En Sıcak Konular

Doğan-Çalık'ta savaş baltaları çıktı

27 Nisan 2008 22:18 tsi
Doğan-Çalık'ta savaş baltaları çıktı Sabah-atv'nin Çalık Grubu'na devri ile birlikte medyada devlerin savaşı yeniden kızışmaya başladı. İki gruba ait gazetelerde son bir haftadır çıkan yazılar, iki grubun savaşına dönüşür mü bilinmez ancak, şimşekler sert çakmaya başladı.

Dinçer GÖKÇE'nin haberi

Sabah-atv'nin Çalık Grubuna devri ile birlikte medyada yeni bir dönemin doğduğu hemen herkesin kafasındaki düşünce oldu.

Doğan Grubu'na karşı Çalık Grubu da sahnedeki yerini alacaktı. Ancak son bir hafta yaşananlar bu sürecin çok da huzurlu geçmeyeceğine işaret ediyor. İki gruba ait gazeteler, Hürriyet, Milliyet ve Sabah'ta genel yayın yönetmenleri ve baş yazarlarının kaleminden çıkan yazılar eski dosyaların tekrar gün ışığına çıkacağına işaret ediyor. Ancak Doğan Grubu'nun çeşitli yayın organları aracılığıyla, Çalık Grubu ile bir çeşit kavgaya hazırlandığı görülüyor.

Türkiye'de medyanın ana omurgasını oluşturan Doğan Grubuna karşı Çalık Grubu kavgaya ne kadar istekli bilinmez ancak, geçmişi eskilere dayanan iki ana gazetenin önümüzdeki günlerde kavga çıtasını daha da yükselteceklerinin işaretleri güçlü bir şekilde ortaya çıktı.

Yeni dosyalar, eski arşivler, kasetler tekrar bir gözden geçirirliyor gibi.

Şimdi son bir haftada olan biteni 3 gazetede çıkan 5 yazıya bakarak yeniden anlamaya çalışalım.

İlk yazı 24 Nisan'da Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'ten geldi. Sabah Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan "racon kesmekle" itham eden Özkök şunları yazdı:

Tarih: 24 Nisan 2008 Ertuğrul ÖZKÖK: "Hoş geldiniz Sayın Çalık"

Sabah yeniden ihaleye çıktığı zaman, bazı şom ağızlılar, "Doğan Grubu'nun Sabah'ı da yutacağı" gibi yorumlar yapıyordu.

Ben o günlerde Aydın Bey'le konuşup açık ve net bir ifadeyle şunu yazdım:

"Doğan Grubu, bu ihaleye katılmayacak."

Şom ağızlıları yine tatmin edemedik. Papağan gibi aynı şeyleri yazmaya devam ettiler.

İkinci defa, aynı açık ve net ifadeyle yazdım.

Yine inanmadılar.

Onlar inanmadığı gibi, iktidar da inanmadı, TMSF de.

Sabah 1.1 milyar dolara satıldı ve bu para devletin kasasına girdi.

İşte o iç rahatlığıyla Sabah'ı alan grubun sahibi Sayın Ahmet Çalık'a, "Medya mahallesine hoş geldiniz" diyorum.

Ahmet Çalık'ı tanımam.

Hürriyet'in Ekonomi Servisi Müdürü Vahap Munyar iyi tanır.

Vahap'a güvenirim.

O, "Çalık'ın iyi, mantıklı ve kavgadan hoşlanmayan bir işadamı olduğunu" söylüyor.

Umarım, geçmişte mantıksız harcamalar ve tavırlarla mahallenin havasını bozan başka medya sahipleri gibi davranmaz.

Adil ve Türkiye'nin huzuruna yardımcı olacak bir rekabeti sürdürürüz.

                                      * * *

Dün içim rahattı ama kafamda cevapsız bazı sorular da yok değildi.

Sadece benim değil, konuştuğum hemen herkesin kafasında da aynı sorular vardı.

Mesela şu soru:

1.1 milyar dolar devletin kasasına girmişti ama acaba bu para ne ölçüde halkın sırtından inmişti?

Bu soru soruluyor; çünkü paranın 750 milyon dolarlık kısmı iki kamu bankasından sağlanmıştı.

