En Sıcak Konular

Kapatma demek, savaş ekonomisi demek

7 Nisan 2008 19:42 tsi
Kapatma demek, savaş ekonomisi demek İş Bankası Başkan Vekilliği yapmış, 15 yıl Dünya Bankası'nda çalışmış, ODTÜ ve Boğaziçi'nde öğretim üyeliği yapmış Prof. Baran Tuncer; AKP'nin kapatılmasının ekonomiyi savaş dönemine sokacağını söylüyor.

Prof. Baran Tuncer: Ekonomide savaş dönemine giriyoruz
NEDEN? BARAN TUNCER

Yargıtay Başsavcısı AKP ile ilgili kapatma davası açtığında, bütün ülke bunun hukuki ve siyasi sonuçlarını tartıştık. Haklıydık da... Hukuk ve siyaset olmadan toplum yolunu nasıl bulacaktı? Ama bu çapta bir hukuk darbesinin etkilerinin sadece hukuk alanında kalmayacağını da çabuk keşfettik. Hukuksuzluğun ve siyasetsizliğin etkisi kendini mutlaka ekonomide de gösterecekti. Nitekim hukuk darbesinin ekonomik boyutu belirmeye başladı. Biz de neler olacağını iş dünyasını çok yakından bilen iktisat profesörü Baran Tuncer’e sorduk. Yabancı sermaye gelmeye devam edecek miydi? Ülkedeki yabancı yatırımlar ne olacaktı? Siyasi istikrarsızlık şirketleri nasıl etkileyecekti? Yatırımlar yavaşlarsa işsizlik ne hale gelecekti? Doların yükselmesi enflasyonu yükseltecek miydi? Bir krize girecek miydik? Bunları Prof. Tuncer’le konuştuk. Uzun yıllar Ankara, ODTÜ, Boğaziçi üniversitelerinde dersler veren, 15 yıl Dünya Bankası’nda çalışan, Orta Amerika ülkeleri baş iktisatçısı olan, Sadi Irmak Hükümeti’nde Gümrük ve Tekel bakanlığı yapan Prof. Baran Tuncer beş yıldır İş Bankası Yönetim Kurulu’ndaydı. Geçen haftaya kadar da İş Bankası Yönetim Kurulu Başkan vekiliydi.


NEŞE DÜZEL: Türkiye tam anlamıyla siyasi bir çalkantıdan geçiyor. Ama belli ki bu çalkantı sadece siyaset alanında kalmayacak. Her yerde, özellikle de ekonomide kendini gösterecek. Sizce bu çalkantının ekonomiye yansıması nasıl olacak?

BARAN TUNCER: Olumsuz olacak. Çünkü dünya ekonomisi bir türlü durulmuyor. Bugün dünyada yaşanan ekonomik dalgalanma ki buna ‘ekonomik bunalım’ da diyebilirsiniz, henüz dip noktasına gelmedi. Türkiye, en az altı ay daha dünyadan gelecek olumsuz haberlerden etkilenecek. Üstelik, Türkiye ekonomisinin kırılganlığı da dikkate alınırsa...

Evet...

Bugünün dalgalanan dünyasında Türkiye, diğer ülkelerden çok daha zor durumda. Özellikle yabancı yatırımcılar, Türkiye’nin geleceğine karşı çok duyarlılar.
Türkiye’ye yatırım yapmaktan vaz mı geçecekler?

Uzun vadeli yatırım yapmaktan kaçınacaklar. Ayrıca kısa vadeli olarak da Türkiye’ye eskisi kadar para getirmek istemeyebilirler. Çünkü ciddi bir sarsıntı durumunda paralarını Türkiye’den götürüp götüremeyeceklerini düşünürler. Bu yüzden Türkiye’nin hem dışarıya borçlanma imkânları azalacak hem de risk primi arttığı için daha yüksek faiz ödeyerek yani daha pahalıya borçlanacak.

Türkiye’ye yabancı sermaye girişi azalır mı?

Evet, Türkiye’ye gelen her türlü yabancı sermaye azalır. Borsaya gelen para da, yabancıların devlet tahvili ve bono alımları da azalır. Ayrıca doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve özelleştirmeler de gerileyebilir. Oysa Türkiye’ye bütün bu yollardan gelen yabancı sermayeyi üst üste koyduğunuzda büyük bir kaynak karşımıza çıkıyor. Türkiye bu kaynağa bağımlı hale geldi. Bugün dünyada benzer ülkeler arasında Türkiye kadar büyük dış açık veren yok. Oysa bir ekonomi dış açık vermeden de büyüyebilir. Çin, Hindistan, Kore muazzam fazlalar veriyorlar ve büyüyorlar. Brezilya da fazla veriyor ve büyüyor ama Türkiye bir afyon bağımlısı gibi dış açığa bağımlı oldu.

