'sol parti’ yapmamız şart' | " /> 'sol parti’ yapmamız şart' | "/>

En Sıcak Konular

'CHP’yi yeniden 'sol parti’ yapmamız şart'

21 Nisan 2008 12:31 tsi
'CHP’yi yeniden 'sol parti’ yapmamız şart' Önümüzdeki Pazar günü CHP'de dananın kuyruğu kopacak. Genel Başkanlık için Baykal'a rakip çıkan iki isimden biri olan Haluk Koç, güncel gelişmelere ilişkin Milliyet'in sorularını yanıtladı...

Haluk Koç'un Milliyet'ten Devrim Sevimay ile röportajı

Bu cumartesi-pazar Ankara’da CHP’nin olağan kurultayı yapılacak. Bilinen adaylar; elbette Genel Başkan Deniz Baykal, adaylığını ilk kez bu sayfalarda açıklayan işadamı Umut Oran ve Samsun Milletvekili Haluk Koç.
Haluk Koç’un çalışma ofisine gittiğimizde Ali Topuz, Bayram Meral, Yakup Kepenek ve Mustafa Gazalcı’yla karşılaştık. Doğrusu hepsinin yüzü gülüyordu. Ve galiba sebebini de Haluk Koç söyleşimiz sırasında söyledi; “Benim adaylık barajını aşma sorunum yok” dedi. Tahminimiz, Koç’un bu cümlesi CHP çevrelerine kurultaya beş gün kala yeniden bir hesap-kitap yaptıracaktır.
Ancak bize göre bu söyleşinin en dikkat çekici bölümü, Haluk Koç’un “CHP kurultayının Türkiye için önemi ne?” sorumuza yanıt verirken söyledikleridir. Doğru ya da yanlış, elbette tartışılır, ama düşündürücü bir bakış açısı olduğu muhakkak... Peki bu bakış açısı sonucu değiştirir mi? Onu da beş gün sonra hep birlikte göreceğiz...

CHP’nin Genel Başkanı olmayı aklınızdan ilk ne zaman geçirdiniz?
Birincisi bu hiçbir zaman bireysel talebim olmadı ama bir değişimin gerektiği duygusunun bende ilk oluştuğu tarih 2004 yerel seçimleridir. O seçimlerde aldığımız sonuca bakınca “Parti iyi gitmiyor, iyi yönetilmiyoruz” dedim.

Bunu hiç Genel Başkan’a söylediniz mi?
Parti Meclisi’nin (PM) meşru toplantı zemininde söz alıp söyledim. Ortak akıl üretmediğimizi, Sayın Genel Başkan’ın herkes adına düşünme hakkı kullandığını, CHP’nin sosyal demokrasiye uygun bir kadro partisi olmak yerine lider partisine dönüştüğünü, bütün Türkiye’yi kucaklayamadığımızı ve bıraktığımız boşluk yüzünden Türkiye’nin dinci ve ırkçı siyasete tutsak edildiğini anlattım.

160 vekilden 131 oy aldım
Ne tepki aldınız Genel Başkan’dan?
Yüzüme karşı doğrudan bir tepki almadım, ama o tarihten sonra aramızda biraz mesafeli bir çalışma düzeni kendiliğinden oluştu.

Ama Grup Başkanvekili olarak kalmaya devam ettiniz; malum tüzük değişikliğine katıldınız?..
Birincisi grup başkanvekilliğine atamayla değil, milletvekillerinin gizli oyuyla geliniyor. Ben bu çıkışımı yaptıktan sonra 2005’teki grup başkanvekilliği seçiminde 160 vekilden 131’inin oyunu aldım. İkincisi, o 2005 kurultayında gidip Divan’a imza vermedim. Kaldı ki tüzük değişikliğinin antidemokratik olduğunu, yerel seçim öncesine denk getirilerek bu tüzük değişikliğinin dayatıldığını, ona “Evet” demek durumunda kaldığım için de herkesten özür dilediğimi yine PM toplantısında ifade etmiştim.

Madem böyle, o zaman 2005 kurultayında niçin aday olmadınız?
Aslında 2005 kurultayında salondan ayrılırken bile herkes bana “Niye siz değilsiniz?” diyordu. O benim, delegelerin üçüncü seçenek olarak sürekli beni adres göstermesinden bunaldığım bir süreçtir. Ancak bu teklifleri hep geri çevirdim.

Niye?
Çünkü o dönem CHP’yi, sanki küresel taleplerin uygulanmasında, AKP’ye alternatif başka bir yapı haline dönüştürme tartışmaları vardı. Eğer yapacağım bir çıkış böyle bir sonucun alınmasına aracı olursa onun vebalini taşımak çok zor olurdu benim için.

