Enerji savaşı dünyanın düzenini değiştirecek! | " /> Enerji savaşı dünyanın düzenini değiştirecek! | "/>

En Sıcak Konular

Enerji savaşı dünyanın düzenini değiştirecek!

23 Nisan 2008 22:43 tsi
Enerji savaşı dünyanın düzenini değiştirecek! Dünya yeni bir enerji savaşının eşiğinde. Günlük hayatımızı her yönüyle etkileyecek olan bu savaş için tamtamlar çalmaya başladı. İşte, gezegenimizi değiştirecek beş ana güç:

Dünyada petrol fiyatı yükselirken, gıda fiyatı da aynı orantıda artıyor. Bu gelişme yakın bir gelecekte dünyada benzeri görülmemiş bir servet ve güç kaymasının habercisi gibi. Güç kaymasının bir boyutunu dünya ekonomisinde üretim ağırlığının giderek Pasifik Okyanusu/Asya’ya doğru kayması oluştururken diğer boyutunu da enerji konusundaki yeni gelişmeler oluşturacak.

İşte bu konuda önemli bilgiler içeren Hampshire College’da barış ve dünya güvenliği çalışmaları profesörü olan Michael T. Klare’nin Asia Times gazetesinde çıkan yazısının tercümesi:

Yeni enerji dünya düzeninin yükselişi

Petrolün varili 110 Amerikan dolarını aştı. Gaz galon başına 3.35 Amerikan Doları (ya da daha fazla). Dizel yakıt galon başına 4 Amerikan Doları. Bağımsız tırlar yolda zorlanıyor. Ev ısıtma yakıtı fahiş fiyat seviyelerine çıkıyor. Jet yakıtı öyle pahalı ki üç düşük kârlı hava yolu şirketi son birkaç haftada uçmayı durdurdu. Bu tam bir son enerji haberleri tadında oldu, hepimizde, bu ülkede ve dünya çapında yaşanacak derin bir değişimin sinyalini veriyor. Herhangi birinin tahmin edebileceği gibi enerji kaynakları giderek azalıp, paylaşımı üzerindeki küresel mücadele yoğunlaşırsa daha da çok bunlardan bahsedilecektir.

Her tür enerji bir kere bollaştığından son altmış yılda dünya çapında ekonomik gelişmeyi mümkün kıldı. Bu genişleme herkesten çok Avrupa ve Pasifik’teki “Birinci Dünya”  müttefikleriyle birlikte Amerika Birleşik Devletlerine yaradı. Bununla beraber, son zamanlarda eski “Üçüncü Dünya” ülkelerinden seçme bir grup – özellikle Çin ve Hindistan – ekonomilerini sanayileştirerek ve uluslararası piyasalara geniş bir mal dizisini satarak bu enerji kârlı işine girmeye çabalıyor. Bu da ABD Enerji Bakanlığı’na göre – sadece son 20 yılda %47 artışla – küresel enerji tüketiminde eşsiz bir yükseliş gösterdi.

Dünyanın başlıca enerji tedarikçileri ihtiyaç olunan ek yakıtları üretebilirlerse, bu tarz bir artış derin bir endişe nedeni olmayacaktır. Onun yerine korkutucu bir gerçeklikle yüz yüzeyiz: talep giderek arttıkça küresel enerji tedariklerinin genişlemesinde belli bir yavaşlama var. Bu kaynaklar – bugün yarın ortadan kalkacaksa da – tam olarak bitmiş değil ama küresel talebi karşılayacak kadar yeterince hızlı büyümüyor.

Artan talep, güçlü yeni enerji tüketicilerinin acilliği ve küresel enerji tedarikinin kısaltılmasıyla birleşmesi aşina olduğumuz bol enerjili dünyayı yok ederek yerine yeni bir dünya düzeni kuruyor. Bunu artan güçler / küçülen gezegen olarak düşünün.

