En Sıcak Konular

Psikolojik harbin yarattığı psikolojik vakalar

24 Nisan 2008 15:36 tsi
Psikolojik harbin yarattığı psikolojik vakalar "‘Şeriat geliyor, laiklik elden gidiyor’ tamtamlarıyla yapılan psikolojik harpte ne Abdullah Gül ve Erdoğan’ın Yahudilikleri kaldı, ne ‘gizli kamerayla’ çekilmiş okulda namaz’, ‘hastanede başörtülü hemşirer’

Ferhat Kentel'in Taraf'taki makalesi...

Psikolojik harbin yarattığı psikolojik vakalar

Ben ‘YouTube’ta gördüm; belki siz de bir yerlerde görmüşsünüzdür. ‘Üniversite mezunu’ mu yoksa ‘üniversitede çalışan akademik kadınlar’dan mı oluştuğunu anlamadığım ‘Üniversiteli Kadınlar Derneği’ adlı bir derneğin toplantısından enstantaneler geçiyor video klipte. (http://www.youtube.com/watch?v=xCJZCR1Twao)...

Görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla 50-60 kişilik bir salonun yarısı dolu... Sahnedeki masada dört döpiyesli kadın sırayla konuşuyorlar; ayrıca ayağa kalkıp konuşan dinleyiciler arasında ‘Ahlak Felsefesi’ adını taşıyan profesörlük tezini üç ayrı İngilizce kitaptan tercüme yoluyla --kaynak belirtmeden!- derleyerek hazırlamış olan, geçen senenin Cumhuriyet mitingleri organizatörü Necla Arat da var...

Konuşmacıların hepsi çevrelerindeki İslami tezahürlerden dert yanıyor: “Ezan... Hadi ezan (‘hadi ezan neyse, kabul ettik diyelim’ vurgusuyla söylüyor)... Ama bir de 11.00 civarında Kuran okunmaya başlandı... Ve her gün...”

Başka bir konuşmacı parmağını sallayarak konuşuyor: “Türban için başa bağlanan, o Kuran’da adı geçmeyen baş sargısı için beyaz çarşaf giyiyor ve ortaya çıkıyorlar... Bu ne utanmazlıktır arkadaşlar! (...) O kafalarına saten pırıl pırıl başörtüleri takıp başları dik bir şekilde yanımızdan geçişlerini hazmedemiyorum...” (Belli ki başörtüsünün pırıltısına bayılmış ama serde ‘laik olmak’ var, hazmedemiyor!)

Başka biri anlaşılan başörtüsünün para verilerek genç kızlara taktırıldığı masallarına iyice inanmış ki, aynı taktiği, çocukları İmam-Hatip liselerinde okuyan aileleri bundan vazgeçirmek için uygulamaya niyetlenmiş: “Biz oralara gittiğimiz zaman bunlarla (başörtü işareti yapıyor) birlikte oluyoruz... Dedim ki, ‘Arkadaş, çocuğunu (İmam-Hatip’ten) alalım, biz üstleniyoruz. Biz onu koyalım normal liseye. Bursunu da bağlayalım’... Döndüremeyeceğimizi anlayınca bursu da kestik.”

Bir başkası ise ‘ayakların baş olması’ gibi bir durumdan (Başbakanımızın kulakları çınlasın!) çok şikâyetçi: “Yanımda çalışan kadının bile (seçimin) ertesi günü ‘AKP’ye oy verdim abla’... ‘Niye evladım AKP?’... ‘Köprülerde yazıyor ya, ‘şunu yaptık bunu yaptık’; ‘istikrar var’... ‘İstikrar senin neyine Vesayet? (Anlaşılan çalışan kadının adı Vesayet, ve sanki Vesayet salondaymış gibi kürsüden ona kızgınlıkla sesleniyor) İstikrar senin neyine!’”

Çağdaş kadınlarımız, ‘bunlar’ (!) karşısında çok şikâyetçi... Şikâyet ne kelime! ‘Bunlar’ dedikleri insanlar hem ‘başörtülü’ hem ‘başları dik’ hem de AKP’ye oy verip ‘istikrar’dan bahsediyorlar... Üstelik ‘bunların’ parayla satın alınabilme ihtimali de kalmamış!

Yani çağdaş kadınlar dayanılmaz bir saldırı altındalar! Altüst olmuş dünyalarında nirengi noktalarını kaybetmiş durumdalar; kültürleri ve çağdaş yaşam tarzları arkasında saklı kalmış sınıfsal egemenlikleri derin bir sarsıntı yaşıyor... Bu sarsıntı, derin psikolojik bir travma yaratıyor; kişilikleri derin bir ‘psikolojik vaka’ olarak ortaya çıkıyor...
Nasıl bir psikolojik vakadır bu?

7 Haziran 2007’de gazetem.net’te yazdığım bir yazıda (‘Dolaşıma eksik sokulan bir ihanet belgesi’) gayet ‘seçkin’ insanların haberleştiği bir internet yazışma grubuna aktarılmış bir ‘gizli belge’den söz etmiştim. ‘Belge’ adı takılan ‘şey’, kendini kısaca ‘ATAK’ olarak tanıtan ‘Atatürkçü Kadınlar Hareketi’ adlı bir yerden aktarılmıştı gruba...