Yapılan teklifi kabul ettim
O dönem partide olan isimlere ilişkin bir yorum mu bu?
İsim konusunda hiç konuşmak istemiyorum. İsimler değil, süreçleri değerlendirdiğiniz zaman zaten hangi süreçlerde, neler yaşandığını çıkartırsınız.

Peki, bu kez aday olma kararını nasıl aldınız?
Ben tüm eleştirilerime karşın CHP’nin bir oy daha fazla alabilmesi için gücümün son damlasına kadar çalıştım. Fakat 23 Temmuz sabahı olduğunda içimde bir yakınımı kaybetmişlik duygusu vardı. Çok büyük bir üzüntü duydum ve artık partimin bir öz değerlendirme yapmasını bekleyerek kenara çekilme kararı aldım.

Grup Başkanvekili olmadığınız için kenara çekildiğiniz iddia edilirse?..
Şunun bilinmesini gerçekten istiyorum: Aday olmayacağımı kendim açıkladım. Parlamento performansım, aday olsam tekrar seçileceğimi çok açık gösteriyordu. Ama istemedim ve hemen gidip odamı topladım. Seçim sonuçlarını değerlendirmek üzere bir komisyon kurulmuştu. Eylül ayının ortalarına kadar o komisyondan çıkacak sonucu bekledim. Ancak böyle bir sonuç hiç açıklanmadı. Ben de bunun üzerine çok sayıda örgüt temsilcisi, PM üyesi ve eski-yeni vekillerden oluşan bir grubun şahsıma yaptığı “değişim hareketinin önüne geçmem” teklifini kabul ettim.

Beni Öymen getirdi
18 Ekim’de de adaylığınızı açıkladınız. Ne tepkiler aldınız; mesela hiç “Siz de Baykal’ın 5 yıl boyunca sağ koluydunuz” diyenler çıktı mı?
Ben hiç kimsenin sağ kolu değildim. CHP’nin sağ koluydum. Hatta isterseniz söyleyeyim: Ben 2000 yılında Sayın Altan Öymen’in PM listesinden seçilerek girdim CHP’ye. Yani geliş noktam odur.

18 Ekim’den sonra ne yaptınız; ilk nereden başladınız işe?
Adaylığımızı büyük bir basın toplantısıyla açıklayıp, sonra hemen Anadolu’yu dolaşmaya çıktık. Tabii bu çok emek isteyen bir yöntem. Şu ana kadar 66 ili ziyaret ettim. Kimini köyünde buldum, kimini kahvede, ama yaklaşık 700 delegenin elini sıktım, onlarla oturup konuştum, fikirlerimi anlattım.

Bu kadar emeğinizin üzerine sormak zor, ama her kurultay öncesi konuşulur: Acaba adaylar mevcut yönetime karşı birleşir mi? Yüzde 20’lik baraj engelini aşmak adına adaylardan biri diğerinin adına çekilir ya da öbürünün listesine girer mi?
Şöyle söyleyeyim: Benim baraj sorunum yok. Yani tüzüğün getirdiği o yaklaşık 250 imza bulma ön koşulunu şu anda ben aşmış durumdayım. Blok olarak kazanılan, değişim isteyen illerin imzası ve parçalı illerden gelecek olan delegasyon yapısı, Genel Merkez’de kalem kâğıtla delege hesabı yapanları şaşırtacaktır. Elimde listesi de var (Koç’un gösterdiği listede tek tek iller ve karşılarında kaç delegeden oy alınabileceği yazıyor). Bu liste en kötümser bakışla dahi imza sayısını çok rahat bir şekilde karşılıyor. Yani ben bu sürecin “yarışacak aday” noktasındayım.

Yanıtınızı aldık, ama sizi desteklediğini bildiğimiz Ali Topuz’un “Yüzde 20 barajın indirilmesi” için açtığı dava ne için peki?
O uzun zamandır süren bir dava. Ben ona bağlı kalarak bir değerlendirmede bulunmak istemiyorum, ancak benim şu manzarada bile bir sıkıntımın olmadığı çok açık.

CHP tereddütten kurtulmalı
Tamam, diyelim ki aday oldunuz; sizce “yarış”tan sonuç ne çıkar?
Ben eminim ki aday olabilmem için verilecek imza sayısının iki mislinden fazla da oy alacağız. Çünkü delege imza atarken baskı altına alınacak. Ama o yüzde 20’lik gereklilik tamamlandıktan sonra konuşmalar olacak. Ben tutarlı, saygılı, ama neden-niçin’leri de ortaya koyan bir konuşmayla delegasyonu ve kurultayı takip eden Türkiye kamuoyunu etkileyebileceğime inanıyorum. Benim o konuşmaman sonra oylamaya gidildiğinde imza verenlerin sayısının çok üzerinde oy alacağımızı düşünüyorum.