Bu yeni dünya düzeni Çin, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi enerji zararında olan ülkelerden güç ve zenginliğin Rusya, Suudi Arabistan ve Venezüella gibi enerji fazlası olan ülkelere gelgitli geçmesiyle olduğu kadar, petrol, doğal gaz, kömür ve uranyumun giderek azaltmasındaki şiddetli uluslararası rekabetle özdeşleştiriliyor. Süreçte herkesin hayatı o ya da bu şekilde etkilenecek ve enerji zararında olan ülkelerdeki fakir ve orta sınıf tüketiciler en sert etkilenecek olanlardır. Siz içine dâhil değilseniz de çoğumuz ve çocuklarımız etkileneceklerdendir.

Gezegenimizi değiştirecek bu yeni dünya düzeninde beş ana güç vardır:

-Var olan enerji tedarikleri için eski ve yeni ekonomik güçler arasındaki yoğun rekabet. Son zamanlara kadar, Avrupa’nın, Asya’nın ve Kuzey Amerika’nın olgun sanayi güçleri enerjinin aslan payını tükettiler ve posasını gelişmekte olan ülkelere bıraktılar. 1990’a kadar Ekonomik İşbirliği ve Geliştirme Örgütü (OECD) üyeleri, dünyanın en zengin ulusları kulübü olarak dünya enerjisinin yaklaşık olarak %57’sini; Sovyetler Birliği / Varşova Paktı bloğu %14’ünü tüketti ve %29’u gelişmekte olan ülkelere kaldı. Ancak bu oran gelişmekte olan ülkelerde güçlü ekonomik gelişmeyle ve dünya enerjisinin daha büyük oranının onlar tarafından tüketilmesiyle değişiyor. 2010 yılı itibariyle gelişmekte olan ülkelerin enerji kullanım payının %40’lara ulaşması umuluyor ve mevcut eğilim devam ederse 2030 yılı itibariyle oran %47 olacaktır.

Çin tüm bunlarda kritik bir rol oynuyor. Tek başına Çinliler 2015 yılı itibariyle dünya enerjisinin %17’sini ve 2025 ılı itibariyle de %20’sini tüketecek görünüyor – o zaman bu eğilim devam ederse Çin Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyanın lider enerji tüketiciliğini elinden almış olacak. 2004’de dünya enerji kullanımının %3.4’ünü tüketirken, 2025 yılı itibariyle %4.4’ ulaşması bekleniyor. Brezilya, Endonezya, Malezya, Tayland ve Türkiye gibi hızla sanayileşen ülkelerdeki tüketimin de artmaya devam etmesi bekleniyor.

Bu artan ekonomik dinamolar kalan kullanılmamış ihraç edilebilir enerji rezervlerini elde etmek için olgun ekonomik güçlerle rekabet etmek zorunda kalacaklar. Pek çok durumda, Exxon Mobile, Chevron, BP, Total of France ve Royal Dutch Shell gibi özel enerji firmaları tarafından çok önceden satın alınmış olacak. Gereklilikten yeni rakipler Batılı “büyükler” ile rekabet için kuvvetli bir strateji geliştirdiler: devletin kendi kazançları için oluşturdukları şirketler şu anda büyük enerji üreten ulusların çoğundaki petrol ve gaz rezervlerini kontrol eden ulusal petrol şirketleriyle stratejik müttefiklik şekillendirdiler.

Çin’in Sinopec’i Chevron ve Exxon Mobile’in bir zamanlar sahibi olduğu ulusallaşmış Suudi Aramco ile Suudi Arabistan’da doğal gaz bulmak ve Çin’de Suudi petrolünü pazarlamak için stratejik bir işbirliği kurdular. Benzer şekilde Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC) yoğun devlet kontrolündeki Rusya doğal gaz tekeli Gazprom ile boru hatlarını kurmak ve Rusya gazını Çin’e getirmek için işbirliği yapacak. CNPC ve Hindistan Petrol ve Doğal Gaz Şirketi dâhil bu devletin sahip olduğu firmaların çoğu bir zamanlar Chevron tarafından kontrol edilen Orinoco bölgesinin ekstra ağır ham petrolünü geliştirmek için şu an Petroleos de Venezuela SA ile işbirliği kuruyorlar. Bu yeni enerji rekabeti aşamasında Batılı enerji büyükleri tarafından uzun süre kullanılan avantajlar gelişmekte olan ülkelerden kuvvetli devlet destekli sonradan zengin olanlar tarafından yıpratıldı.

