En Sıcak Konular

Günlüğünde darbe cebinde muhtıra

16 Nisan 2008 10:34 tsi
Ahmet Kıskaç / Haber 7

Hiç günlük tutar mısınız?

Ya günlüğünüzün sayfalarına çok önemli notları iliştirmek adına karaladığınız altı çizilen kelimeler oldu mu?

Başkalarının günlükleri ilginizi çeker mi?

Her Türk asker doğar…Her asker günlük tutar. İlginç olan yanı da bu günlükler bir zaman sonra topluma aydınlatıcı ve çok gizli bilgiler ve belgeler olarak geri döner. Her belge nedense sahiplenilmesi gereken yerde sahipsiz kaldığı gibi içlerindeki suç unsurlarını da kimse yargılamaz ya da yargılayamaz. Burada devreye girmesi gereken yargının ise neleri yapacağı değil neleri yapmadığı konuşulur hep.

Tarih yargı kıskacında erirken tekerrür edeceği olayları bekler biraz da.

Askerin darbe planlarının değerlendirildiği bu günlerde nedense çok gerilere gitmeye gerek kalmıyor. Darbeler ve muhtıralar ile geçmiş 50 koca yıl…

 


Yıl 1960…

Demokrasinin yeni yeni emeklediği ve tek parti hükümetlerinin yerini çok partili dönemlere bıraktığı günlerde askerler tarafından gerçekleştirilen bir ihtilal.

Nedenleri, sonuçları ne olursa olsun demokrasinin durakladığı ve ara istasyonda bekletildiği önemli bir dönüm noktası.

Bu dönemin Türk siyasi hayatına kazandırdığı iki insan: Süleyman Demirel ve Deniz Baykal.

1960’lı yıllar demokrat parti iktidarına karşı gelişen öğrenci hareketleri içerisinde bulunan Baykal, o dönemde dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in yakasını tutarak ‘özgürlük istiyoruz’ hamlesi ile dikkatleri üzerine çekmiş ve bundan sonra hep bir adım ileri gitmiştir.

1960 da karşımıza çıkan bu iki insan dünden bugüne Siyasi hayatımızda kendi lehlerine olmayan hiçbir karara imza atmamışlardır.

 


12 Mart muhtırası Darbe ile eşdeğerdi

12 Mart muhtırasının Türkiye’nin çok sıkıntılı bir sürece girdiği, banka soygunlarının arttığı, gençlik hareketinin çoğaldığı bir dönemde geldiğini kimse inkar edemez. Öğrenci hareketleri sonrasında gelen bu muhtıranın boyutlarını bugün tartışsak ne değişecek sanırsınız. Tarihe darbeyle eşdeğer olarak geçen bu muhtıra sonrasında yine iki isimi görüyoruz sahnede: Süleyman Demirel ve Deniz Baykal.

Demirel darbe ve muhtıralarla gidip gelen lider, Baykal ise siyaseti yeni koklayan taze milletvekili edasıyla çıkıyor karşımıza.

 


Ve… 12 Eylül

70’li yıllar ülkede kardeşin kardeşe kırdırıldığı acıların hat safhaya ulaştırıldığı bir kara dönem olarak tarihimize geçmiştir. Yağ, benzin, yiyecek içecek aklınıza ne gelirse, kuyrukların olduğu ve kardeş kanının oluk oluk akıtıldığı kara bir dönem.

Sağdan ve soldan çok sayıda insanın öldürülmesi ve tüm bunlara seyirci kalınması.

Ne zaman sona erdi tüm bunlar?

Şartlar olgunlaşırken canların yok olduğu bir dönemde yapıldı 12 Eylül darbesi.

Demokrasi bir kez daha ertelendi ve başka bir bahara bırakılarak, hayallerimize bile prangalar vuruldu. 30 koca yıl otuz adet sivil yasa geçiremeden sürekli askerin kontrolünde devam etti. Hep tepemizde asker oldu.

Menderes hükümetinin ardından geçen 30 yılı aşkın zaman tamamen sıkıntılara gebe kalmış ve bu ülke bir türlü demokrasi gömleğini giyememişti.

Yönetime el koyduk anonslarına alışmıştı her kulak neredeyse. Hatta unutturacak kadar zaman geçmiyordu bile. Darbe anonslarını muhtıralara eklediğimizde kuşaklar arasında fark bile oluşmadan yenilere de öğretilmiş oluyordu bu askeri kavram. Kimsenin öğretmenlik yapmasına gerek kalmıyordu bu kavramla ilgili.

Sokakların kan kokusu 12 Eylül’de idam sehpalarına taşınıyordu. Her darbe kendini bir şekilde hukuki olarak garanti altına almak için kendilerini koruyucu bir takım yasaları da ihmal etmeden çıkarıyordu.

Bu ülkede yasayı ancak demokrasiyi koruyacak olan kesim yapmaktan aciz kalmıştı yıllardan beri.

Anayasanın ‘askerler’ tarafından mı ‘siviller’ tarafından mı hazırlandığının çok önemi olmadığını da düşünüyorum ama bu saatten sonra sivillerin gelecekleri ile ilgili olarak hiçbir adımı doğru olarak atamadıkları kanaatimi de gizleyemiyorum maalesef.