Ama işte kurultay üzerine yapılan çoğu yorumda da “Bu delege yapısıyla Baykal’dan başka biri imkânsız” deniyor?
Eğer böyle bir düşünce varsa o zaman ben de kamuoyundan bir vicdani değişim talebini CHP kurultay delegeleri üzerine geliştirmelerini, Ankara’ya gelecek delegelerin bu vicdani sorumluluğu yüklenip gelmelerine yardımcı olmalarını istiyorum. Parti vicdanını, toplumsal vicdanı bir noktada ayağa kalkmaya çağırıyorum. O vicdanı kimlerin oluşturacağı belli.
Her gün bir araya gelip de sohbet CHP’den açıldığında yüksek perdeden düşüncelerini ifade edenlerin o düşüncelerini illerinden gelecek delegeler üzerine de yansıtmalarını istiyorum. Çünkü bu kez kurultay gerçekten çok önemli. Sadece CHP için değil, Türkiye için önemli.

Türkiye için önemi ne?
Türkiye şu anda tıkanmış vaziyette. AKP de tıkandı, CHP de... AKP artık freni tutmayan bir kamyon gibi... Bu partinin mutlaka önümüzdeki yerel seçimlerde frenlenmesi gerekiyor. Ve bunun da CHP çatısı altında yapılması gereği var. Yeni siyaset icat etmek, yeni siyaset mimarisi oluşturmak kısa dönemde mümkün değil. Geçerli de değil.
Yakın siyasi tarihimizde bu arayışların sonuç vermediğini görüyoruz. Onun için CHP’nin demokratik bir süreç içerisinde ve sandıkta AKP’yi frenleyecek bir seçenek haline gelmesi gerekiyor. CHP’nin tereddüt etmeden, “ama”, “rağmen” ekleri ortaya konmadan oy verilebilen bir parti haline gelmesi şart.
Yani bu cumartesi günü oy kullanacak olan delegeler sadece CHP’ye değil, Türkiye’ye karşı da sorumlu olacaklar. Hep beraber demokrasiyi seçeneksiz bırakmamak zorundayız, AKP’yi sandıkta frenleyecek bir CHP’yi oluşturmak zorundayız.ü

CHP’yi yeniden ‘sol parti’ yapmamız şart
Sizce CHP’de ilk değişmesi gereken ne?
CHP’deki liderlik anlayışı halkta karşılığını bulmuyor. Bu artık sosyal bilimcilerin, iletişim bilimcilerinin incelemesi gereken bir konu. Doğru tespitlerde bulunsanız bile toplum bunu algılamıyor, almıyor. Size direniyor; çok net bu.

Tespitiniz ne, sizce niye olmuyor?
Belki hiç ortak akıl aramamanız... Sürekli olarak kendi düşündüğünüzün doğru olduğunu ve bunun herkes tarafından kabul edilmesi gerektiğini beklemeniz... Veya çok haklı tespitlerde dahi bulunurken çok sert ifadeler kullanmanız... “Şunu eleştiriyorum, ama çözüm olarak da şunu, şunu getiriyorum” tarzında bir alternatif sunmamanız... Belki de sürekli genel merkez binasına hapsolmanız...
Çünkü “Salı günü Meclis’te konuşayım, sonra da bir iki gazeteciye röportaj vereyim, sizler de beni televizyondan izleyin” demekle olmuyor. Biz Danimarka değiliz. Çıkın o Genel Merkez’den, bir el tutun, el tutarken insanların gözüne bir bakın, karşılıklı bir şeyler hissedin... Bunlar çok önemli. Bunların hepsi bir etken...

Peki Genel Başkan değişince CHP değişmiş olacak mı? CHP’de tek sorun Genel Başkan mı?
Elbette hayır ama hemen belirteyim: Bizim “değişim”den kastettiğimiz “başkalaşma”, “özünden uzaklaşma” değil. Bizim söylediğimiz değişimin üç ayağı var:
Birincisi, CHP’nin liderlik uygulaması değişecek. Az önce anlattım...
İkincisi, örgütlenme modeli değişecek. Bunun için de mutlaka hemen olağanüstü bir tüzük kurultayı toplanacak.
Üçüncüsü,  CHP’nin programı değişecek. CHP, Türkiye’de bütün eşitsizliklere karşı çekinmeden sol ve sosyal demokrat çözüm önerilerini ortaya koyan, bir başkaldırı partisi, bir direniş partisi haline gelecek. Programıyla demokrat, özgürlükçü, sivil, sol, halkçı ve devrimci bir yapıyı mutlaka oluşturacak.

İyi, ama sizce gerçekten halkın böyle bir “sol” talebi var mı?
Eğer toplumun önüne birlikte üretilmiş, gerçek sol ve sosyal demokrat çözüm önerilerini çıkartırsanız halk mutlaka buna teveccüh gösterir.