-Başlıca enerji tedariklerinin yetersizliği. Talebi karşılamak için küresel enerji sanayisinin kapasitesi daralıyor. Her türlü hesapla küresel petrol tedariki belki doruğa ulaşana kadar bir beş yıl daha genişleyecek ve düşmeye başlayacak. Doğal gaz, kömür ve uranyum muhtemelen bir on ya da yirmi yıl daha genişleyerek doruğa ulaşacak ve kendi kaçınılmaz düşüşlerine başlayacaklar. Zaman içinde bu mevcut yakıtların küresel tedariki talep edilen yüksek seviyelere ulaşamayacağını kanıtlayacak.

Petrolü ele alın. ABD Enerji Bakanlığı dünya petrol talebinin 2030 yılında gün başına 117.6 milyon varile ulaşacağı beklenirken – mucizelerin mucizesi bir şekilde  - aynı zamanda tam olarak 117.7 milyon varile (doğal gaz ve kanada aşırı bozunmuş petrolü gibi yan maddelerden çıkan petrol sıvıları da dâhil) vuracak bir tedarikle karşılanabileceğini iddia ediyor. Bununla beraber, pek çok enerji uzmanı bu tahminin aşırı derecede gerçek dışı olduğunu düşünüyor. Ekim 2007’de Londra petrol konferansında konuşan Total’in şef yöneticisi Christophe de Margerie şöyle dedi; "Bana göre yüz milyon varil iyimser bir durumdur. Bu benim görüşüm değil; sanayinin görüşü ya da daha açık, dürüst konuşmayı sevenlerin görüşü ve sadece insanları memnun etmeye çalışmıyorlar."

Benzer şekilde, Temmuz 2007’de Ekonomik İşbirliği ve Gelişim Örgütü’nün bir şubesi olan Uluslararası Enerji Ajansı tarafından yayınlanan Orta Dönem Petrol Piyasa Raporu’nun yazarları da dünya petrol çıktısının 2012 yılı itibariyle gün başına 96 milyon varili bulacağı, ancak daha ötesine gitmesinin muhtemel olmadığı sonucuna vardı çünkü yeni keşiflerin yokluğu gelecek gelişimini imkânsız kılıyor.

Günlük iş sayfası başlıkları çarpışan eğilimlerin girdabına işaret ediyor: yüz milyonlarca yeni zengin Çinli ve Hintli tüketiciler ilk otomobillerini satın almak için  (bazıları 2500 dolar gibi düşük bir fiyata satıyor) sıraya girdiklerinden dünya çapında talep büyümeye devam edecek; Suudi Arabistan’daki Ghawar ve Meksika’daki Canterell gibi eski “fil” petrol bölgeleri zaten düşüşte veya kısa süre içerisinde düşmesi bekleniyor; ve yeni petrol alanı keşiflerinin oranı her yıl daha da düşüyor. Dolayısıyla küresel enerji yokluğu ve yüksek fiyatlar zorluğun ana kaynağı olacak görünüyor.

-Enerji alternatiflerinin acı veren yavaş gelişimi. Atmosferde iklim değiştiren “sera gazları” takviyesini yavaşlatmak için olduğu kadar var olan yakıtların nihai yok olmasının bedelini ödemek için yeni enerji kaynakları gerektiği uzun süredir siyaset yapıcılara aşikardı. Aslında rüzgar ve güneş enerjisi dünyanın bazı bölgelerinde önemli yer kazandı. Bir dizi başka yenilikçi enerji çözümleri zaten geliştirildi ve hatta üniversite ve işbirliğindeki laboratuarlarda test edildi. Ancak dünyanın net yakıt tedarikinin sadece çok küçük bir yüzdesine katkı sağlayan bu alternatifler önümüzde duran çok yönlü küresel enerji felaketimi önleyecek kadar hızlı gelişmiyor.