12 Eylül’ün benim hafızamda kalan en önemli yönü, evlerinden alınıp götürülen insanların günlerce eve dönmedikleri, hatta bir kısmının hiç evlerine gelmedikleri, yargılanma sürecinden sonra çoğunun boynunu ipe teslim ettikleri hatıralar zinciri.

Sokaklarda dökülen kardeş kanının şartları olgunlaşınca(!) bir günde kesilmesine kimsenin anlam veremediği bir dönemdir 12 Eylül.

12 Eylül siyasetinin ise karşımıza çıkardığı önemli isim olarak Turgut Özal’ı görüyoruz. Yine bu dönemde Süleyman Demirel yasaklı olmasına rağmen siyasi hırslarını devam ettirerek siyasete döneceği günün şartlarını olgunlaştıracağı o anı bekleyecektir.

Baykal ise bu dönemde gayri resmi danışmanlık yapmış nedense geçinemediğini söylemiş ama yokluk edebiyatlarını kendisine aldığı ‘villa’ ile süslemiştir.

Demokrasi ilk defa kendisine bu ülkede uygulanma şansını 1983’ten sonra görmüştür. 12 Eylül darbecilerinin devam zihniyeti Turgut Sunalp ve partisi, Turgut Özal’ın ANAP’ı karşısında hezimete uğramış ve ülkede demokratik bir süreç başlamıştır.

Demokrasi uzun süre postalın gölgesinde kalmış ama geçmişe göre biraz daha ağırlığını hissettirmiştir bu ülkede. Askerin postalı daha sonra Cumhurbaşkanı olan Özal tarafından şortla denetlenerek biraz daha yumuşatılmış olsa bile onlar farklı yerlerde kendilerini göstermişlerdir.

 

28 Şubat’ın izleri hala devam ediyor

28 Şubat Süreci ise ülkenin geri dönüm noktalarından birisi olmuştur.

Postmodern darbe ülkenin her neferi üzerinde ciddi anlamda kendini hissettirmiştir. Hükümetin el değiştirdiği, asker ile istihbaratçıların karşılıklı köstebek suçlamalarını yaşadığı, Batı Çalışma Grubu’nun(BÇG) insanları fişlediği ve üniversite kapılarının başörtülülere kapatıldığı önemli bir dönem.

Postmodern darbe rüzgarını Refahyol hükümetini  devirip yerine ANASOL-D hükümetini kurduruncaya kadar önemli ölçüde estirmiş ve bundan sonra olacak olayların arkasında olduğunu da net olarak göstermiştir.

Batı Çalışma Grubu’nun ise başında Orgeneral Çevik Bir görev alırken ve bu zatın tüm yapılanları yakından takip ettiğini sağır sultan bile biliyordu.

Toplumun kitleleri arasındaki ayrımın devlet eliyle yapıldığı bir dönemdir bu dönem. Batı çalışma Grubu daha sonra yerini Başbakanlık Takip ve koordinasyon Kuruluna bırakmış ve memleketimin insanları buradan fişlenmeye devam edilmiştir.

Bu döneme kadar siyasetin gündeminde yerini korumayı başaran Süleyman Demirel ‘en kritik sürecin en tepesindeki adamı’ rolünü oynamıştır. Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel her gidiş gelişte kendisine bir köşe kapmış ve Türk siyasetinde belirleyicilik(!) rolünü üstlenmiştir.

Her darbe ve muhtıra girişimi ülkede farklı olanların yavaş yavaş yerini aldığı bir dönem olarak gelmiştir karşımıza.

 

27 Nisan 2007 muhtırası ve Türk siyasi hayatındaki karartmalar… AK Parti’nin yoğun baskı ile karşı karşıya kaldığı ve askerin bir gece yarısı e-muhtıra yayınladığı o günü akli selim olanlar çok iyi hatırlayacaklardır. Çok acele bir şekilde hazırlanmış ve üslübuna bile dikkat edilmemiş bu e-muhtıra sonrasında Cumhurbaşkanı seçilememiş ve seçim sonrasına bırakılmıştı.Sonuç 22 Temmuz’da Ak Parti tek başına geldi ve ülke yeni bir Cumhurbaşkanı’na kavuştu.

Yüzde 47 ile iktidara gelen bir partiye kapatma davası açılarak, ülkenin tüm hesaplarının alt üst edildiği yeni bir döneme girilmedi mi?

Ve en önemlisi de Menderes dönemi ile bugüne kadar geçen 60 yıl içerisinde bu ülkede değişen önemli bir şey gösterebilir misiniz bana?     Tarih hep tekerrür edip duruyor. Olan ise demokrasiye oluyor.

Sarıkız’ ve ‘Ayışığı’ adındaki muhtıra girişimleri ve belki de gün yüzüne çıkmayan başka planlar…

Akıllar her dönemde ortaya çıkan bir günlük ile karışıp durdu.

Doğru zamanda doğru işi yapacak, doğruluk adına bize doğruları öğretecek bir yargıç ihtiyacımızın daha uzun süre arayışta kalacağından artık hiç şüphem kalmadı.

 



Bu haber 511 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,677 µs