Sosyal Güvenlik Yasası’nı protesto eden meydanların sizce ne kadarı CHP seçmenidir?
Asla çoğunluğu değil. Oysa onların CHP’nin doğal seçmeni olması lazım... Zaten esas sorulması gereken soru da bu: CHP son seçimlerde 7 milyon 300 bin oy aldı. Peki niçin 7 milyon 300 bin oy da alamadı? Neden alamadı diye sorduğunuz zaman da o meydana gelenlerin vermeyen kısmının nedenleri ortaya çıkacaktır.

“CHP = Bürokrasi = Devletçilik” eleştirisi çok sık yapılıyor; katılır mısınız?
Burada konuşulması gereken iki nokta var. Birincisi, devlet dediğimiz aygıt demokrasi içerisinde bir kurallar rejimidir. Anayasa da bu kuralları toplumla devlet arasında bir çerçeveye oturtan kontrattır. Şimdi ben o anayasaya aykırı hareket ettiğim, siz de anayasanın ilgili maddelerini savunma noktasında kaldığınız zaman siz aslında sadece devleti savunmuş olmuyorsunuz. Toplumu da savunuyorsunuz. Bir kere bunun adını doğru koyalım.

İkinci nokta ne?
İkincisi de evet, Anayasa’yı halk adına savunabilirsiniz, ama halkla ne kadar yakınsınız? Halkın bulunduğu tüm katmanları sürece katmanız, halkla beraber siyaset üretmek zorundasınız. Yani tıpkı 1980 öncesindeki gibi...

28 Nisan’da Anayasa hatırlatılmalıydı
Geçen yıl Zaman gazetesinde çıkmıştı; 367 meselesi aslında içinize sinmemiş?..
Hayır, benim orada söylediğim, 367’yi ilk defa bizim PM’de Sayın Şahin Mengü dile getirmiş, Sayın Baykal da çok tutarlı bulmamıştı. Ama daha sonra Sayın Sabih Kanadoğlu ortaya attığında CHP 367’yi savunmaya başladı. Ben sadece bunu dile getirmiştim.

Zaten Anayasa Mahkemesi’ne 367 başvurusunu da gidip siz yapmıştınız, değil mi?
Geçen 5 yıl içinde biz Anayasa Mahkemesi’ne 70’e yakın defa gittik. Çoğunda da ben gittim.

O gidişlerden hiç aklınıza yatmayan var mı?
Hayır, yok. Çünkü biliyorsunuz, Yasama organının Yürütmenin emrinde çalıştığı böyle bir sistemde tek yapabileceğiniz şey, yanlış bulduğunuz bir maddeyi yargıya götürerek iptalini istemektir.

E-bildirinin yayımlandığı 28 Nisan sabahı ne düşünmüştünüz; “Daha bugün başvurduk Anayasa Mahkemesi’ne” dediniz mi?
Tabii ki dedim ve bunu da hemen Sayın Ali Topuz ile paylaştım. Keşke CHP hemen Divanı toplasa, Genel Başkan da “Ben ana muhalefet partisi olarak görevimi yerine getirdim. Bu benim işim. Herkes bu süreçte kendi sınırları içerisinde, Anayasa’nın verdiği iç hizmet görevlerini yapsın” şeklinde bir açıklama yapsa dedim. Ama tabii olmadı.

 


İşçinin oğluydu, profesör oldu
Haluk Koç, 3 Ekim 1954’te İstanbul’da doğdu. Samsunlu. Babası bir ecza deposundan işçi emeklisi. Annesi, ilkokul mezunu bir ev kadını. Tek çocuklarının okumasını çok istiyorlardı ve Haluk Koç da iyi bir dereceyle Galatarasaray Lisesi’ni kazandı. İlk yıldan sonra parasız yatılı devam etti. Son sınıfa geldiğinde artık CHP’yle tanışmıştı. Ecevit’in çıkardığı “Özgür İnsan” dergisini dağıtıyor, hiçbir İstanbul mitingini kaçırmıyordu. 1973’te Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. 1999’da CHP’ye geçtiğinde geride bıraktığı unvanı “Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı

 

Başkanı Prof. Dr. Haluk Koç”tu.
200’ün üzerinde bilimsel makalesi bulunan Koç, CHP’nin baraj altında kalmasına duyduğu tepkiyle siyasete girmeye karar vermişti. 2000-2002 yıllarında CHP PM ve MYK üyesi oldu. 3 Kasım’da Samsun Milletvekili seçildi. CHP Grup Başkanvekili görevine getirildi. 22 Temmuz’da tekrar Samsun Milletvekili seçildi. Sınıf arkadaşıyla evlenen Koç’un eşi çocuk hastalıkları uzmanı. İki oğul babası olan Haluk Koç, Fransızca ve İngilizce biliyor.



Bu haber 282 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,588 µs