Bunlardan biri ise, küçük ve orta boy sanayiciye imkán sağlamakla görevlendirilen Halkbank'tı.

O zaman bizim gazeteci olarak görevimiz, Halkbank'ın sahibi durumundaki kamunun da bilmesi hak olan şu soruyu sormamız zorunlu hale geliyor:

Bu para, Vakıfbank ve Halkbank'tan hangi koşullarla, hangi faizle, hangi vadeyle ve hangi teminatla sağlanmıştır?

Bu iş ABD'de olsa, New York Times Gazetesi aynı soruyu sorardı.

İkinci bir soru da şu:

Katar'dan temin edilen para, nereden gelmektedir?

Bu şirket kimindir? Arkasında kimler vardır?

Bir medya grubu mudur, yoksa arkasında bir finans şirketi mi vardır?

Sayın Çalık'ın koyduğu özsermaye ne kadardır? Hangi kaynaklardan sağlanmıştır?

Bu soruyu sadece biz değil, RTÜK'ün de sorması gerekir.

İhale şartnamesi gereği TMSF'nin de...

                                              * * *

Bu sorulara cevap vermesi elbette şart değil.

Ama işe, bu sorulara açık ve samimi cevaplar vererek başlamasının, hem medyanın, hem Sabah Gazetesi'nin itibarı açısından "şık" olacağı kanaatindeyim.

Bu sorulara tatmin ve ikna edici cevaplar verdiği takdirde, Sabah'ta çalışan arkadaşlarımızın da mesleklerini daha büyük bir iç rahatlığıyla yapacağına eminim.

Tabii Sabah okurlarının da gazetelerini eline aldığı zaman, bunları bilmesi gerekir diye düşünüyorum.

İşte bu samimi duygularla, Sayın Ahmet Çalık'a bir kere daha mahallemize hoş geldiniz diyorum."

Ertuğrul Özkök'ün bu yazısına cevap olarak ertesi gün Sabah Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan bir yazı kaleme aldı:

Tarih: 25 Nisan 2008 Ergun Babahan: Rekabete de varız kavgaya da

"Nasreddin Hoca yaşlanmış, eşeğine binmeye çalışırken zorlanmış, ayağını bir türlü semere atamıyormuş.

Etraftaki çocuklar gülmeye başlayınca "Ah Hoca ah!.. Gençliğinde böyle miydin sen" diye yüksek sesle söylenmiş.
Sonra sesini kısıp kendi duyacağı bir sesle "Bırak Hoca, biz senin gençliğini de bilirdik" diye söylenmiş.

Ertuğrul Özkök'ün dünkü yazısını okuyunca bu fıkrayı hatırladım. Çünkü ben gruplarının bugününü de dününü de çok iyi biliyorum, niyetlerini de...

Ertuğrul Özkök dünkü yazısında mahallenin efesi rolüne soyunmuş ve raconu kesmiş.
Doğan Grubu'nun geçmişteki icraatlarına bakarsak haksız sayılmaz.

Karamehmet, Bilgin, Uzan gibi rakipleri bir yolla etkisiz hale getirmeyi başarmış, sonra da gidip kimilerinin malının sahibi olmuş.

Özkök bu geçmişin de etkisiyle her gelene patronu adına racon kesiyor.
Hafızası da biraz zayıflamış herhalde. Çünkü "Doğan Grubu SABAH'a talip olmadı" iddiasında bulunuyor ama kolunda dosya TMSF'ye gidip teklif verdiğini hatırlamıyor veya hatırlamak istemiyor.
Neyse.

Şimdi yine raconu kesmiş ve medya efesi olarak merak ettiği sorulara cevap istemiş.
Keşke aynı merakı Petrol Ofisi ihalesi sırasında da gösterip benzer soruları sorabilseydi.
Petrol Ofisi'nin kamuya olan borcunun bir kamu bankası tarafından finanse edilip edilmediğine bir baksaydı.

Shakespeare'in Hamlet isimli oyununda Polonius'un oğlu Leartes'e bir öğüdü vardır:
"Kavgadan uzak dur, kavgaya girersen rakiplerin senden korksun."

SABAH ve atv'de bu anlayışa aynen sahibiz.
Kavgadan uzak durmak istiyoruz.
Ama kavga etmemiz gerekiyorsa ederiz.
Kavgada sınır ve ölçü olmayacağını da hatırlatmak isteriz.