Peki, yabancı sermaye girişinin azalması Türk ekonomisini nasıl etkiler?

Bugünkü değişmeyen koşullarda, eğer yabancı sermaye girişi azalırsa, ekonomide büyüme hızı düşer. İnsanlar zenginleşemeyecek demektir bu. Ayrıca istihdam problemi genişler. Yani işsizlik sorunu büyür. İnsanlar mevcut işlerini kaybeder ve fakirleşirler. İthal malların fiyatı artar. Çünkü döviz kuru yükselir. Döviz yükseldiği zaman önce nispeten küçük firmalar daha sonra daha büyük firmalar müşkül durumda kalacaklar. Dışarıya çok borçlular çünkü.

Döviz kuru artarsa, dolar yükselirse, özel sektör şirketleri batar mı?

Çok müşkül durumda kalırlar ve bazıları batar. Büyük şirketler de bundan korunamaz. Türkiye’nin toplam dış borcunun yüzde 60’ını bugün özel sektörün borcu oluşturuyor. Öyle ki, özel sektörün toplam borcu 160 milyar dolara çıktı. Kısa vadeli dış borcu 36 milyar doları buldu. Özel sektörün bir yıl içinde ödemek zorunda olduğu borç rakamı bu kadar büyük bir rakam işte. Ya yerine yeni borç alacak, ya da 36 milyar doları ödeyecek. Dünyadaki dalgalanma, Türkiye’deki siyasi istikrarsızlıkla birleşince, bunun ekonomik yansımaları şirketler düzeyinde işte böyle görülecek. Birçok şirket çok müşkül durumda kalacak ve batacaktır. Bu durum finans kesimine de yansıyabilir.

Türkiye’de bankacılık sistemi nasıl etkilenir peki?

Bankacık kesimi kesinlikle beş yıl öncesiyle karşılaştırıldığında çok daha iyi durumda ama, dışarıdan borçlananların Türkiye’deki bankalara da borçları var. ... Bakın... Bir başka endişe verici durum da şu. Türkiye’de yabancılar özellikle Hazine kâğıtlarına büyük paralar yatırdılar. Bu kâğıtların sık sık itfası geliyor. Mesela temmuz ve ağustosta büyük itfalar var. Eğer bu yatırımcılar Türkiye’deki durumu sıkıntılı görecek olurlarsa, bu kâğıtları yenileriyle değiştirmeyebilirler. İşte o zaman döviz piyasasında büyük sıkıntı olur. Döviz kuru çok yükselebilir. Geçen hafta Akbank Murahhas Azası hanımefendi, “Bizim likidite problemimiz yok. Çünkü yakında Hazine kâğıtlarının vadesi de geliyor” dedi. Bunlar tehlikeli şeyler. Bu, ‘Hazine kâğıtlarına para yatırmayabiliriz’ demektir. Çünkü herkes likit olma, elinde para tutma ihtiyacını hissediyor. O zaman faizler de çok yükselebilir.

Bütün bu saydığınız ihtimaller bir kriz durumunun işaretleri. Faizlerin ve döviz kurunun yükselecek olması, ekonomik büyümenin ve istihdamın ise gerileyecek olması, kriz göstergeleridir. Siz ekonomik kriz mi bekliyorsunuz?

Ben kriz olabileceğini söylüyorum. Ama ‘olur’ diyemem. Çünkü bu AKP Hükümeti’nin ne yaptığıyla çok yakında ilgili. Hükümet son bir haftada çok ciddi üç şey yaptı. Birincisi, AB konusunda. Başbakan, “AB’ye yeni bir reform paketi götüreceğiz” dedi. Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin devam etmesinin gerekliliğini ortaya koydu. İkincisi IMF’yi çağırdılar. Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek, “Stand-by yerine başka bir anlaşma hazırlayacağız” dedi. Bakın... AKP hükümeti beş yıl boyunca dünyaya karşı üç tane çıpa kullandı. Bir IMF çıpası, iki AB çıpası, üç ‘siyasi istikrar’ çıpası.

