En Sıcak Konular

'Tayyip’ler ölmeli! Castro’lar gelmeli!'

19 Nisan 2008 22:24 tsi
'Tayyip’ler ölmeli! Castro’lar gelmeli!' Prof. Dr. Niyazi Öktem, dünyaca ünlü bir romancının, “Chavezler, Castrolar gelmeli, Abdullah ve Tayyip ölmeli” sözüyle ne kadar ileri gidebileceklerine dikkat çekti. Peki bu sözün sahibi dünyaca ünlü romancı kim ve 'ne kadar ileri gidebilece

Kanal A'dan Alper Tan’ın hazırlayıp-sunduğu Gündem Ankara Programına katılan, Prof. Dr. Niyazi Öktem, kendi muhitinde halktan umudu kesen darbe taraftarı insanların azımsanmayacak sayıda olduğunu belirterek, yakın dostlarından dünyaca ünlü bir romancının, “Chavezler, Castrolar gelmeli, Abdullah ve Tayyip ölmeli” sözüyle ne kadar ileri gidebileceklerine dikkat çekti. Çözümün darbe ve yargıda olmadığını vurgulayan Öktem, kamuoyunu belirleyen aydınların demokrasiden yana kendilerine çeki düzen vermeleri ve halktan ümitlerini kesmemeleri gerektiğini söyledi.

Gazeteci-Yazar Nazlı Ilıcak'ın da katıldığı programda gündemdeki konulara dair şu çarpıcı değerlendirmeler yapıldı.

“ÖNLEM ALINMAZSA AK PARTİ KAPATILACAK”

Anayasa Mahkemesi 367 kararını darbe tehdidi altında mı verdi?
Nazlı Ilıcak: Muhakkak böyle bir baskı olmuştur. Bunda yadırganacak bir şey yok. Türkiye’de bu yöntem hep kullanıldı. Ergenekon Operasyonu çerçevesinde elde edilen telefon kayıtlarında Yargıtay Başsavcısı’nın Harekât Merkezine çağrıldığı, iddianameden önce parti kapatmanın konuşulduğu tespit edildi. Tek başına bir Yargıtay Başsavcısı, kapatma davası açamaz. Ak Parti gerekli önlemleri almazsa davanın kapatma ile neticeleneceğini düşünüyorum.

“E-MUHTIRA, 367 KARARINI KESİNLEŞTİRMEK İÇİN YAPILDI”

Niyazi Öktem: 367 kararının tartışıldığı dönemde ben de Ankara’da idim. Anayasa Mahkemesi Üyelerinin nasıl karar vereceklerine dair yaptığım yoklamada “6’ya–5” ya da “7’ye–4” şeklinde kabul çıkacağını bekliyordum. 27 Nisan e-muhtırası da bunu kesinleştirmek için yapıldı. Sonuçta “9’a–2” 367 kararı kabul edildi. Kaybeden ise Türkiye oldu. Anayasa Mahkemesi’nin mevcut 11 üyesinden 8’ini Ahmet Necdet Bey seçti. Bu üyeleri rahmetli Turgut Özal seçmiş olsaydı bugün bunları konuşmayacaktık.

“SİSTEMİ İNSANLARIN ÜSTÜNDE KURMAMIZ LAZIM”

Anayasa Mahkemesi Üyelerinin kimin atadığı niçin bu kadar önemli?
Öktem: Hukukun üstünlüğü söz konusu değil. Şahısların, siyasi eğilimlerinin, dünya görüşlerinin hukuk üstünde bir yeri var. Bu durum sistemin yanlışlığını gösteriyor. Meşru hukuk devleti istiyorsak, sistemi insanların üstünde kurmamız gerekiyor. Anayasa’yı olduğu gibi değiştirmek ve Anayasa Mahkemesi’nin konumunu da revize etmek lazım.

“KAPATMA DAVASI MEŞRU DEĞİL”

“Hukukun üstünlüğü” ile “Meşru hukukun üstünlüğü” arasındaki fark nedir?
Öktem: Ak Parti kapatma davasının hukuk içinde yapılacağı söyleniyor. Ama ben bunun meşruluğunu tartışırım. Nitekim Avrupa da bu meşruiyet meselesini tartışıyor.