***

Aynı gün Sabah'ta Başyazar konumundaki Mehmet Barlas ise şu yazıyı yazdı:

Tarih: 25 Nisan 2008 Mehmet Barlas: Tek mahallede yaşamak basına felaketler getirmedi mi?

Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Sabah ve atv'nin satılmasına ilişkin gelişmeleri sorgulayan yazısını "İşte bu samimi duygularla, Sayın Ahmet Çalık'a bir kere daha mahallemize hoş geldiniz diyorum" diye bitiriyordu.

"Mahalle baskısı" kavramının uzun süredir tartışıldığı bir ortamda, Ertuğrul Özkök hangi mahallenin sakinleri adına Ahmet Çalık'a "Hoş geldin" demektedir bilemeyiz. Ayrıca buna "Hoş bulduk" demesi gereken de Ahmet Çalık'ın kendisi olacağı için, bize söz düşmez.

Ancak bu hoş geldin içerikli mahalle yazısında, biz Sabah çalışanlarını da doğrudan ilgilendiren bir cümle var.

Özkök, Çalık Grubu'nun kamu bankalarından aldığı krediler konusundaki soruların cevaplandırılması gerektiğini söyledikten sonra şöyle demiş:

- Bu sorulara tatmin ve ikna edici cevaplar verdiği takdirde, Sabah'ta çalışan arkadaşlarımızın da mesleklerini daha büyük bir iç rahatlığıyla yapacağına eminim.

Sabah'ta çalışan ve çoğu ile "gerçekten" arkadaş olduğum gazetecilerin iç rahatlıklarındaki iniş ve çıkışları yıllardır yakından ve yaşayarak izliyorum. Bu iç rahatlığını sağlamayı Ertuğrul Özkök'ün kendisine misyon edinmesinin, bu arkadaşlarda sadece birer acı tebessüme sebep olacağını da kestirebiliyorum.

Aynı mahalledeydik

Çünkü çok yakın geçmişte Sabah da, Ertuğrul Özkök'ün yaşadığı mahalleye taşınmıştı. "Post-modern darbe" dönemi olarak bilinen o çok yakın geçmişte, bu mahallenin adı "Kartel Mahallesi"ydi. Manşetlerin, haberlerin ortak havuzda şekillendirildiği, çalışanların iş değiştirmesinin yasaklandığı, yazarların andıçlandığı o dönemde, çalışan arkadaşların iç rahatlığı Sabah'ın o zamanki yöneticilerinin de, sahibinin de umurunda değildi.

Kartel Mahallesi'nde yaşanan süreler, Sabah'ın sahibine de, gazeteye de, çalışanlara da beladan ve problemden başka bir şey getirmedi. Dinç Bilgin hâlâ, o döneme ilişkin pişmanlıklarla dolu öz-eleştirilerini sürdürmekte.

Daha sonra kendi mahallesine taşınan Sabah'ın yeni sahibi Turgay Ciner döneminde gazete canlandı ve yeniden çalışanların iç rahatlıkları geldi.

Ama bu defa da Ertuğrul Özkök'ün mahallesi huzursuz olmaya başlamıştı.
Mahalleler arasında rekabet olması, galiba bu huzursuzluğun ana kaynağıydı.
Neticede Turgay Ciner dönemi de böyle bitirildi. Sabah'taki arkadaşların iç huzurları hiç düşünülmeden, gazetenin TMSF mülkiyetine geçmesi, Özkök'ün mahallesinde hem desteklendi, hem de bayram edilerek kutlandı.

Yeni dönem

Şimdi Çalık Grubu'nun sahip olması ile yeni bir dönem başlıyor.
Ertuğrul Özkök, sadece gazeteci değil bir yönetici de olduğu için, milyar d olarlık bir girişimde, şirketlerin mutlaka kredi kullandığını bilir.

Ayrıca 2001'de "Bankacılık Krizi" yaşamış bir ülkede, bankacıların kredi verirken ne tür teminatlar almaları gerektiğini de, herhalde mesleğe yabancı olanlar bile artık bilmektedir.
TMSF, şimdi "Demokles'in Kılıcı"ndan daha tehlikeli bir uyarıcıdır. Hatta bir "Terminatör" konumundadır.

