çok kızacak! | " /> çok kızacak! | "/>

En Sıcak Konular

Feminist dostları İnsel'e çok kızacak!

20 Nisan 2008 16:15 tsi
Feminist dostları İnsel'e çok kızacak! Türkiye'nin önemli sol entelektüellerinden Ahmet İnsel bugün Vatan gazetesine verdiği röportajında AKP, ekonomik kriz, darbe, siyaset derken arada feminist arkadaşlarını çok kızdıracak bir laf etti. İşte o sözler...

AKP kurmaylarının ufku 2-3 günle sınırlı
 
Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet İnsel’e, Türkiye’nin son dönemde içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlığı, kapatma davasını, kapımızdaki ekonomik krizi sorduk

Demokrasi sınavı verdiğimiz şu günlerde Türkiye’nin gelişmiş bir demokrasiye sahip olmadığını söyleyen İnsel, “Şu anda demokrasinin yaygınlaştırılması ve derinleştirilmesi sürecini yaşıyoruz” diyor. Ahmet İnsel, türban konusunda ise AKP’nin MHP tuzağına düştüğü kanısında. İnsel’e göre AKP’nin bunu görmemesinin nedeni partinin kurmaylarının ufuklarının 2-3 günle sınırlı olması.

AKP kapatılırsa ne olur?

Bugün kimse ne olacağını kesin olarak söyleyemez. AKP daha büyüyerek oy alır, yok AKP dağılır başka şeyler ortaya çıkar... Bunların hepsi mümkün. O yüzden de ihtimaller üzerinde durmamız lazım. Neyin olmasını istediğimizi açıkça söylememiz gerek. AKP’nin kapatılmasının Türkiye’de demokrasinin kurumlaşması açısından çok yıkıcı sonuçları olacağını zannediyorum. Bunu AKP’yi savunduğum için söylemiyorum. Ama kapatılırsa, Türkiye’deki parlamenter demokratik rejimin ve buna dayalı olarak seçmenlerin oylarıyla iktidar olma yetkisine sahip bir partinin, bu yetkisinin olmadığı ve bunun karşısında parlamenter demokrasi dışı kurumların çok güçlü bir veto yetkisinin olduğu tescil edilecek. Böyle bir müdahale sonucunda, bizim Türkiye’de son 7-8 yılda katettiğimiz kısmi demokratikleşme yolunda geriye düşmüş oluruz. Ve sonuçlar çok daha yıkıcı olur.

Peki ya kapatılmazsa?

Cezai tedbirlerin gerek olmadığı, yani AKP’nin buradan bütünüyle aklanarak çıkmasının da CHP’liler ve diğer kesimin kendilerine açtıkları bir tuzak olduğunu düşünüyorum. Çünkü AKP’nin böyle bir aklanma süreci, demokrasiyi bir cephesi ile güçlendirir ama diğer tarafıyla da AKP’lilerin “İşte gördünüz, biz laikliğe karşı eylemlerin odağı olmadık” demesine neden olur. Dolayısıyla burada Anayasa Mahkemesi’nin bir sıkışmışlığı var. Partiyi kapatmaksa Türkiye’yi bunalıma sokacak ciddi bir iş. Hiç kapatmasa, aklansa bu sefer AKP’nin “Gördünüz mü bizim hiçbir kabahatimiz yok” cümlesi ortaya çıkacak. Ben hakikaten bu günlerde Anayasa Mahkemesi yargıçlarının yerinde olmak istemezdim. Başsavcı’nın böyle bir girişimde bulunması onların açısından çok zor bir durum.

Her şekilde AKP’ye yaradı mı bu dava?

Bunun AKP’ye şimdilik yaradığını söylememiz çok zor. AKP seçmeni, partilerinin rejimin kurumlarıyla bu denli bir çatışmaya girmesinden rahatsız olur. Onlar siyasal anlamda çok konformist, muhafazakâr ve orta yolcudurlar. Bu nedenle zaten AKP bir dizi hamleyi, belki de istemesine rağmen, seçmenlerini “Aman fincancı katırlarını ürkütmeyelim” endişesi ile durduruyor. Dolayısıyla böyle sertleşmiş, rejim kurumları ile kavgalı bir AKP’nin seçmen tabanının biraz daralma ihtimali var. Bakmayın, sokakta alkışlarlar. Ama sandığa gidildiğinde durum farklılaşıyor. Zaten bunu son seçimlerde de gördük. AKP’nin işine yaramayan başkasının işine de yaramıyor şu anda. Bu da bizim açımızdan çok daha tehlikeli. Bir kesimin işine yarıyor anlamına gelir bu. Burada siyasi alanda aktör olmayanların işine yarayan bir biriktirme oluyor demektir.

Buna hukuk darbesi diyebilir miyiz? AKP’yi durdurmak için zaten böyle bir şey planlanıyordu ama bunu orduyla değil de hukukla yapıldı denilebilir mi?

Bunun niçin bu tarihte yapıldığını sadece Başsavcı bilir. Ama iddianemeyi dikkatli okuyunca görünen şöyle bir şey var. 2003 yılından itibaren biliyoruz ki Başsavcı AKP’yi takibe aldı. Örneğin geçen seçimlerden önce de dava açılabilirdi. Ama, AKP’nin sanki türbanla ilgili girişimi Meclis’e geldikten ve bu Cumhurbaşkanı tarafından onaylandıktan sonra her şey çözüldü. Bu gelişmelerin ardından Anayasa değişikliği referanduma gerek olmadan onaylandı ve bu da sanki bardağı taşıran damla fonksiyonu görmüş gibi hissediyorum. Bir tarafta belki Türk Silahlı Kuvvetleri ile AKP arasında Kuzey Irak ile bir ittifak olmuş diye tahmin de yürütebiliyoruz. Ama sanki bu türban konusu gündeme gelmeseydi, iddianame de gündeme gelmeyebilirdi.