Siyasi istikrarın, bir ülkenin ekonomisi açısından önemi nedir?

Fevkalade önemlidir. Gerek yerli gerek yabancı yatırımcıların bir ülkeye yatırım yapabilmeleri için ilk önce önlerini görmeleri gerekir. Nitekim 2002’den 2007’ye kadarki Birinci AKP Hükümeti döneminde yaşanan siyasi istikrar sayesinde Türkiye’de çok olumlu ekonomik gelişmeler yaşandı. Enflasyon düştü. Bütçe fazla verdi. Ekonomik büyüme sürdü. Yabancı sermaye geldi. Ekonomideki bu olumlu gelişmelerde siyasi istikrarın payı çok önemliydi. Uzun yıllardır ilk kez Türkiye, dışarıya siyasi istikrarı bulunan, hükümeti kolay kolay değişmeyecek olan bir ülke görünümü verdi. Türkiye bu çıpalarla dış dünyanın güvenini kazandı ve yabancı sermaye çekti. Başbakan birkaç gündür siyasi konularda da farklı bir üslupla konuşmaya başladı. Çünkü AKP Hükümeti’nin ekonomiyle ilgili jetonu yeni düştü. Ekonominin tehlikede olduğunu ilk kez anlamış görünüyor hükümet. Günaydın derler adama.

Bürokrasi ekonominin tehlikede olduğunun farkında değil mi peki? Anayasa Mahkemesi, AKP davasından önce yabancı sermayeli şirketlerin burada mülk edinmesini de yasakladı. Bu yasaklama kararıyla son olay bir araya geldiğinde nasıl bir sonuç ortaya çıkar?

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı olacak şey değil. Çok yanlış bir karar. Kararı duyduğumda hayretler içinde kaldım. Mülk edinmesi yasaklanmış bir yabancı sermaye Türkiye’ye gelemez ya da çok zor gelir. Doğrudan yatırım yapan, istihdam yaratan, teknoloji getiren yancı sermaye Türkiye’ye gelmez.

AKP’nin kapatılması halinde, Avrupa Birliği ile ekonomik ilişkilerimiz nasıl etkilenir?

Mal alım satımı, ticaret etkilenmez ama yatırımlar ciddi olarak yavaşlar. Eğer AKP’yi kapatma kararı çıkarsa ve AB bugün söylediği gibi ‘biz müzakereleri askıya alırız’ derse, bundan Türkiye ekonomisi birkaç türlü etkilenir. Bir, Türkiye’deki siyasal istikrar daha da bozulur. İki, Avrupalı yatırımcılar Türkiye’ye gelmez ya da az gelir.

İşsizlik çok yüksek Türkiye’de. Bu son kapatma davasının ve siyasi istikrarsızlığın yatırımları etkilemesi, işsizliği de artırır mı?

Artırır. Türkiye’de istatistikler çok dikkatsizce hazırlanıyor ve sunuluyor. Artık bu ülkede gerçekçi ve doğru istatistik talep etmek gerekiyor. İşsizlik rakamları da güvenilir değil. Türkiye’de işsizlik yüzde 9,1’den çok daha yüksek. İş aramaktan artık umudunu kesmiş olanları da biz iş bulmuş gibi değerlendiriyoruz. En basit tahminle bugün işsizlik oranı yüzde 15’in üzerindedir. Çok ciddi bir işsizlik sorunu var bu ülkede.

AKP’nin kapatma davasıyla karşı karşıya kalması, Türkiye’yi yönetilmesi zor bir ülke haline getiriyor. Çünkü hükümetin ne kadar iş başında kalacağı ya da siyasette ne olacağı belli değil. Bu durum, IMF ile ilişkilerimizi nasıl etkileyecek?

Biz bu ekonomiyi zaten sürdüremezdik. Fakat ekonomik duruma iki kambur daha eklendi. Eğer IMF’yle ve AB’yle ilişkiler sağlamlaştırılmazsa... Dış dünyadaki dalgalanma ve iç siyasetteki istikrarsızlık bizi tamamen çökertebilir. Bu yüzden hükümet mayıs ayında IMF’yle yeni bir anlaşma yapacaktır.

Dolar çok hızlı olmasa da yükseliyor. Bunun ekonomideki sonuçları ne olur?

Bugüne kadar olan yükselmeyi ve bu hızda yaşanan bir artışı olumlu karşılamak lazım. Dolar yavaş yavaş olması gereken yere gidiyor demektir bu.