Burada önemli olan artık "Kamu bankası" diye bir olgunun kalmamasıdır.
Yani tüm özelleştirmeler gibi, bankacılık sektörünün özelleştirilmesi de, hem ekonomik hem siyasi açıdan kaçınılmaz bir gerektir.

Biz Sabah'ta bunları hep yazıyoruz.

Ama gidip Ahmet Çalık'ı "Neden kredi aldın, kredinin şartları nedir" diye sorgulamayacağız. Çünkü alınan kredinin içerdiği riskler, kapitalizmin en ciddi sorgulama mekanizmasıdır.

"İflası olmayan kapitalizm, cehennemi olmayan Katoliklik gibidir" özdeyişini, artık tüm girişimcilerin öğrenmiş olması gerekiyor.

Biz de o zaman Ertuğrul Özkök'lere "Mahalleye hoş geldin" deriz.

***

Ergun Babahan'ın bu yazısından sonra Doğan Grubu cephesinde iki sert tazı geldi:

Tarih: 26 Nisan 2088 Mehmet Y. Yılmaz: Yarı resmi gazete’ yöneticileri kızdılar!

"SABAH ve ATV’nin, Çalık Grubu tarafından satın alınmasında iktidarın oynadığı rolün ve "yandaş medya yaratma çabasının" eleştirilmesi, beklediğim gibi Sabah yöneticilerini kızdırdı.

"Başyazar" Mehmet Barlas, "Ahmet Çalık’ı nerden kredi aldın, kredinin şartları nedir diye sorgulamayacağız" diye yazıyor. Olabilir, herkesin aynı şeyleri yazması ve sorması gerekmez. Biz sormaya devam edeceğiz.

Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan, daha sinirli bir yazı yazmış.

"Kavgadan uzak durmak istiyoruz. Ama kavga etmemiz gerekiyorsa ederiz. Kavgada sınır ve ölçü olmayacağını da hatırlatmak isteriz."

Bir kamu alacağının tahsili için el konulan malın satışı sırasında neler olup bittiğini öğrenmek kamuoyunun hakkıdır.

İhaleye girecekler neden vazgeçmek zorunda kaldılar, Başbakan ve Cumhurbaşkanı yaban ellerde neden para peşine düştüler, kamu bankaları böyle ballı bir krediyi herkese verebiliyor mu gibi soruları sormak, neden kavga çıkarmayı istemek diye yorumlanıyor, anlayamadım.

Hele "kavgada sınır ve ölçü olmayacağının hatırlatılmasını" hiç anlamadım.

Bu "soru sormayı kesin, yoksa fena yaparız" türünden bir tehdit olmalı.

Arkasına hükümet gücünü almış bir yayın organının böyle bir tehditte bulunması çok manidar.

Ama söylemeliyim ki bunlar bizi korkutabilecek şeyler değil.

Saklayacak bir şeylimiz de yok, yasadışı bir durumumuz da.

Biz sormaya devam edeceğiz.

"Yarı resmi Sabah Gazetesi" ne biliyorsa, öyle yapsın!

***

Tarih :26 NİSAN 2008 Ertuğrul Özkök: Sınır tanımayan gazeteciler

BU defa korktum.PKK'sıyla mücadele ettim, DHKP'cisiyle, dincisiyle, hırlısıyla hırsızıyla, mafyasıyla, onun bozuntusuyla, hepsiyle kapıştım, ama korkmadım.

Ama bu tehdidi görünce tırstım.

Ne diyor tehdidin müellifi:

"Kavgada sınır ve ölçünün olmayacağını hatırlatırım."

Vallahi bugüne kadar mafyacılardan bile böyle bir tehdit almadım.

"Kalemini kırarız" falan dediler de, "Kavganın sınırı, ölçüsü olmaz" demeye kalkanı hiç olmadı.

                                     * * *

Bütün mesele ne biliyor musunuz?

Hani şu Sabah-ATV'nin satışıyla ilgili bir yazı yazdım ya...

Orada birkaç masum soru sorma cüretini gösterdim ya...

Daha ilk günden cevabımı alıp yerime oturdum.

"Kavga varsa kavga..."