Hukuk darbesi değil siyasi bir müdahale

Peki sizce sadece neden bu mu?

İkinci bir olgu daha var. Sanki Genelkurmay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi ve Başsavcılık, AKP’yi CHP’nin seçmen nezdinde hiç yapamadığını telafi etmek istercesine bir tür kıskaca alma operasyonu güdüyor. Nedir bu? İlk olarak Cumhurbaşkanı seçilmesi ile başlayan ve Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan muhtırasıyla pik noktasına ulaşan, hemen ardından Anayasa Mahkemesi’nin 367 ile ilgili aldığı, bence Dünya hukuk tarihinde bir gariplik olarak yer alacak kararı Anayasa Mahkemesi’nin kabul etmesi ve ondan sonra bir durma. Çünkü ondan sonra bu çevrelerde, “Şimdi erken seçime gidiliyor, AKP başarısız olacak, CHP’nin oyları yüzde 30’a, MHP’nin oyları yüzde 15’e çıkacak. AKP mecliste güçlü olamayacak ve biz bu işi bastıracağız” kanısı oluştu. Bu olmayınca Başsavcı’nın girişiminin gündeme girdiğini söyleyebiliriz. Bunu bir hukuk darbesi olarak değil, kanun adına yapılmış bir siyasal müdahale olarak tanımlayabiliriz.

Türban konusunda AKP Anayasa değişikliğine giderek yanlış bir adım mı attı?

AKP, türbanla ilgili Anayasa değişikliğini -ki bunu aslında türbanla ilgili bir değişiklik görünümünde de yapamadı, yapmadı- var olan hakların bir daha ifadesi biçiminde yapmak zorunda kaldı. Orada MHP’nin tuzağına düştüğü kanaatindeyim. Çünkü öyle bir tuzak ki bu AKP bu işi başarsa da MHP’ye yarayacak, başaramasa da... AKP’nin bunu görmesi gerekirdi. Burada da AKP kurmayları hiç öyle sanıldığı gibi uzun görüşlü değil. Onların da Türk siyasetçilerinin çoğunda olduğu gibi ufukları 2-3 günle, 1 ayla sınırlı.

Ekonomik krizden etkilenen ülkelerin başında olacağız

Aysun Kayacı’nın olay olan sözleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de kendini en modern, en ileri, en değişime açık, en insani kesimi olduğunu zannedenlerin de içinde olduğu bir demokrasi eksiği, kendini üstün görme saplantısı, bir sınıf tavrı aslında bu. Biz de tek yürek olmuş toplum, “Herkes eşittir”, “Biz bir ailenin eşit fertleriyiz” ideolojileri çerçevesinde yutturulan, sınıf şiddetinin bütünüyle var olduğu, son derece eşitsiz bir toplumuz aslında. Türkiye’nin diğerlerine aşağılayıcı bakışlar atan bir kesimi var. Bilmiyorum Aysun Kayacı kendini nerede görüyor. Ama onun gibi düşünen çok insan olduğunu biliyorum. Aysun Kayacı bir çobanı küçük görüyor olabilir ama bunu ifade etmek bir cürettir. Nasıl ki Cüneyd Zapsu’nun ‘Türbanını çıkar demek donunu çıkar demektir’ lafı densizse, Aysun Kayacı’nın söylemiyle bunun arasında bir fark yok.

Yaklaşan ekonomik kriz bizi nasıl etkileyecek?

2001 bir finans kriziydi. Şimdi ise çok farklı olacak. Sadece Türkiye’de değil, daha çok dünya krizinin bir uzantısı olarak yaşayacağız. Ve buna çok da hakim olamayacağız. Artırıcı mekanizmalar mı yoksa azaltıcı mekanizmalarımız mı öne çıkacak, önemli olan o. Türkiye’de bunu tetikleyecek, artırarak duyulmasına yol açacak zayıf noktalarımız var. Borçlanma, cari açığın yüksekliği, sıcak para girişine dayalı büyüme dinamiği olması gibi... Şoklarını birinci cephede en güçlü hissedecek ülkeler arasında Türkiye de var bence. Türkiye’deki krizin dünyada yaşanacak olanın artan bir türevi olacağını düşünüyorum.

Teklif gelse politikaya girer misiniz?

Politikaya girmek için teklif beklemem. Eğer girmek istiyorsam kendim girerim. Taze gelin gibi kırıtmam açıkçası.

Erdoğan hem güçlü, hem de güçsüz bir lider

“Türkiye’nin nasıl bir lidere ihtiyacı var?” sorusuna Ahmet İnsel şöyle cevap veriyor: “Belki lider merkezli kurtuluş formüllerinin yerine daha kolektif yönetim modelleri tasarlamalıyız. Liderlik kurumu Türkiye’de hem çok aranan, hem de aynı zamanda işi yolundan çıkaran bir kurum. Çünkü kişiye ve o kişinin vasıflarına odaklanan bir yapıdayız. Türkiye’nin siyasi partileri hep lider olduğu için demokratikleşmenin asli taşıyıcısı olamıyor. Kim olursa olsun, iyi, kötü, yetenekli olsun liderlik konumu demokratikleşmeyi engelleyen bir şey.”

“Tayyip Erdoğan’ın güçlü bir lider mi?” sorusuna “Hem ’evet’, hem de ’hayır’ derim” diyen İnsel şunları söylüyor: “Erdoğan seçmenin üzerinde güçlüdür ama aynı zamanda bu rejim gücü dağıtmadığı için o noktada kapatma davasına maruz kalmıştır. Bu da güçsüzlük işaretidir.”
 
Vatan



Bu haber 1,111 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,721 µs