Meşruiyet nasıl sağlanabiliyor?
Öktem: Meşruiyet, temelde insan hakları, temel hak ve özgürlükler, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, inanç özgürlüğü olarak tarif ediyorum. Demokrasinin ruhuna aykırı hukuk düzenlemesi yapılamaz.

“LAİKLİK TOPLUMU YENİDEN ŞEKİLLENDİRME SİLAHI OLMAMALI”

Demokrasi ve Laiklik ikilemini nasıl aşabiliriz?
Ilıcak: Öncelikle laikliğin doğru bir tarifinin yapılması lazım. Demokrasinin içinde laiklik var. Laiklik olmadan demokrasi olamaz. Laiklikten kastımız şu olmalı, devlet bütün kesimlere karşı eşit mesafede olacak. Hiçbir inancı, ötekine tercih eder pozisyonda olmayacak. Aynı zamanda inançların özgür bir şekilde kendilerini ifade etme imkânını verecek. Laiklik toplumu yeniden şekillendirme silahı değil, aslında bir özgürlük şemsiyesidir. Bunun karşısındaki laiklik tarifi ise demokrasiden vazgeçen militan laiklik anlayışıdır. Başörtüsü yasağına laiklik adına sahip çıkabiliyorlar.

Türkiye’de devletin dine karışmadığını söyleyebilir miyiz?
Öktem: Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı devlet çatısı altında yer almaktadır. Bu özellik Türkiye haricinde Avrupa’da sadece Yunanistan’da var. Devlet ideolojisine uygun bir din inşa etmek için bu kurumlar araç olarak kullanılır.

Türkiye’de laikliğin uygulanışında çelişki var mı?
Öktem: Avrupa’da iki tarz laiklik var. İngiliz Anglo Sakson laikliği ve Fransız laikliği. Türkiye’deki laiklik ise kendi şahsına münhasırdır. Fransız ile Sovyet anlayışı arasındadır diyebiliriz. Türkiye kendini Batı sistemi içinde tarif edecekse Fransız ve İngiliz laiklik anlayışlarından birini seçmek zorundadır. İngiliz Anglo-Sakson laikliğine başörtüsü açısından baktığımızda kamu hizmeti veren ve kamu hizmeti alanlar için hiçbir sınırlamanın olmadığını görüyoruz. Fransız laikliğinde ise sadece kamu hizmetinden faydalanan reşit vatandaşların dini simgelerini kullanmasında özgürlük var. Başörtüsüne dair Anayasa’da yapılan son değişiklik de Fransız laikliğini benimsiyor. Türkiye’nin şartlarına uygunluğu açısından Fransız laikliğinin uygulanması gerektiği kanaatindeyim.

Milletin çoğunluğunun oyunu alan bir partinin kapatılması “Egemenliğin millette” olması ilkesi ile çelişir mi?
Öktem: Millete ait olan egemenlik yasama, yürütme ve yargı şeklinde üçe bölünerek kullanılmaktadır. Bu üç unsurun birbirini dengelemesi, denetlemesi demokrasi açısından gereklidir. 1982 Anayasası’yla birlikte Yargı gücü, yasama ve yürütmenin üstünde bir konuma getirilmiştir. Sabih Kanadoğlu bu mantıktan hareketle “Yüzde 97’yi alsa da önemli değil kapatılır” diyebiliyor. Bu etik değil.

Anayasa’nın ilk üç maddesinin değiştirilmesini engelleyen 4. madde değiştirilebilir mi?
Öktem: Bu tarz bir değişiklik etik olmaz.

Ilıcak: Anayasa’nın ikinci maddesindeki Atatürk Milliyetçiliği, 1961 Anayasası’nda yoktu. Laik cumhuriyet, demokratik hukuk devletine dokunmayacaksınız. Bunlar ana prensipler. Milletvekili yeminlerinde Atatürk ilke ve inkılâpları üzerine yemin ettiriyorlar. Atatürk ilkeleri dediğiniz hadise CHP’nin altı okudur. Atatürk’ün dünya görüşünü benimseyebilirsiniz ama inkılâplar üzerine yemin edemezsiniz. Burada bir takım dogmalar ve tabular var. Bana göre Atatürk ilkeleri “muasır medeniyetler seviyesine yükselmektir” ama altı ilke içinde bu yok.