AKP’nin ‘gerçek yüzünü göstermeye’ ve oy vermemeye çağıran o ‘şey’de Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın 2003’te imzaladıkları gizli bir anlaşmayı yansıtan bir ‘vatan hainliği belgesi’ ifşa ediliyordu.

O ‘şey’ çok ilginçti; çünkü zekâ seviyesi düşük bir beyinin (ya da beyinlerin) ürünü olduğu o kadar belliydi ki, adeta bir mizah klasiği kıvamına ulaşıyordu. Mesela söz konusu ‘ihanet belgesi’nde Gül ve Powell şöyle bir maddeyi de imzalamışlardı:

“Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve sözümona ‘Kürdistan’ adı verilen Kukla Devlet, resmen ilan edildikten sonra, Türkiye tarafından da resmen tanınacak.”

Mizah yapacağım diye ağzım bir kere yandığı için (sebebi aşağıda), her ihtimale karşı açık ve seçik olarak yazayım: ‘Belge’ye göre, ‘Türkiye’ye ihanet ettiği’ söylenen iki Bakan ilginç bir şekilde kurulmasını istedikleri ‘Kürdistan’ın adını ‘açık seçik’ kullanmak yerine, tam da ‘ihanet ettikleri’ ülkenin dilini (‘sözümona ‘Kürdistan’ adı verilen Kukla Devlet’) kullanıyorlardı!

Yani her şeyiyle düzmece olduğu belli olan bu ‘belge’ belli ki, ‘psikolojik harp’ yapmak üzere bina edilmiş ‘yerli’ bir yapılanmanın içinde üretilmişti. Ama üretenler doğru dürüst bunu bile becerememişlerdi, çünkü başkalarına atfederek yazdıkları ‘belge’ye bile ‘bölücüler gibi konuşmama’ gayretlerini ifşa eden kendi kelimeleri sinmişti...

İşin bir başka komik ve de acıklı tarafı, bu ‘belgeyi’ ‘seçkin’ bir kişi anlaşılan çok ciddiye almış, ‘inanmış’ ve işin saçmalığını düşünmeden yazışma grubuna aktarmıştı. Ama işin daha da komiği (ağzımın yanma sebebi), benim bu ‘belge’yi abartarak --yeni uçuk kaçık maddeler ekleyerek- genişleterek yazdığım ‘mizahi’ yazı da birçok kişi tarafından ciddiye alınmış, gayet ulusalcı sitelerde ‘ilaveli yeni gerçek belge’ olarak yer bulmuştu.

ATAK adlı şeyin bu ‘ilk’ faaliyetinden sonra başka bir faaliyetine rastlamadım. Ama psikolojik harp, bu ‘belge’ hikâyesi öncesinde olduğu gibi, sonrasında da devam etti. ‘Şeriat geliyor, laiklik elden gidiyor!’ tamtamlarıyla yapılan psikolojik harpte ne Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Yahudilikleri kaldı, ne ‘gizli kamerayla’ çekilmiş ve servise sunulmuş ‘okulda namaz’, ‘hastanede başörtülü hemşireler’ görüntüleri, ne de AKP’yi kapatmak için hazırlanan ve laikliği ‘yaşam tarzı’ olarak anlatmaya çalışan siyaset bilimi ve hukuk fakiri iddianameler kaldı...

‘Bölünüyoruz!’ tamtamları ise çok daha tehlikeli bir hal aldı... Ne Kürtlerin hırsızlıkları, çok çocuk yapmaları, şehirlerimizi istila etmeleri kaldı, ne Nevrozlarda kuşanılan kırmızı-yeşil-sarı renklerin kullanılması, ne de DTP’ye karşı açılan savaş kaldı... Bütün bunlara ilaveten, 301 gibi kâbus niteliğindeki ‘kanun’ maddeleri ve onların sokaktaki dışavurumu Ergenekoncu çeteler, birlikte toplumu terörize etmek, psikolojisini darmadağın etmek için bilfiil faaliyet gösterdiler...

Böylesine psikolojik bir harp hangi durumlarda başarıya ulaşır? Psikolojisi bozulmuş insanların çok olduğu yerde... Kendi statülerini, sosyal konumlarını kaybetme korkusu yaşayan, kendine ve sahip olduğu ortalama kültüre güven duygusunu kaybeden insanların çok olduğu yerde...

Psikolojik harp, psikolojisi bozuk insanların psikolojisini daha da bozar; onların bozuk psikolojilerini --her türlü yalan ve provokasyonla- siyasal tavır almaya yöneltir. Bugün olduğu gibi, gayet apolitik insanlardan sıkı devrimciler, solcular, kemalistler bile üretilebilir. Futboldan, işten, paradan, tüketim arzularından başka bir şey düşünmeyen insanlardan vatan-millet savunucuları bile üretilebilir.

Üretilebilir ama işte bu kadar üretilebilir... O beğenmedikleri ve hiç anlamadıkları insanlar Kayseri’de, Konya’da yepyeni ve alternatif bir modernliğin temellerini atarken; Diyarbakır’dan İstanbul’a yepyeni özgürlük taleplerini dile getirirken, onlar içine düştükleri ve esir oldukları travmatik kişilikleri ile, sahip oldukları askerî, medyatik ve kanuni megafonlarla hâlâ çok önemli olduklarını --sadece- zannetmeye devam edebilirler...

Ve bu arada ayaklar baş olur ama kıyamet falan da kopmaz...



Bu haber 737 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,655 µs