Enerji Bakanlığına göre rüzgar, güneş ve su gücünü içeren yenilenebilen yakıtlar (odun ve hayvan gübresi gibi “geleneksel” yakıtlarla birlikte) 2004’deki küresel enerjinin ancak %7.4’ünü tedarik etti; biyolojik yakıtlar da başka bir %0.3’ünü oluşturdu. Bu arada fosil yakıtlar – petrol, kömür ve doğal gaz – dünya enerjisinin %86’sını, nükleer güç de %6’sını tedarik etti. Mevcut gelişme ve yatırım oranlarına dayanarak Enerji Bakanlığı şu iç karartıcı tahmini öne sürüyor: 2030’da fosil yakıtlar hala 2004’de olduğu gibi dünya enerjisinin tam olarak aynı payında olacak. Yenilenebilenlerde ve biyolojik yakıtlarda beklenen artış anlamsız denebilecek kadar çok az – sadece %8.1 - olacak.

Küresel ısınma bağlamında, imalar felaketten az bir şey değil: Kömüre güvenin artması (özellikle Çin, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletlerinde) demek karbondioksitin küresel yayılmasının önümüzdeki çeyrek yüzyılda 26.9 milyar metrik tondan 42.9 milyar tona %59 artış göstermesi anlamına geliyor. Bunun anlamı basit. Bu rakamlar tutarsa iklim değişiminin en kötü etkilerini önleme umudu kalmayacaktır.

Küresel enerji tedariklerine sıra gelirse, imalar neredeyse korkunç. Yükselen enerji talebini karşılamak için alternatif yakıtların yoğun bir akınına ihtiyacımız olacaktır ve bu da yeni olanakların laboratuardan tam ölçekli ticari üretime hızla hareket ettiğini temin etmek için trilyonlarca dolar yoğun yatırım anlamına gelecektir; ancak üzülerek söylüyorum ki kartlarda bu yok.

 


Onun yerine, büyük enerji firmaları (savurgan ABD hükümetinin yardım paraları ve vergi paralarıyla desteklenerek) Alaska ve Kuzey Kutbu’ndan petrol ve gaz çıkartmak için ya da Meksika Körfezi’nin ve Atlantik Okyanusu’nun derin ve zorlu sularında araştırmak için çok pahalı (ve çevre olarak sorgulanabilir) planlara artan enerji fiyatlarından kazandıkları büyük gelirleri koyuyorlar. Sonuç mu? Petrol ürünü olmayan alternatifler acınacak derecede topallarken, (ekolojik zararla birlikte) fahiş fiyata birkaç varil daha petrol veya birkaç metre küp daha doğal gaz.

- Enerji zararında olan ülkelerden enerji fazlası olan ülkelere sabit bir güç ve zenginlik göçü: Kendi enerji ihtiyaçlarını karşılayıp ihracat için önemli fazlalıkları tedarik edecek kadar yeterince petrol, gaz, kömür ve uranyumu olan (ya da bunların birleşimi olan) belki hepsi bir düzine kadar eden birkaç ülke var. Bu tür ülkelerin önemli enerji tedarikinde kendilerine bağımlı olan enerji zararında olan ülkelerin geniş havuzundan artarak kazanç çıkarabilecekleri şaşırtıcı değil. Başlıca mali yapıda olan bu kazançlar lider petrol üreticileri tarafından biriktirilen petrolden kazanılan dolar dağları haline gelecek ancak aynı zamanda siyasi ve askeri ayrıcalıkları da içerecek.

Petrol ve doğal gaz bağlamında büyük enerji fazlası olan devletler iki grupta sayılabilir. On petrol zengini ülke dünyanın bilinen rezervlerinin %82.2’sine sahip. Önem sırasına göre bunlar: Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Venezüella, Rusya, Libya, Kazakistan ve Nijerya. Doğal gaz sahipliği daha da konsantre. Rusya, İran ve Katar olmak üzere üç ülke dünya tedarikinin %55.8’ini barındırıyor. Bu ülkelerin hepsi küresel enerji fiyatlarındaki dramatik artışta kazanç sağlamada ve potansiyel müşterilerinden önemli saydıkları siyasi ayrıcalıklar elde etmede gıpta edilecek durumdalar.