Ak Parti ve DTP’nin kapatılmasına Güneydoğu’nun tepkisi nasıl olur?
Ilıcak: Bir siyasi partinin gücü, ne kadar bölgede temsil edildiğine göre ölçülür. Ak Parti, Tunceli haricide Türkiye’nin tamamında temsil ediliyor. Güneydoğu’da barış ve istikrar istiyorsak, bölge halkının güvenerek seçtiği partileri kapatmamalıyız.

Ak Parti ve DTP’nin kapatılması bölünmeyi tetikler mi?
Öktem: Ak Parti’ye oy verenler, DTP’ye oy vermeyen, PKK sempatizanı olmayan, devletle bütünleşmek isteyenler. Siz Ak Parti’yi kapatmak istediğinizde, bu insanlar “biz devletle bütünleşmek istedik, bunu da kapattılar” diyerek, teröre kayabilirler.

Ergenekon neyi amaçlıyor?
Ilıcak: Ergenekon, ülkede istikrarsızlık yaratarak Ak Parti’yi devirmek isteyen güçtür. NATO bünyesinde oluşturulan Gladio, Türkiye’de Komünizm’e karşı konumlandırılmış gayri nizami harp tekniklerini uygulayan bir örgüttür. 1999 yılında Ergenekon dediğimiz yapılanma “Laiklik ve Atatürk değerlerini koruma” iddiasıyla yeniden dizayn edildi. Ayrıca lobi hareketleri ile harekâtın uygulanacağı psikolojik zemini oluşturma hazırlığına girişildi. 1999 yılından sonra emekli olan askerlerin sivil toplum örgütleri kurması da bu amaçladır.

Ergenekon operasyonu sonuna kadar gidecek mi?
Ilıcak: Hiç emin değilim. Bir iktidar mücadelesi söz konusu. Ergenekon kanadı, iktidarı zaafa uğratmak için parti kapatma davası hamlesini gerçekleştirdi.

“ABDULLAH VE TAYYİP ÖLDÜRÜLMELİ”

Milli bayramlarımız neden hep gergin geçiyor?
Öktem: Burada herkese sorumluluk düşüyor. Yakın çevremde darbe taraftarı söylemleri sıkça duyar oldum. Dünya çapında roman yazarı bir arkadaşım “Bu ülkeye Castrolar, Chavezler gelmeli, Abdullah’ı da öldürtmeli, Tayyip’i de öldürmeli” diyebiliyor. Bir sorun varsa bunu askere, yargıya havale etmeyelim. Bir araya gelip medeni insanlar gibi konuşarak çözüm yolunu arayalım. Aydınlara büyük sorumluluk düşüyor. Çünkü kamuoyunu oluşturanlar onlar. Ortada vahim sorunlar yok. Rejim tehlikede değil. Sıradan, alelade siyasi sorunlar var. Benzer sorunlar dünyanın her yerinde var.

“KANUNLARDAN ÖNCE ZİHNİYETLERİ DEĞİŞTİRMELİ”

301’de yapılan düzenleme ile ne değişiyor?
Öktem: Pek bir şey değişmiyor. Sadece ceza süresi azalıyor ve dava açmak izne bağlanıyor. Beni asıl ilgilendiren düşünce ve ifade özgürlüğü. Tabii ki bir Türk olarak kendime hakaret ettirmem. 301. Madde olduğu gibi kaldırılmalıdır.

Ilıcak: Zihniyetleri değiştirmeden, kanun maddelerinde yapılacak değişikliklerinin hiçbir anlamı yok. Çünkü aynı zihniyet karar vermek adına başka bir maddeyi kullanabilmektedir.

Türk Yargısının sorunu “bağımsızlık” mı, yoksa “tarafsızlık” mı?
Ilıcak: Bir hâkim karar verirken, inancına ve dünya görüşüne karşı da tarafsız olmaya dikkat etmeli.

Öktem: Yargı elemanları, hakimler yabancı dil öğrenerek, batı hukukunu çok iyi incelemeleri lazım ki gerçekten tarafsız olabilsinler.

kanalA



Bu haber 1,003 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,009 µs