Bu mahallede böyle sözleri bugüne kadar çok işittik de, "Bunun sınırı ve ölçüsü olmaz" diyenine ilk defa rastlıyorum.

İlk defa rastladığım için de altındaki derin mananın ne olduğunu doğrusu çıkaramıyorum.

Yani, silahtan, bombadan, tüfekten, ayaktan vurmaktan, topuğa ateş etmekten, ettirmekten söz etmiyorsak o zaman geriye ne kalıyor?

İftira atarım, belden aşağı vururum...

Mu?..

Vallahi onun da çok etkili olmaması gerekirdi.

Neden derseniz, bugüne kadar hakkımızda o kadar iftira atıldı, o kadar komplo teorisi uyduruldu ki, artık şerbetliyiz diye düşünebilirdik.

Ama bu laf farklı, "Sınır, ölçü olmaz" diyor.

Daha ilk masum soruda bunu diyorsa, varın düşünün yarın bir gün haber yaptığınızda başınıza geleceği.

İftiranın da sınırı ve ölçüsü olmaz diyorlarsa, korkmayıp da ne yapacaksınız?

Korktum. Vallahi de billahi de korktum...

Dakika bir, gün bir...

                                             * * *

Ama korku, ecele çare değil.

Bu mesleği yapmaktan da vazgeçmeyeceğimize göre, bu soruları sormaya devam edeceğiz.

Bakın Cumhurbaşkanı ne diyor:

"Evet ben tanıştırdım."

"Sınır tanımayan gazeteci" arkadaşlarımıza şunu hatırlatmak istiyorum:

ABD'de Wall Street Journal Gazetesi satılırken, günlerce Amerikan basınının konusu oldu.

Orada kamu bankası kredisi, tek kişilik ihale falan da yoktu.

O yüzden kızmayın.

Tehdit etmeyin.

Korkmayın, korkutmayın. Kendinizden geçip ileride altından kalkamayacağınız laflar etmeyin.

Böyle laflar, insanın derisine yapışır kalır.

                                              * * *

Bakın ben olayı yeniden özetleyeyim.

Sanmayın ki biz, Sabah-ATV Grubu'nu Sayın Ahmet Çalık aldığı için üzülüyoruz, sinirleniyoruz.

Tam aksine, gazetenin bir sahibi olduğu ve üstelik adını gazetenin künyesine koyduğu için memnunuz.

Yeni Şafak, Zaman, Vakit, Star, bugün bir de Sabah... Bir eksik, bir fazla ne fark eder?

Tek isteğimiz, adil bir rekabet.

Bir de satış işleminin ayrıntılarının kamuoyunca bilinmesi.

Medya satışı netameli iştir.

Geçmişte, Yüce Divan'lık gelişmelere konu oldu.

                                           * * *

Ha siz kimsiniz? Ne hakla "Mahallemize hoş geldiniz", "Siz mahallenin kabadayısı mısınız" diye soruyorsanız ona da cevabımız şu:

"Hayır, mahallenin kabadayısı değil, mahallenin sakiniyiz."

Üstelik, álemde yerimiz olmadığı için, öyle "Kavgada sınır tanımayız, ölçü tanımayız" gibisinden raconlarımız da yoktur.

Biz sadece merak ediyoruz.

New York Times Gazetesi'ndeki gazeteciler ne kadar merak ediyorsa, biz de o kadar.

Gocunacak bir şeyiniz yoksa tehdide, şantaja hiç gerek yok.

Merak etmeyin, bizim kavga etmeye falan niyetimiz de yok.

Telaşa kapılmayın, bu konuyu sakin sakin konuşalım.

Mahallemize yakışan budur."

Son yazı ise bugün Ergun Babahan'dan geldi

Tarih: 27 Nisan 2008 Ergun Babahan: Medya terörü

"Grubumuz son dönemde Doğan Medyası'nın düzenli saldırılarına hedef oluyor.
Aldıkları talimatla koşa koşa Petrol Ofisi brifingi alıp "vergi pompası"nı savunan, emir ve baskı sonucu, gazetecileri hapse götüren patron siparişi kanunları dahi iki yıl boyunca eleştiremeyen yazarlar, çizerler, tetikçiler, bugün aldıkları talimatla SABAH'a saldırıyorlar.
SABAH'ın sahibinin kim olduğunun birincil önemi yok aslında. Dinç Bilgin'i sindirip SABAH'ı yutmak istedikleri, içeriden vurup batırmaya soyundukları da oldu. Ciner döneminde de yaptılar bunu,

TMSF döneminde de...