Tek başına zenginliğin geçmesi zaten akılları ürkütüyor. Petrol ihraç eden ülkeler 2006’da önemli ülkelerden tahmini 970 milyar dolar topladılar ve 2007 için hesaplandığında çok daha fazla olması bekleniyor. Bu dolarların önemli bir bölümüyle yen ve eurolar devlet zenginlik fonlarına (SWF) yatırıldı, petrol ülkeleri tarafından büyük yatırım hesapları kazanıldı ve dünya çağında değerli varlıkların elde edilmesi için yerleştirildi.

Son aylarda, Fars Körfez SWF ABD’nin ekonomisinin stratejik bölümlerinden büyük hisseler satın almak için Birleşik Devletlerdeki mali krizden faydalanıyor. Örneğin Kasım 2007’de Abu Dabi Yatırım Otoritesi (ADIA) Amerika’nın en geniş banka holding şirketi Citigroup’dan 7.5 milyar dolar aldı; Ocak ayında Citigroup 12.5 milyar dolar değerinde daha büyük bir hisseyi Kuveyt yatırım Otoritesine (KIA) ve Suudi Arabistan’dan Prens Walid bin Talal da olmak üzere pek çok Orta Doğulu yatırımcıya sattı. ADIA ve KIA’nın yöneticileri Citigroup ve diğer ABD bankalarında ve şirketlerinde yeni elde ettikleri hisseleri ABD ekonomik ve dış siyasetini etkilemek için kullanmaya niyetli olmadıklarında ısrar ediyorlar, ancak bu büyüklükte ve önümüzdeki on yılda daha da ivme kazanacak bir mali geçişin siyasi bir seviye formatına dönüşmeyeceğini hayal etmek zor.

Sovyetler Birliği’nin küllerinden dünyanın birinci enerji süper gücü haline gelen Rusya açısından zaten vardı. Rusya şu anda dünyanın lider doğal gaz tedarikçisi, ikinci en büyük petrol tedarikçisi ve kömür ve uranyumun büyük üreticilerinden. Bu varlıkların çoğu Boris Yeltsin döneminde özelleştirildiyse de başkan Vladimir Putin çoğunu tekrar devlet kontrolü altına aldı, hatta bazı durumlarda aşırı derecede sorgulanabilir yasal paralarla.

Daha sonra bu varlıkları petrol ve gaz tedariki için kendine bağımlı Rusya’nın muhitindeki eski Sovyet cumhuriyetlerine rüşvet vermek veya onları baskı altında tutmak için kampanyalarında kullandı. Avrupa Birliği ülkeleri bazen Putin’in taktiklerinden kaygılarını ifade ediyorlar ama onlar da Rusya’nın enerji tedarikine bağımlılar ve dolayısıyla Avrasya’da artan Rusya gücünü konumlandırmak için protestolarını susturmayı öğrendiler. Rusya’yı yeni enerji dünya düzeni için bir model olarak düşünün.

- Artan ihtilaf riski. Tarih boyunca güçteki büyük geçişler normalde hep şiddetle birlikte geldi – bazı durumlarda şiddetli karışıklıklar çok uzadı. Ya gücün zirvesindeki devletler imtiyazlı durumlarını kaybetmeyi önlemek için mücadele ediyorlar ya da meydan okuyanlar zirvenin üstündekileri devirmek için savaşıyorlar. Peki, bu şimdi olacak mı? Enerji zararında olan devletler enerji fazlası olan devletlerin petrol ve gaz rezervlerini zorla çekip kontrollerinden almak için kampanyalar başlatacak mı? George W. Bush yönetiminin Irak’taki savaşı bu tür bir teşebbüs olarak ya da enerji zararında olan ülke rakipleri arasından bazılarını elemek için olduğu düşünülebilir.

Modern savaşın yüksek maliyetleri ve riskleri iyi biliniyor ve enerji problemlerinin askeri araçlarla değil en iyi ekonomik araçlarla çözülebileceği yaygın bir görüş. Buna rağmen, büyük güçler enerji için küresel mücadele de avantaj kazanmak için çabalarında askeri araçları uyguluyorlar ve kimse bu konuda aldatılmamalı. Bu çabalar istenmeyen gerginlik ve ihtilafa götürmek için kolayca yeter.