Doların olması gereken yer nedir? Doların fiyatı ne olmalı?

Lira, en az yüzde 30 değerlenmiş görünüyor. Doların 1.600 -1.700 olması lazım. Çünkü doların bu kadar düşük olması, Türkiye ekonomisini bitiren bir şey. Bakın... Türkiye’de otomotiv sanayi dışında uzun bir dönemdir ciddi bir yabancı sermaye yatırımı olmadı. Öyle bir yüksek faiz politikası güdüldü ki, dünyanın en yüksek faizi verildi. Öyle bir düşük döviz kuru politikası uygulandı ki, dünyanın ithalat cenneti haline gelindi. Türkiye ekonomisi ithalata iki türlü bağımlı oldu. Hem kendi ürettiği malda ithalatın payı çok büyüdü. İthal ettiği mala çok ufak bir şey ekleyip, onu ihraç etti. Türkiye’nin ihracat rakamları böyle büyüdü. Bu arada Türkiye’de ithal mal satan mağaza üstüne mağaza açıldı, elektronik mağazaları pıtrak gibi çoğaldı. Her gelir grubu için her model otomobil getirildi. Bu, devam ettirilebilecek bir şey değildi.

Niye?

Nasıl petrol üreten ülkeler bütün ihtiyaçlarını eldeki bol dövizle dışarıdan kolayca karşıladıkları için sanayileşemiyorlarsa, Türkiye de devamlı dışarıdan borç alıp ithalat yaptı. Türkiye’nin sanayii içten çürüdü.

Özel sektörün döviz borcu çok yüksek. Kur yükselirse batmaz mı borçlu özel firmalar?

Dolardaki artışın hızına bağlı bu. Eğer kur bir anda sıçrarsa felaket olur. Kriz dediğiniz de odur zaten. Ama dolardaki artış yavaş yavaş olursa, herkes kendini ona göre ayarlar. Bugüne kadar herkes bu düşük döviz kurundan yararlandı. Enflasyon düşüyor diye hükümet yararlandı. Ucuz ithal malı nedeniyle tüketici yararlandı. İş âlemi dışarıdan ucuza borçlanıp bu parayla Türkiye’de tatlı kârlar etti. Sıcak paracılar kazandı bundan. Düşük döviz kuru politikası etrafındaki koalisyonun karşısına geçmek çok zordu. Ama artık düşük döviz kuru politikasının sonuna gelindi. Bu döviz kuruyla daha fazla gidemeyeceğiz. Türkiye artık üretime dönecek. Bu tür bir dönüşümlerin sarsıntısız olması mümkün değil.

Enflasyon artacak mı?

Dolar artınca enflasyon gayet tabii artacak. Zaten enflasyonda iş rayından çıktı. 2008 yılı enflasyon hedefi yüzde dört ama daha yılın ilk üç ayında bu yılın enflasyonu yüzde 10’u bulmuş durumda. Eğer IMF, AB ve siyasi istikrar konularında sağlam adımlar atılmazsa, 2008 yılı enflasyonunun yüzde 20’ye çıkması işten değildir. Çünkü şartlar değişti. Önce dünyadaki elverişli koşullar değişti. Ve sonra Türkiye siyasi istikrar avantajını yetirdi. AKP’yi kapatma davası açılmasının ekonomik yansımaları olumsuz olacak tabii.

Bugün geldiğimiz noktada Türkiye ekonomisinde bir bunalım yaşanmaması ihtimali var mı?

Bir kriz olmaması ihtimali tabii ki var. Ama ekonomide bir yavaşlama olmaması ihtimali yok. Ekonominin yavaşlaması kaçınılmaz. Hükümet derhal IMF ve AB çıpalarını güçlendirmeli. Siyasi istikrar konusunda da sadece hükümet değil muhalefetiyle, diğer kurumlarıyla, işçi ve işveren kesimleriyle herkes siyasi rahatsızlığın boyutlarını azaltmak için üzerine düşen görevi yapmalı. Ekonominin krize girme ihtimalinin azalması için, siyasi istikrar için ciddi bir anlaşmaya gerek var. Siyasi partiler yapılması gerekenler konusunda anlaşmalılar. Zira ekonomik bakımdan neredeyse bir savaş dönemine giriyoruz. Buradan çıkabilmenin ön şartı konuşmamızın başından beri saydığım üç çıpadır ve içerideki uyumdur...

2008 yılı kayıp yıl olacak diyebilir miyiz?

