraç kararı verdirten asıl can alıcı kısmı Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 7. Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır’da görev yaptığı 1996-1997 arasında yaptıklarıyla ilgili yazdıklarıydı.

Bu iddiaların, o yıllar arasında Diyarbakır’da ne yaşandığının üzerine ibret-i âlem için meydanda asılan savcının akıbetinden sonra kimse gidemedi.

Peki, memleketin hassas dengelerini, dikkat edilmesi gereken gerçeklerini bilmeyen, o günlerde yine utanç verici yayınlar yapmış gazetelerin isabetle söylediği gibi “Türkiye’yi geren” savcı neden idare-i maslahatçılığın, öyle her işe burnunu sokmamanın, bükemeyeceği elleri öpüp koklamanın keyfini çıkarmadı da bu işlere kalkıştı? Neden görev yaptığı küçük kasabaların, şehirlerin okumuş, çağdaş, ‘koskoca savcısı’ olarak caka satıp yine o kasabaların, o şehirlerin okumuş, çağdaş, elit kaymakamları, hâkimleri, askerleri, öğretmenleri, zengin eşraflarıyla takılıp tayin beklemedi de tarihe meydan okudu?

1969 yılında Abdurrahman ve Akile çiftinin altı çocuğundan beşincisi olarak dünyaya geldi Ferhat Sarıkaya. Kırşehir’in Akpınar ilçesine bağlı Pekmezci köyünde. 450 nüfuslu köyden 80 yılda 1 hâkim, 2 savcı, 10 doktor, 30 öğretmen ve 1 pilot yetişmiş. Köyden çıkan 80 kişi de subay olmuş, gelebildikleri en yüksek rütbe ise albaylık.

150 hanelik Pekmezci köyü bozkırın ortasında. Yapacak pek bir şey yok. Okuyup, köyden kurtulmaktan başka. Sarıkayalar da yoksul bir aileydiler. Demircilik yapan abisinin desteğiyle okumuş Ferhat. Ortaöğretimini Kayseri’nin Pınarbaşı İlçesi’nde tamamlamış. Pazarören’deki Mimar Sinan Anadolu Öğretmen Lisesi’ni bitirmiş zorluklarla. Ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanmış. 1992’de de yine abisinin destekleriyle oradan mezun olmuş.

Ne o okullara, ne o üniversitenin sıralarına ne de o savcılık makamında beklenmiyordu Ferhat. Oralar başkaları için çok önceden rezerve edilmişti. Tarihe sürpriz yaptı. Tarihi yara yara geldi o tarihi meydan okumayı yapacağı o kaidenin üstüne. “Memleketi germesi” o yüzden. Şaşıranlar haklı. Hepimiz için sürpriz oldu. O bozkır köyünde hazırlandı sürpriz, Ergenekon’dan çıkanlar gibi, Kawa gibi tüm diğer tarihi kahramanlar gibi demir dövdü abi Sarıkaya. 37 yıl sonra ince ince işlediler sürprizi. Ümitlerini kestikçe Neşet Ertaş’la dertlendiler. Ama sonunda kimsenin adlarını bilmediği, kimsenin umurunda olmayan o küçük adamlar, o küçük kadınlar Ferhat’ı tarihe meydan okuyacağı o kaidenin üzerine çıkardılar.

“Her insanın doğumu yeni bir başlangıçtır, doğan her bebek dünyada yeni bir şey olması için bir mucize, bir fırsattır” der Hannah Arendt.

Bozkırlarda, imkânsızlıklar içinde bir ailenin beşinci çocuğu olarak doğan bir bebeğin bir gün memleketin en eğitimli, en özgüven sahibi, en modern, en kentli, en güçlü, en zenginlerinin bile cesaret edemediği tarihi bir meydan okumanın altına imzasını atması mucize değil de ne? 37 yıl sabırla bekledikten sonra o kaidenin üzerine çıktı ve sözünü söyledi. Tarihi yarıp geldiği köyüne kadar geri püskürtülme pahasına efsaneyi söyledi, sonra atına binip ıssız bozkıra geri döndü.

Şimdi onun bir yakın akrabasının marketinde çalıştığını duyuyoruz.

Belki bir gün o markete bu gazete bir paket kâğıdına sarılı olarak bile olsa girer.

"Her bebek dünyada yeni bir şey olması için bir mucizedir" diyor Arendt. Ferhat Sarıkaya’nın hikâyesi her bebekten ümitvar olmamızı hatırlatıyor bize.

 İtalya’da fakir bir balıkçının oğlu, Türkiye’de fakir bir demircinin oğlu.

Bugün başka bebekler de doğdu. Ve onlar da bir gün atlarına binip efsane söylemeye gelecekler. Mucizelere inanıyor ve bekliyoruz.



Bu haber 1,614 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,848 µs