Onlar kamu denetimi yapmak değil, rakibi öldürmek istiyor.
Şükür ki, biz de bir medya grubuyuz ve kendimizi savunma olanağına sahibiz.
Yoksa rahmetli Erdal İnönü gibi, Türkiye'nin kocaman bir bankası gibi, geçmişin çok bakanı gibi, sektördeki rakipleri gibi, gazete bayileri, kimi reklam verenler gibi, bu medya terörüne teslim olup onların dümen suyuna girerdik.

Türkiye'de iş yapan, reklam veren, olup bitenden haberdar olmak isteyenler yatıp kalkıp dua etsin bu ülkede SABAH var ve Doğan Grubu'ndan bağımsız olarak var.
Yoksa ellerinde şirket kalmazdı, hak kalmazdı, bilgi kalmazdı, ufuk kalmazdı, demokrasi ve cumhuriyet kalmazdı.

Milli Piyango da benim olsun, maç nakli de benim olsun, Petrol Ofisi de benim olsun, Hilton arazisinde gökdelen de benim olsun, tüm imarlar benim olsun, Vatan da benim olsun diye doyup tükenmek bilmeyen bir hırs hepsini ayakları altına alır, karakter suikastıyla yerle bir ederdi.
Doğan Grubu'nun öfkesi buradan kaynaklanıyor.

Sonsuz hırslarının önünde SABAH'ın büyük bir engel olarak durduğunu görüyorlar.
Sabıka dosyalarının kalınlığının farkındalar.

Pijamayla başbakan karşılama dönemlerinin bitmesinin, bakan atayıp, telefonda karton fabrikası takibi yapma lüksünün, Başbakanlık ve Meclis kulislerinde sipariş kanun, döviz tüyosu, ihale kovalama imtiyazının sona ermesinin öfkesini yaşıyorlar.

Laiklik falan dertleri palavra, tek dertleri var daha çok para, daha çok para. O yüzden sansür de yaparlar, saldırı da. Yazar da kovarlar, tek kalemden çıkma yazı da yazarlar.

Petrol Ofisi'ni alırken finansmanı kamu bankalarından sağlayanlar, işe ortak girdiği bankanın parasını kullananlar, sonra kalkıp kamu bankalarından sorumlu adamı Petrol Ofisi'nin başına oturtanlar şimdi utanmadan hesap sorma hakkını kendisinde görüyor.
Alman başbakanlar, Rus liderler, Bulgar hükümetler gölgesinde iş bağlayanlar, yabancı ortak edinenler şimdi utanmadan hesap sorma hakkını kendinde görüyor.
Yazdıklarımızdan korkmuşlar.

Korkmakta haklılar, çünkü sabıka dosyaları kabarık.
Sirkeci'den İkitelli'ye, Bonn'a ve Berlin'e uzanan yollarda neler yaptıklarını biliyoruz. Korkarlar ama utanmazlar çünkü o duyguyu çoktan yitirmişlerdir onlar. Saldırılarına boyun eğmeyeceğiz.
Onlar adına tetik çekenlerin şimdi nerelerde olduklarını bildiğimizden, bugünkü tetikçilerinin akibetini şimdiden görüyoruz.

SABAH, Türkiye'de çok sesliliğin, basında rekabetin, reklam verenin güvencesidir.
Doğan Medyası'nın haksız saldırılarına hedef olanların sığınacağı kale burasıdır.
Dün de böyle oldu, bugün de öyle, yarın da böyle olacak.
Korkun bizden çünkü gerçekleri yazmaya devam edeceğiz.

Biz de Doğan Gruba'na bir çağrı yapalım ve en samimi duygularla seslenelim: Rekabet istiyorsanız hoş geldiniz.
Kavga istiyorsanız da hoş geldiniz.
Biz ikisine de varız.
Kararı verecek olan sizsiniz."

www.ekoyol.com



Bu haber 812 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,501 µs