2008 yılının dördüncü ayındayız. İlk dört ay kayboldu. Bundan sonrasının kaybolup kaybolmayacağı ne yapıldığına bağlı. Ama 2008 yılının kaybolma olasılığı yüksek.
Yabancı sermaye, 2008 yılında Hindistan ile Türkiye’yi yıldız ülkeler seçmişti. Şimdi ise Standard and Poors gibi şirketler Türkiye’nin güvenilirlik notunu kırıyor.

Yabancı sermaye gözünde Türkiye bir anda ‘yıldızlıktan’ güvenilmez ülkeye döner mi?

Bir süre için döner tabii. Başka ülkeler de döndü. Müzik çalarken herkes dans eder. Ama müzik durduğu anda bazıları sandalyeye otururken, bazıları ayakta kalır. Şimdi Türkiye’ye para getiren uluslararası yatırımcıların bir kısmı ayakta kalabilirler. Umdukları kadar büyük paralar kazanamayabilirler ya da zamanında kaçmazlarsa sıkıntı çekebilirler.

Dünyanın en büyük yatırım bankalarından Merill Linch’in Türkiye piyasalarından çıktığı söyleniyor. Bu bankayı diğerleri de izler mi?

İzleyebilir.

Yerli yatırımcılar yatırımı sürdürür mü yoksa onlarda da bir duraklama beklemeli miyiz?

Duraklama beklemek lazım tabii. Mesela inşaat sektörü. Konut ve işyerleri umulandan daha düşük fiyatlara satılıyorsa, sektör yatırımlarının bir kısmını yavaşlatır ya da bir kısmını erteler.

Bir ekonomik duraklama dönemime girer miyiz?

Ekonomide bir yavaşlama dönemine çok ciddi olarak girdik. Kriz işaretleri yüksek. Eğer üç çıpa konusunda önemli adımlar atılmazsa, ekonomide duraklama başlayabilir. Duraklama denilen, üretim artışının durduğu hatta azaldığı bir dönemdir. Buna kriz de diyebilirsiniz. 2001’de ekonomi yüzde dokuz geriledi. O zamanki gibi bir kriz yaşamayız ama gene eksiye geçebiliriz. Niye geçmeyelim ki, herkes geçiyor. Amerika’daki sarsıntı Avrupa’ya ciddi olarak yansıyor. Bizim mal sattığımız yer Avrupa. Onların talebi azalacak. Bu arada petrol ve hammadde fiyatları da artıyor. Bütün ülkeleri sarsacak şeyler bunlar. Biz bu sarsıntıda, bu türbülansa en kötü şartlarda yakalandık. Bizde, siyasal istikrarı iyice çığırından çıkartacak bir kapatma davası var bir de. Hükümet ve muhalefet durumu çok ciddi ele almalı. Hafif bir durumla karşı karşıya değiliz.

AKP davası sonuçlanana kadar nasıl ekonomik gelişmeler bekliyorsunuz?

Bu dönemin hem iktidar hem iktidar dışı unsurlar tarafından nasıl yönetildiği çok önemli. Kapatılma kararına kadar olacak tahribat idare edilebilir belki. Ama kapatma kararı çıkarsa ekonomiyi yönetmek çok güçleşir. Siyasal krize hızlı bir çare bulunabilir mi bilinmez.

Eğer kapatılırsa, AKP’nin kapatılmasından sonra nasıl ekonomik gelişmeler olacak?

Çok zor şeyler olacak. Türkiye daha sıkıntılı bir döneme girer.

AKP kapatılırsa Anadolu sermayesinin tavrı ne olur?

Anadolu sermayesi kendi temsilcisini oluşturur. Kendini temsil edecek bir siyasi oluşumu AKP’nin yerine hızla devreye sokar. Çünkü Anadolu sermayesi Türkiye’deki en güçlü transformasyondur. Anadolu’dan çok ciddi ve yeni bir zengin sınıf çıktı ortaya. Muhafazakâr yaşam biçimini ve değerleri benimseyen bu insanlar her zamankinden çok daha büyük bir pay alıyorlar ekonomiden. Ayrıca kendi değerlerini ve yaşama biçimlerini de topluma kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bu statükoyu ve mevcut dengeyi çok sarsıyor.

AKP kapatılırsa TÜSİAD ne yapar peki?

Kapatılmasına karşı çıkacağını sanmıyorum.



Bu haber 1,445 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,623 µs