Enerji kazanımında göze çarpan askeri araçların kullanımından biri başlıca enerji ithal eden devletler tarafından başlıca tedarikçilerine silah ve askeri destek hizmetlerinin açıkça görülen düzenli transferidir. Örneğin, hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Çin, Afrika’da Angola, Nijerya ve Sudan, Hazar Denizi bölgesinde Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi petrol üreten ülkelere silah ve donanım göndermeye başladı. Amerika Birleşik Devletleri ülkenin petrolünün çoğunun üretildiği Nijerya’nın önemli Nijer Deltası bölgesinde silahlı başkaldırıyı zapt etmeye özel vurgu yaptı; hem Güneyde hem de Dafur’da ayaklanmalarla tehdit edilen Çin yönetimindeki petrol işlerinin olduğu Sudan’a Beijing silah yardımı vurgusu yaptı.

Aynı zamanda Rusya da Hazar Denizi bölgesinde ve Fars Körfezinde başlıca petrol ve gaz üreten bölgelerde etki kazanma çabalarında silah transferlerini araç olarak kullanıyor. İsteği kendi kullanımı için enerji elde etmek değil, başkalarına enerji akışına hâkim olmaktır. Özellikle Moskova Orta Asya gazını Gazprom’un geniş boru ağı aracılığıyla Avrupa’ya naklinde tekel olmak istiyor; aynı zamanda doğal gaz ticareti üzerinde Rusya’nın kontrolünü sabitleyerek İran’ın büyük gaz bölgelerini kullanmayı istiyor.

Elbette tehlike bu tür çabaların zamanla artıp bölgesel silah yarışlarını teşvik edecek, bölgesel gerilimi kötüleştirecek ve çıkan herhangi bir yerel ihtilafta büyük güç karışması tehlikesini arttıracaktır. Tarih bu tür yanlış hesapların kontrol dışına çıkan savaşlara götürdüğü pek çok örnekle dolu. Birinci Dünya Savaşına götüren yılları düşünün. Aslında bugün Orta Asya ve Hazar pek çok etnik rahatsızlıkları ve büyük güç rekabetleriyle 1914’e götüren yıllardaki Balkanlara benzemekten fazlasını taşıyor

Bunun götürdüğü sonuç basit ve sade: bildiğiniz gibi dünyanın sonu. Şu anda girdiğimiz yen enerji merkezli dünyada petrolün fiyatı hayatlarımızı ve gücümüzü küresel dağıtım kontrolünü elinde tutanların hakimiyetine bırakacak.

Bu yeni dünya düzeninde enerji hayatımıza yeni yollarla ve günlük temelde hükmedecek. Ne zaman ve ne amaçla arabalarımızı kullanacağımızı; termostatlarımızı ne kadar yüksek (ya da alçak) açacağımızı; ne zaman, nereye seyahat edeceğimizi ya da hatta edip edemeyeceğimizi; giderek ne yediğimizi (pek çok et ve sebzenin fiyatı petrol fiyatından etkileniyor); bazılarımız için nerede yaşayacağımızı; bazılarımız için hangi işlere gireceğimizi; hepimiz içinse ne zaman ve ne şartlar altında savaşa gideceğimizi ya da savaşa götürebilecek yabancı karışıklıklardan kaçınacağımızı tespit edecek.

Bu bizi son bir gözleme götürüyor: gelecek Başkan ve Kongre’nin yüz yüze kalacağı en baskılı karar fosil yakıt temelli enerji sistemini iklime dost enerji alternatiflerine dayalı bir sisteme dönüşümünü nasıl en iyi şekilde hızlandırabileceği olacaktır.

Michael T Klare Hampshire Üniversitesinde barış ve dünya güvenliği çalışmalarında bir profesördür ve Kaynak Savaşları (Resource Wars) ile Kan ve Petrol (Blood and Ol) kitaplarının yazarıdır. Bu yazıyı Metropolitan Books tarafından yayınlanan en yeni kitabı Yükselen Güçler, Daralan Gezegen: Yeni Enerji Jeopolitiği (Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy) kitabına bir ön bakış olarak düşünebilirsiniz.

timeturk



Bu haber 710 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,213 µs